7 Mart 2010 Pazar

Yunan tanrılarından günümüze



Halen iç yüzü tam anlaşılamayan ve yarı resmi bir davet olarak nitelendirilebilecek bir çağrı sonrasında 'Atina macerasına' karar verdim. Fakat Atina'da beni karşılayan gerçek dost insanlar değil, ünlü Troya kahramanı Hektor'u doğru olmayan bir savaşa çeken erkeklerin Tanrısı Zeus'un alnından yaratılmış mitolojik Athena kahpesi oldu. Beni öldürücü bir saha içinde tüm kar zihniyetli uygarlık güçleri ile savaşa zorladı. Karşılığında ise, güya Troya'yı (Anadolu) ve Kıbrıs'ı alacaktı. Veya en azından bu yönlü politik bir imkan doğacaktı. Benim gibi herkesin beslendiği 20. yüzyılın reel sosyalist ve ulusal kurtuluşçu ideolojik çizgisi bu hileyi çözemezdi. Tarihte çok ünlü olan ve hem İskender ve hem de Napolyon'da dile getirilen Athena hilekarlığından beslenmiş Yunan devlet geleneği karşısında Ortadoğu bilgeliği ve yiğitliği ne yapabilirdi ki?'

Tarihte saklı olanı aramak...

Eğer tarih bir bilim ise -ki öyledir- bugün karşılaştığımız olay ve olguların kökenini bu saklı üstü örtük sözcüğün ardında aramak, bunun kapısını aralayarak bulmak biz tarih arayışçıları ve yapıcıları için başvurulması gereken en temel yöntemdir. Kürt halkı için matemin resmileşerek yas gününe dönüştüğü yeni bir 15 Şubat'ı karşıladığımız bu günlerde; yasımıza sebep olanları tarihte arayacak, bugünü geçmişle temellendirerek, geleceğe sağlıklı bir miras bırakabilme arayışında olacağız.

Bundan dolayı Kürtlerin yasını, benzer bir örnek teşkil eden Medler'in akrabası Lydia'lı Kroisos'un 2556 yıl önceki hikayesinde arayacak, bu meşhur Lydia'lının Olympos tanrılarının oyununa kurban gidişini, hatta uygarlığının sonlanışını hikayelendirecek, onun şahsında kendi acıklı öykümüzü anlamaya çalışacağız. Çünkü iyi biliyoruz ki; 'Kaynağı olmayan hayali ve havai tarih anlayışları bilincimize ağır darbe vurmaktadır. Tarih bilincini yaşamsal yoruma kavuşturamayanlar günümüzün yorumunu da anlamlı yapamazlar. Tarihsiz bir toplumu yetkince anlamak ve yaşamak mümkün değildir.'

Yunan Tanrıları ya da yönetici elitlerinin hilekarlığı bulunduğumuz coğrafyada iki büyük uygarlık olan Troya ile Lydia krallıklarını sonlandırmış, bunlardan geriye sadece adlarını bırakmıştır. Bu hile, bin yıllar sonra aynı coğrafyanın yaralı halkı Kürtler şahsında yeniden sahnelenmiş, benzer trajik son Lydia'lı Kroisos'un hikayesini aktarırken aslında kendi hikayemizi aktarıyor olacağız. Kroisos'un şahsında hem yasımıza sebep olanları arayacak hem de bin yıllar önce iç içe geçen kültürel formasyonların izlerini süreceğiz. Bunu yaparken Yunan yönetici elitlerinin hilebazlığı nasıl bir sanat haline getirdiklerini örneklendirip; benzer tutumun izlerini 15 Şubat komplosunda arayacağız.

Lydia'nın tarihteki önemi...

Batı Anadolu'da Gediz ve Büyük Menderes nehirleri arasına yerleşen Lydia'lılar M.Ö. 7. yüzyılda Frigya devletinin yıkılması üzerine başkent Sardes olmak üzere devletlerini kurmuşlardır. Sınırlarını Kızılırmak dolaylarına kadar genişleten Lydia M.Ö. 547'de Perslerce yıkılmıştır. Bu meşhur krallığın tarihte ticarete verdiği önemle anıldığı, bunun için Sardes'ten başlayıp Orta Anadolu'dan geçerek Mezopotamya'ya kadar ulaşan kral yolunu inşa ettikleri bilinir. Bu yol sayesinde Anadolu ve Mezopotamya arasındaki siyasi, ticari ve kültürel ilişkiler hızlanmış; halklar arası doğal kültürel geçişler zoraki asimilasyona gerek duyulmadan sağlanmıştır. Aynı zamanda ilk kez parayı ticarette kullanarak takas usulünün kalkmasına, ticari faaliyetlerin hızlanmasını sağlamıştır.

Lydia Krallığına Gyges'ten sonra oğlu Ardys geçer, onun yerine de oğlu Sadyeddes, ondan sonra da Alyeddes gelir. Bu Alyeddes Medler'den Deiokes soyundan Kyaxares'e karşı savaş açan Lydia Kralıdır. Kyaxares, Haldi Ülkesini egemenliği altına alıp batıya doğru ilerleyince Kızılırmak dolaylarında Lydia'lılarla savaşa tutuştu. Heredot'a göre savaş çeşitli aralıklarla beş yıl sürdü. (M.Ö. 590-585) Ve hiçbir taraf diğerine güç getiremedi. Bir gün, gün ortasında ansızın hava kararıp güneş tutulunca iki taraf da tanrıların gazabına uğradıklarına inanıp savaşı durdurdular.

Babilli ve Kilikyalı diplomatların araya girmesiyle Alyaddes'in kızı Aryenes Medli Kyaxeres'in oğlu Astyages'e verilerek aradaki bağlar sağlam kılınır ve daimi barış sağlanır. Hededot, 'Bu evlilikle Med ve Lydia sınırlarının Kızılırmak olarak belirlendiğini fakat bu iki uygarlığın tarihsel, kültürel bağları sonuca tek bir devletmiş gibi yaşamlarını sürdürdüklerini belirtir. Bu tespiti doğrulayan en önemli dayanak yazımızın ana konusunu teşkil edecek olan Kroisos'un hikayesinde saklıdır. Bu hazin hikaye Medlerin torunları olan biz Kürtlere tarihin derinliklerinde saklı kalan yaşanmış acılarımızı aktaracak, geçmişle bugünü birleştirip geleceğ anlamlandırmamıza sebep olacaktır.

İlk barbar

Kroisos, Heredot'a göre, kimi Yunanlıları haraca bağlayan kimilerini de dost edinen ilk 'barbar'dır! Yine Heredot, 'Bu kral ortaya çıkmadan önce Yunanlılar özgürdüler. Bundan önce Kimmer saldırıları bile Yunanlılar üzerinde hiçbir etki yapmadan sonuçlanmış; fakat bu 'barbar' Yunanlıları haraca bağlamıştır' der. Kroisos kendi döneminde o kadar şöhret ve ün sahibiymiş ki; Heredot, 'O zamanlar işe yarar diye bilinen ne kadar adam varsa Yunanistan'da -ki böyleleri hep oraya koşarlardı- zenginliğin en üst noktasına varmış Sardes'e üşüştüler.

Solon da bu arada Sardes'e gelen Yunanlılar arasındaydı' der. Atinalılar, Solon'dan kendilerine yasalar yapmasını isterler, o da bu yasaları yapar, sonra dünyayı göreceğim diyerek oradan ayrılır. 'Çünkü' diye devam eder Heredot, 'Atina halkı bunu kendiliğinden yapamazdı; yasaları uygulamak için büyük yemin vermişti.' Bu belirlemeden de anlıyoruz ki, Yunan devlet geleneği kendi koyduğu yasalara bile uymayan kararlarından cayan bir karaktere sahiptir.

Kroisos, Solon'u kendi ününe yaraşır bir şekilde ağırlamıştır. Gezen, gören biri olarak Solon'a mutlulukta başka herkesi geride bırakan bir kimseye rastlayıp rastlamadığını sorar. 'Atinalı Tellos'u gördüm' der Solon. Tellos ülkesinde maddi-manevi refahı bir arada yaşayan, hayatta iken tüm çocukları ve torunlarını gören, ülkesi için savaşırken ölen biridir. Lydia'lı kralın bu cevaba ikna olmadığını sezen Solon, ikinci bir örnekte ise, Atinalı Kleobis ve Biton kardeşleri gösterir. Her iki kardeş annelerine karşı takındıkları saygı dolayısıyla büyük onur kazanmışlardır.

Solon, Helen yarımadasında herkesin iki kardeşe imrenerek baktığını Tanrılardan kendilerine böyle çocuklar bahşetmeleri için yakardıklarını belirtir. 'Zaten Atinalılara pek değer vermeyen Kroisos'un hoşuna gidecek sözler değildi bunlar. Bu sebeple Solon'u kapı dışarı etti' der Heredot. Lydia'lının Solon'u küçümseyen bu tavrı aslında her şeyi maddi dünyada arayan Atinalıların, söz sırası geldiğinde ahkam kesen, küçümseyen davranışlarına karşı bir ön Asyalının dik duruşu, haklı tepkisidir.

Lydia'da kesişen kültür

Kroisos varlıklı bir kral olarak yaşamını sürdürürken bir gün rüyasında oğlu Atys'in bir kargı ile vurularak öldüğünü görür. Bu rüya üzerine oğlu Atys'i hemen evlendirir. Bu gelenek bugün bile biz Kürtlerde olduğu gibi devingenliğini sürdürüyor. Çocuk evden uzaklaşmasın, kötü yola düşmesin, ailesine bağlı kalsın diye derhal başı bağlanır. Lydia'lı Kroisos'un rüyası biz Kürtlerin gerçek hayatıyla örüntülüdür. Lydia'lının oğlunu korumak için başvurduğu bu yöntem, onu ve krallığını Tanrıların hilesinden kurtarmaya yetmez. Aktarıldığı kadarıyla kendi krallığına bağlı Olympos dağında zaptedilemez bir yaban domuzunun türediği belirtilir.

Buranın halkı hiçbir şekilde yaban domuzunu yakalayamaz. Bunun üzerine güçlü Kroisos'a başvururlar, oğlu ve adamlarını yardıma göndersin diye. Kroisos'un cevabı kısa ve öz olur. 'Oğlum için ısrar etmeyin, onu gönderemem; o işle uğraşıyor!' İçinde hafif kinayede barındıran bu sözün altında yatan asıl sebep Kroisos'un Yunan tanrılarıyla ve yönetici elitlerine güvenmemesi yatar. Rüya sadece öyküsel anlatımın doğru yorumlanması için eklemlenen bir olgudur. Bu yanıttan sonra babasının karşısına çıkan Atys kendisinin savaşçı ve iyi bir avcı olduğunu, niçin yaban domuzu avına gönderilmediğini sorar.

Babasına bir yaban domuzundan kargı olamayacağını izah ederek onu ikna eder. Bunun üzerine Kroisos oğluna av için izin verir, fakat kendisine göz kulak olsun diye Frigyalı Adrastos'u yanına koyar. Atys av sırasında babasının kendisini korumak için yanına verdiği Adrastos'un attığı kargı ile vurulur. Atsy'nin ölü bedeni Lidya'ya getirilir. Krallık sarayına varıldığında Adrastos öne çıkar, krala boynunun uzatarak yasını dindirmesini söyler. Fakat Kroisos bu acının tanrılar tarafından kendisine gönderildiğini belirterek Adrastos'u affeder. Gururlu Frigyalı verilen emanete sahip çıkamamanın düş kırıklığı ile Atsy'in gömüldüğü yere giderek bu toprakların kendisine has duruşuyla hançerini kalbine saplar. Bu tavır Olimpos tanrılarının hilekarlığına doğunun mert ve yiğitçe duruşunun en sade duruşudur.

İktidar değişimi

Kroisos'un iki yıl oğlunun yasını tuttuğu söylenir. Heredot 'Kambyases oğlu Kyros'un Medli Astyages'i bozguna uğratması, Pers ulurunun kalabalıklaşarak iktidarlaşması ona yasını unutturdu' der. Tüm tarihçiler Heredot gibi Kroisos'un yasını sonlandırmasının Med soylu iktidarının Perslerin eline geçmesi olarak izah ederler. Bu düşünceyle Kroisos Kyros'a savaş açmayı tasarladı. Ama savaşa girmeden önce Delphoi Tapınağı'ndaki Yunan tanrılarına danışarak üç şey sordurdu: Perslere savaş açarsa sonunun ne olacağı; Savaşa girerse dost ülkelerden yardımcı kuvvetlere ihtiyacının olup olmayacağı; Bu sefer sonrası saltanatının-sonunun ne olacağıydı?

Delphoi'nin yanıtı ise şiirsel bir dörtlükle olur. 'Günün birinde bir katır, Medlere kral olacak; O zaman iyi yumuşak ayaklı Lydialı kaç; Çakıllı Hermes boyunca tabanları yağla; Utanma, yüzün kızarmasın kaçtığın için... Bu haberi alınca Kroisos'un büyük mutluluk duyduğu yazılır. Ona göre bir katırın soylu bir tahta oturması olanaksızdır. Bu yanıt üzerine Kroisos'un Kapadokya'ya karşı sefer açtığı belirtilir. Heredot 'Kapadokyalılara, Yunanlılar, Suriyeliler derler. Bu Suriyeliler Pers egemenliğine düşmeden önce Med ülkesinin sınırlarına bağlıydılar' der.

Kroisos o zamanlar Med-Pers toprağı sayılan Karadeniz kıyısının başkenti konumundaki Sinop'a saldırdı, buradakileri köleleştirdi. Kyros'da bunun haberini alınca ordularını toplayarak yola çıktı ve savaş Pteria'da (Sinop'un güneyindeki Boğazköy) başladı. İlk çarpışmada yenen belli olmadı. Kroisos, sayıca askerlerinin Kyros'unkinden kat be kat daha az olduğunu gördüğünden ertesi gün başkenti Sardes'e dönerek Mısır, Babil ve Lakedaimonlulardan destek almayı umdu. Böylece ordu gücünü büyütecek, ilkbaharda Perslere karşı yürüyüşe geçecekti. Heredot, 'Kraisos, böyle tasarlıyordu ama Kyros'un ardından Sardes'e kadar gelebileceğini hiç aklına getirmemişti' der.

Pers yayılması

Kroisos'un ülkesi Lydia'nın Perslerin eline geçmesini Heredot şöyle aktarır: 'Kyros'un akıl hocası Harpagos'tur. Harpagos Kroisos'u Medlerin kaynı olması dolayısıyla çok iyi tanır. Lydialı kralın ülkesine döndüğünde paralı askerlerini ve ordusunun çoğunu terhis edeceğini önceden kestirir. Öngörüsünün şaşmaz doğruluğuna olan güvenle Med iktidarının Kyros şahsında Pers ulusuna geçmesinde başat rol oymayan Harpagos kurnaz kişiliğinin verdiğ özgüvenle bu kez Kyros'a vakit kaybettirmeden Lydia üzerine yürümesi telkininde bulunur. Bunu kabul eden Kyros, ordusunu hemen Lydia topraklarına sokar.

Heredot bu durumu, 'Kroisos, Kyros'u karşısında görünceye kadar haberi olmadı' diye yorumlar. Kentin düşeceğini iyice hisseden Kroisos kendisini savaşa iten müttefiklerine yeniden haber göndererek takviye güç talebinde bulunur. Fakat en yakınında olan Lakedaimonlular bile Argoslularla kavga halinde olduklarını belirterek bu davete olumsuz yaklaşırlar. Bir Yunanlı olan Heredot, Lakedaimonluların bu hilekarlığını şöyle ifade ederek kendi ırkdaşlarını aklamaya çalışır: 'Kendi aralarındaki savaşı bitirip, yardıma gelme hazırlığına geçtiklerinde Lydia'nın düştüğü, Kroisos'un esir edildiği haberini aldılar.'

Tanrıların oyunu

Meşhur Lydialı kral, Medli Harpagos'un kurnaz hamlesi ve müttefik diye geçinen Yunanlı 'dostlarının' yardıma gelmemeleri sonucu esir alınarak Kyros'a götürülür. Kyros, başkent Sardes'in gök meydanındaki geniş bir alana yığdığı odunlardan gür bir ateş yaktırarak üzerine de Kroisos'u çıkartır. Lydialı kral o esnada Solon'un kendisine söylediği 'hiçbir canlı mutlu değildir' sözünü anımsayarak içten bir tepkiyle avazı çıktığınca 'Solon' diye haykırır. Bunu soranlara kısaca Solon ile aralarındaki konuşmayı anlattığı, tercümanlarında bunu Kyros'a aktardığı söylenir. Bir gün kendisinin de böyle bir duruma düşebileceği olasılığını hesaba katan Kyros adamlarına ateşi söndürmelerini emreder ama ateş tüm çabalara rağmen sönmez...

Krisos 'tanrıları yardıma çağırıp gözyaşları döktüğü bir sırada açık olan hava birden bulutlandı, gökten şiddetli yağmur yağarak ateşi söndürdü. Kroisos'un bu yığılan odun kütleleri üzerinde yakılma hikayesi, Urfalı Hz. İbrahim'in Firavunlarca benzer şekilde ateşe atılarak yakılmasını anımsatır. Bu da bize bin yıllar önce Mezopotamya-Anadolu hattında kesişen kültürel formasyonların zoraki bir baskılama olmadan nasıl doğal bir etkileşim yaşadığını gösterir. Benzer yüzlerce olgu geçmişten bu güne birbirini tamamlayarak bulunduğumuz coğrafyada zengin kültürel bir havza yaratmış, gerek kral yolu gerek ipek yolu ile doğudan batıya, batıdan kuzeye taşınıp durmuştur.

Heredot, 'Bunun üzerine Kyros anladı ki; Kroisos Tanrılar katında erdemli bir kişidir. Onu indirtti ve sordu, kim sana söyledi benim topraklarıma saldırmayı ve benimle dost yerine düşman olmayı?' Kroisos'un cevabı, kendisinden 2556 yıl sonra benzer bir hileye kurban giden biz Kürtlerin yasını özetler: 'Kabahat, senin üstüne yürümek gibi bir kendini beğenmişliği bana veren Yunan tanrılarınındır. Kimse barış dururken savaşı sevecek kadar deli değildir.' Çünkü der, Kroisos, 'Barışta oğullar babalarını gömerler, savaşta ise babalar oğullarını' Ama şüphesiz böyle olması hoşuna gidiyordu tanrıların...

Saygı duyanı aldatmak

Kroisos'un isteği şu oldu: 'Tanrılar arasında en çok saygı beslediğim Yunan tanrılarına şu zincirleri gösterip sordurmak istiyorum. Kendilerine karşı daima saygı göstermiş olan kimseleri aldatmak diye bir hikmet var mıdır? Bana bunun için izin verilsin, en çok istediğim budur.' Kroisos'un bu yanıtı, Olympos tanrılarının halkların değerlerine karşı, takındıkları basitliğe isyanıdır... Mısır'ın Sais kenti rahiplerinin Solon'a 'Ey Solon, siz Helenliler hep çocuk kalırsınız. Yaşlanmış bir tek Helen yoktur. Ruhunuz genç hepinizin, çünkü eskiyen bir geleneğe dayanan ne bir görüşünüz var, ne de zamanla kocalmış bir bilginiz...' yanıtı Lydialı kralın Yunan Tanrılarına sordurtmak isteği soruya verilmiş en doğru yanıt olsa gerekir.

Hektordan başlayarak Kroisos'a kadar devam eden hilekar Yunan tanrılarının ve devlet geleneğinin oyunları son hilesini 21. yüzyılın başında biz Kürtlere oynadı. Troyalı Hektor'dan 2810, Lydialı Kroisos'tan 2556 yıl sonra başvurulan bu bildik yönteme halk olarak aldandık, kandık, kanıyoruz. Eğer imkan dahilinde olur, esaretimizin sebebi sorulursa buna vereceğimiz yanıt eminim ki, Lydialı Kroisos'un Persli Kyros'a verdiği şu anlamlı yanıt ile aynı olacaktır: 'Tanrılar arasında en çok saygı beslediğim Yunan tanrılarına şu zincirleri gösterip sordurmak istiyorum: Kendilerine daima saygı göstermiş olan kimseleri aldatmak diye bir hikmet var mıdır?'

Bu yanıt paralelinde komployu bir kez daha lanetliyor, yasımıza sebep olanları halkların vicdanlarına ve tarihe havale ediyoruz.

ORHAN ÇAÇAN*
* Siirt E Tipi Cezaevi

  • Kaynakça:

    - Bir Halkı Savunmak
    - Özgürlüğün Sosyolojisi
    - Kapitalist Modernite
    - Heredot Tarihi
    - Mitoloji Sözlüğü

  • Hiç yorum yok: