6 Nisan 2010 Salı

NATO Bataklıkta Gezegen Arıyor...

Türkiye’de ki vahşet Avrupa’ya sıçradı: Yıllar önce arkadaşları yaka paça meclisten atılan Kürt Halkının seçilmiş siyasetçilerinden Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal gözaltına alındı.


Türkiye’de ki vahşet Avrupa’ya sıçradı: Yıllar önce arkadaşları yaka paça meclisten atılan Kürt Halkının seçilmiş siyasetçilerinden Zübeyir Aydar ve Remzi Kartal gözaltına alındı. Yıllarca kader arkadaşlarından Leyle Zananın Türkiye’deki uygulamalara karşı verdiği mücadeleye karşın Avrupalılar tarafından defalarca ödüle layık görülmüştü. Verdikleri ödüller bile çıkarcı zihniyetlerini temsil etmeli ki şimdi Türkiyenin 90lı yıllarda yapamadığı şiddeti Kürt Özgürlük kurumlarına ve Zana’nın yoldaşlarına Avrupa’nın merkezinden yapılmaktadır.

 İngiliz politikasının Kürtlere sadece son yüz yılda bıraktığı miras ortadayken ve Kürtler yaşadıkları her salisede bunun acısını çekerken bu politikanın derinlikli anlaşılması kendisini zorunlu kılmaktadır. ABD; İngilizlerin işgalci biçimidir. Bu devetler devleti dinazorlaşmış iktidar yada iktidarın dinazorlaşmış halidir. ABD eşittir ‘özgürlük’ adına güçsüz toplulukları işgal etme adeletsizliği. Tek başına ‘ABD’ demenin ne kadar sapma olduğu ABD’nin her işgalinden sonra tahlili yapılırsa çıkarılacak bir sonuçtur. ABD’yi güç odağı göstermenin Londra politikasının manipülesine sihir aramaktır. Londra bu nedenle hem ABD’nin hem de İsrail’in siyaset merkezidir.

Aslında ilk yeryüzü sömürgeciliği yeryüzü Tanrılarının insanlara yaptırdığı ‘günüllü’ itiat ile başlar. Sümer rahipleri Ziguratlarda adeta bir sümürü ilahı kurarlar. Daha sonra Protestan mezhebini kendisine kalkan olarak kullanan sömürgecilik Max Weber gibi bir düşünürün kapitalizmi mahsum ve yenilikçi göstermesine kadar götürecektir. Weber’in Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlak adlı eserinde bu ‘masumiyeti’ ispatlamak için çırpınır.Hırıstiyanlğın 300 yıllık direnişine Protestanlıkla adeta kezap suyu dökülmüştür.Yeni dönem Yahudileri ile birlikte ise din kapitalizmde sermayenin kendisine dönüşmüştür. Ilımlı İslamla yaptıkları ve Gülen gibi misyonerlerin misyonu ise başta Ortadaoğu da olmak üzere dünyada yaşayan milyarlarca Müslüman’ı büyük bir canbazlıkla bu alana pazarlamaktır.

İngilizler temsil ettikleri sömürüde Yahudiler kadar ırkçı, Hırıstyanlık kadar mahsum ve Müslümanlık kadar tüccar olmak istiyor. Üç büyük dini kendisine mezhepleştirerek bir kaç yüz yılı ‘Neoliberalizm’ diniyle sürdürmeyi planlamaktadırlar.

Şimdilerde kapitalist modernitenin liberalizmle yapmak istediği sihirbazlık Sümerlerdeki gönüllü köleliğin modern halidir.

Ne var ki; işler o kadar kolay yürümeyecektir. Irak’ta son yapılan seçimlerde halkın %50’sinden daha az katıldığı gözlemlenmiştir. Ancak ABD yeni aktörlerine bu oranı kendi hesapları üzerinde %70-80lere çıkartması yönünde canbazca bir talimat vermiştir. Öyleki Kerkük gibi hassas yerlerde bu cambazlık çıldırmış, bazı ilçelerde seçime katılım oranını %130’lara çıkarmıştır.

 Başta BM’nin ve tüm büyük kuruluşların adı geçen cambazlıklara sessiz kalması NATO’nun içine düştüğü aciziyeti gidermek için her türlü değersizliğe ‘demokrasi’ güçlerinin nasıl göz yumduğunu gösteriyor. ‘Özgürlüğü’ için gelinen Irak halkalarının şimdi iradesi adına sandıkları boşaltılıp, o sandıklara kendi denge ve düzenlerini doldurmaktadırlar. PKK’ye karşı saldırılar bu cambaz uzlaşının kudurmuş hali değil de nedir? 

 Büyük oyunlar (cambazlıklar) büyük ilkesizlikler gerektirir! Ortada birde petrol yerine giderek daha fazla yer alan doğal gaz enerjisinin siyasal etkisi bulunmaktadır. Bu aynı zamanda İngilizlerin yüz yıllardır petrol üzerinde kurulu siyasetinde etkileyecektir. Belki de İngilizlerin yüz yıllık kampları ülke hatta kıta düzeyinde bir göçe maruz kalacaktır. Irak’tan kaçışın bir nedeni de işte bu tarihsel çıkmazın kendisidir. Petrol yataklarından (Ortadoğu’dan) gaz yataklarına (Asya’ya) doğru bir akımın hızla gerçekleştiği görülmektedir.
Enerji alanlarında değerler değişse de Kürtler ve Ermeniler için bu değerlere kurban gitmenin pek değişmeyeceğine benziyor. 1915lerde önce Ermenilerin katledildiği ve 1925’lerde de Kürtlerin katledilmeye başlandığı son yüzyıl petrol politikası adeta bu iki halkın kanıyla beslendi. Bu iki kart bu aralar tekrar tokuşturuluyor.

Roj tv baskının yapıldığı gün ve Ermeni tasarısının ABD meclisinde geçmesi elbette her kesin ilgisini çekti aynı gün TBMM meclis kurulunda Nabucco gaz anlaşmasının geçişi ise dikkat çeken bir diğer noktadır. Anlaşılan Kürt ve Ermeni kartları doğal gaz anlaşmalarında da yeni dönemin çatışmalı dönemlerinin rezervleriyle dolu kartlardır. Zaten küçük Kürdistan’ın (Güney Kürdistan’ın) kurulmasıyla birlikte küçük Ermenistan’a kader partnerini oluşturdu. Artık Kürtler ve Ermeniler’in oynatılacak iki top sahaları bile var. PKK’ye karşı yapılan küresel operasyonların önemli bir nedeni dünya düzenin yeniden dizaynı ve enerji faktörlerinin bölgesel hâkimiyeti savaşını veren güçlerin PKK’nin bu saha dışında oynamasına duydukları tepkidir. Aynı güçler PKK’nin hem tasfiyesi hem de güçlenmesi ihtimalini Türkiye’ye karşı kullanacaklardır.

Sahte bir bilim adamı olan Davutoğlu’nun Kürtlere karşı dış baskılara ‘memnuniyet vericidir’ demesi 25 yıldır süren savaştan zırnık kadar ders çıkarmamasının bir sonucudur. Eğer bu operasyon mutluluk veriyorsa kendi ülkesindeki çeyrek yüzyıldır akan kanında büyük mutluluk ve haz vermesi gerekmektedir. Çünkü bu operasyon çözüm sürecini daha şimdiden ertelemeye,  Türkiye’yi Davutoğlu ve AKP’nin kurtaramayacağı bir sürece itmiştir. Kürtlerin adını bile duymamış Yeni Zelanda yönetiminin geçen ay PKK’yi terör listesine alması bir taraftan AKP’nin küresel çapta Kürt karşıtlığını ispatlarken diğer taraftan Bakan Davutoğlu’nun sorunu dış güçlere teslim etmekte ne kadar başarılı olduğunu gösteriyor. 

Sorunu dış güçlere teslim etmekte sınırsız, kendi içinde tartışma ve çözmekten bu kadar aciz ve sınırlı bir zihniyetten çözüm beklemek en büyük yanlış olur. Seçim barajına, Anayasa Mahkemesi’nin kapatma kararına, tutuklamalara ve tüm baskılara rağmen Kürt milletvekillilerin mecliste kalmasını değerlendireceklerine kendileri tarafından verilmiş bir sadaka gibi sunmaktadırlar. Gerçekte diyalog ve siyasi aktörlerini bitirdikleri bu sürecin üstünü örtmek için ‘meclis muhataplığını’ gündemleştirmektedirler. Bu, dayattıkları sürecin ruhunu temsil etmektedir: Kürtlere verilen her cezayı ödül gibi gösterme!

Doğrusu Irak ve Afganistan’da bataklıkta kalmış ABD’nin ve NATO güçlerinin bu bataklıklara rağmen Kürt özgürlük hareketine operasyon yapmaları ve bunu üstlenmeleri akıllara yeni bataklıklarda neyi aradıkları sorusunu getiriyor?

Kürt Halkının binlerce çalışanı ve kadrosu tutuklanmış olmasına rağmen 2010 Newrozu tüm zamanların Newrozu olmuş, operasyonların üzerine sünger çeken en büyük meşruluk olmuştur.  Kürdistan’ın kalbi Amed’te dünyanın en büyük siyasi gösterisi kendi rekorunu tekrardan kırarak emperyalizmin işgalci yüzü ABD’ye, ırkçı yüzü İsrail’e ve ‘mahsum’ yüzü Avrupa’ya kedi mesajını vermiştir.

 Kürt halkının arka arkaya gelen hamleleri ve başarısı AKP’den adeta çözüm damlatıyor. Ancak AKP’nin çözüme yakın olması değil bu başarıların basıncıyla AKP gibi faşizan bir parti dahi damlamak zorunda kalıyor.  Bu basınç karşısında AKP’nin sunduğu öneriler son derece onur kırıcıdır. Türkiye milletvekilliği önerisi özerklik isteyen Kürtlere ve Türkiye halklar mozaiğine hakaret eden, barajı bile barajlayan bir öneridir.  Öyleki mevcut haliyle bile onurlu Kürt milletvekillerini her defasında tehdit eden açıklamalar yapmakta ve aslında daha gerici sistemlerle tehdit etmektedir.

Mevcut iktidar Irak’ta, Afganistan’da kendini sunarak ve Nabucco taşeronculunu yaparak kendini garantilemek istiyor. Avrupa ve ABD Nabucco gazıyla şimdiden uyuşurken PKK karşıtı operasyonlarla ameliyat masasındaki AKP’nin acı çekmemesi için narkoz gibi kullanmaktalar. Nabucco’nun en az fayda sağladığı (aslında bu projeye pek ihtiyacı olmayan) Almanya gibi ülkeler hariç tüm Avrupalı ülkelerin bu dönemde özgürlük hareketine karşı sertleşmesi bekleniyor.

Özcesi çağdaş Türk ırkçılığı içte ve dışta kendisine yeni Lozancılar aramaktadır. Elbette bu kadar siyasal olduğu vurgusu yapılan saldırılara, yaratılmak istenene Lozancı Kürtlere karşı özgür Kürtlerinde cevabı son derece siyasal; her alanda mislisiyle olur. ABD Irak’ı işgal ettiğinden bu yana Kerkük referandumunu bile gerçekleştirmezken 2006’da Rusya’nın desteğiyle 500 bin nüfusluk Osetya referandumla bağımsızlığa kavuşmuştur. Buna karşın Osetya nüfusunun beş katı oy almış 99 belediyenin bir otonomdan daha fazla meşru olmalarına rağmen otonomu tartışmaları ve buna karşılık Türkiye ve Avrupa çapında bu modelin ceza evlerine atılması ceza evlerine atılan otonomu kopuşa sürükler. Bu nedenle bu baharda Kürtler kimseden çözüm istemeyecekler muhtemelen kendi çözüm modellerini uygulayacaklar. Tüm baskılara rağmen halkın Newrozda ki sıçraması bunu emrediyor ve muhtemelen gerillanın bahar sıçraması da aynı sonucu emreder. 


Ozan Erdem

Hiç yorum yok: