21 Nisan 2010 Çarşamba

Bolivya’da Toplumsal Katılımcı Sosyalizm

Bolivya’nın devlet başkanı Evo Morales Ocak ayında ikinci kez ant içtiğinde Bolivya’yı, “toplumsal katılımcı sosyalizmi” inşa edecek çok uluslu bir devlet ilan etmişti. Konuşma yapan başkan yardımcısı Álvaro Garcia Linare da Bolivya için, “refah, komünal sağlık hizmetleri, mirasımızın değerlendirilmesine ...” dayalı “sosyalist bir ufuk”u tasavvur etmişti. Bu süreç “kolay olmayacak, on yıllar sürebilir, hatta yüzyıllar, ama açık ki sosyal hareketler sosyalist ve komünalist bir ufuk ekmeden gerçek güce ulaşamaz.”

Emperyal maceralar ve ekonomik felaketlerce gaspedilen bir dünyada Latin Amerika son on yılda, liderlerinin ve sosyal hareketlerinin 21. yüzyıl sosyalizmin bayrağını yükseltmesi ile umutların ve beklentilerin sahnesi haline geldi. Yeni sosyalizmin savunucuları geçen yüzyılın devlet merkezli sosyalizminden kopulacağını ve dipten alternatif bir düzen inşa edecek taban sosyal hareketler tarafından yürütüleceğini söylüyor. Bu sürecin her ülkede özgün bir yol alacağı, izlenecek tek bir model veya büyük stratejinin olmadığı yönde yaygın bir görüş var.

Yeni sosyalizm, eski rejimin devrilmesine dayanan, başındaki partinin devleti kontrol ettiği ve hızla ekonomiyi dönüştürmek için adım atan geçen yüzyılın devrimci sosyalizmin aksine daha yavaş ve geçişli nitelendiriliyor. Latin Amerika’da, yeni hükümetlerin siyasi kontrolü aldığı, ancak önceki ekonomik sistemine pek dokunulmadığı değişik bir senaryo yürürlükte. Sosyalist fikir alışverişinin en gelişkin olduğu Venezuela, Bolivya ve Ekvador’da siyasi sistemi yeniden yapılandıran ve kapsamlı sosyal haklara imza atan kurucu meclisler oluşturuldu, yeni anayasalar için toplandı. Ekonomilerinin yeniden yapılandırılması süreci, yeni yasama organları ve “yeniden kurulan eyaletler” arasında çalışma yürüten siyasi ve sosyal güçlerin görevi oldu. Bolivya’da kurucu bir meclis ve yeni bir anayasa için verilen mücadele özellikle, kaynakları zengin ova bölgelerinde yerleşik olan oligarşi ile kavgalı yürütüldü ve sonunda ABD büyükelçiliğinin taktiksel yardımları ile tam bir isyan çıktı. O dönemde Morales’in siyasi partisi olan Sosyalizm’e Doğru Hareket’in (MAS) adı dışında sosyalizmle ilgili pek bir şey duyulmamıştı.

Şimdi ise yeni siyasal sistemin ve çokuluslu devletin sağlamlaştırılması ile sosyalizm gündemdeki yerini almaya başladı. Devlet Başkan Yardımcısı Garcia Linare ve Dışişleri Bakanı David Choquehuanca birçok açıklama ve röportajda Bolivya’nın sosyalizme giden yolunu nasıl tasavvur ettiklerini ifade ettiler.

1990’lı yıllarda silahlı gerilla hareketinin üyesi olarak ele geçirilen ve dört yıl hapis yatan Devlet Başkan Yardımcısı “Bolivya’da sosyalizme giden demokratik yolda çalışıyor ve ilerliyoruz. Mümkündür, ... çünkü sosyalizm aslında radikal demokrasidir.” diye konuştu. Ve şöyle devam etti: “Anayasa, toplum tarafından inşa edilecek bir devletin yapılanmasını teminat altına alıyor ve uzun bir yolu tanımlıyor. Biz de bu yolun, barışçıl ve demokratik bir şekilde yeni toplumu inşa etme sürecine katılıyoruz.”

Başkan yardımcısı Bolivya sürecinin özgünlüğünü de vurguladı: “Bolivya küresel kapitalizme sokuldu, ama diğer toplumlardan farklıdır... toplumcu yapılar yok olmadı, kırsal kesimlerde, dağlık bölgelerde, düzlüklerde ve kentler ile barrioların bazı kesimlerinde toplumsal yapılar kapitalizmin zaptına teslim olmadı.” Ve ekliyor: “Bu Amerikan ve Avrupa kapitazminden farklı olup, bize avantaj sağlıyor.” David Choquehuanca de bir röportajında sosyalizmin inşasını kolaylaştıran komünal kökler üzerinde durmuştu: “Biz kendimizi her zaman kendi topluluklarımızda yönettik. Bundan dolayı, müziğimiz, dilimiz ve kültürümüz 500 yıldan beri yok edilmeye çalışıldığı halde geleneklerimizi sürdürüyoruz, kendi müziğimizi söyleyip çalıyoruz, kendi Aymaran dilimizi konuşuyoruz. Bu devlette kendi değerlerimizi, ekonomi biçimlerimizi, kendi toplumsal katılımcı örgütlenme biçimlerimizi koruyabildik ve bunların tümüne şimdi yeniden değer biçiliyor. Bundan dolayı 500 yıldan beri yok edilemeyen bir şeyleri sosyalizme katıyoruz - toplumsal katılımcı unsuru. Kendi sosyalizmimizi inşa etmek istiyoruz.” Ve ekledi: “Topluluklarımızda tartışmaların yürütüldüğü ulaca’larımız (meclisler) vardı. Bu siyasi alanlar yeniden keşfediliyor. Buna ‘bir halkın yönetiminin tohumları’ denilebilir mi, bilmiyorum. Daha önce var olan, şimdi var olan yeniden değer görüyor, yeniden değerlendiriliyor ve geliştiriliyor. Bu bizim zamanımızdır.” Choquehuanca ayrıca hem kendi içlerinde, hem dışlarında var olan modern toplulukları ve birlikleri de tarif etti: “Kendimizi topluluklarda örgütlüyoruz. Bolivya’da yaklaşık 10 bin topluluk olmalı, ve her toplulukta tarım işçilerin bir sendikası da var. Her sendika, önce yerel sonra da bölgesel ve ulusal düzeyde üye olan bir temele sahiptir. Ulusal düzeyde Bolivya Tarım İşçileri Birleşik Sendika Konfederasyonu (CSUTCB) var. Bunlar doğalında var olan örgütler olmayıp, taleplerimizi sunmamıza ve seçimlere katılmamıza yardımcı olan örgütlerdir. Benzer yapılanmalara sahip çok sayıda örgütlü sektörler var, örneğin öğretmenler, madenciler, yerel halk grupları, kadınlar, fabrika işçileri benzer şekilde örgütleniyor. Ve Bolivya İşçi Sendikası (COB) ile bir ana örgütümüz var. Bunlar halkın örgütlenmeleridir. Ve değişim sürecinin motor güçleri olduklarından Başkan Morales onları güçlendirme çağrısında bulundu.”

Bazıları Morales’in sosyalizm vaadine kuşku ile bakıyor. Yarım yüzyıl boyunca Latin Amerika politikaları hakkında yazmış olan Marksist bilimci Jim Petras Morales’in “ortodoks kapitalist büyümeye büyük ölçüde öncülük tanıdığını ve köylülerle topraksız tarım işçileri etrafına kurulan alternatif bir kalkınma kutbunu geliştirdiğini” söyledi. Ona göre bu “yabancılara ait mültinasyonal anonim şirketlere ait kapital yatırımların yükselmesine” yol açtı.

Marco Ribera Arismendi gibi ekolojik bir perspektiften bakanlar şöyle diyor: “Tartışmayı değiştirdik, ama modeli değiştirmedik.” Bolivya’nın en büyük çevre örgütlerinden olan Çevreyi Savunma Ligi’nin bir üyesi olan Ribera “Bu hükümetin bu konuları çözeceği veya değişikliklere gideceği yönde büyük umutlarımız vardı” deyip, hükümetin ulusal sınırları aşan kapital tarafından yürütülen doğal maddeleri işletmeye dayalı endüstri modelini esas aldığını ifade etti.

Morales’in kapitale karşı tam saldırıya geçmediği doğru iken, hükümeti Latin Amerika’daki diğer yeni sol hükümetleri ile birlikte neoliberal dönemi sona erdirdi. Söz konusu dönem, Uluslararası Para Fonu İMF ve Dünya Bankası’nın serbest pazar politikalarını kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, sosyal harcamaları şiddetle kısıtlama ve uluslarüstü anonim şirketlere bölgenin yenilenemeyen kaynaklar üzerinde benzersiz bir şekilde kontrol etme imkanını sağladı. Bu hükümetlerin bir çoğu şimdi devleti ekonomi üzerinde daha büyük kontrol sağlamak için kullanıyor ve sosyal programlar için daha fazla gelir elde etmek ve iç kalkınma ile sanayileşmeyi kolaylaştırmak için yatırım koşullarını yeniden görüşüyor.

Morales 2006’da görev başına geldikten kısa bir süre sonra gelirlerin yüzde 50’sini almak ve devlete ait petrol şirketini yönetici ve bazı hususlarda da eş yatırımcı konumuna getirmek için yabancılara ait doğal gaz ve petrol şirketlerine yöneldi. Benzer anlaşmalar demir-madencilik sektöründeki uluslarüstü kapital ile de yapıldı ve hükümet mevcut durumda Bolivya’nın dev lityum yataklarının işletmesi için devlet ağırlıklı anlaşmalar için müzakere sürecindedir. Bolivya’nın Birleşmiş Milletler’deki elçisi olan ve daha önce ticaret ve ekonomik uyum konularında temsilci olarak görev yapmış olan Pablo Solon hükümetin politikasını şu şekilde özetledi: “Dış yatırıma ihtiyacımız var. Mesele, söz konusu dış yatırıma izin vereceğimiz kurallardadır. Ülke için ne kadar bırakacaklar? Kâr olarak ne kadar alacaklar? Kâra kim sahip olacak? Teknoloji transferi nasıl olacak? Ülke içindeki ham maddelerin dönüşümü nasıl olacak? Bunlar, Bolivya’nın şu sözlerle sentezlediği temel meselelerdir: ‘Dış yatırım olacaksa patron değil, ortak istiyoruz.’ Bu kuralı kabul ederlerse hoş karşılanırlar. Daha önceki ilişkileri artık kabul etmeyeceğiz.”

Bolivya’nın sosyal ve ekonomik kurumlarını yeniden yapılandırma süreci, ülkenin yeni çokuluslu anayasasının hükümlerini yürürlüğe koymak için 100’ü aşkın yasa tasarısını hazırlayacak olan yasama branşının görevi olacaktır. Yerel halk gruplarının güçlendirilmesi ve toplumsal katılımcı sosyalizmi inşa etmek için ekonomik kaynakların sağlanması temel önemde olacaktır. Var olan tarım reform yasası üzerine yeniden çalışılacak. Tarım işlerinden sorumlu bakan yardımcısı Victor Camacho’ya göre, geçmişteki komünal toprakların işgalden beri yerel halkın elinden alındığının tanınması ile “yerel toplulukları yeniden yerleştireceğiz”.

Bolivya deneyi bir yanda ülkenin sosyal ve siyasal güçler arasındaki karşılıklı ilişkileri yansıtan bir ritimde ilerlerken, sosyalizmin küresel düzeydeki ilerlemesine de katkıda bulunuyor.

Başkan Yardımcısı Garcia Linares’in belirttiği gibi: “Bugün sahip olduğumuz dünyadaki toplum fazlasıyla adaletsizlik, fazlasıyla eşitsizlikli bir toplumdur... Toplumsal katılımcı sosyalizmin tohumlarına sahibiz, ama bunlara kötü davranıldı, kısmen kurutuldular, ama Bolivya’da bu tohumları beslersek ülkemiz ve dünya için meyve verecek güçlü bir gövde büyür.” Evo Morales açısından sosyalizm ihtiyacı küresel ve acil olup, gezegenin durumunu belirler. “Kapitalizm finans sisteminde, enerjide, gıdada, doğada, iklim değişikliğinde krizler yaratıyorsa, o zaman bize bunca kriz getiren kapitalizmin neresi yararlıdır? ... Çözüm nedir? Bazıları için 21. yüzyılın sosyalizmi, bazıları için de toplumsal katılımcı sosyalizm olan sosyalizmin çözüm olduğuna inanıyorum.”

Yazar ROGER BURBACH’ın izni ile Meral Çiçek tarafından PolitikART için çevilrmiştir.

Hiç yorum yok: