14 Mart 2010 Pazar

Demokratik Açılım mı, Ilımlı İslam Projesi mi?

Bu projenin aktörleri AKP hükümeti ve Fetullah Gülen hareketidir. Projenin asıl sahibi ve sermayesi İsrail’e, uluslar arası arenadaki diplomatik ve siyasi desteği ise ABD’ye aittir.

Hile, oyun ve kurnazlık denildi mi Kürtlerde ilk akla gelen Osmanlılar olmuştur. Halada yaşlı dede ve babalarımız böylesi bir durumla karşı kaşıya geldiklerinde Osmanlılarda oyun bitmez derler. Bu durum geçmişten gelen güçlü tarihsel belleğin kendilerine kazandırmış olduğu bir hissiyattır. Bu hissiyat dede ve babalarımıza Osmanlının atmış olduğu her adımına kuşku ile yaklaşmasını emretmiştir. Osmanlı ve aynı geleneğin devamcısı olan Türk devletinin hile ve oyunlarıyla baş edilmek isteniyorsa atalarımızın bize miras olarak bırakmış olduğu çok kanlı ve ağır bedellerden elde edilmiş olan bu mücadele yöntemini yani bu hissiyatı dikkate almak zorundayız. Bu durumun ciddiyetini kavramak için çok uzaklara gitmeye gerek yok Kuzey Kürdistan’ın en son isyanı olarak bilinen 1938 Dersim İsyanın liderliğini yapan Seyit Rıza’nın idam edilmeden önce söylemiş olduğu son sözlerine başvurmak yeterli olacaktır. Seyit Rıza idam edilmeden önce kendi cellâtlarına dönerek “ ben sizin oyun ve hilelerinizle baş edemediğime, sizlerde bize boyun eğdiremediğinize yanacaksınız” der.

Bu güçlü tarihsel bellek Kürt halkı ve mücadelesinin AKP hükümetinin eliyle “demokratik açılım” adı altında yeni Osmanlı oyunlarıyla yüz yüze olduğunu söylüyor. Bu oyun, içinde uluslar arası, bölgesel ve yerel (Kürtler) güçlerin rol aldığı bir konsept olduğunu düşünüyorum. Konsepttin esas amacının bölgede ılımlı İslam kılıfı altında büyük İsrail ve ABD’nin çıkarlarını güvence altına alma olabileceğini düşünüyorum. Biliniyor bölgede İsrail için en önemli sorun güvenlik sorunudur. Küçücük bir ülke olmasına rağmen tüm Arap âlemi yanında İran ve tüm Müslüman âleminin de birinci derece düşmanı ilan edilmiş bir ülkedir. Bölgede giderek yükselen radikal İslam’ın ise birinci dereceden hedefi konumundadır. İsrail’e karşı olan bu tepki ve düşmanlık olduğu müddetçe İsrail bölgede gücünün yüzde seksenini güvenliğe harcamak zorundadır. Dolaysıyla bölge kaynaklarından yeterince yararlanamadığı gibi dostane ilişkiler geliştirerek güvenle bakacağı bir gelecekte inşa edememektedir. Tüm bu tepkileri şiddetle bastırmakta mümkün olmadığı gibi şiddettin ancak tepkileri bir sarmal topu gibi büyüterek kendisine yönelttiğini fark etmiş olmalı. Bu tepkilerin çoğu ideolojiktir ve kaynağını yakın tarihte olduğu kadar eski tarihten de almaktadır.

İsrail’in bölgede ki güvenlik politikasının esas özü radikal İslami topluluklar ve güçlerin tepkilerini emecek, mücadele ruhundan uzaklaştırarak teslim alacak ideolojik bir silaha ihtiyaç vardır. Bununda Ilımlı İslam projesi olduğunu düşünüyorum. Bölgede ki halklar ancak ılımlı İslam projesiyle, bölgeyi tümden işgal edip kendi çıkarları doğrultusunda dizayn etmek isteyen ve “bu bir haçlı seferidir” diyen ABD ile yıllardır bölgeye kan kusturan Yahudi siyonizmini içine sindirerek kabul edebilirler.

Piyon Aktörler Gülen Ve AKP Hükümeti

Bu projenin görünürdeki aktörleri mevcut konumda AKP hükümeti ve Fetullah Gülen hareketi gibi görünüyor. Bu projenin yeni olmadığını yıllara dayanan bir hazırlık aşaması olduğu AKP’nin de bu projenin bir sonucu olarak ortaya çıktığını düşünüyorum. Proje Fetullah Gülen ile başlatılmış. Projenin asıl sahibi ve sermayesi İsrail’e, uluslar arası arenadaki diplomatik ve siyasi desteği ise ABD’ye aittir.

AKP hükümeti başta Türkiye’de olmak üzere bölgede bu projenin hayat bulması için harekete geçmiştir.

Arkasına almış olduğu ABD desteği ile bölgede siyasi ve diplomatik alanda rolünü oynamaya çalışıyor. Fetullah Gülen hareketi ise başta bölgedeki tarikat örgütleriyle kurmuş olduğu ilişki ve toplumsal alanda kurmuş olduğu yardım dernekleri, eğitim, sağlık ve ekonomik alanlarıyla toplumu bir ağ gibi sararak kurulacak siyasal rejimler için zemin ve kadro hazırlamaktadır.

Davos, Projenin İlk Tanıtım Raundu İdi

Erdoğan’ın Davos zirvesinde İsrail devlet Başkanı’na göstermiş olduğu tepki ile bu yeni süreç Türkiye’sinin dış dünyada modern ve İslami kimliğinin dışa vurumu olarak ılımlı İslam projenin ilk tanıtım raundu olarak start aldı. Bu projenin Müslüman ve Arap camiasında yer alabilmesinin en iyi yolu İsrail karşıtlığının yapılmasıdır. Nitekim Davos zirvesindeki “on minute” vakasından sonra Türkiye Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Davos zirvesinin sonuçlarını toplamak için Arap ülkelerine yoğun diplomatik seferler düzenledi. Daha sonra tüm Müslüman ve Arap âleminde Türkiye bayrakları ve Erdoğan resimleri halk tarafından sokaklara taşındı. Bu durum olumlu sonuçlar doğurmuş olacak ki Erdoğan’ın İsrail karşıtı tavrında sertlik dozu giderek artı. Erdoğan İsrail’in, Filistin’in Gazze şehrinde fosforlu bombalar kullanarak katliam yaptığını söyledi. Bu konuda Hamas ve Filistin direnişine sahip çıkan değerlendirmeler yaptı. Bu durum Gazze’de katliamı ve İsrail’in bir bütün olarak Filistin’de ki uygulamalarını konu alan dizi filmlerin çevrilmesine kadar gitti. Karşılıklı açıklamalarla Türkiye ile İsrail ipleri gerdiler. En son ise İsrail, Türkiye’nin Suriye ile kendisi arasında ki aracı rolü kabul etmeyeceğini söyledi v.b. tüm bunların karşılıklı danışıklı dövüş olup ılımlı İslam stratejisi çerçevesinde paylaşılmış roller olarak planlandığını düşünüyorum.

Şimdi yazımızın başına dönüp Kürtlerle alakalı olan duruma bakalım,

Projenin Güney Kürdistan Ayağını Neçirvan Barzani Üstlenmiş

AKP hükümetinin kendisine verilen bu rolü sağlıklı oynayabilmesi için her şeyden önce Kürt sorunundan bir biçimiyle kurtulması gerekiyor. Bunu yapabilmesinin iki yolu var. Birincisi sorunu gerçek muhataplarıyla samimice çözmeye çalışma, ikincisi ise sorunun gerçek muhataplarını saf dışı bırakarak Kürtleri tekrardan kandırma yoludur. Görünen odur ki AKP hükümeti ikinci yolu tercih etmiştir. Bu planın ilk adımı olarak DTP’ye karşı operasyonlar başlatarak DTP’yi ya bölme ya da teslim almaya çalışmıştır. Daha sonra sözüm ona başlatmış olduğu “demokratik açılım” hikâyesiyle Kürt toplumu ve dış kamuoyundan destek almaya çalıştı. Görünen odur ki Kuzey Kürdistan’da ortaya çıkan tablo AKP hükümetinin bu planlarını destekler nitelikte değildir. Bundan kaynaklı AKP hükümetinin “demokratik açılım” umudu tümden Güney Kürdistan’a kayarak, Güney Kürdistanlı güçlerin denetiminde olan Maxmur mülteci kampı ve PKK’den kaçanlar olmuştur.

Şimdiden Güney Kürdistan’ın kimi kaynaklarından aldığımız bilgiye göre kampın boşaltılması için birkaç gün önce Irak, ABD, Türkiye ve Güneyli Kürtler bir toplantı yapmış. Bu toplantıda 15 Aralığa kadar kampın boşaltılması hedeflenecek eğer bu mümkün olmazsa yani Kürt halkı tarafından tepki ile karşılanırsa bu durum Irak seçimlerinden sonraya bırakılacak.

Buna göre ilk etapta yapılması gerekenler; güvenlik amaçlı kampın yerini değiştirilerek bu değişim esnasında kampın esas örgütlü gücünün dağıtılarak denetim altına alma, üçlü koordinasyonun çalışmalarına açık hale getirilmesi için gerekli desteğin güneyli güçler tarafından sağlanması, kamp içinde para karşılığı adam satın alınarak dönüşün propagandasını gizli veya açık olarak yürütülmesi, güneyli güçler tarafından adım adım ambargonun geliştirilmesi, güneyde maxmurlulara iş imkânlarının kapatılması v.b bunun yanı sıra bölgede Neçirvan Barzani ve Yekgırtu İslami hareketine bağlı basın yayın organları özel olarak AKP’nin başlatmış olduğu bu “demokratik açılım” projesine destek sunacak. Güney Kürdistan halkını bu projenin dürüst ve samimi olduğuna inandıracak. Böylelikle buradan gelebilecek olası tepkilerin önüne geçilecek.

Diğer taraftan aynı kesimler PKK’den kaçıp güneye yerleşen kesimlerinde bu proje çerçevesinde dönmesi için üzerine düşen görevi yerine getirecek. Bu kesimlere yakın basın ve medya’ya bakıldığında hemen hemen her gün manşetlerinde açılımın propagandası yapılmaktadır. AKP’nin Kürt sorununu çözmek istediğini fakat PKK’nin buna pekte olumlu yaklaşmadığı söyleniyor. Yine Neçirvan Barzani her gün yeni bir açıklama ile bu projeye olan desteğini yenilemektedir. Ayrıca Neçirvan Barzani Maxmurluların dönüşü Hewler’den sağlanacak diyerek bu işi üçlü koordinasyon merkezine havale ettiğini itiraf etti.

Hem Davutoğlu’nun Güney Kürdistan’a gelişine ev sahipliği yapması, hem Güney Kürdistan hükümetinden geniş bir heyetle Türkiye’ye gitmesi hemde son dönemdeki açıklarıyla bu sürecin Güney Kürdistan’daki rolünü Neçirvan Barzani’nin aldığı kesin görünüyor. Neçirvan Barzani AKP hükümetinden koparmış olduğu ekonomik taviz ve anlaşmalar karşılığında böylesi bir rolü üstlenmiş gibi görünüyor.

AKP Seçim İçin Start Verdi

AKP, Maxmur, diğer mülteci kamp ve PKK’den kaçanları götürerek bir taşla iki kuşu vurmaya çalışmaktadır. Birincisi startını vermiş olduğu seçim için önemli bir propaganda aracı olarak kullanacak. Türkiye tarafına PKK’yi nasıl tasfiye ettiğinin mesajı verilmeye çalışılırken, Kürdistan halkını da o çokça güvenmiş olduğunuz PKK ve Maxmur kampının nasıl teslim alındığının propagandası yapılarak Kürdistan halkının umut ve inancını kırmaya çalışacaktır.

Bunun yanı sıra Güney Kürdistan güçleri ve kamuoyunun desteği ile son dönemde Kürdistan’da yükselen moral kırılarak seçimlerde Kürtlerin bu güne kadar kazanmış olduğu tüm mevziler ellerinden alınmak istenmektedir. Böyle bir havada yapılacak olan bir seçimle tekrardan tek başına hükümet kurarak Türkiye’de ki tüm güçleri tasfiye etmeye çalışmaktadır. Böylelikle devlet yapısının tüm kademelerini eline geçirmiş olacaktır. Böylece başarısız projenin ilk ayağı başarıyla tamamlanmak istenmektedir.

Maxmur Kampı PKK’siz Havayı Bile Solumaz

AKP hükümetinin hesaplamadığı önemli bir şey vardır. Oda PKK’nin Kürt halkı içindeki gücü ve etkisidir. PKK onaylamadan AKP hükümetinin Kürdistan’da hiçbir planının başarıya ulaşması mümkün değildir. Bu durumu Maxmur kampı üzerinde ki hesaplaşma ile daha net göreceğiz. Maxmur kampı PKK’siz tek bir adım atmayacağı gibi PKK’nin içinde olmadığı tek bir planı onaylamaz. Hele bu plan kendileri üzerinden PKK’yi tasfiye etmekse canı pahasına da olsa ona onay vermeyecektir.

Kürt hükümeti Maxmurların dönmesi için zorlayabilir, yerlerinden yurtlarında edebilir beklide evlerini başlarına yıkabilir. Ama onları asla PKK’siz bir çözüme razı edemez. Çok zorlasalar çoluk çocuk dağa çıkarlar. Bunu yapacaklarına inanıyorum. Buna ne Neçirvan Barzani’nin, ne Irak hükümetinin, ne ABD’nin nede AKP hükümetinin gücü yeterli olmayacaktır.



Yusuf Ziyad

Hiç yorum yok: