10 Mart 2010 Çarşamba

AKIL TUTULMASI



Umut ve öfke.
AKP ikisini de 29.Mart Yerel seçimlerinde yaşadı.
Kürt illerinde “Fetih” taktik ve stratejisiyle girdiği seçimlerde sahip olduğu umut ve iddia, zafer yerine yenilgiye dönüşünce başta Başbakan olmak üzere parti kurmaylarında gizlenemez bir “öfke” patlamasına neden oldu.
“Devletin oğlu” diye nitelendirilen hükümet sözcüsü Cemil Çiçek, seçimin hemen ertesindeki bir bakanlar kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada seçim sonuçlarına “stratejik” olarak bakılmasını isteyerek, sanki “seçim bir Kürdistan haritası çizdi” demeye getirdi. O kadar öfkeliydi ki, hemen ardından Hürriyet’ten E.Berberoğlu’na, “DTP Iğdır’ı da kazandı, Ermenistan sınırına dayandı” diyecekti.
Böylece, “milli birlik ve kardeşlik” gibi teraneleri ağızlarına sakız etmiş hükümet edenler, görece de olsa demokratik bir seçim sonucunu bu şekilde; “ülkenin bölünmesi”nin anlamlı ve tehlikeli bir işareti olarak görünce sokaktaki İzmir’liyi, Trabzon, Bursa, Sakarya’nın Akyazı’lısı, Konya’nın Bozkır’lısını tutmak mümkün müydü artık?
Ne de olsa Fırat’ın öte yakasıdır oralar.
Kanunlar bir başka işlemektedir oralarda. Beyoğlu’nda çocukları kovalayan “pompalı” koruma altındadır. Sevgili Hrant Dink’i öldüren delikanlı “çocuk” mesabesindedir. Oralarda vak’asına göre değişir rengi kanunların, pembe beyazdır, suyun bu tarafında ise yasaların rengi değişmektedir; acımasız, hain, kızıl/ karadır. Mesela ille de birilerinin kafasının kırılmasıyla mı maçlar tatil edilir; aylar önce taraftarlarının Diyarbakır Spor’a ettiği bölücü eziyet sonunda Bursa Spor’a ne gibi bir ceza verildi, anımsayanınız var mı?
“Sözde açılım”ın sahibince güvenlik güçlerine ferman buyurulmuştu ya önceden, “kadında olsa, çocukta olsa gereği yapılacaktır!”diye.
Zaten değil midir ki, o zamandan bu yana üç yaşındaki bebeden on üç yaşındaki sabiye kadar onlarca Kürt çocuğu öldürülmüştür.
Değil midir ki, Newroz giyimli kadın ve kızlar tekmelerin altında ezilmiş, ezilmektedir..
Ve zaten değil midir ki, elinde sapanla yakalanan Kürt çocukları, yaşlarının iki misli cezayla cezalandırılmak üzere tutuklanmaktadır.
Süregelen bir öfkenin güvenlik güçlerine enjekte edilmesinin sonuçları değil midir?
Fırat’ın bu yandaki ceza evlerinde yatacak yer kalmadı!.
Öfkesi dinmemiştir AKP’nin; fakat aptalca bir yanılgı içindedir: PKK’nin çeyrek asır önce bu zindanlarda filizlendiğini unutmuşa benziyor. O zindanlarda direnmenin destanını yarattığı söylenenlerin çocuklarını bu kez aynı hücrelere tıkıştırmaktadır.
Nasıl bir aymazlıktır bu?
Hem devlet hem de hükümeti adına AKP fırtına biçmektedir de haberi yok!
Yıllar önce ve halen aynı eylemi yapan Filistin çocuklarına ağızları sulanarak “küçük generaller” diyenler, iş coplar altında inleyen anaların, avuçlarında yarım limonla yakalanan çocuklarına gelince “terörist” muamelesidir onlara biçilen.
12 Eylüldekiler yetmedi; yeni Diyarbekir “zindan” kahramanları”na daha ihtiyaç duyuluyor anlaşılan.
Daha dün, Urfa’da gürlüyordu hazret yine, “açılım dan vazgeçmeyeceğiz!” diye. Peki, nedir açılım, var olan kavganın sükûte ermesi değil midir? Diğer bir tarifle, toplumsal esenliğe ulaşmak değil mi?
İyi de be adam, bu meselede “hakiki taraf” olan ve milyonlarca taraftarı olan bir siyasi hareketi, bu harekete kan veren, can veren insanları türlü çeşitli bir biçimde ötele, “yok etme”ye çalış, o fukara halkın yegane dili, sesi kulağı olan ROJ TV gibi bir vasıtanın fişini çekmeye çalış, sonra da, “Ben yaptım oldu” mu”diyeceksin?
Olur mu yani böyle?
İyi de barışı kimle yapacaksın o zaman, kiminle?
Kulakları sağır edecek denli haykırarak sormak istiyorum: Kiminle, kiminle?
Muhatabın yetmiş iki milyon insanmış..
Git o zaman Bursa’ya, Antalya, Trabzon’a git, gece gündüz bas bas bağır oralarda. Bak bakalım barış geliyor mu? İlk günden sonra her ne kadar üstünü örttüysen de, açılımdan murat “Kürt’le barış” olduğunu bilmiyor mu herkes?
Ê, o halde?
Ne diye evirip çeviriyorsun?
Bir konu hakkında ille de konuşmak isteyip de konuşamamak değildir ki “akıl tutulması” sayın Başbakan; kimi zaman ağır bir mesele karşısında mantıklı bir şey önerememek, çözüm bulamamak da akıl tutulmasıdır.
Bir yandan parlamentodaki uzmanlarına “İrlanda” örneğini inceletip, rapor hazırlat, (ki, o meselede muhatabın İRA olduğunu cümle alem biliyor) diğer yandan alanlarda her gün yüz binlerin “ Burada, burada!” dediği bir örgütü yok etmek için “yedi düvel” kapılarında yalvar yakar dolaşıp dur!
Yazık, yazık; Türk’üyle, Kürd’üyle bu ülke insanlarının onuru bu kadar mı?
Bu devlet ve hükümetleri gözlerini açmalıdır artık. Evet ABD “stratejik ortaklık” ya da kaba deyimle namus belasına, “PKK ikimizin de düşmanıdır.vs.” gibi teraneleri yineleyip duruyor yıllardır. İyi de, yıllar önce peşmerge birlikleriyle El Ensar güçlerine iki gün içerisinde binlerce zayiat verdirerek tamamen etkisizleştiren Amerikan askerleri bu güne kadar neden bir tek PKK’ gerillasına kurşun sıkmamıştır.
Düşündürücü değil mi bu?
Bununla şuraya varmak istiyoruz: Son Ermeni soykırımı oylamasını bir yana bıraksak bile ABD için, epey bir zamandır Ortadoğu’da stratejik ortaklık meselesinde Kürtler Türklerin önündedir. Cümledeki “Kürt”lerden kasıt “PKK” değilse bile, ABD’nin direkt olarak PKK’ye saldırması halinde, Kuzey Irak’la ilgili her türlü politik/stratejik yatırımlarının onarılmaz yara alacağını herkesten çok kendisi bilmektedir.
Şunun için çok iyi bilmektedir ABD, Başka türlüsü mümkün olmayacağına göre PKK’ye yapacağı herhangi bir saldırıyı mutlaka Kuzey Irak üzerinden yapacaktır. Bunun da kendisi için tek güvenceli yer olarak düşündüğü Irak Kürdistan’ındaki “istikrarın” berhava olmasından başka nasıl bir sonuç doğurur ki? Küçük aklımızla bunları düşünüyoruz da AKP bilmiyor mu bütün bunları, elbette biliyor. Ne ki, ne kadar uzak olduklarını söyleseler bile bir virüs gibi genlerinin derinliklerinde yerleşen “dinsel milliyetçi”likleri yüzünden istemedikleri “Kürt barışı”nı açıktan değil de yedi düvel eliyle torpillemek istemektedirler.
PKK’ya terörist diyen Batı dünyasına karşı Hamas’ı salt “seçilmiş” olmasından ötürü meşruiyet çizgisinde tutmaya çırpınırken, dünyanın gözleri önünde analarının ak sütü temizliğindeki oylarla seçilen Kürt Belediye Başkanlarını, binlerce siyasetçi ve bebelerini balık istifi zindanlara tıkmanın senin “açılım”ına ne kadar faydası olacağını hep birlikte göreceğiz sayın Başbakan!
Demokratik vatan, demokratik ulus, demokratik cumhuriyet ve demokratik anayasa!
İşte, her tür “bölünme” fobisini ortadan kaldıran formül.
Bu ülkede bunlar, “demokratım” diyen her bireyin ortak özlemi değil midir?

Abdullah KAYA - Kozluk
Hevriz1952@hotmail.com

Hiç yorum yok: