6 Nisan 2010 Salı

İrade Oyunları ve Kürtler Üzerine

Irakta 7 Martta yapılan seçimler kaos maratonun son 100 metresi önemindedir. Bu seçimler birçok krizin, bölgesel sorunların çözümünde kilit bir rol oynamaktadır.


Irakta 7 Martta yapılan seçimler kaos maratonun son 100 metresi önemindedir. Bu seçimler birçok krizin, bölgesel sorunların çözümünde kilit bir rol oynamaktadır. Güç dengelerindeki hareketlilik ve dünya basınının karmaşık yorumları bu rolün önemini daha da pekiştirmektedir. Herkesin kendi krizinin çözümünü ertelediği, merkezi bir anlamın biçildiği Iraktaki seçimlerin bu dönemde olabildiğince farklı komplo teorileriyle karşılaşması elbette kaçınılmazdır.

Seçimlere endekslenen ve ABD-İngiltere askerlerinin 2011 yazına kadar tamamen çekileceği anlaşmanın uygulanması masada kağıt paçalarına imza atılmasından daha zor görünüyor. ABD’nin Irak temsilcisinin Irak hükümeti isterse askerlerin kalabileceğini açıklaması biraz bu ihtimalin açık havzası gibi durmaktadır. ABD bu pahalı ihtimalden kurtulmak ya da faturayı en aza indirmek için eski Baasçıların dahi seçimlere girmesi için Irak’ta siyaset ve yargı üzerinde ciddi baskılar oluşturdu.

Bir önceki seçimlerde seçimi boykot eden Sünnilerin seçime girmesi kurulacak düzen için bir şans olarak algılansa da mevcut anayasanın (uygulamada her ne kadar sorunlu olsa da) yaratıcılarının Kürtler ve Şiiler olduğu gerçeği yapısal sorunlara gebe olan Irak için yapısal çatışmalar ihtimaline de bir başlangıç olabilir. Çünkü Irak tek Federal Hükümeti (Kürt Hükümeti) olan federe bir devlet, eğer üç federal hükümetli bir devlete doğru (Şii, Sünni ve Kürt Federasyonlarına) giderse Bağdat’ın güçlü olduğu Irak federal devleti olarak mı kalacağı, yoksa merkezin etkisinin azaldığı Irak Konfederasyonu nun mu oluşacağı yine seçimlerin etkileyeceği yapısal ihtimallerden bir tanesidir.

Aksine, her iki ihtimalin çok dışında Güney Kürdistan Federasyonu Araplarla çatışmalı bir sürece girebilir. Bu anlamda Salih Mutlak’ın seçimlere girmesi sadece ABD’nin bir istemi değil aynı zamanda Türkiye’nin bir dayatmasıdır. Mutlak’ın 2009 da Türkiye’yi ziyaret edip Erdoğan’la görüşmesi bu gerçeğe açılan birinci kapıdır. Aynı gerçeğin ikinci kapısı ise Mukteda El Sadr’ın geçen sene Türkiye’de bir başbakan gibi karşılanması ve Şiiler üzerinde bir kontrolün sağlanmasıdır. Nitekim son gelişmeler iki kapı arasında esen rüzgârın havasında: Şii Cephelerinde; Mukteda El Sadr’ın destek verdiği ve Ammar El Hekim’in liderliğini yaptığı İbrahim Caferi ve Ahmet Çelebi gibi kişilerin de içinde yer aldığı Irak Ulusal İttifakının, Maliki’nin geçen seçimlerdeki başarısını düşüreceği görünüyor. Yine Mutlak’ın seçimlere katılma kararından hemen sora Kerkük’te Kürtlere karşı seçime gireceklerini açıklaması muhalif cephelerdeki Türkiye kontrolünün kanıtları arasındadır.

Türkiye’nin Salih Mutlak üzerinden El Irakiye’ye verdiği siyasi mühendislik desteği Türkiye’nin Kürtlere karşı‘çağdaş Saddamların’ yuvası haline geldiğini de gösteriyor. Nitekim Türkiye Irak seçimlerine ve Irak’ın geleceğine çok boyutlu yaklaşan tek bölge devleti konumundadır.

Sünniler ve Kürtlerle ilgili en ilginç iddia ise yakın zamanda Suudi Arabistan’a Mesut Barzani’nin gizli bir ziyaret gerçekleştirdiği bu ziyarette Suudi devleti ile Kuveyt’in Şiilere karşı Sünnilerle seçim sonrasında bir ittifaka girilmesi durumunda Güney Hükümetine ciddi destekler verecekleri iddiasıdır. Aynı baskıyı ABD’nin de yaptığı tartışılıyor. Bu iddia aynı zamanda Irakta İran etkisini azaltmak için Şiilerin parçalandığı gerçeği göz önünde bulundurulursa Türkiye, İran, Irak, Afganistan ve ABD-İngiltere fay hatlarında İran’ın tecridi üzerinden bir anlaşma olduğu, bu anlaşmayla hem İran’ın Irak siyasetindeki etkisi azaltılacağı hem de Irak’ın ‘istikrarının’ ters simetrisi olarak İran’a aynı anda müdahale (siyasi yada askeri fark etmez) edileceği ihtimalidir.
     Aslında Kürtlerle Şiilerin ittifakı daha yakın olduğu görülürken müdahale olmaması durumunda ittifak deneyimler sonucunda olabilir. Çünkü ABD sonrası ortak bir Irak denemeleri bulunuyor. Yine Malikinin Kürtlerle İttifak yapabileceğinin söylemesi bu arayışın bir sonucudur.    

Bilindiği gibi Sünnî cephe; Ulusal Diyalog Cephesinin daha önce seçimlerden çekilme kararı vardı ancak Salih Mutlak’ın Başkanlığını yaptığı Ulusal Diyalog Cephesinin seçimleri boykot kararından geri adım attıklarını ve tekrardan seçimlere katılmaya karar verdiklerini açıkladı. Buradaki Sünniler El Irakiye Listesini destekleyecekler.
325 sandalyeli parlamento için toplam 165 listenin yarışması bir başka özgünlük iken Güneyde Kürtlerinde 4 listeyle seçimlere girmesi ‘’kopartılmış’’ bölgeler olarak adlandırılan Musul ve Kerkük başta olmak üzere birçok ilçeyle beraber ciddi risk oluşturmaktadır. Ancak listelerin açık olması ve aday tercih özgürlünün olması seçim katılımını coğrafyanın yapısı gereği artıracağı gibi ciddi bir şekilde aşiretçi, aileci, çıkarcı eğilimlerin olduğu şüphesizdir.

Musul da Kürtlerin bu seçimde daha fazla oy alması beklenirken Kürdistan Adalet ve Özgürlük partisinin kurucuları üzerinden Baas oyunu oynanmaktadır. Bu partinin Baasçı olmasından dolayı yasaklanmasının ardından Herikî (bu aşiret Güney Kurdistanda 400 binden fazla nufüsa sahip ve önemli bir kısmı PDK’yi desteklemekte) aşiretinin bir kolunu etkisinde bırakan Cewher Herikî (daha önce Saddama müsteşarlık yapmış) ve Zebarî Aşiretinin önde gelenlerinden Erşet Zebari aynı parti üzerinden Suriye ve Ürdün’ün de desteğiyle Hedba listelerini desteklemektedirler. Buna karşı PDK’nin Hoşyar Zebariyi birinci sıradan aday göstermesi önemli bir atak olsa da Güneyde Barzanilerle savaşmış aşiretlerin halen savaşın etkilerinde kaldıkları gerçeği göze çarpmaktadır. Yine Şebek, Êzidi Kürtlerin kaygıları listenin diğer adaylarında giderilmeye çalışılıyor.     

YNK’nin daha fazla etkinlik gösterdiği Süleymaniye ve Kerkük’te ise Goran’la YNK arasında her gün gel-gitlerin yaşandığı aday transferleri neredeyse akraba ziyaretlerini geçtiği görülüyor. İlk başta onlarca aydın ve yazar, PDK’nin Goran’a aylık 500 bin dolar para sağladığı gerekçesiyle Goran’a destek vermekten vaz geçtiklerini açıkladılar. Daha sonra Goran listesinin 10–14 ve 15 sıra adayları YNK saflarına katıldı. Yine YNK ve Goran’ın birbirlerinin bürolarını taradıkları biliniyor.  PDK ve YNK’nin seçimlere katılımı artırmak için benzeri provokasyonları gerçekleştirdikleri ve sonuna kadar gerçekleştirecekleri tahmin ediliyor. Örneğin Goran Hareketi’ne bağlı bir parlamenterin peşmergeleri milislere benzetmesinden sonra Mesut Barzani’nin sözlü talimatıyla eski perşmergelerin Güney Kürdistan Parlamentosu’nu gerekirse işgal etmeleri gerektiğini söylediği gelen bilgiler arasında. Bu ‘provokasyonlarla’ Kürtlerin her ne kadar dört listeyle seçimlere girmişlerse bile amacın tüm tabakaları bu listelere yönlendirmek olduğu söyleniyor.

Ne var ki Güneyde ‘ulusal taktikler’ kadar küçük iktidarcıkların her an savaş içinde oldukları biliniyor. Şu an İslamilere karşı ön plana çıkarılan Goran’ın yaklaşık beş yıl önce Barzanilerle yakınlığı bilinen Şeyh Zana vakası biliniyor. Edindiğimiz bilgilere göre başta Neçirvan ve Mesut Barzani gibi tanınan siyasetçileri bir arada toplu öldürmek için komplo kuran Şeyh Zana’nın sorgusu sırasında Noşirvan Mustafa’dan destek aldığı ve iktidarı birlikte paylaşmak için bu girişimde bulunduklarını itiraf etmiş, ancak bu itiraf Barzaniler tarafından sır gibi saklanıp Şeyh Zana infaz edilmiştir.

Irak seçimlerinin ulusal bir konu olması açısından büyük partiler büyük bir sürpriz beklememektedir. Şimdi Irakta Kürtlerin en büyük derdi seçime katılım çıtasını olabildiğince yüksekte tutmak.

Seçimlerden hemen sonra Kürtlerin Güneyde Mesut Barzani başkanlığında acil toplanacakları söyleniyor. İhtimaller ve kaos ortamının herkese dayattığı güçlü olmaktan başka bir şansın olmadığı gerçeğidir. Güneyde Kürt Konferansının dahi yapılıp yapılmayacağı bu gerçeğin kavranmasıyla ilgilidir. Güneyde Kürtlerin kendi geleceklerini tartışmaları için yaklaşık 18 devletin konsolosluğu bu işin diplomasisini de yürütmek için bir şans olarak algılamak gerekir. Ancak ulusal biriliğe giden eğilimleri oluşturmamak ve bu eğilimleri süreç içerisinde bir çizgi haline getirmemek aksine Kürtlerin geleceğini Kurtlar sofrasına teslim etmekten başka bir sonuç doğurmayacaktır.      

ABD bu dönemde en fazla rüşvetle geçici bir dönem kurabilir. Ayrıca bölge devletleri aç timsahlar gibi fırsattan istifade etmeye hazırlanırken Irak’ın istikrara doğru girmesi durumunda bu timsahların bir kısmına da yem verilmesi bekleniyor aksi ihtimalde ABD Irakta bir iç savaşı bölge devletlerine miras bırakarak çekilebilir ki bu ihtimal aynı zamanda küresel krizin değirmenine su taşımaktan başka bir ihtimal değildir. İhtimalleri hesaplarken herhangi bir ihtimalin esiri olmak için değil, aksine Kürtler kendi kriz yönetimlerini oluşturmalı ve tüm ihtimallerden Kürdistan halkının çıkarlarına denk düşecek bir iradeye gitmeli. 

    
Ozan erdem

Hiç yorum yok: