20 Mayıs 2010 Perşembe

BDP Doğru Siyaset Yapamayınca…

Anayasa değişikliği görüşmelerinde çelişki ve çatışmaların en fazla AKP ile CHP-MHP bloğu arasında geçmesi beklenirken, BDP en fazla tartıştırılan parti oldu. AKP anayasa paketini meclisten geçirmek için her yola başvururken, CHP ve MHP paketi geçirmemek için aynı yollara başvurdu. Ne pakete karşı ne de paketi destekleyen tutumuyla BDP ise paketi daha da geliştirmek gerektiğini savurarak eleştirmesine rağmen, taleplerini çok fazla kimseye dinlettiremedi. Bundan dolayı gerekli olan toplumsal taban örgütlenmesini yapamadı. Bundan dolayı da kamuoyu anayasa paketi karşısında BDP’nin ‘evetçi’ mi yoksa ‘hayırcı’ mı olduğuna bir türlü karar veremedi. BDP de bunu yeterince izah edemedi. Bundan dolayı kimi zaman tarafsız, kimi zaman da ‘hayırcı’ kanattaymış gibi değerlendirilmesine neden oldu.
BDP, aslında anayasa değişikliğini en fazla destekleyen parti konumunda. Ama AKP’nin hazırladığı paketi yetersiz buluyordu. Bundan dolayı seçim barajının düşürülmesi, TMK’nın yeniden gözden geçirilmesi ve TMK mağduru çocukların serbest bırakılması, siyasi parti kapatmalarının zorlaştırılması ve hazine yardımının adil yapılması gibi bazı anayasal ve yasal değişiklik ve düzenlemelerin yapılması gerektiği yönünde görüş ve önerilerini sunmuştu. Bu konuda AKP ile ortak bir çalışma içine girmeye hazır olduklarını da beyan etmişlerdi. Anayasa değişikliği konusunda tutumları netti. Hatta birçok BDP milletvekili anayasa değişikliği konusunda AKP ile ittifak geliştirmeye dahi hazır olduklarını belirtmişlerdi.
Şimdi bakıyoruz, BDP değişim karşıtı, statükocu cephenin içinde görünüyor. Birçok yazar bu durumu bir paradoks olarak ele alıyorlar. Aslında ortada bir paradoks yok. BDP’nin statükocu güçler ile uzlaşma durumu da yok. Ortada AKP’nin BDP üzerinden yaptığı farklı hesaplar bulunuyor.
Anayasa paketi görüşmelerinde AKP’nin kendi içinde birkaç fire verebileceğini de göze alarak, BDP gibi değişimden yana olan ve bu konuda bir ittifaka hazır olduğunu belirten bir partiyle uzlaşması ilk başta akıllıca görünüyor. Ama özünde böylesi bir ittifak AKP için çok tehlikeli. Çünkü Türkiye kamuoyu yıllardır iki temel tehdit unsuruyla terbiye edilmeye çalışılmış. Bunlardan biri ‘bölücülük’, diğeri ‘irtica’. BDP bugün bile ‘bölücülükle’, AKP’yse ‘irticala’ bağlantılandırılmaya çalışılan iki legal parti. Her ikisinin anayasa mahkemesindeki davaları da bu nedenden ötürü. Kamuoyunda bu kadar teşhir edilmiş iki farklı anlayıştan yargılanan iki ayrı partinin bir araya gelmesi, her iki partinin teşhirinin yapılmasını kolaylaştıracağı gibi, bu durumdan en fazla etkilenecek olan parti de AKP olacak.
Çünkü AKP her şeyden önce bir parti gibi görünse de bir blok veya bir cephe örgütlenmesini andırıyor. Sadece Milli Görüşçülerden oluşan bir oluşum değil. İçinde Kürşat Tüzmen gibi ülkücü gelenekten gelenler ile Ertuğrul Günay gibi sol gelenekten gelenleri ve Dengir Mir Mehmet Fırat ve Mehmet Şimşek gibi Kürt kökenlileri de barındırıyor. Bu yapısıyla AKP biraz daha bir koalisyon partisine benziyor. Hassas bir denge üzerinden ilerliyor. Dengeleri biraz zorladıklarında dağılma ile yüz yüze gelme ihtimali en yüksek parti durumunda.
AKP, statükocular karşısında değişim gücü olmak için de olsa BDP ile değil bir ortaklığa gitme, yan yana dahi dursa bu durum AKP içindeki ülkücü kanadı hareketlendirecektir. Partiyi bölünmeyle yüz yüze getirecektir. BDP’nin yüzde altılık oyunu kazanmak isterken, milliyetçi kanadın yüzde on civarındaki oyunu kaybetme riskini getirecektir. Üstelik biri ‘irtica’, diğeri ‘bölücülükle itham edilen iki partinin bir araya gelmesi kolay teşhiri yapılacak ve muhalefete malzeme verecek bir durum olacaktır.
AKP bundan dolayı BDP ile değil ittifak kurmak, bir arada görünmekten dahi kaçıyor. Paketin 8’inci madde gibi bazı maddelerinin riskli olduğunu bilinmesine ve bu konuda Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan “Acil kan ihtiyacı olduğunda devreye gireriz” diyerek, açık çek vermesine rağmen AKP BDP’den destek istemedi. İstemedikleri içinde parti kapmayı zorlaştıran madde meclisten geçirilemedi. Böylesi bir riskin olduğunu bile bile AKP kurmayları, sırf BDP ile birliktelik görüntüsü vermemek için destek istemediler. Aynı maddenin ilk tur görüşmesinde oylamaya sembolikte olsa katılan beş BDP’li için bile ‘katılmasalardı da olurdu’ imasında bulunmuşlardı.
8. maddenin ikinci tur oylamaları sonucunda 8. maddenin kabul edilmemesine neden olan AKP’nin retçi milletvekillerinin, BDP’lilerin ilk turda maddeyi desteklemelerine tepki olarak ikici turda ‘hayır’ oyu vermedikleri yönünde spekülasyonlar yapılıyor. Bu tutumlarıyla parti yönetimine, BDP’den uzak durmaları gerektiği yönünde mesaj verdikleri bile dillendiriliyor.
Ortaya çıkan durumuysa AKP, başka bir biçimde lehine çevirme arayışına girdi. Bu sefer de ‘statükoculardan en fazla Kürtler mağdur olmalarına rağmen BDP, anayasa paketini desteklemeyerek Kürtlerin baş düşmanı statükocular ile uzlaştı’ gibi sözlerle BDP tabanını referandumda kendi cephesine akıtma çabasına girdi. Bunun sonucunda BDP’yi medya yoluyla tartıştırmaya başladı.
Sorunun kökenindeyse AKP’nin BDP’yi yok sayan, onun genel başkanlarıyla görüşmeyi dahi hazmedemeyen, öneri ve tekliflerini görmezden gelen, yaklaşım yatıyor. Yoksa anayasa değişikliği paketi hazırlanırken BDP’nin görüş ve önerileri de biraz dikkate alsaydı BDP paketi desteklemeye hazırdı.
AKP bunu yapmadı. BDP’ye ‘seni tanımıyorum’ dedi. Ardından, pakete ya ‘evet’ ya da ‘hayır’ deme ikilemiyle yüz yüze bıraktı. Farklı bir alternatifin oluşturulması da engelledi. Hal böyle olunca sonuç hayır oldu. Bu sefer de ‘vay… BDP neden hayır dedi’ deniliyor. Sanırım bunun dışında başka bir sonuç beklemek hata olur.

Ali Gündoğdu

Hiç yorum yok: