10 Mart 2010 Çarşamba

Kadınlar ve erkekler

Her 8 Mart’ta, kadınların doğurmuş olduğu oğullar tarafından, ezdikleri kadınlara övgüler düzülür. Bıktırıcı övgü yazılarını, birbirini tekrar eden bıktırıcı sendika haberleri gibi okur geçerim. Bu yazıların hiç biri bende bir iz, bir düşünce, bir duygusallık bırakmaz…

Çünkü ne yazılırsa yazılsın, bilirim ki, kadın erkek ilişkisi atom bombasının da kullanıldığı İkinci Dünya Savaşı gibi çetin ve eşitsizdir… Kadın erkek ilişkisindeki bozukluğun temelini, kadınların doğurduğu oğulların, kadınlara ait hayat iktidarını bir uçkur davası yüzünden onların elinden almış olmasından kaynaklanır. İktidar, çıkarcılıktır; iktidar, parayı ve serveti ele geçirme serüvenidir.

Şu anda kadınla erkek arasındaki ilişki, daha çok para ve servet elde etmek için girilen ilişkilerin toplamı kadar rezilcedir.

Mahalleli kız, mahallesindeki bekçi veya gardiyanla evlenmenin hayallerini kurmaktadır.

Bayan öğretmenin hedefinde, bekar olan okul müdürü vardır.

Hemşire Hanım, çalıştığı bölümdeki Doktor Bey’le düşünmektedir izdivacı.

Doçent Doktor Hanım, Profesör Doktor Bey’den aşağısını kabul etmez…

İnşat işçisi Memo, ağzıyla kuş tutsa maliyedeki bayan memurla evlenemez. Bayan bir doktorun temizlik işçisi bir beyle evlenmesi loto gibi bir şeydir…

Paraya, güce, iktidara dayalı siyasal ilişkinin aynısı, kadın-erkek ilişkisinde mevcuttur.

Kadın kesinlikle bu değildi. Kadını dinlerin, iktidarların, paranın tapıcısı erkek bu hale getirdi ve şimdi yönetemiyor. Tıpkı Türk devletinin Kürtleri yönetememesi gibi…

Evli ve güzel bir kadın düşünün. Eşine ve çocuklarına sadık bir kadın… Yüz adet erkek, değişik yol ve yöntemlerle bu kadının karşısına çıksın ve kadını baştan çıkartmaya çalışsın… Erkeklerin bu kadını alıp götürme şansı yüzde bir veya iki bile değildir…

Fakat aynı güzel kadın, değişik yer ve zamanlarda evli veya bekar yüz erkeğin karşısına çıksa, yüz erkekten en az doksanbeşini alır götürür. Ölüme mi götürür, sevişmeye mi, yoksa parasını mı almaya, hiç önemli değildir. Erkek milleti gider… Arpa tutulmuş koç gibi gider…

Kadını egemenliği altında tuttuğunu sanan erkeğin yenilgisidir bu. Uçkuruna düşkün erkek, kadın karşısında kişiliksizdir. Zaten bu kişiliksiz tutumdan dolayıdır ki, kadını şiddet ve parasal iktidarı altına alan erkek bin yıldır kadının bacak arsının bekçiliğini yapmaya çalışmakta, fakat bunu da becerememektedir. Onun için ölümden sonrayı da kurtarmak için hurili ve perili masallar uydurmuştur kendisine.

Doğada diğer canlılar arasında fuhuş denen bir şey yoktur. Diğer canlılar da genelev de olmaz. Kadın ayarlamak için bar ve pavyon da gidilmez. Hayatın döllendiği kadının cinsel organına para basmak uçkuruna yenilmiş erkeğin rezilliğidir. Kadını gasp eden erkek, aşkı, sevgiyi, flörtü, cinselliğin doğal olanını da gasp etmiştir.

Kadını elde etmek için elli tür numara, yalan, dolan ve entrika çeviren uçkur düşkünü erkek yüzünden kadın cinselliği, özellikle kapalı toplumlarda karaborsadır. Batı’da da, paraya ve güce dayalıdır. Bir haftalık bir keyif için tatile gidilecekse, tatil parasını yoksul da olsa erkek ödeyecektir… Garip ve anlaşılmaz bir durumdur bu…

Ben hayata, kadınlar karşısında yenik başladım. Anası ölen bir çocuk baştan yeniktir. Bu yenikliği ancak, hayat karşısında duyarlı olanlar ve hayatın sırrını çözmüş olanlar anlayabilir. Annem olmadığı için gittiğim bütün evlerde, kimseyi rahatsız etmemek için kapıya yakın otururdum. Dikkat çekmemek için yemeğin azını yerdim. Elbisenin ucuz olanını giyinirdim. Okul harçlığının en azıyla yetinmek zorundaydım. Üvey annesi olan bir gence hiçbir kız dönüp bakmaz. Herhangi bir kız, üvey annenin gelini olmak istemez. Üvey annemden baskı ve şiddet gördükçe beni doğurup erkenden ölen annemin mezarına öfkeden taş fırlatır, akşamları mezar toprağına uzanıp, ondan özür dilerdim…

Bu nedenle benim için iki tür kadın vardır. Beni doğuran kadın ve üvey annem... Kendimce iyi bulduğum kadında özlemini duyduğum öz annem belirir, kendimce iyi bulmadığım kadında üvey annemin suretini görürüm.

Ben böyleyim. Bu psikoloji, kadınlar karşısında hayata yenik başlayanların psikolojisidir ve tedavisi yoktur.

Kendimle ilgili bu örneği duygusal takılmak için vermedim. Kadının, hayatın kendisi olduğunu; yaşamı onun doğurduğunu ve biz oğulların ve kızların kişiliğinin anne eteği tutan, tehlike zamanında onun kalçasının arkasına gizlenen vakitlerde oluştuğunu anlatmak için verdim bu örneği…

Erkeklerin kadına hükmettiğini sanan uyduruk erkek halinin ancak birkaç bin yıllık bir geçmişi vardır… Ondan öncesi zamanların hakimi kesinlikle kadınlardır. Kopya insan dahi erkeğe ihtiyaç duyulmadan kadınlardan yapılabilmektedir.

Peki erkek ve kadın arasında sürmekte olan İkinci Dünya Savaşı’na denk kavga, gerilim ve iki yüzlülük ne zaman son bulacak? Kolayca son bulmaz. Çünkü egemen erkek para, iktidar ve dinler aracılığıyla kadınların çoğunu kendisine bağlamış, kendisi de ona bağlanmıştır. Şu andaki kadın erkek hukuku; aileler, devletler ve sistemler gibi dökülüyor, çürüyor ve zamanın koşullarını içine almayı beceremiyor.

Bu haliyle gittikçe daha çok uyduruk bir cins haline gelen erkek cinsi, kadın karşısında kişilikli durduğunda, kadının cinselliğini elde etmek için elli tür numara çekip, kırkdokuz takla atmadığında ve kas ve para gücüne bakmadan doğurganlıktan kaynaklanan doğal iktidarı kadına iade ettiğinde, işte o zaman, kadınla erkekler arasında doğal, eşitlikçi, çıkarsız ve karaborsa olmayan bir yeni ilişki türü başlayacak; erkek ve kadın dünyası cinsel ve parasal tatminsizlik altında böyle cinnet geçirmeyecektir.

Kadını ve erkeğiyle beyinsel tecavüze uğranmış bu cinnet zamanların geçmesi dileğiyle, 8 Mart kadınlar günü, daha çok insanlık ve daha yaşanılır bir dünya için direnen kadınlara ve insanlığa kutlu olsun…



Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: