7 Mart 2010 Pazar

Kapitalist Modernitenin Sömürü Diyalektiği

Kapitalizm; binlerce yıldan beri sürüp gelen, Sümer rahiplerinin ziguratlarda 'Doğal Toplum'a karşıt olarak geliştirdikleri hiyerarşik-devletli toplumun en gelişmiş biçimi ve son halkasıdır. Bir tür zirvedir. Sömürünün, talanın, çirkinleşmenin, kendine ve doğaya yabancılaşmanın, haksız savaşın, yalanın, hilenin, köleliğin zirvesidir. Zirvede yaşanılan süreç bir kaos aralığıdır. Sonrası ya zirveden iniş ya da tepe takla bir düşüştür. Toplumsal bir alt-üst oluştur. Bu zirve ne kadar sürecek? Kimlerin lehine evirilecek? Bunu özgürlük ve demokrasi güçleriyle egemenler arasındaki mücadele belirleyecektir. Kapitalist sömürü diyalektiği; beş bin yıldan bu yana kesintisiz sürüp gelen tüm kölelik biçimlerini aşan, tümünün deneyim ve tecrübelerini kendisinden somutlaştırıp kurumalaştıran tamamen insan, toplum ve ekonomi karşıtlı temelinde gelişen çok yönlü bir sömürü ve kölelik sistemidir. Geçmişle bağını kurmadan günümüzde yaşanan kapitalizmi doğru çözemeyiz.

Bir Mitos Bir Yorum

'Tantalos'u gördüm, korkunç işkenceler çekerken,
Duruyordu bir gölün içinde ayakta
Yüksele yüksele çıkıyordu su çenesine kadar,
Ama içmek için davrandı mıydı, damlasını alamıyordu suyun,
İhtiyar adam eğiliyor eğiliyor eğiliyordu,
Su da çekiliyor çekiliyor, yok oluyordu emen toprakta,
Ve bir çamur peyde oluyordu ayaklarının dibinde kapkara,
Ossat bir tanrı kurutuveriyordu gölü.
Yemişler sarkıyordu başının önünde dallı budaklı ağaçlardan,
Armutlar narlar pırıl pırıl elmalar,
Ballı incirler, tombul zeytinler sarkıyordu,
Ama ihtiyar adam, koparayım diye ellerini uzattı mıydı?
Bir yel geliyor, savuruyordu onları kara bulutlara.'

Bu mitos, bize doğal toplum ile devletli toplum arasındaki amansız çatışmayı anlatır. Lanetli soyun atası olarak ilan edilen, Lidya kralı Tantalos doğanın kendisine verdiği zengin nimetlerle gurur duyup övünür. Bu özünde Neolitik toplum sistemini savunmadır. Tanrılar Onun bu tavrına içerlenir. Çünkü her şeyin kendi denetimlerinde olduğuna dair, herkesi inandırmaya çalışıyorlar. Tantalos, Olimpos tanrılarının bu söylem ve düzenine aykırı davranıyor. Ana tanrıçalık- Kybele (doğal toplum) düzenini savunuyor. Bundan dolayı da tanrılar Onu amansızca cezalandırıyorlar. Bu cezalandırma, uygarlık toplumu ile uygarlık dışı kalmış güçler arasındaki keskin mücadeleyi dile getirir.

Bir Örnek Bir Yorum

Yakıcı bir yaz mevsiminde, sarı sıcak kokan bir günde Nemrut dağına doğru yola çıkıyoruz. Adeta gökyüzünden yeryüzüne sarı sıcak yağıyor. Bu aşırı sıcaklığın eşliğinde Nemrut'un eteklerine ulaşıyoruz. Sıcaklık yerini ferahlatıcı bir serinliğe bırakıyor. Dağların koynunda çıkan bir rüzg‰r bedenimi yalayıp geçiyor. Zirveye ulaşınca göz kamaştırıcı muhteşem bir manzara ortaya çıkıyor. Güneş kızıl bir şarap rengine bürünmüş, tüm ihtişamıyla görkemli dağların ardına doğru son kanat vuruşlarıyla ilerliyor. Ovalar, kentler, köyler tüm güzelliğiyle insanın ayakları dibinde duruyor. Kralların kendilerini neden tanrı ilan ettiği daha iyi anlaşılıyor. İnsan burada her şeyin h‰kimi gibi kendisini ölümsüz hissediyor...

Güneş hep doğudan doğar. Tüm görkemli çıkışlar güneşin doğduğu yerden yükselip yeryüzüne yayılmıştır. Nemrut'un zirvesinde Commegene kralı Antiogenes'in yaptırdığı muhteşem tanrı ve tanrıça heykelleri gerçek anlamda insanı büyülüyor... Güneşin doğduğu ve battığı yönlerde doğunun örtük-maskeli, batının çıplak tanrı ve tanrıçaları yan yana durmuş adeta birlikte sonsuza dek güneşin doğuş ve batışını izliyorlar...

Maskesiz tanrılar

İnsan sormaktan kendini alamıyor. Bu tanrı ve tanrıçalar burada ne arıyorlar? Ne yer ne içerler? Kışın dondurucu soğuğunda çırıl-çıplak üşümezler mi? Neden bu örtük ve çıplak tanrı-tanrıçalar yan yana duruyorlar?

Bunlar öncelikle iki ayrı sürecin zihniyetini- sistemini ifade ediyorlar. Dogmaların anayurdu, doğunun maskeli-örtük tanrılarıyla, batının maskesiz tanrıları... İki ayrı zihniyet, iki ayrı metodun sonucudur. İkisinin yan yana olması belki de bir barış özlemidir. Veya İskender misali doğu ile batı sentezini kurma girişimidir.

Bu örnekte şu net olarak ortaya çıkıyor. Eskinin 'örtük kral ve maskeli' tanrıları yerini kapitalizmle birlikte 'çıplak krallar ve maskesiz tanrılar' dönemine bırakıyor. Bu yaklaşım ilkin Yunan felsefesinde görülüyor. Ancak feodalizmle birlikte bu tamamen lanetlenip unutuluyor. Rönesans-reformla birlikte, bu Yunan düşüncesi bir zihniyete sisteme dönüşüyor. Kapitalist sömürü tarzı bunu gerektiriyor.

Büyük bir saptırma

Kapitalizmin geliştirdiği 'bilimsel metot' 'çıplak krallar ve maskesiz tanrılar 'döneminin başlangıcıdır. Kar adı altında gerçekleştirilen sömürü, sömürgecilik, talan yağma ve hırsızlık yeni bir yöntemi de zorunlu kılıyor. 'bilimsellik' adı altında insan ve doğa büyük bir istismara uğratılıyor. 'Özne-nesne' ayrımına dayalı, tüm doğa canlı-cansız 'nesne' olarak tanımlanıyor. Bu büyük bir saptırmadır. Kapitalizm bu tanımlamayla tüm doğa ve toplumu denetim altına alıp metalaştırarak sömürü alanı haline getiriyor. Burada 'özne, analitik düşüncenin en meşru geçerli faktörü' iken nesne; maddi öğedir. Objedir. Kapitalizmin hizmetinde olan üzerinde her türlü vurgunculuğun yapılabileceği bir tür metadır. Buradaki çelişki; ahlak yüklü eski toplumla, ahlaki örtüden soyulmak isteyen çıplak kapitalist toplumun çatışmasıdır.

'Toplum vicdanının tüm tarihi boyunca muhafaza ettiği ve istismarı yasakladığı lanetlediği, günah saydığı sistemle toplumu ardına kadar hiçbir yasak, günah, lanet tanımadan sömürüye ve tahakküme açmak isteyen kapitalist yeni toplumsal proje söz konusudur. Nesnel yaklaşım bu projenin kilit kavramıdır.' (A.Ö)

Kapitalizm bu yöntemle insanı toplumu bir sömürü aracı, bir meta haline getiriyor. Toplumu bir bütün olarak değersizleştiriyor. Değersizleştirilen toplum belleksizleştirilerek kendisi olmaktan çıkartılıyor. Bu yöntemle, başta emek olmak üzere tüm doğa ve toplum kar, sömürü, mülk konusu haline getiriliyor. Bunu gerçekleştirmek için kapitalistlerin işlemeyeceği cinayet, yapmayacağı katliam ve kötülük yoktur. Kapitalizm bu metotla başta kadın ve emek olmak üzere her şeyi bir nesne haline getirip metalaştırıyor. Sömürü ve istismar kaynağına dönüştürüyor. Kapitalizm öyle bir metotla sömürü alanı açıyor ki denetime almadığı hiçbir şey bırakmıyor. Burada sömürü yöntemi olan 'bilimsel metot' bir tür çağın yeni efendisi, yeni tanrısı oluyor. Dolaysıyla 'nesnel yaklaşım' tüm felaketlerin, vahşetlerin, kıyımların, kirlenmenin, yabancılaşmanın adı oluyor. Kaldı ki 'bilimsel metot'tun kendisi en büyük sosyal parçalanmanın, sınıfsal bölünmenin çelişki ve çatışmaların aracı oluyor. Çünkü 'bilimsel metot' adı altında her şey kar-sömürü alanı haline getiriliyor. Bu yöntemle başta bilim-bilgi-teknoloji olmak üzere her şey kapitalizmin hizmetine sunuluyor.

Kapitalist modernitenin tıkaması

Günümüzde kapitalizm büyük bir çürüme ve tıkanmayı yaşıyor. Büyük bir yalan ve çarpıtma toplumu haline dönüşüyor. İnsanı insan olmaktan çıkartıyor. Nietsche, Alman toplumunu tahlil ederken 'süper sarışın hayvan' diyor. Hayvanlaştırma, bir tür toplumu faşistleştirme ve sürüleştirme yöntemi oluyor. Gerçekten Hitler Almanya'sında bu sürüleşme, 'süper sarışın hayvan' gerçek anlamda ortaya çıktı. Bir insanlık trajedisine yol açtı. Elli milyon insan yaşamını yitirdi. Tarihin en büyük felaketi yaşandı. Japonya'da karıncalaşma, Amerika'da soysuzlaşma, Avrupa'da robotlaşma bir olgu haline geldi. Bir tür hayvanlaşma ve maymunlaşma yaratıldı.

'Kapitalist çağın bilim yöntemi ve bu temelde oluşan bilimleri gerek sistemin karsal işleyişi gerekse bunun yol açtığı ve toplumun tüm iç ve dış halkalarını kaplayan savaşlar krizler, acılar, açlık, işsizlik, çevre yıkımı ve nüfus patlamalarının esas sağlayıcı gücüdür. 'Bilim güçtür' özdeyişi bu gerçeğin iftiharla dile getirilişidir.' (A.Ö)

Kapitalizmin tıkanma noktası tam da burasıdır. Çünkü bu kapitalizmin çelişki diyalektiğini oluşturuyor. Toplumsal çürüme ve kanserleşme burada başlıyor. Kanserleşme; kapitalist sömürünün talanın, ekonomik krizin, çevre yıkımının, derinleşen toplumsal farklılıkların, yaşamın zaman ve mek‰ndan kopuşun, büyük stresli yaşamın, kısırlaştırılan toplumun, yeni savaş türlerinin, nükleer silahların ve kronik işsizliğin yaratığı yapısal bir durum oluyor.

Şeytani bir 'simge'

Tantalos'un yaşadığı Sipylos (Manisa) dağının yamaçlarında, kayaya oyulmuş bir Kybele heykelinin bulunması, Niobe (Tantalos'un çocuğu) efsanesinin bu dağın eteğindeki Sardese yerleştirilmesi bu gerçekliği izah eder. Ataerkil düzeni savunan Olimpos Tanrıları, anaerkil toplumdan yana olan Tantalos'u açlık işkencesiyle cezalandırırlar. Ve onu 'şeytani' bir imge ve ideolojik mücadelenin bir parçası olarak mitos yoluyla beyinlere yerleştirirler. Demek ki, kapitalist sömürü diyalektiğinin temeli uygarlık toplumunun başlangıcına dek uzanıyor.

Kapitalizm Tantalos işkencesidir

Bugün de aynı gerçekliği yaşıyoruz. Bir yandan her şeyi üreten en alttakilerin yaşadığı açlık sefalet, diğer yandan asalak azınlığın yaşadığı bolluk... Bu sömürünün çelişki diyalektiğini oluşturuyor. Açlığa karşı mücadele edenlerin 'Tantalos işkencesi'yle cezalandırılması devletli toplum gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor. Kapitalizm salt basit bir işçi-emek sömürüsüne, artı-değer sömürüsüne dayanmıyor. Onun ötesinde, başta doğa olmak üzere tarihsel toplumsal olarak insanlığın yarattığı bütün maddi manevi değerlerin gaspına dayanıyor. Binlerce yıllık devletli toplumun-uygarlığın yarattığı tüm maddi ve manevi sömürü araç, yol ve yöntemlerini daha da derinleştirip, inceltip yaygınlaştırarak kullanıyor. Sömürü, talan, yağma ve hırsızlığı basitten karmaşığa, alt olandan üst olana, az olandan çok olana doğru sarmal bir biçimde geliştiriyor.

Sosyal farklılık ve uçurumlar

Bunu salt fiziksel-maddi açıdan değil, manevi-moral ve zihinsel düzeyde de gerçekleştiriyor. Sömürüyü, talan ve hırsızlığı çok kapsamlı bir yöntemle ele alıyor. Bu da toplumdaki sosyal farklılığı derinleştirerek uçurumlar yaratıyor. Bir yandan alttakilerin yaşadığı açlık, işsizlik, yoksulluk, diğer yanda piramittin tepesindekilerin müthiş savurganlığı... Çağımızda ötekileştirilenler adeta bir Tantalos cehennemine mahkžm ediliyor. Bu düalist çelişki tüm toplumsal sömürü, çatışma ve savaşların zeminini oluşturuyor. Kapitalist sömürü diyalektiği, çağımızda tüm insanlığı büyük bir felaketin eşiğine getirmiş bulunuyor. Sömürü daha çok sömürüyü, kar daha çok karı, baskı daha çok baskıyı doğuruyor. Yeni sömürü biçimi derinleşerek devam ediyor.

Yeni sömürü biçimi

Kapitalist modernite tarih boyunca geliştirilen tüm sömürü biçimlerini aşan yeni sömürü mekanizmasını bir dünya sistemi haline dönüştürüyor. Bu da bütün sömürü biçimlerini aşan yeni bir sömürü metodunu zorunlu kılıyor. Çünkü diğer toplumlar göbekten kutsallığa bağlıyken, kapitalist toplum, 'maskesiz tanrı ve çıplak krallar' biçiminde kendini ortaya koyuyor. Çarpıtma, yanıltma, asimilasyon, yalan dolan en üst düzeydedir. Özü gasp, hırsızlık ve sömürüye dayanıyor. Rönesans dönemine kadar h‰kim olan 'dinsel-dogmatik yöntem'dir. Dogmatik yöntem aşırı bir maskelemeye dayanır. Aşırı maskeleme insanı toplumu kandırma ihtiyacında ortaya çıkar. Bir tür 'maskeli tanrılar' çağıdır. Tanrı kralların oluşumu bu zihniyettin bir sonucudur. Sömürü, sınıf ve devlet kutsaldır, dokunulmazdır. Kadercilik esastır. Sömüren -sömürülen ilişkisi bir tabudur. Tabular sorgulanamaz. Sorgulanmaması için de katı doğmalar gerekir. Bu yöntemle kölelik meşru hale getirilir. Babil, Asur, Roma Sasani gibi köleci imparatorluklar bu metoda dayanmışlardır. Dogmatik yöntem sayesinde tarihteki en büyük sömürü, kölelik ve vahşet savaşları geliştirilmiştir. Bu bir tür 'sürü-çoban' diyalektiğidir. Çünkü dogmatik yöntem 'sürü çoban' ikilemine dayanır. Sömürülenler güdülen sürü, yönetenler ise çoban olarak hafızalara yerleştirilmiştir.

Özne-nesne ayrımı

Ancak kapitalist toplumla birlikte dogmatik yöntem tek başına sömürünün, metanın, artı-değerin ihtiyacına yanıt veremez. Yeni sömürü biçimi yeni bir metodu zorunlu kılar. Fransis Bacon ve Descartes'in öncülük ettiği, 'özne-nesne' ayrımına dayanan, bu yeni hırsızlık-sömürü yönteminin adı; 'Bilimsel Metot'tur. Burjuvazi bu ad altında, yeni sömürü metodunu herkese kabul ettirmeye çalışır.'özne-nesne' ayrımına dayanan bu 'metot' maddi ve manevi olarak tüm toplum üzerinde oldukça etkileyici olmuştur.

Sonuç Olarak

Bilim ve yöntem anlayışının genelde uygarlık özelde kapitalizmle olan bağını doğru kavramak ve görmek özgürlük ve demokrasi eksenli çözüme giden ilk adımdır. Çünkü 'özne- nesne' ayrımına bağlı olarak 'burjuva-proleter' ayrımı, proleterin bir nesne gibi kullanılmasına yol açıyor.

Bundan dolayı da çözüm olarak; ideolojik olarak 'öznellik nesnelik' ayrımına dayalı tüm kaba ikilemleri aşıp, bilimsel kazanımları esas alan yorum sanatının geliştirilmelidir. Demokratik siyaset, sivil toplum organizasyonu yaratılmalıdır. İyi güzel, özgür ve doğruya dayalı yeni bir inşa hamlesi, demokratik bir uluslaşma başlatılmalıdır. Kadının köleliğinden, özgürlük ve eşitliğe dayalı yeni aile sistemlerinin inşası başlatılmalıdır. Yeni demokratik ekolojik toplum paradigması; kapitalist üretimciliğin, ulus devletçilik ve endüstriciliğin zıttı olarak geliştiriliyor. Var olan kapitalist paradigmanın sömürü diyalektiği ancak bu temelde aşılabilir.

M. Sait ÜÇLÜ

Hiç yorum yok: