19 Nisan 2010 Pazartesi

Erdoğan’ın hikayeleri

Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ‘açılım’ adını verdiği toplantılarının sonuncusunu geçtiğimiz cumartesi günü edebiyat çevreleriyle yaptı. Erdoğan, daha önce olduğu gibi bu toplantıda da farklı düşünce yapısına sahip yazar veya edebiyatçıların söyleyebileceği cümleleri ardı ardına sıraladığı bir konuşma yaptı. Irkçı düşünceye sahip olanlarla devlet politikalarına muhalifleri, devletten beslenenlerle devletin zulmünü görenleri, devlet tarafından el üstünde tutulanlarla devlet tarafından katledilenleri bir arada anarak, aynılaştırarak, sinsi bir şekilde güya bir ‘ortak’lık yansıtmaya çalıştı.

Elbette bu demogojik bir üslupla manipülasyon yaptı ve devletten acı çekenlerin acil özgürlük taleplerini sulandırmaya çalıştı.
Tüm bunları yaparken de kendisinin bizzat başbakanlığındaki devlet mekanizmasının tam 8 yıldır topluma ve özellikle de Kürtlere çektirdiklerini örtme ve meşrulaştırmanın gayretine girdi. Toplumu ve elbette kendisini dinleyen yazar-edebiyatçıları da adeta Türkiye’de yaşananları bilmeyen veya cahil, anlayışsız aptallar durumuna sokmaya çalıştı.

Tayyip Erdoğan şunları söyledi: “Devlet yönetiminde ciddi paradigma değişikliği yaşıyoruz. Bunlarla ancak el birliği yaparak, güç birliği yaparak baş edebiliriz... Sizlerin düşüncelerine de büyük önem veriyoruz... Türkiye’nin meselelerine her birimiz farklı bir zaviyeden bakıyor olabiliriz. Ama en nihayetinde ülkemizin huzur ve refah içinde olmasını arzuluyor, daha özgür, daha demokratik bir Türkiye hayaliyle yanıp tutuşuyoruz.”

Bunlar, daha yeni seçim kazanmış ve iktidara yeni gelmiş bir başbakan söyleseydi belki bir anlamı olurdu. Ama Erdoğan gibi birinin bu şekilde konuşması aklı başındaki bir insana adeta alay niteliğindedir.

Yüzde 47 oyla seçilmiş, devlet yönetiminin önemli noktalarını ele geçirmiş, ülke yürütmesinin başı ve tam 8 yıldır da iktidarda bulunan AKP’nin ve Türk hükümetinin başı Erdoğan, hükümeti yönettiği bu uzun süre zarfında, popülist üslubuyla duygulara hep bu şeklide hitap etti. Ülkenin acil çözüm gerektiren tüm sorunlarını çözecekmiş gibi yaparak daha da derinleştirdi.

AKP hükümeti döneminde Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’deki hiç bir toplumsal soruna çözüm getirici politikalar geliştirilmedi.
Doğrudur; tüm sorunlar tartışıldı ama her şey tartışıldığıyla kaldı. Pratikte toplumun yaşamında veya taleplerinin yerine getirilmesinde, özgürlük, ekonomi ve farklı sorunlarda hiç bir düzelme görülmedi.

Önceki hükümetler gibi, Erdoğan’ın başbakanlığındaki hükümet de Kürt sorununa hep ‘Kürtler ezilmesi gereken bir topluluktur’ yaklaşımını gösterdi. Ve usta yazar Vedat Türkali’nin de deyimiyle; “Kürt sorunu çözülmeden demokrasi sorunu çözülmez” gerçeğini görmezden geldi. Kürtlere zulüm yaptı; “Çocuk da olsa, kadın da olsa gerekeni yapın... tek millet, tek dil, tek bayrağı kabul etmeyen çekip gitsin...” dedi. Çocuğa, yaşlıya kurşun sıktırdı, tutuklattı, ördürttü...

Ülkenin bu en yakıcı sorununun ismini dahi koyamadı; hala ‘Kürt sorunu’ bile diyemez durumdadır. Ve Kürtlere karşı devlet zulmü gün be gün artarak devam etmektedir. Çocuğundan yaşlısına, seçilmiş yöneticisinden sanatçısına, gazetecisinden emekçisine tüm Kürtler zulüm altındadır.

Lafı sağı sola çekmeye de gerek yok; işte, edebiyatçılara hikayeler anlatan Erdoğan’ın hükümet ettiği Türk devletinin Kürtlere reva gördüğü tablodaki son durum: İHD Amed Şubesi’nin açıkladığı ve 13 Kürt ilinde devlet güçleri tarafından son üç ayda gerçekleşen hak gaspleri: Öldürme ve yaralama olarak 433’ü yaşam hakkı ihlali olmak üzere toplam 6 bin 734 hak ihlali, 1549 gözaltı, 503 tutuklama, 198 işkence, 41 toplumsal olaya müdahale, 40 darp ve yaralama ile 929 soruşturma...

Daha önceki gün ise, Erdoğan’a bağlı Milli Eğitim Bakanı’nın Patnos’a ‘öğretmen’ olarak atadığı Berna Özdel, sınıfta Kürtçe konuşan öğrencilere 1 TL para cezası veriyor ve cezayı ödemeyen Onur Tekin (10) adlı öğrenciyi feci şekilde döverek hastanelik ediyor.

Erdoğan hikayelerle, akla karayı, devlet adına can yakanla devletin zulmünü göreni, işkenceciyle işkence çekeni aynılaştırma ve bununla da mevcut düzeni ve toplumsal sorunları normal gösterme ve meşrulaştırma gayretidir.

Erdoğan 8 yıldır böyle konuşuyor ve 8 yıldır da başta Kürtler ve tüm toplum zulüm görmeye devam ediyor...
Okunma: 91

Hiç yorum yok: