19 Nisan 2010 Pazartesi

Hasankeyf Soykırımı

Dünyada barajların genel olarak; akarsuları kontrol altına almak, depolanan sulardan içme suyu, sulama yararları sağlamak

Dünyada barajların genel olarak; akarsuları kontrol altına almak, depolanan sulardan içme suyu, sulama yararları sağlamak ve enerji elde etmek amacıyla yapıldığı söylenir. Bu sadece baraj yapımının görünen nedenlerini oluşturmaktadır. Bir de barajların görünmeyen veya gizli tutulan amaçları da bulunmaktadır. Kürdistan’da baraj inşaları görünen amaçların aksine, gizli tutulan ve yansıtılmayan amaçlarla planlanmaktadır.  Özellikle Kürdistan’da son yıllarda yapılan birçok baraj ve sürekli gündeme getirilen yeni baraj projeleri Kürdistan’ın kalkınmasına, halkın enerji ve su ihtiyacını karşılamaya yönelik olmaktan çok, Türk devletinin siyasi ve askeri amaçları doğrultusunda inşa edilmektedir.
Somut bazı örnekler de Kürdistan’daki baraj projelerinin Türk devletinin 80 yılı aşkın Kürt halkı üzerinde uyguladığı inkâr ve imha politikası çerçevesindeki soykırım konseptinin bir parçası olduğunu net bir biçimde ortaya koymaktadır. Çokça gündeme giren Ilısu barajı;  1954 yılında Dicle nehri üzerinde TC DSİ tarafından başlatılmıştır. Ayrıca 10 bin yıllık Allanoi şehrini sular altında bırakıp, 80000 kişiyi de evsiz bırakacaktır. Baraj 20 farklı kültürün izini barındıran ve 10 bin yıllık tarihi ile UNESKO’nun 10 dünya mirası kriterinden 9’unu karşılayan Hasankeyf’i sular altında bırakacaktır.
Kuşkusuz Kürdistan’daki baraj projeleri sadece Ilısu barajının inşası ile sınırlı değildir. Bunun gibi onlarca baraj projesi bulunmaktadır. Ama son zamanlarda Hasankeyf Antik kentini sular altında bırakacak olan Ilısu barajı gündemleştiği ve devletin baraj inşa projeleri kapsamında uygulamak istediği politikanın uygulanmasında önemli bir aşama olduğu için tahlillerimizi bu örnek üzerinden yürütüyoruz.  
 Birçok kültürün izlerini taşıyan ve bir halka ait olmaktan çok insanlık mirası olan Hasankeyf antik kentinin sulara gömülmemesi için Türk devlet yetkililerine somut ve akilâne öneriler yapılmasına rağmen mevcut Türkiye devlet yetkilileri tarafından ciddiye alınmamaktadır. Bu önerilerden bir kaçı şunlardır;
1-Ilısu barajı su kodu 515 metreden 475 metreye düşürülerek Hasankeyf su havzası dışında bırakılabilir. 2-Dünyada güneşin en çok görüldüğü coğrafyada bulunuyoruz. Güneş enerjisi üretim projeleri geliştirilebilir. 3-Batman’daki petrol rafineri fuel-oil ile doludur. Fuel-oil ile çalışabilecek bir enerji üretim merkezi inşa edilebilir. 4-Türkiye’de üretilen enerjinin büyük bölümü kaçak enerji tüketimi dolayısıyla kaybolmaktadır. Alınacak küçük çaplı tedbirlerle Ilısu barajından elde edilecek enerjinin 2 katı enerji elde edilebilir. Bunun gibi daha buraya sığdıramayacağımız kadar çok enerji üretimi konusunda verimli üretim projeleri mevcuttur. Ilısu barajı 10 bin yıllık insanlık kültürünü sulara gömeceği gibi uzun vadede büyük bir işsizliğe yol açıp yöre turizmini bitirecektir. Bunların olacağı kesin bilinmesine rağmen Kürt inkâr ve imha politikalarının dönem pratisyeni AKP, yörede yaşayan halka iş imkânı sağlayacağı yalanının propagandasını yaparak geliştireceği kültür katliamının kılıfı olarak kullanmaya devam ediyor. Baraj inşası birçok canlı türünün yok olmasına neden olacağı gibi Kürdistan’ın demografik yapısı üzerinde olumsuz etkilerde bulunacaktır.
Yukarıda ifade ettiğimiz gibi daha pek çok enerji üretim alternatifi bulunmasına rağmen neden başta mevcut Ilısu baraj inşa projesi olmak üzere genel olarak barajların yapılmasında bu kadar ısrar neden görülmektedir? Bu başlı başına derin sorgulanması ve değerlendirilmesi gereken bir husus olmaktadır.
Bu ısrarı Kürt halkı üzerinde devam ettirilmek istenen soykırım politikalarıyla direk bağı olduğunu belirtebiliriz. TC’nin kuruluşundan bu yana Kürt halkı üzerinde çok yönlü ve sistematik biçimde başta siyasi ve kültürel olmak üzere soykırımın birçok çeşidi uygulanmaktadır. Birçok defa zulme ve katliamlara karşı gerçekleştirilen isyanlar sonrası yüz binlerce Kürt fiziki olarak katlediliyor ardından kalanların büyük bir bölümü de yaşadıkları yerlerden, yurtlarından sürgün edilerek ulusal ve kültürel olarak yok edilmeye terk ediliyordu. Bu katliam yöntemleri çokça bilindiği gibi Şeyh Sait ve Seyit Rıza isyanları sonrasında da yoğun uygulanmıştır.   Şimdi bir dönem bu biçimde gerçekleştirdiği soykırımı Türk devleti çok sayıda barajlar inşa ederek geçmiş denenmiş yöntemlerin yanı sıra baraj inşalarını da bir yöntem olarak hayata geçirmek istiyor.
TC tarihine damgasını vuran Turgut Özal bile, Kürdistan’daki demografik yapının seyreltilmesi gerektiğini düşünüyor ve birçok defada ifade de etmiştir. Nitekim Kürdistan’da inşa edilen başta Keban barajı olmak üzere Atatürk, Birecik, Karakaya barajlarının yapımı binlerce Kürdü yerlerinden göç etmeye zorlamıştır. Sadece Hasankeyf’in sulara gömülmesinin bile Siyasi ve özellikle de Kültürel soykırım adına söz söylemeye yer bırakmayacak bir durumu söz konusudur.
Türkiye devleti on yıllarca Kürt diye bir halk ve onun dili yoktur diyerek onu köklerinden ve tarihsel değerlerinden koparıp Türkleştirmek istemiştir. Bir dönem daha kaba ve açık uyguladığı soykırımı şimdi de AKP hükümeti ile daha ince ve sinsi yöntemlerle Kürt halkını Kürt halkı yapan tarihi ve kültürel değerlerini inşa edeceği barajlarla suların derinliklerine gömerek Kürdistan’ın demografik yapısıyla oynamak kaydıyla insansızlaştırma ve göçertme politikasını gerçekleştirerek, soykırımı sürdürmek ve hatta tamamlamak istiyor.
Mazlum Yılmaz

Hiç yorum yok: