1 Mart 2010 Pazartesi

Darbeci gelenek

“Bilgi güçtür.” Bacon
Bilgi aynı  zamanda iktidar olmak için de bir araçtır.
Tarihsel süreçte iktidar olmayı başaran esas güç kaba olan güçtür.
Bu yüzden antik çağlarda kaba gücü geliştirip talancılıkla geçinen kavimler, tarım ve sanatla ilgilenen uygar  yerleşik kavimlere galip gelmiştir.  
Coğrafyamızdaki tarihi gerçeklere bakacak olursak eğer, bu geleneğin Orta Asya steplerinden yola çıkarak Cengizhan, Timurlenk, Selçuklu ve Osmanlılarla  Avrupa’ya kadar taşındığını ve cumhuriyeti biçimlendiren ittihat terakki ile günümüze kadar devam ettiğini görürüz. 
Bu hükümran darbeci geleneğin Ön Asya’ya hakim olması sebebiyle, demokrasi nimeti Avrupanın doğusuna girememiştir.
Çinlilerin büyük duvarı yaparak Avrupa ve Ön Asya’ya zarar verdiklerini düşünürüm bazen.
Çünkü duvarın yapılmasıyla beraber geçim derdine düşen Asya’daki talancı kavimler batıya yönelerek Avrupa’nın Atlantik kıyılarına kadar tüm toprakları kana buladılar. 
Top kapı  Müzesinin Müdürü prof. İlber Ortaylı geçenlerde yaptığı bir açıklamayla bu talancı geleneği övdü!
Askerlerin gerektiğinde darbe yapabileceklerini, ayrıca, bu milletin asker karakterli olduğunu, resim, sanat ve edebiyat değil, savaş sanatını iyi bildiğini… söylüyordu.
Bir bilim adamı  “..asker, gerektiğinde darbe yapabilir, bu halk iyi askerdir, savaşmasını iyi bilir…” diyorsa  sivil yaşam zorda demektir..
Bilime katkıları sorgulanabilir ama biliyoruz ki bu unvan, onun gibi pek çok kişiye bilime katkılarından değil, sisteme hizmetinden dolayı verilmiştir.!
Bilgiyi kaba gücün hizmetine sokan bir anlayıştan ne medet umulur ki…?
Bu zihniyet orduyu besledikçe demokrasi mümkün mü?
  “Ordu o kadar eşitçe herkesin olmalıdır ki ne parlamento içinde ne de dışında, hiçbir güç onu yönlendirmemelidir.”(O.CROMWEL) Darbeci zihniyetin emanet coğrafyada kaba güçle sürdürdüğü iktidarını paylaşmak istememesi, bilimi kirlettiği gibi, toplum yaşamında çete, rüşvet, ergenekon ve bunun gibi oluşumların meydana gelmesine de sebep olmuştur/olmaktadır.
Hak ve özgürlük taleplerini suçlayıp mahkum eden, ama çete rüşvet ve darbe yapanları besleyen bir sitemin Cengizhandan ne farkı vardır?
Hak ve özgürlüklerini savunmak için silahlı mücadeleden başka yol bulamayanlara “terörist,” ama kafaları bozulduğunda tankları sokaklara süren generaller vatansever…!
Terör eğer, kendi çıkarları için toplumsal huzuru bozanları kastediyorsa, bu toplumda darbeci gelenekle her darbe sırasında onca sivil vatandaşa işkenceyi reva gören ve anayasal düzeni silah zoruyla ele geçiren generaller neden terörist sayılmıyor?
Ve neden yargılanamıyorlar?
Onları  göz altına  almak bile korku ve endişeye neden olmaktadır.
DEP milletvekillerini hatırlayın, toplumsal düzeni silahla değiştirme gibi bir eylemleri olmadığı halde meclis kapısında derdest edilerek cezaevine konuldular.
Suçları  neydi? Demokratik bir anlayışla bir halkın gasp edilen haklarını  talep etmişlerdi !
Onca yıl cezaevinde bu yüzden yattılar. 
Ama deşifre olan bazı darbeciler göz altına alınınca Genelkurmay toplantılar düzenleyip “sabrımızı taşırmayın” diyerek mevcut hukukun asker için önemsizliğini gösterebiliyor.
Öyle ya, bu güne kadar kaçı işlediği suçtan ceza aldı ki….?
Generallerin toplantı yapması eğer gözdağı ise, bu da suçtur.
Ama kimin haddine  bunu sorgulamak!.
Üstelik sivil uzantıları da demokratik gelişmelerden kaygılı oldukları için askerin dokunulmazlığını sorun yapmamaktadır.
Bu yüzden Türkiye’de YASAMA, YÜRÜTME ve YARGI’NIN yanında dördüncü bir güç olarak ORDU da yer alır. Son olaylar Ordu ve yargının ortak hareket ettiğini göstermiştir.
Basın dördüncü erk olarak kabul edilse bile ordunun emrinden çıkmayan bir basın güç olamaz.
Bütün bu antidemokratik yapılanmanın sebebi de ülke bölünüyor paranoyasıdır.
Bu paranoya ülkenin tüm kaynaklarını yedi bitirdi. Deniyor !
Aslında bunun paranoya olduğuna inanmıyorum.
Bu toplumu yanıltmak gayesiyle üretilmiş bir yalandır.
Bu korku ile ordunun kurumlar üstü ya da siviller üstü bir otorite olması sağlanmıştır
Böyle olunca sivil inisiyatif gelişir mi ?
Politize olduktan sonra anlamıştım ki, hayat sivil değilmiş.
Çocukluk yıllarında etrafımızdaki kamusal yaşamın ve temsilcilerinin aslında sivil maskeli askerler olduğunu anlayamamıştık.
Yalan kahramanlık hikayeleriyle neredeyse biz de mutasyona uğrayacaktık.
Sınır boylarında yaşamak Erivan, İran ve Irakta bulunan radyolardan Kürt müziği ile beslenmek farklı olduğumuzu hissettirmişti bize.
Bu farkındalık bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızı da sorgulamamıza yol açtı.
Ya piyon olup zalimlerden yana uşak olacaktık, ya da toplumsal gelişmeden yana tüm korkulardan sıyrılıp aydınlanma ve aydınlatma görevine koşacaktık.
Seksen darbesinde bir kısmımız çıkar deryasında boğulup kaldı, bir kısmımız da Diyarbakır zindanlarının karanlığında bedenlerini ateşe vererek toplumu aydınlattı.
Şimdi yeni bir sınavın arifesindeyiz.
Çürük elmalarla   sağlamların ortaya çıkacağı bir sürece girmek üzereyiz yine.
Platon’a göre içimizdeki çürük elmalar yaşamın gerçeklerine sırt dönenlerdir!
Bu konuda şöyle diyor:
““Bazı insanlar karanlık bir mağarada doğdukları günden beri mağaranın kapısına arkaları dönük olarak yaşarlar. Başlarını da arkaya çeviremeyen bu insanlar, mağaranın kapısından içeri giren ışığın aydınlattığı karşı duvarda kapının önünden geçen başka insanların gölgelerini izlemektedirler. İçlerinden biri kurtulur ve dışarı çıkıp gölgelerin asıl kaynağını görür ve tekrar içeri girip gördüklerini anlatmaya başlar ama, içerdekileri, mağara duvarında gördüklerinin aslında gölge olduğuna, gerçek hareketin ise mağaranın dışında cereyan ettiğine inandıramaz”.
Şimdilik toplumun bir kısmı mağara duvarındaki belirsiz gölgelerle oyalanmaktadır.
Bunların ilgisizliği  ve darbe tartışmaları birilerine keyif veriyor.
Çünkü, korku ve endişe egemenin egosuna hizmet eder..
Yani, tartışmalar ve yaratılan korkular statükoyu beslediği için, darbeciler mutlu.
Ama sivilleşme de kartopu misali yol almaktadır.
Sabır taşını bileyenler kartopunun tanka çarpabileceğini sanıyorlar.
Tanka çarpar mı bilmem,
ama mağaradakiler dışarı çıkmadıkça, tankları kışlasına hapsetmek zordur.
“Zordur babam zordur.” ))))
Fikret YAŞAR
fkrtyasar@yahoo.co.uk

Hiç yorum yok: