10 Mart 2010 Çarşamba

Toplumdan Gasp Edilen Adalet - 1

Toplumsal eşitlik, adaletle kurgulanmak isteniyorsa iktidarlı sistemin tüm var oluş gerçekliklerinden köklü kopuş gerekmektedir.

Toplumsal eşitlik, adaletle kurgulanmak isteniyorsa iktidarlı sistemin tüm var oluş gerçekliklerinden köklü kopuş gerekmektedir. Bunun için ise toplumu doğru tanımlama ihtiyacı ortaya çıkıyor. Çünkü bugün toplumun nasıl oluştuğu ve insanın bir araya geliş gerekçelerinin egemen tarihçiler tarafından çarpıtılarak aktarıldığını görmek gerekiyor. Buradan da yola çıkarak toplumsal tarihi yeniden yorumlama ihtiyacını hissediyoruz. Tabi tarihsel - toplumsal zemini bizlere liselerde, üniversitelerde, tarih kitaplarında ve basın-medya yoluyla günlük olarak akıtan devletli tarih yorumlarını tekrar anımsadığımızda şunu söylemekten kendimi alamıyorum. ‘Vatan-millet-Sakarya’ edalarıyla ülke tarihlerini veren milliyetçi tarih yazarları bir yana, kendilerini ‘devrim hareketi’ olarak lanse eden bir kısım çevreler de aslında doğruyu söylemekten daha ziyade bir yalandan başka bir yalana doğru toplumsal muhalefet güçlerini koşturmakla kalmışlar.

Tabi bunu yeni bir sosyal bilim arayışı üzerinden söylediğimizi de belirtmek gerekiyor. Şimdiye kadar ortaya çıkan tüm sistem karşıtı hareketler, toplumsal varlığı bütünlüklü ele alamadıklarından dolayı doğru söyleme imkanları ve arayışları sınırlı kalmış. Bunun en temel sonucu olarak da toplumların refah içinde, huzurlu ve özgür birlikteliğini sağlayabilecek hakikatleri ortaya çıkaramamışlardır. Tarih toplumların yaşayış biçimlerini, kültürlerini, dillerini, sanat ve edebiyatlarını kısacası tüm toplumsal değerlerini anlatmakla yükümlü değil midir? Ya da biz öyle olduğunu düşünüyoruz. Fakat bunun böyle olması gerektiğini kendimizden yola çıkarak da belirleyebiliriz. Dikkat edelim, günlük olarak “beni anlamıyorsunuz?” ya da “benim duygularımı hiç mi göz önünde bulundurmuyorsunuz” gibi söylemleri kaç kez kullanıyoruz ya da kullanıldığını duyuyoruz. Demek ki toplumun bir parçası olan birey duygu ve düşüncelerinden bağımsız olarak anlama kavuşamıyor. Toplumun tek bir bireyinde böylesi bir durum yaşanıyorken, toplumun bütünü içinde benzer bir durum yaşanıyordur.

Toplumu da kendi kültür, dil, yaşam biçimi kısacası maddi ve manevi dünyasından kopuk ele almak mümkün değildir. Bir toplumu sadece tek bir yönü ile ele almak o toplumun farklı değerlerini yok saymak anlamsızlığını da beraberinde getiriyor. O nedenle toplumu var eden tüm değerleri bütünlüklü ele almak tarihsel yorumlamanın başatlarından oluyor.

Yukarıda yaptığımız yorumlardan hareketle tarihsel - toplumsal dokuyu yeniden yapılan yorumlamalar çerçevesinde ele alıp, toplumsal adalet sistemini yeniden inşa etme ihtiyacı ortaya çıkıyor. Çünkü insan olmanın bir gereği olarak anlama dönüştürdüğümüz tarih bilinci ile yaşamımızı bir düzene kavuşturuyoruz. Toplumsal tarihi doğru yorumlama ihtiyacımız da iyi, güzel ve anlamlı yaşama ihtiyacımız üzerinden ortaya çıkıyor. Yoksa yaptığımız, ölüler diyarına bir seyahat değildir. Bizden önce var olan tüm değerlerin gerçekliğini görünür kılıp, bu hakikat üzerinden de günümüzü yeniden yaşanılır kılmaktır.

Doğayı, toplumu ve evreni bütünlüklü ele alıp ahlaki, politik ve tarihsel - toplumsal dokuyu yorumlamaya çalışacağız. Yapmaya çalıştığım inceleme ve araştırmanın niteliğini baştan bir deneme olarak belirlemek en doğru yaklaşım olacaktır. Şimdi tarihsel - toplumsal doku ve evrenin oluşum düzlemini ele almakla başlamak bu nedenle çok daha faydalı olacaktır.

Evrendeki kozmos, varlığın gerçekleşme süreçleridir. ‘Kozmos’da farklılıklar birlikte, özgünlük olarak korunur. Bünyesindeki zıtlıkların varlığını yok edici olarak görmez. Yegane amacı, hiçlik düzleminde varlığı oluşturmaya ve anlama kavuşturmaya çalışmaktır. Buna özgürlük eğilimi de denilebilir. Özgürlük eğiliminin sürekli kılınabilmesi için ise müthiş bir esneklik ve çeşitliliği oluşturan bir zemin gerekmektedir. Dolayısıyla varlık düzlemi, farklılığı reddetmediği gibi karşılıklı bağımlılık ilişkisinde, farklılığı görünür kılar. Doğal toplumda da böylesi bir işlev vardır. Toplumsal ahlak içerisinde farklılığı, farkındalığı ve bu gerçekliği -metafiziksel duyarlılığı da göz önünde bulundurarak- toplumsal evrilişe katkısından dolayı kabul görür. Atom altı parçacıkların dizilişlerinde de bu görülmektedir. Farklı dizilişlerin nasıl bir denge içinde canlılıklarını koruduklarını gösterir. Dengenin bozulması, niteliksel değişim anlarında gerçekleşir. Buna krizli süreçler denilmektedir. Kriz devinimlerin oluştuğu süreçlerde ise oluşumun neye evrileceği belli değildir. Bu evrilişin neye doğru ve nasıl olacağını, atom altı parçacıklarının özgürlük istemi ve mücadelesi belirler.

Boşlukta oluşan varlığın, değişme ve dönüşme mücadelesi, evrimleşme ve kaotik süreçlerdeki devinimlerle kendini sürdürür. Geriye doğru giden evrimin, hiçliğe doğru gidiş olduğundan yola çıkarsak, bu sürekli evriliş, süreklileşme girişimi olmakla birlikte, özgürleşme istemidir. Anlam çarpıtması olmadığı müddetçe, birinci doğa (tabiat) ve ikinci doğada (toplum) özgürlük eğiliminden uzaklık gerçekleşmez. Özgürlük eğilimine doğru yaşanan devinim, düz - çizgisel bir ilerleyiş değildir. Devinim anlarında, sürekli ve esnek bir değişim gücü söz konusudur. Değişim süreçlerinin sonucunda ortaya çıkan her oluşum, kendinden öncekini sürekli içinde taşır. Mutlaklık, evren yasalarında söz konusu değildir. Devinimde gerçekleşen yasalar doğallık ilkesi üzerinden yürür ve her daim kendine değişim, dönüşüm zemini bulur. Bu zeminin esnekliğinden ileri gelmektedir. Esneklik özgürlüğü, özgürlük zemini ise farklılık ve çeşitliliği doğurur ve korur.

Türkiye’de kısa bir süre önce Genelkurmay başkanlığı bünyesinde ‘kozmik oda’ adıyla bir oda ortaya çıkarıldı. Orası Türkiye’de ‘düzen’in sağlanmasında gerekli olan tüm bilgilerin toplandığı oda olarak tanımlanıyor. Türkiye’nin düzenini sağlayan (!) bu odadan o aramaya kadar kimsenin haberi yoktu. Çok ilginçtir, toplumun kendi düzenini sağlayan bir oda hazırlanıyor ve o odanın bırakalım içindeki bilgilerin ne olduğunu bilmek, böyle bir odanın varlığından dahi haberdar değildik. Düşünün, toplumun bilgisi dışında nasıl veya hangi bir düzenden bahsedilebilir! Kozmik oda vakası sadece Türkiye ile ilgili bir durum değildir. Devletli tüm güçlerin nasıl bir düzen dahilinde toplumu yürütmeye çalıştıklarını ortaya koyan çok iyi bir örnektir.

Biz evrenin oluşum ve kendisini süreklileştirmesi konusuna geri dönelim. Evrenin kozmos haline, ahlaki düzen de denilebilir. Evrendeki tüm canlıların birbirleri arasındaki etkileşimli bağ içerisinde farklılıklar birbirini bastıran ve öteleyen değildir. Bastırma, yok etme girişimleri de sistemden kopmaları getirir. Bu kopuşlarda da kara deliklerin rolü belirleyicidir. Belki kara deliklerin sırrı tümden çözülmüş olsaydı, bugün bu tanımlamamızı daha güçlü yapabilirdik. Elde olan bilgiler üzerinden yapabileceğimiz tanımlama, galaksi sisteminden kopan varlıkların, kara delikler tarafından yutulduğudur. Bu durum gösteriyor ki esas olan sistemin varlığı, bütünlüğü, birlik –teklik anlamında değil- ve savunmasıdır. İkinci doğada (insan toplumsallaşmasında) yaşanan çarpıtmalar hem birinci doğada hem de ikinci doğada hiçliğe ve özgürlük isteminden -iyi, doğru ahlak- uzaklaşmaya neden olur. Bu durumu ikinci doğada anlam kaymaları, toplum kıyımları ve kültürel yok etmeler; birinci doğada ise doğa felaketleri ve ekolojik dengeye yaşatılan tahribat ve çıkmazdan gözlemleyebiliyoruz.

Hiç yorum yok: