16 Mart 2010 Salı

Maalesef Lazca Henüz Komple Ölmedi, Ama Azimle Öldürmeye Çalışıyoruz

Vatan Gazetesinden Tuğçe Baran,  25.06.2007 tarihli “Kürt de bizim, Çerkez de bizim, Laz da bizim.. Evet ama? layt? olarak mı?” başlıklı yazısında mesleğe uygun (b) hoş ve etik bir gazetecilik örneği sergiliyor ve bize paha biçilmez bilgiler sunuyor. Bu bilgiler özellikle Lazlar için çok daha önemli. Zira Lazlar komple asimile olmuş, hak istekleri de yokmuş. Bunu bilmemiz gerekir.
Gazeteciliğin az bilip çok yazma sanatı olduğu söylenir. Hakikaten de öyle.  Hele ki bir konuda uzman iseniz, yıllarınızı vermiş, araştırmış iseniz ve biri çıkıp sizin yıllarca kafa çatlattığınız konu hakkında şıp şak bir yazı döşeyince bunu anlar, okuduğunuzda da dehşete düşersiniz.
Türkiye’de köşe yazarlığı diye bir şey var. Her gün yazmak zorundasınız. Benim hep merak ettiğim şey, bir kişinin her konuda her gün, hem de kısacık bir sayfada çok ciddi konular üzerine, bilim insanlarının yıllarını verdikleri konularda bile bu kadar cesur ve kendinden emin yazıları nasıl yazabildiğidir. Bunun için Matrix filmindeki gibi, bir cip içinde bilgilerin hemen beyninize yükleniyor olması gerekir. Bildiğim kadarı ile teknoloji daha o seviyede değil.
Sevgili Baran ortada ne Lazca, ne Çerkezce diye bir dilin kalmadığını, ne de o milletin gelenek göreneklerini yaşayanın bulunduğunu, ne de bir hak iddia edenin olduğunu iddia ediyor. Lazların komple asimile olduğunu iddia eden sevgili Baran böylece Laz olarak bizim bilmediğimiz bir gerçeği bize söyleyerek misyonerane gazetecilik görevini yerine getirmiş oldu.
Sayın Baran’ın misyonerane gazeteciliğine bir zeval gelsin istemem tabii, ama maalesef Lazca daha ölmedi. Can çıkmadan umut ta çıkmadığı için bekliyoruz…
Sayın Baran’ın tespitlerinden olan hak talebi üzerine de da bir iki küçük noktayı düzeltmek gerekiyor. Maalesef haddini bilmez, bir kaç Laz aydını (Lazlarda aydın enflasyonu yaşandığı için bunların büyük kesimi dünyayı ve diğer dilleri kurtarmak için seferber ettik) TRT ye Lazca yayın için başvuruda bulunduğunu, hatta çok sayıda Lazin da kişisel başvuru yaptığını itiraf etmek gerekir ki bu olay basında da yer aldı. Bir fiil basının içinde olan Sayın Baran demek ki bu haberi duymamış,  ki bu haberlere internetten de kolaylıkla ulaşılabiliyor.
Benim anlamadığın nokta, basının bir fiil içinde olan birisinin bütün bu cabalar ve başvurulara rağmen, internette bile sayısız Lazca yazılar, şiirler şarkılar, yayınlanmasına, hatta tamamen Lazca olan bir sitenin olmasına rağmen, Sayın Baran’ın Lazların komple asimile olduğunu ilan edebilmesi, Lazca için de herhangi bir hak talebinin olmadığını iddia edebilmesi.
Sayın Baran gibilerin kulağına ulaşmak için, dikkatini çekebilmek için ne yapmak gerekiyordu veya gerekiyor? Lazca’nin daha ölmediğini anlatabilmek için, Lazlara yapılan haksızlığı, diğer dillere verilen hakların Lazcadan/Lazlardan esirgenmesine kızıp terör örgütü mü kurmamız gerekiyordu? Gürültü patırtı koparmak, bütün kulaklara ulaşacak detonasyon mu yaratmak gerekirdi, yoksa ETA’laşmak mi gerekiyor Sayın Baran? Hadi sıradan halkı geçtik, sizin gibi Vatan gazetesi gibi bir gazetede yazan birine sesimizi duyurabilmek için bize ne önerirsiniz?
Demek ki sessiz kaldığınız zaman kimse sizden haberdar değil, sorunlarınızı bilmiyor, bilse de duymak istemiyor. Tabii bu görmezden gelmeler, susmalar, bilgisizlikler sadece Sayın Baran ile sınırlı değil, ayni durumu, hatta daha da vahimini diğer “aydın”larda da görüyoruz. TV de Kürtçe ve diğer dillerde yayın konusu tartışılırken Kürtçe kelimesinden sonra Lazca zikredilirdi. Ama yayınlar başladıktan sonra, Lazca’ya yer verilmemesinden sonra sevgili aydınlarımız Lazca kelimesini zikretmez oldular. Kimse de çıkıp neden Lazca yayın yok deme aydınlığını göstermedi.
Sayin Baran’ın yazısından anlaşılan; eğer gürültü koparmıyorsanız algılanmıyorsunuz ve komple asimile oldunuz demektir. Sizi kimse ciddiye almaz. Hele şu son zamanlarda zaten bir avuç olan Laz aydınlarının kendi içinde zırva nedenlerle birbirleri ile tepişirken, birinci sınıf Türk aydınlarının Lazların komple asimile olduğunu, hak arama gibi bir dertlerinin olmadığını çok rahat iddia edebilmelerine çok fazla şaşmamak gerekir. Onlar gazetecilik görevlerini yerine getiriyorlar, az bilgi ile çok ve ciddi tespitler yapıyorlar.
Suç onların değil bizzat Lazların,
Lazlar birbirlerine kazdıkları kuyularla Lazca’yı ve Laz kimliğini yerin dibine gömmekle uğraşıyorlar. Büyük kısmi da diğer dünya halklarını ve dillerini kurtarmakla meşgul, vatani görevdeler yani. Artık bu şekilde, kendi diline kimliğini kendi elleri ile yok eden nadir halk olarak tarihe geçeriz herhalde. Muhtemelen çeşitli sosyolojik, sosyo-psikolojik çalışmalara da konu olur nostaljileşiriz artik.
 
Mustafa Kibaroğlu

2 yorum:

Muhtesip dedi ki...

Sayın Adil,

Tuğçe Baran'ın yazısına verdiğiniz tepkiye katılıyorum.
İzin verirseniz yazınızda (kaynak göstererek) bir alıntı yapmak suretiyle konuya kendi blogumda da değinmek istiyorum.
Saygılar.

Güncel Yorum dedi ki...

Elbette yayinlayabilirsiniz,yanliz yazi bana ait degil.Eger yazinin sonundaki yazar ismine dikkat ederseniz gorebilirsiniz.Ve lutfen bana yayinladiginiz sayfayi bildirin ve yazinin orjinalitesini koruyun.Tesekkurler