12 Mart 2010 Cuma

Alevisiz ”Alevi çalıştayı”


Alevisiz ”Alevi çalıştayı” sorunları çözemez

Türkiye”de son yıllarda en fazla, demokrasi, özgürlük, hukuk, çözüm ve çalıştay sözcüklerini duymaktayız. Hatta bu sözcükler o kadar sık kulağımızı tırmaladı ki bizde belli bir antipati dahi geliştirdi. Zira bu kavramları halkın gündeminde tutan hükümet, altını doldurmayarak içi boşaltılmış bir şekilde tekrar ettiği için bu kavramların sihri ve çekiciliği de kayboldu. Süreç uzadıkça bir aşınma meydana geldi. Oluşan güvensizlik havası ve inandırıcılıktan yoksunluk durumu, bir toplum için en temel kavramların bile aşınabileceğini gösterdi.

Türkiye”nin en temel sorunlarına çözüm iddiası ile ortaya çıkanlar, sadece ve sadece oyalama taktiği ve sorunların etrafında dolaşarak egemen anlayışın çözümünü dayatmaktan öteye gitmediler. Kürt sorununda ”demokratik çözüm” ile başlayan söylem, yerini “milli birlik” söylemine bıraktı. Roman yurttaşların sorunlarına çözüm çalıştayının şimdiki görünümü ise Selendi”de yaşanan vahşet ve sürgün oldu. Aleviler için düzenlenen çalıştayda çıkan sonuç ise, Aleviler için kaygılı bir sürecin başlangıcı olurken, diyanetin bilinen resmi taleplerinin kabulünün ötesine geçemedi.

Türkiye ağırda olsa bir değişimin sancılarını yaşamaktadır. Dünyanın geldiği nokta, toplumun talep ve köklü sorunlarının çözümünü dayatıyor. Bundan kaynaklı olarak çözüm bekleyen devasa sorunlar çözülüyormuş gibi yapılıyor. Evet, sadece çözülüyormuş gibi yapılıyor, zira sorunları çözecek demokratik sivil bir irade açığa çıkmış değildir. Toplumda demokratik kültür oturmadığı için, sorunların çözümü için yürütülen demokratik mücadele, sadece sorunların sahipleri ve cılız bir duyarlı kesim tarafından yürütülmektedir. Hatta çoğu zaman sorunun sahibi olan geniş halk yığınları dahi yaratılan sindirilmişlik, umutsuzluk ve kaygılar nedeniyle sorunlarına sahip çıkamaz duruma getirilmiştir. Medyanın da pompalaması ile toplum, “sorunları çözüyorum” oyununun figüranı haline getirilerek, kandırılmaktadır.

Memleketin bu ahvali içerisinde gerçekleşen Alevi çalıştayları, ilkinden sonuncusuna kadar maalesef bir tiyatro oyununun ötesine geçemedi. İlk bakışta, tarih boyunca inkar edilerek yok sayılan Kızılbaş-Alevilerin sorunlarına eğileceği gibi olumlu bir hava verildi. Hatta inkar anlayışının aşılacağı beklentisi yaratıldı. Bu yüzden de çoğu insan olumlu bir yaklaşım içine girdi. Fakat gelinen aşamada ince bir oyunun oynandığı ortaya çıktı. Kendi çözüm önerilerini sunan Kızılbaş-Alevi örgütlülüğü, tekrar egemen anlayış içerisinde denetim altına alınmaya çalışıldı. Hem görüntü olarak çözüyoruz havası yaratıldı, hem de Kızılbaş-Alevi örgütlülüğü arasındaki ayrışmalar derinleştirildi. Hâlbuki ilk çalıştayda hükümet kafasında nasıl bir Alevilik istediğini çizmişti. Buna uygun olan Alevi örgütlerini meşrulaştırmak istedi. Maalesef kimi şahıslar ve Alevi örgütleri de oynanan bu oyunun figüranı olmaktan kendilerini kurtar(a)madılar. ABF, Pir Sultan Abdal Kültür Dernekleri vb örgütler, ilk çalıştaya katılmakla yanlış yaptılar. Çünkü, hükümet bunu kullanarak Alevisiz “Alevi çalıştayları” serisini sürdürdü ve çalıştayları hazırladığı ön raporla sonuçlandırdı.

Alevi çalıştaylarında, diyanetin ağırlığının kendini her dakika hissettirdiği anlaşılıyordu. Basına yansıyan rapora baktığımızda, Diyanet, Alevi sorununa yaklaşımda başından beri kendi düşündüklerinin ötesine geçemediğini ortaya koydu. Ön rapora, demokratik Alevi hareketleri bileşenlerinin talepleri değil, diyanetçilerin kaygıları hâkim olmuştur. Bu kaygılar sonucu, hükümet(diyanet) Aleviliği tarif etmiştir. Nasıl bir Alevilik görmek istediklerini ortaya koymuşlardır. Oysa doğru olan, inancın tarifinin sahipleri tarafından yapılmasıdır. Müslüman olmayanların Müslümanlığı tarif etme hakkı olmadığı gibi, Alevi olmayanların da Aleviliği tarif etme hakkı yoktur. Anlaşılan o ki, egemen olan inkârcı yaklaşım aşılamadığı için 12 Eylül zihniyetinin yarattığı Türk-İslam anlayışına bir de Türk-İslam-Alevi anlayışı eklemlenmeye çalışılmaktadır.

Alevi örgütlerinin temel talepleri olan, zorunlu din dersi uygulamasına son verilmesi, cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması, asimilasyon politikalarına son verilmesi vb taleplerinin tümü ret edilerek, ortaya ret ve asimilasyon raporu çıkarılmıştır. Raporun her satırına hâkim olan anlayış budur. İşin acı olanı tarafı ise, baştan belli olan bu tabloya kimi değerli şahıs ve örgütlerin de ortak edildiği görüntüsüdür. Kürt açılımında olduğu gibi Alevi çalıştayında da egemen zihniyetin kendi Alevisini yaratmaya çalışıyor olmasının ötesine geçilmemiştir. Kızılbaş-Aleviliğin özgürlüğü ve eşitliğini tanıma gibi bir niyetin olmadığı bu raporla bir kez daha net bir şekilde ortaya konmuştur.

Ön rapora baktığımızda, Madımak”ın müze yapılması talebi tehlikeli bulunmaktadır .(Niye tehlikeliyse) Madımak”ın, katliamın unutulmaması için barış ve kardeşlik müzesine dönüştürülmesini tehlikeli bulmak, çalıştayın nasıl bir zihniyetle yapıldığını göstermektedir. Müzeyi tehlikeli bulan zihniyet, Kızılbaş-Alevi katili Ökkeş Kenger”i çalıştaya çağırmakta bir sakınca görmüyordu. Alevi katliamlarının baş aktörlerini, Alevi çalıştayına çağıranların nasıl bir zihniyete sahip oldukları işin başında belli olmuştu. Cemevlerinin yasal statüye kavuşturulması talebi, diyanetin daha önceden açıkça söylediği gibi “cemevleri camilerin alternatifi olamaz” yaklaşımının bir yansımasıdır. Sanki Alevilerin böyle bir söylemi ve yaklaşımı varmış gibi, diyanetin ısrarla üstünde durduğu ve çarpıttığı bu konu ön rapora konulmuştur. Halbuki Alevilerin yaklaşımı nettir. Müslümanlar camide, Hıristiyanlar kilisede, Musevilerde Sinagogda ibadet yaptıkları gibi, Aleviler de ibadetlerini cemevlerinde yaparlar. Nasıl ki, kilise, camiye veya sinagoga alternatif olmuyorsa, cemevi de hiçbir ibadethaneye alternatif değildir. Hiç kimsenin böyle bir talebi ve niyeti yoktur. Talep diğer dini ibadethanelere tanınan yasal güvencelerin cemevine de tanınmasıdır. Uygulamada Kızılbaş-Aleviler cemevlerinin statüsünü kendileri belirlemiş ve kabul etmişlerdir. Talep edilen ve istenen sadece eşit yaklaşımdır.

Zorunlu din dersi uygulaması ile ilgili olarak AİHM tarafından verilen kararlar dikkate alınmamakta, insan hakları ve evrensel hukuka aykırı bir şekilde mevcut durum devam ettirilmektedir.

Alevi örgütlerinin büyük çoğunluğu tarafından laikliğe aykırı bulunarak kaldırılmasını talep ettiği diyanet ise, hazırlanan rapora rengini ve ağırlığını koyarak, adeta Alevilere uygulanan asimilasyona devam mesajı verilmektedir.

Kısacası Alevi çalıştayı da Kürt açılım gibi fiyaskoya dönüşmüş durumdadır. Tüm bu çalıştay ve açılımlar göstermektedir ki, sorunun sahipleri kendi sorunlarının çözecek örgütlülük ve güce kavuşmadıkça, egemenlerin çözüm mantığı statükonun devamı için sadece maske ve makyajın ötesine geçemeyecektir.

Türkiye”de, sorunlarına çözüm bekleyen toplumsal kesimlerin birliği de önemli diğer bir husustur. Sorunlarımızı, Kürt, Alevi, Roman, işçiler ve emekçilerin birlikte yürüteceği demokratik özgürlük mücadelesi çözecektir. Parçalayan ve ayrıştıran egemen anlayışa karşı, demokratik birlik ve çözüm perspektifi Kürt”ün, Alevi”nin, işçinin, emekçinin de sorununu çözecektir. O zaman yapılması gerekende açık ve nettir. Çözüm, egemenlerin sahte çalıştay ve açılımlarında değil, özgücümüze dayalı olarak birlikte yürüteceğimiz demokratik hak ve özgürleşme mücadelemizdedir.

ergin doğru

Hiç yorum yok: