11 Mayıs 2010 Salı

Resmi tarihe direnen kadın;Halide Edib



İpek Çalışlar'ın 'Biyografisine Sığmayan Kadın'ı Halide Edib, bugüne kadar hakkında yapılmış tüm tarifleri alt üst eden; çekici, karizmatik, muhalif ve bunun bedelini ağır ödemiş bir kadın.

Halide Edib, başta Ermeni katliamı olmak üzere, devlet şiddetine sert muhalefet yapmasının yanı sıra, Ermenilerden özür dileyen ilk aydın olma özelliğini de taşıyor.

İstiklal Mahkemeleri'nin idamlarından sonra yazdığı bir mektupta yaşadığı derin üzüntüyü aktarırken 'hiç kimsenin haber alamadığı Kürdistan'daki kanlı gelişmeler'den de bahsediyor.

Ermenilerden özür dileyen ilk aydın

Gazeteci-Yazar İpek Çalışlar 'Latife'den sonra, bu kez de 'Biyografisine Sığmayan Kadın' Halide Edib'i bize tanıtıyor. Bunu yaparken de, bir kez daha resmi tarihin gizlediği ve çarpıttığı çok önemli gerçekleri kamuoyunun önüne seriyor. Çalışlar, daha kapağındaki Halide Edib ile bize sunulan fotoğraflardaki Halide Edib arasındaki farktan başlayarak, her sayfada; resmi tarihteki çirkin, sevimsiz ve hatta önemsiz Halide'ye karşı, muhalif, çekici, karizmatik ve demokrat bir aydının portresini çıkarıyor.

Ama bununla da bitmiyor. Mustafa Kemal, İsmet İnönü, Kazım Karabekir gibi Kurtuluş Savaşı'nın komutanlarının, Hüseyin Cahit Yalçın, Vedat Günyol gibi dönem aydınlarının portresini de yeniden çiziyor.

Atatürk'ü Koruma Kanunu'na 'İlahlaştırılacağı' için karşı çıkan, 'savaşta değil harita başında büyük bir komutan' olarak gördüğü Mustafa Kemal'i diktatörlükle suçlamaktan çekinmeyen Halide Edib, Mustafa Kemal'e 'Biz senin uşakların değiliz, Paşa' diyecek kadar cesur bir kadın.

Hem CHP'yle hem DP'yle arası açılan Halide Edib, dindar ama dinciliğe karşı, milliyetçi ama şovenizme karşı, komünizme karşı ama Nazım Hikmet, Mihri Belli gibi soldaki isimlere destek veren; yani h�l� çok ender rastlanan gerçek bir demokrat. Bunun bedelini de ağır ödemiş bir kadın.

Kuşkusuz epey tartışma yaratacak kitap; yakın tarihe kadın gözüyle ışık tutarken, iktidar olma reflekslerini, toplum-devlet ilişkisini, demokrasi ve kadın mücadelesini de sorguluyor.

İpek Çalışlar'ın dört yıllık emeğinin sonucunda oluşan ve 1 Mayıs'ta rafa çıkan Halide Edib ile cumhuriyetin kuruluş sürecine ilişkin bütün bildiklerinizi yeniden gözden geçireceksiniz.

  • Kitabı hazırlarken ulaşmak isteyip de ulaşamadığınız kaynaklar oldu mu?

    Kaynakların yarısı 1920'lerin İngilizcesi ile yazılmıştı, diğer yarısı da eski Türkçe'ydi, yani Arapça. İnsan kendi dilinden okuyamayınca arada bazı şeyler kaynıyor, bazı laflar gidiyor. Böyle olunca elbette ki konuyla ilgili değil ama araştırmayla ilgili sıkıntım oldu.

  • Dönemin gazetelerindeki Türkçe nedeniyle, doğru aktarma endişesi yaşadım.

    Konunun kendisiyle ilgili bir sıkıntı yaşamadım çünkü ben onu daha önce keşfetmiştim. Cumhuriyet gazetesi için üç aylık bir Halide Edib çalışması yapmıştım.

  • O keşfettiğiniz Halide Edib ile sonra karşılaştığınız Halide Edib farklı mıydı?

    Halide Edib'i o zaman da çok doğru görmüşüm. Hatta kitap bittikten sonra o yazıyı tekrar okuduğumda, çok beğendim. Çok doğru anlatmışım.

  • Daha önce Halide Edip sizin için nasıl bir kadındı, nasıl birine dönüştü?

    Bence klasik bir klişeydi. Klişenin böyle bir manası varmış; gerçekleri de örtebiliyor.

    Bir dönemin kahramanı, ya da anti kahramanı diye geçip gittiğim bir kadındı hep. Onun üzerine yaptığım uzun bir sohbeti bile hatırlamıyorum açıkçası. Fakat bir noktaya gelince, bir şeyleri biriktirince bütün insanlara farklı bir gözle bakmaya başlıyorsunuz. 2000'li yılların başında bir Halide romanı okudum. Sadece bir roman. O romandan birden bire bu kadının çok enteresan bir hayat hikayesi olacağını düşündüm. Hemen anılarını okumaya giriştim. Anılarını okurken herkese anlatmaya başladım. Komşuma telefon edip, ya çok enterasan bir kadın diye okuduklarımı paylaşıyordum. Bir Halide Edib kitabı hakkında yazmaya girişmişken, Halide Edip yazısı yazmaya karar verdim. Neredeyse bütün bir yaz boyunca keyifle Halide Edib ile ilgilendim.

    Ama nedense o sırada onu kitap haline getirmek hiç düşündüğüm bir şey değildi.

  • Kitap yapmaya nasıl karar verdiniz?

    Latifeyi okurken dönemi çok iyi öğrendim. Artı Latifeyi okurken Halide'nin İngilizce kitaplarından yararlandım. O bana anahtar gibi oldu. Benim Latife kitabında bayağı bir Halide Edip anlatımı var.

    Hakikaten o tarihe ilişkin bir kadın yazmak gerekiyorsa, Latife hanım dışında, o benim kişisel merakımdı, Halide Edib olmalıydı. Ama çok fazla edebiyatla bağlantısı var diye gerçekten korkuyordum yazmaya. Bunun içinden nasıl çıkarım, diye düşünüyordum. O kadar romanı var, anıları var. Biyografisini yazmak çok zor geliyordu. Nasıl yerleşecek bunlar derken, baktım o romanlar kolaylıklar sağlıyor tersine.

    Siyasi kavganın da bir parçası olduğu için tam benim aradığım kadınmış gerçekten.

  • Latife ile Halide Edib arasında benzerlikler var mı?

    Var. Bence ikisi de muhalif ruhlu. İkisi de iyi eğitimli, aralarında 16-17 yaş fark var ama, tabi gelir farkı da var. Latife çok zengin bir ailenin kızı Halide normal bir ailenin kızı. Ve her ikisi de bir biçimde bağımsız bir kimlik olmayı becerebilmişler, çok itirazcı kadınlar. Sonunda da her ikisinin hayatında da Mustafa Kemal'in önemli rolü olmuş. Bu iki kadın nedeniyle Mustafa Kemal ile de çok yakından tanıştım. Onun da bir rolü var herhalde Halide Edib'e yönelmemde.

  • Bundan sonra bir de Mustafa Kemal yazmayı düşünüyor musunuz?

    Hayır, düşünmüyorum. (Gülüyoruz)

    Kitap bende umutsuzluk yarattı itiraf edeyim. Halide Edip'in verdiği kadın mücadelesi, demokrasi mücadelesi aynen sürüyor. Bir arpa boyu yol almışız...

    Evet. Ben de onun için, 1919 yılındaki seçimlerde adını koyduklarında, keşki gidip Ayan Meclisi'nden yorum alsaymış; parlamentoya girebilirsin diye. Ne şahane olacaktı. Bir kere yokuşun bir bölümü tırmanılmış olacaktı.

    Halide'ye kitapta bir de eleştiriniz var. Halide'nin 'Meclisteki kadın vekillerin niceliği değil niteliği önemli' dediği için...

    Doğru niteliği de önemli ama şöyle bir tecrübemiz var. KA-DER'de üç yıl çalıştım. Kadın vekillerden kendi cinsini korumak ve kollamak adına çok da istekli olmayanlar bile bir sonraki sene öğreniyorlar. Zaman içinde çok değişebiliyorlar. Ciddi bir dönüşüme neden oluyor. Bu bir farkındalık meselesi. Hepimiz bir süre sonunda görmeye başladık. Orada kafalarına öyle balyozlar iniyor ki, kadın olduklarını fark edip, görmeye başlıyorlar.

  • Bugün, Halide'nin konumundaki bir kadın, Halide'nin hem siyasi hayatta, hem özel hayatında gösterdiği cesareti gösterse başına neler gelir?

    Evet, çok tepki alır. Ama belki toplumdan almaz. Bazı kanaat önderlerinden alır. Şöyle bir şey var: Seçme seçilme hakları olmadığı halde Halide ve birkaç kadına oy çıkıyor sandıktan. Ama parlamento her zaman daha tutucu oluyor ve seçilmelerini sağlayacak kanunları çıkarmıyor. Toplumla o kadar büyük bir derdimiz olmadığını düşünüyorum. Seçilmişler, bizi yönetmekle görevli olanlar her zaman daha muhafazakar olmuşlardır. Her zaman bu böyle oluyor diye düşünüyorum.

    Halide Edib'in siyasi kavgası, tam bir demokrasi kavgası olmuş. Bir demokrat olarak hem CHP hem de DP iktidarı döneminde aynı hayal kırıklarını yaşamış...

    Halide, liberallerin durduğu yerde duruyordu. Liberaller de her zaman itilip-kakılan insanlar, az bir grup, sesleri yüksek çıktığı zaman iyi oluyor. Bir denge sağlayacak yazılar yazıyorlar, konuşmalar yapıyorlar. Bence Halide'nin siyaset yapma isteği var. Ama iktidarın otoriter tavrına çok itirazı var. O bakımdan hiçbir yerde barınamıyor.

    Halide'nin yıldızının yükseldiği zamanlar otoritenin parçalandığı zamanlar oluyor. İşte, Osmanlı İmparatorluğu dağılırken, 1909 yılında gene ihtilalden sonra, ayaklanmalardan sonra. Çok durmuş oturmuş dönemlerde Halide'yi eziyorlar.

  • Halide'yle birlikte siyasetle ilgili çok kadın olduğu anlaşılıyor kitaptan...

    Evet, bizi sevindirecek kadar çok. Konuşmacı olarak 5-6 tane kadının adı geçiyor. Ayrıca katılımcıların da yoğun olarak kadınlar olduğunu görüyoruz. Kadınların hitap etmesi kadınları sokağa çıkarıyor. Özellikle toplumsal gerginler sırasında kadın çok daha fazla eziliyor. Erkek savaşa gidiyor, ölüyor ya da kalıyor ama kadın, ona yasaklanmış iş dünyası içine girmek zorunda kalıyor ve hayatı omuzlayıp götürüyor. Yani ona yasaklanmış bir hayatı yaşamaya başlıyor, onu yeniden öğreniyor. Bütün duygusal ilişkileri bozuluyor, çocuğu askerde, kocası ölmüş, karşısında yaralılar... Yani, savaşlar sırasında kadınlara alan açılmış oluyor ve hızla değişiyorlar.

    Problem savaştan sonra ortaya çıkıyor. Onları cepheye ya da hastanelere çağıranlar, meclisin kapısını hemen kapatıveriyorlar. Bütün mücadelelerde böyle olmuş. Bütün milli mücadelelerde kadınlar önemli görevler omuzluyorlar, ondan sonra postları erkekler paylaşıyor. Kadınları da eve, ocak başına geri yollamaya çalışıyorlar.

  • Halide Ermenilerden özür dileyen ilk aydın mı?

    Belki ilk değildir. Ama benim elimdeki belgelerde açıktan özür dilediğini söyleyen o var. Belki 5 sene sonra bir başkası daha çıkabilir ama şu anda ilk olduğu görülüyor. İki tane şey yapıyor. Biri; 1909 Adana katliamından sonra yazılı olarak yapıyor, o yazıyı Ermeni basını da iktibas ediyor. Ve iki Ermeni kadın Halide'ye teşekkür ederek cevap yazıyorlar. Bir de; 1915'den sonra Türk Ocağı'nda 600-700 kişilik bir toplantıda açıktan görüşlerini dile getiriyor. Ondan sonra epey problem oluyor. Sürgün de denebilecek biçimde İstanbul'dan ayrılıyor, Suriye'ye Cemal Paşa'nın yanına gidiyor. Hiç hoş karşılanmıyor bu konuşma. Çünkü İttihat ve Terakki'nin ardında kalmış en kanlı eylem o gün sessizlikle ya da ufak eleştirilerle geçiştirilirken Halide'nin bir 'deli' kadın olarak, kendine güvenen bir kadın olarak açıktan toplantı yapması çok çarpıcı.

  • Şeyh Sait olayından sonraki şiddeti de eleştiriyor çekinmeden...

    Evet. Oradaki şiddeti de eleştiriyor. Halide'nin şiddete karşı ciddi bir tavrı var. Ben bunu aldığı eğitime bağlıyorum. Kendisi de şiddetle ve ölümle yüz yüze gelmiş bir kadın. Ülkesinden kaçmak zorunda kalmış. Dolayısıyla o konuda ısrarlı bir tavır içinde oluyor hep. Ama bir tek o değil ki ölümle yüz yüze gelen. Başkaları da var, ama sesleri çıkmıyor. Mesela Hüseyin Cahit Yalçın da ölüm tehlikesi geçiriyor. Yanlışlıkla o diye başkasını öldürüyorlar. Şiddete karşı bir yazısı var mı bilmiyorum. Muhtemelen yok. Ama şiddet kışkırtan yazısı olduğunu biliyoruz. Yani içinde var kadının bu duygu. Hakkaniyeti var. Bir de çok eleştirel bir kadın. Başkalarını nasıl eleştiriyorsa kendini de aynı ölçüde eleştirebiliyor. İyi bir aydın bence.

  • Halide bütün savaş yılları boyunca adeta bir elçi gibi çalışıyor ve Amerika'yla ilişkileri o yürütüyor. Hatta mücadele önderlerinin isimlerini ve kişilik özellikleri içeren bir liste veriyor. Halide bir istihbaratçı mı?

    Milli mücadeleye destek almak için bilgi veriyor onlara, bir miktar da yönlendirerek. Bunlar geleceğin, bunlar geçmişin, bunlar bugünün insanları gibi. Hani şunlar kalıcı olabilir, bunlar olmayacak gibi. Ama Halide örgütlü bir kadın. Yaptığı işlerin hiçbirini kendi başına yapmıyor. Kendi başına rapor hazırlayan biri değil. Bir rapor varsa, 'yap' dendiği için yapmış. Amerikalılarla ilişkisi zaten Milli Mücadele'ye hazırlanan insanları temsilen kurulan bir ilişki. Temsili bir ilişki. Bunlar zaten ülke yönetimiyle ilgili şeyler, tek başına yapabileceği şeyler değil.

    Sonraki yıllarda Mustafa Kemal'le arası neden açılıyor?

    Ankara'da siyasetin ötesinde bir savaş veriliyor. Halide Edib emir komuta zinciri içinde biri değil. Otoriteye çok itirazı olan bir kadın. Yani emre itaat edeceksiniz duygusu onu çıldırtmış olmalı. Zaten orada kopuyor Mustafa Kemal'le ilişkisi. Bunu da Cavit Bey'e yazdığı bir mektuptan öğreniyoruz, anılarında yer verdiği. Zaten ben ona küstüm de demiyor anılarında. Sadece, bu kadarını anlatıyor. Başka bir ayrıntı vermiyor. Mümkün mertebe Mustafa Kemal'den uzak kaldığını, karargaha gitmediğini anlatıyor. Ankara'ya uzun ve ölümcül bir yolculuğu böyle bir hüsranla bitince, Halide doğayla, hayvanlarıyla, baş başa bir 4 ay geçiriyor. Sonra yeniden katılıyor mücadeleye.

  • Basının o gün de iktidara paralel olarak Halide'ye tavrını değiştirmesine bakınca bugün bir fark olduğunu düşünüyor musunuz?

    Aynı. Medya iktidarın yani otoritenin yanında yer alıyorsa bugün de aynı yöntemleri kullanıyor. Basın Halide'yi önce göklere çıkarıp sonra yerin dibine sokuyor. Aynı insan, 4 sene içinde basın tarafından bambaşka bir kimliğe sokulabiliyor. Bazı yılların gazetelerine göre bir hain, başka yıllara bakınca en vatansever kadını görüyorsunuz. Halide hangisi, o mu, bu mu diyorsunuz. Basın için üç ayrı Halide Edib var.

    Ermeni katliamı ve 'Kürdistan' üzerine

    Halide Edib, Türk Ocağı'nda yaptığı, olay yaratan konuşmada kan akıtılmasına karşı çıkıyor, bu olayda sorumluluğu olanların, incinen kurbanlardan daha ağır biçimde yaraalacakları inancını dile getiriyordu. Bu konuşmadan sonra ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Cemal Paşa ile Suriye'ye giden Edib 1916 mayısında da şunları söylüyordu:

    'Hiç kimse ülkesini benim sevdiğim kadar seveme,. A, hiç kimse ülkesini benim eleştirdiğim sertlikte eleştiremez. Bu katliamların lekesini de milletimin üstünden hiçbir şey temizleyemez.'

    İstiklal Mahkemeleri sürecinde, Columbia Üniversitesi profesörü Mead Earle'e yolladığı mektupta idamlara duyduğu üzüntüyü dile getiriyor ve Cavit Bey'in karısının üzüntüden delirdiğini anlatıyor, 'Abidin'in annesi darağacının ayağında düşüp ölmüş' dedikten sonra şöyle devam ediyordu:

    'Bu tek tük örneklerden bahsetmenin doğru olup olmadığından emin değilim, çünkü mahkemeler hiç kimsenin bir haber alamadığı Kürdistan'daki gelişmeleri saymazsak bile şimdiden binden fazla kişiyi mahvetti.'

    İnci HEKİMOĞLU

  • Hiç yorum yok: