28 Şubat 2010 Pazar

Neler oluyor?

Askerlerin yönettiği ülkeler genellikle geri ülkelerdir. Ancak her geri ülkede askerler Türkiye’deki kadar etkin olmayabilir. Örneğin İran askerlerinin, iktidardaki mollalar karşısındaki gücü sınırlıdır. Arap ülkelerinde generaller, Kral, Emir veya Şeyh’in ancak eteğini tutabilir. Buna rağmen İran, Kuveyt veya Suudi Arabistan’daki yönetimler demokratik değildir. Bir ülkede askerlerin diktatörlüğü olabileceği gibi, sivillerin de diktatörlüğü olabilir.
Dünyanın en gelişmiş ülkeleri, askerleri yönetimden uzak tutan ülkelerdir. Amerika, Fransa, İngiltere veya Almanya’da generaller, memurdur. Yönetim ne derse onu yaparlar. Bu ülkedeki generallerin görevi, yönetimin aldığı savaş, barış ve savunma anlaşmalarına harfiyen uymaktır. Uymak istemeyen general-memur, istifasını sunar.
Her ne adı altında olursa olsun; bir örgüt, bir ülke ve bir devlet eğer başarılı olmak istiyorsa, askeri gücünü sivil idarenin yönetiminde tutmak zorundadır. Asker, elinde bulundurduğu silah gereği olaylara namlu ucundan bakar. Elinden silahı alınan kişi, bir sivilin düşman karşısında gösterdiği yürekliliğin yüzde birini gösteremez çoğu zaman. Bu, dünyadaki gerilla güçlerinde de böyledir. Zaaflı ve çelişkili gerillalar düşmanının eline geçtiğinde, düşmanı ondan rahatlıkla kontra ve tetikçi bir kişilik çıkarabilir.
Türkiye Cumhuriyetini, yıkık Osmanlı içinden asker kökenliler kurup çıkardı.
Kimisi cumhuriyetin kurulmasını bir başarı olarak adlandırdı. Fakat beş milyon kilometre kareye hükmeden Osmanlı İslamcıları, TC’nin kurulmasını hiçbir zaman başarı olarak adlandırmadılar. Osmanlıyı, Enver, Cemal ve Talat Paşa’ların başında bulunduğu İttihat ve Terakki örgütü dağıttı. Osmanlının bu savaşta kaybettiği coğrafya dört milyon kilometre karedir.

İmparatorluğu parçalayan, bir milyondan fazla Ermeni’yi öldüren, Süryanileri,  Kürtleri ve diğer azınlıkları katleden İttihat ve Terakki çetesinin; çeşitli milletlerden ve dinlerden oluşan Osmanlı halkından Türk milleti çıkarma sevdasının adıdır Türkiye Cumhuriyeti. TC, doksan yıllık bir ordu krallığı veya diktatörlüğüdür. Osmanlının dağıtılması ve Kürdistan’da dahil edildiği Anadolu’nun bir halklar mezarlığına çevrilmesi başarı değil, esasında daha acımasız bir kabusun adıdır.
Fakat Mustafa Kemal'in kurduğu askeri diktatörlük, doksan yıldır bu sistemi Anadolu’da yaşayan herkese zafer, ilericilik, demokrasi ve cumhuriyet olarak yutturmuştur.
Siyasal İslam’la ordu arasındaki kavga Türkiye Cumhuriyetine Osmanlı’dan miras kalmıştır. Osmanlının son padişahı Vahdettin’in ordu tarafından sürgüne gönderilmesini ve halifeliğin kaldırılmasını Osmanlı İslamcılığı hiçbir zaman içine sindiremedi. İçinde Saidi Nursi ve Şeyh Sait’in de olduğu Kürt İslamcılığı da bunu içine sindiremedi. 
Kemalist diktatörlükle haklı olarak en çok Kürtler mücadele ettiler. Dersim’de, Zilan’da, Koçgiri’de, Şeyh Sait İsyanlarında Kürt halkı çok büyük kayıplar verdi. Edep ve bilginin öğrenildiği Kürt medreseleri kapatıldı. O medreseler, Kürtlüğün temel yaşam damarıydı.  Orduyla kavgalı görünen Siyasal İslam ise hep takkıye yaptı. İktidarın nimetlerinden faydalanarak güçlendi; fakat öte yandan azınlıkların, başka kimliklerin ve sol eğilimlerin bastırılmasında sürekli devletin yanında yer aldı. Açıkçası Kemalist diktatörlüğün tetikçiliğini yaptı.
Türk İslamcılığının nasıl bir şey olduğunu anlamak istiyorsanız, Siyasal İslam’ın kalesi olarak adlandırılan ve 12 Eylül Askeri darbesinin gerekçelerinden biri yapılan Konya şehrine dönüp bakmanız yeterlidir. Konya’nın herhangi bir mahallesinde Ermeni, Rum veya Yahudi ile karşılaşamazsınız. Bir Kürt çocuk Konya’nın herhangi bir ilkokulunda Kürtçe konuşamaz. Konya çarşısında bir kişi Alevi olduğunu söyleyemez. Hıristiyanlığı belli olan bir çocuk Konya’da herhangi bir okula gidemez. Giderse, kısa sürede “gevurun kızı veya oğlu” olarak evine kapanmak zorunda kalır. Evine kapanmak la da kurtulamaz. Hıristiyan ailenin evi ilk fırsatta içindekilerle birlikte kundaklanır.
Konya, Siyasal İslam’ın, Yozgat, Türk milliyetçiliğinin birim şehirleridir.
Türk İslamcılığının ne olduğunu Yunanlılara, Rumlara, Ermenilere, Süryanilere, Asurilere, solculara, Alevilere ve Kürtlere soracaksınız… Balkan haklarına soracaksınız. İslam, Hıristiyanlık gibi bir inanış biçimi, bir dindir. Fakat reforma direnen bir dindir. Avrupa ülkeleri, beş yüz yıldır Kiliseyi insanın, dolayısıyla demokrasinin hizmetine sokmak için uğraşıyorlar. Bu yolda ne iç savaşlar ve savaşlar yaşadılar. Fakat sonunda, Hıristiyanlığı devlet yönetiminden uzaklaştırdılar. Siyasal Hıristiyanlık bir ülke için ne kadar bela bir şeyse, Siyasal İslam da bir ülke için o kadar bela bir şeydir. Yüz yıl öncesine kadar Anadolu’nun yarı nüfusu farklı din, inanç ve etnik kimliktendi. Nereye gitti bu insanlar? Siyasal İslam ve Türk milliyetçiliğinin ağır baskısı altında toz duman olup dağıldı.
Siyasal İslam’ın önünü açan 12 Eylül Askeri darbesidir. İmam Hatipleri Kenan Evren yaygınlaştırdı. Kürt ulusalcıları ve Solculardan arındırılmış okullarda Abdullah Gül’ler, Tayyip Erdoğanlar, Ali Babacan’lar yetişti.
Ahmet Altan, Siyasal İslam’ın doksan yıldır mağdur olduğunu söylüyor. Bu isabetli bir tespit değildir. Bu tespit, son kalan yetimleri, Türk-İslam Sentezinin militanları tarafından yere indirilen Ermenilere, hala inanç gizliliği içinde yaşayan Alevilere, dinsizlere, Kürtlere, Asuri ve Süryanilere, solculara, Anadolu Rumlarına haksızlıktır. Türk siyasal İslamı Türkiye’de başından beri asker kadar etkindir. Bütün köy, şehir ve kasabalar onların elindedir. Siyasal İslam, özellikle 12 Eylül’den sonra devletin birçok kademesini ele geçirmiş, askerlerle iktidarı paylaşacak noktaya gelmiştir. Erdoğan, Başbakan; Gül, Cumhurbaşkanıdır. Bunda mağduriyet yoktur. İktidardakileri mağdur göstermek Ahmet Altan’a yakışmamaktadır. Rütbe tatminsizi üç-beş Kemalist generalin darbe planlarını öne sürerek, Siyasal İslam’ın mağdur olduğunu söylemek, yüzde sekseni cemaatlerle ve devletin asıl gücü olan Sağcı Erkenekonla çalışan orduyu ve cinayetlerini temize çıkarmaya yarar.
Bugün için tutuklanan veya gözaltına alınan generaller kimlerdir? AKP hükümetine karşı darbe planlayanlardır. Türk siyasal İslamı, doksan yıldır ortak olduğu suçların tümünü, kendisine açık tavır alan üç beş generale yükleyip temize çıkmayı planlamakla kalmamakta, açıkça iktidarı istemektedir. Suçlarda emiri veren, tertip yapan Kemalist generallerse, tetiği çeken, eyleme geçen, bastıran, yürüyen, azınlıkları imha eden Türk-İslam milliyetçiliğidir.
Kürtlere karşı en şiddetli savaşı Tansu Çiller, Doğan Güreş, Mehmet Ağar, Süleyman Demirel, Ünal Erkan gibi şahıslar yönetmiştir. Bunlar tarikatların ve cemaatlerin desteğiyle iktidarda olan kişilerdi. O gün için Demirel ve Tansu Çiller’e oy verenler, bugün AKP’ye vermişlerdir. Yoksa herhalde uzaydan ithal seçmen getirilmedi. Fakat Kürtlere karşı en şiddetli savaşı yürütenler ve cinayetleri tertipleyenler göreceksiniz hiç bir zaman tutuklanmayacak ve yargı karşısına çıkarılmayacaklardır. Çünkü vaktinde cemaat ve tarikatların desteklediği bunlar Türk milliyetçiliğinin ve Türk siyasal İslam’ının kendisidir. Siyasal İslam’ın bugün için hesaplaştığı asıl devleti oluşturan sağcı ve muhafazakar kesimler değildir, CHP gibi üretmeden yaşayan, devlet rantıyla geçinen tabansız asker ve bürokratlardır.
Canilikten cılkı çıkmış Kürt katili bir iki albayı saymazsak, hakkında dava açılan veya gözaltına alınanlar hepsinin ortak suçu hükümete karşı olmaları veya hükümeti devirmeye çalışmalardır. Hangi görüntü altında sürdürülürse sürdürülsün bu cami ile kışlanın kavgasıdır. 12 Eylüle kadar kışlayı destekleyen ABD, stratejik bir dönüş yaparak ve Avrupa ile de anlaşarak Arap ve İran İslamını kontrol altında tutmak için Türkiye’nin Ilımlı İslam projesinde anlaşmışlardır. Daha önce Sovyetlere karşı jandarma olarak kullanılan Türkiye’nin yeni pozisyonu, Radikal islam’a karşı düşünülmektedir. Batı, İslam coğrafyasını ılımlı İslam yönetimden kontrol etmek isterken, bunun Türkiye ve Kürdistan halkına getireceği yıkımı hesaplamamaktadır. Çünkü Ilımlı İslam sadece bir hayaldir. Siyasal İslam’ın hakim olacağı bir yerde, sokağın ve cahil kitlelerin bunu nasıl yorumlayacağı Amerika ve Avrupa’nın umurunda değildir. Avrupa ve Amerika için önemli olan dönemsel başarılardır. Bir dönem Bin Ladin ve Saddam’ın kullanılması gibidir… Ya da altın veya petrol çıkarmak için bir coğrafyanın dozerlerle, sondajlarla talan edilmesidir.
Amerika’nın on yıllık stratejik çıkarlarını gözetecek diye Alevilerin, Kürtlerin, Siyasal islam’a uzak azınlık ve farklılıkların başına Siyasal ağırlıklı bir İslamın oturtulması Anadolu ve Kürdistan’a yapılacak büyük bir kötülüktür. Yüzyıldır Kemalist generaller ve Türk-İslam sentezinin baskısı altında inleyen toplumlarımız Türk İslam ve sokak milliyetçiliğinin hakimiyetinde yeni bir düzen istememektedir. Tepeden tırnağa kirli olan bunların reform ve ilericilik yetenekleri yoktur. Aldıkları üç beş reform kararını da Amerika ve Avrupa’nın baskısı sonucu almışlardır.
Türkiye deki bütün partiler en iyi Kemalist’in kendileri olduğunu söylerler. AKP, CHP, MHP… Bundan şu sonuç çıkıyor. Kemalizm’in Türk usulü bir sağ, bir de sol yorumu vardır. Sol yorum, CHP’dir. Perinçek’tir… Sağ yorum, AKP ve MHP’dir. Kürdistan’da ilk çöken Kemalizm’in sol yorumu, yani CHP oldu. Sol içerikli PKK hareketi çökertti CHP’yi. Fakat Kemalizm’in sağ yorumu AKP Kürdistan’da PKK kadar güçlüdür. Bundan şu sonuç çıkmaktadır, Kürt muhafazakarlar, Kürt sağcılar, Kürdistan’da Kemalizm’in sağ ayak işlevini hala eski canlılıkla beslemektedirler… Bunlar bazı aşiretlerdir, koruculardır, halka domuz bağı atan Hizbullah taraftarlarıdır ve ordu mensuplarıdır. Türk Siyasal İslamının bir kolu gibi çalışan Kürt Siyasal İslamcıları, Türk devletinin en çok kullandığı kesimlerdir. Alevi Kürtlerin önemli bir kısmı da Kemalizmin Türk usulü sol yorumu olan CHP aracılığıyla kontrol edilmektedir.
Askerlerin eteğine yapışıp Sivas’ta, Çorum’da, Malatya’da, Maraş’ta, Hizbullah adıyla mezar evlerde tetikçilik yapan Siyasal İslam’dan adalet ve reform yapmasını beklemek ham bir hayaldir. Esasında insanların dini inançlarını siyaset olarak kullanıp bundan iktidar çıkarmak ahlaksızlıktır. Hem dil, din, ırk yapmak suçtur ve günahtır diyecekler hem de İslam adına siyaset yapıp iktidara gelecekler. Ve bunun adını da mağduriyet ve demokrasi koyacaklar.
Türk Siyasal İslam’ının kuracağı şehir birimleri Konya’dır, Trabzon’dur, linç kültürünün yaygınlaştığı Edirne’dir, Sakarya’dır…
Anadolu Türklüğü ve Kürdistan halkının özlemini duyduğu şey, din ve etnik hakimiyetlerden, tetikçi milliyetçiliklerden arınmış bir devlet, bir toplum ve bir ülke düzenidir.
Avrupalı aydınlar ve düşünürler en son yüz yıl önce Siyasal Hıristiyanlığı devletten kovdular. Avrupalı aydınların kitaplarını okuyarak aydın olmuşların; Türk ve Kürt demokratların, Siyasal İslam’ın boyunduruğu altına girme ve İmam Hatiplilerin eteğini tutma çabalarını tiksinerek izliyorum.
Hakkımız olan reformları mı istiyoruz, bugün zorunlu reformlar vakti midir diyoruz? O zaman reformları, başından beri cumhuriyetin suçlarına iktidar ortaklığı yapmış takkıyeci güçlere değil, kendi emeğimizin de içinde olduğu ilerici ve çağdaş güçlere mal edeceğiz. Çünkü onlar mücadele ettiler ve onlar kazandılar.
Askeri diktatörlükten kurtulup, askeri güçlerle suç ve iktidar ortaklığı yapmış sivil diktatörlerin hakimiyetine boyun eğmemizi kimse beklememelidir… Bu hiçbir zaman olmayacak bir şeydir. 
Ne onlar tam anlamıyla iktidar olabilecekler ne de Kürdistan ve Anadolu halkı Siyasal İslam'ın cemaat düzenine teslim olacaktır... 

  
Hasan Bildirici
bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: