10 Mayıs 2010 Pazartesi

Anne beni asker yapma!

Savaşlar toplum psikolojisini alt üst eder. Şiddetin, ölümün, kanın aktığı bir ortamda büyüyen insanların psikolojisinde ciddi sorunlar oluşur. Yaşam biçimleri, bakış açıları, davranış ilişkileri sürekli çatışmalı olur. Savaşı örgütleyenler, ölümü meslek haline getirenler, yaşamlarını öldürmek üzerine kuranların psikolojilerinde çok ciddi sorunlar ortaya çıkar.

Savaşı yürütenlerin yaşamı kan üzerine şekillenmiştir. Öldürmek, kesmek, işkence etmek, tecavüz etmek onların en zevkli uğraşları haline gelir. Çoğu kez kendisini kelle avcısı olarak tanımlar, böyle hitap edilmesinden hoşlanır, büyük bir gurur kaynağı olarak görür. Başarının ölçütü bunları gerçekleştirmektir. Yapmazlarsa kendilerinden bir eksiklik hissederler. Arkadaşları yapmışsa ama kendisi yapmazsa aşağılık komplesine girer. Daha çok saldırganlaşır. Bir şeyler elde etmek, iç dünyasını tatmin etmek için sıradan insanlara zarar verir. Dünyanın neresinde olursa olsun, öldürmeyi yaşam biçimi olarak seçenlerin çok önemli bir kesimi psikopattır. Silah, bomba onun en yakın arkadaşı, dostu hatta sevgilisidir. Elinde tutuğu silahı, onun kişiliksiz ve zayıf yönünü gizler. Korunma değil, saldırı aracı olarak görür. Dahası ondan güç alarak, başkasına hükmetmeye çalışır. Çocuğuna sevgiyi veremez, eşine duygularını aktaramaz. Çünkü sevgi dünyası ölmüştür, hissetme duygusu yoktur. Öldürücü aletine âşık olmuştur.

Öldürmeyi ve yok etmeyi mülkiyet ilişkisi içinde görür. Çünkü yaşamını bunu üzerine kurmuştur. Ne kadar çok öldürürse o kadar çok para kazanacaktır. Kestiği her burun, kulak için para ödülü alır. Daha çok kazanmak için daha fazla insanın yaşamına son vermesi gerekir. Bunun için gece gündüz kafasında plan yapar. Sırada bir insanı dahi öldürmeyi amaç edinir. Onu katil olarak yetiştirenlerin verdiği ilk mesaj, ne kadar öldürürsen o kadar çok para kazanırsın. Varlık nedeni: Çok öldür-çok kazan.

Bu tarzda yetiştirilen binlerce insan, uzun süre kullanılır. İşi bittiğinde postalanır. Bir dönem kendisini bir imparator olarak gören kişi, yalnızlaşır, çevresinde dostu yoktur. Ailesi dahi kendisine yabancılaşmıştır. Öldürmeye susayan kişi, doğal yaşamın içine döndüğünde bir hiç olduğunu hisseder. Kendisiyle hesaplaşma süreci başlar. Geçmişte yaptığı pislikleri düşünür, kendisine dair kişiliğinin olmadığını görür. Onu kullananlar için artık bir hiçtir. Kimse kendisini hatırlamaz. Bunun farkına vardığında kullanıldığı duygusu geliştikçe bunalıma düşer. Ya çevresine saldırır ya da intihar eder. Dikkat edilirse ABD askerleri içerisinde Afganistan ve Irak’ta savaşanların büyük bir kesimi psikolojik tedavi görüyor ve intihar girişiminde bulunuyor. Türk ordusunda da bunun yüzlerce örneği var. Birçoğu da gizlenir.

Sorunun ikinci ve en tehlikeli yönü de toplumun bu psikoloji içerisine alınmasıdır. Sistem ideolojik ve medyatik aygıtlarla, ölmeyi ve öldürmeyi, işkence etmeyi ve tecavüzü doğal gören bir toplum yapısını oluşturmayı esas alıyor. Kan akmasından zevk alan insanlar grubunun varlığı, çocukların katledilmesini doğal karşılayan, kulak kesilmesini vatan savunması olarak gören, kana kan intikam diye bağıran bir toplumda psikolojik bunalım en üst noktaya çıkar. Toplumsal bunalım öyle bir noktaya gelir ki, üzülme ve acıma duygusu ortadan kalkar, şiddete eğilim bir yaşam biçimi haline gelir.

Medya bu toplumsal şiddet eğilimini fiilen körükler. Varlığını sürdürmenin bir yolu da budur. Ölen bir askerin ailesine mikrofonu uzatır. Özellikle cenaze töreni sırasında, askerlerin, valilerin olduğu bir ortamda, ailenin acılarını, hüzünlerini, çırpınışlarını hesaba katmadan sorarlar: Başka çocuğun var mı? Onu da şehit olması için gönderecek misin? Acılı anne, baba, kardeş, çocuk, ölüm kusan sloganlar arasında içi sızlayarak ‘küçük oğlum var onu da büyütüp şehit olması için savaşa göndereceğim’ demek zorunda kalır. Demezse vatan haini olur.

Bunun tipik bir örneğini uzun süre önce televizyonlarda izlemiştim. Halen aklımadır. 5 Aralık 2009 tarihinde, Mardin'in Nusaybin ilçesinde, Kürt gerillalarıyla ordu birlikleri arasında çıkan bir çatışmada Uzman Çavuş Bünyamin Özcan yaşamını yetirmişti. Cenaze töreninde devlet erkânı hazır kıta bekliyor. Arkadan toplananlar ise ‘kana kan intikam’ diye slogan atıyorlar. Ölen askerin eşi Nazan Özcan kendinden geçmiş bir şekilde ağlarken, bir mikrofon uzatılmış. Duyguları ve düşünceleri soruluyor. “Ben kocamı asker verdim, bir asker daha yetiştiriyorum. Asker yapmayacaktım. Ama bundan sonra 4 yaşındaki çocuğumu da asker için yetiştireceğim” demek zorunda kalıyor. Kadın, askerlikten öylesine bıkmış ki, dört yaşındaki oğlunu asker yapmamasına daha şimdiden karar vermiş. Ama acılı bir gününde ona duygudan, insanlıktan nasibini almamış birileri mikrofunu uzatıyor. Asker elbisesi giydirilmiş dört yaşındaki oğlu Musa’nın daha şimdiden ölüme gönderip gördermeyeceği soruluyor. Yüreği yanmış, kendinden geçmiş kadın, onların duymak istediğini söylemek zorunda kalıyor.

Peki, küçük Musa, annesine ne yanıt veriyor. Babası gibi küçük Musa’nın da ölmesi için sloganlar atılıyor. Yani ölüme teşvik ediliyor. Küçük çocuk bunları duymak istemiyor, elleriyle iki kulağını kapatıyor. “Anne beni asker yapma” diye bağırıyor. Ağlayarak annesine sarılıyor, asker olmak istemediğini söylüyor. Çoçuk psikolojisi derindir.Onu anlamak için onu hissetmek gerek. Babası ölmüş, bunun farkındadır. Bu kez kendisini daha dört yaşında ölüme hazırlamak istiyorlar.

Bunu anlıyor ve hissediyor. Çocuk haliyle isyan ediyor. Asker olmak, savaşa gitmek istemiyor. Babasını bir daha göremeyecek, kendisi de ölmek değil yaşamak istiyor. Çoçuk haliyle beni ‘asker yapma’ diye bağırıyor.

Savaşın yeniden yükselme eğilimine girdiği, ölümlerin arttığı bugünlerde, aynı durumu yeniden yaşamaya başladık. Savaş ölüm demektir, daha çok acı demektir. Toplumun her yanına sıracaktır bu acılar.

Küçük Musa’ların üzülmemesi için, onurlu adil bir barışa ihtiyaç var. Savaşta ısrar edenler, ondan besleniyorlar. Onun için öldürmeye devam etmek istiyor. Buna karşı en zor koşullarda barış talebini yükseltmek insani bir sorumluluktur. Savaşın bir tarafı olarak Kürtler, onurlu bir barış için ellerini tutacak onurlu insanlar, muhataplar arıyorlar.

Kürtler bütün katliamlara, acılara rağmen hala barış diyorlar. Küçük çoçuklarını kayben Kürt halkı Musa’nın acısını bildiği için barış istiyor.

gokyuzu9@aol.com

Hiç yorum yok: