“Bana kalırsa FP’nin siyaset üretememesinden kaynaklanıyor. Konuya neşter vuramadı. FP halen bir şey üretemiyor. Şimdi FP ile HADEP arasında bir git-gel var. RP olsun, FP olsun bu soruna gerektiği kadar eğilmediler. Devlet ile FP’nin bakış açısı arasında fark var. Devlet zaman zaman Kürt realitesini tanıyor. Zaman zaman tanımıyor. Zaman zaman üzerine şiddetle gidiyor. FP’nin bu konudaki görüşleri biraz daha netleşmeli. Şimdiye kadar hiçbir politika üretilmedi.” Bu dönem, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayip Erdoğan ise Siirt konuşması nedeniyle Pınarhisar cezaevindeydi. Pınarhisar Cezaevi, Fazilet Partisi’nin Ankara Maltepe’de bulunan genel merkezinden ise daha yoğun bir trafik içerisindeydi.
Pınarhisar girişindeki benzinlik karşılama merkezi haline getirilmiş, Erdoğan’ı ziyaret edecek isimler burada karşılanıyor ve liste oluşturulup Erdoğan’a gönderiliyor. Erdoğan’ın belirlediği isimler ise görüşebiliyordu.. FP yöneticilerinin yanı sıra yabancı misyon temsilcileri dahil Erdoğan herkes tarafından ziyaret edilmekteydi. Ankara Cezaevinde bulunan DEP milletvekilleri haftada bir gün görüş yaparken, Erdoğan’ı Pınarhisar cezaevinde her gün en az 5 kişi ziyaret edebiliyordu. Bu dönem Cezaevine yakın tutulan bir ev ise Erdoğan’ın basın karargahına dönüştürülüyor ve Erdoğan’ın basınla olan ilişkileri buradan düzenlenmeye devam ediliyordu. Erdoğan Pınarhisar Cezaevi’nde 4 ay hapis yattı. Bu dört ay, 2002 yılında kurulacak olan AKP’nin de temellerinin atıldığı 4 ay olacaktı. Recai Kutan ve Oya Akgönenç ziyaretinde ise Erdoğan, yeni partinin sinyalini “Recai Abi bu işler böyle gitmez” sözüyle veriyordu.24 Ocak 2000 tarihinde Fazilet Partisi’ne kapatma davası açıldı. 14 Mayıs 2000 yılında yapılan Fazilet Kongresi’nde Abdullah Gül, Salih Kapusuz, Abdüllatif Şener alternatif bir liste çıkardı. Fakat Abdullah Gül 112 oyla kongreyi kaybetti. Bu kongre Milli Görüşteki ayrışmanın net olarak ortaya çıkmasını sağladı. Fazilet Partisi Genel Başkanlığı’na aday olan Abdullah Gül yaptığı bir söyleşide, Kürt delegelere sıcak mesajlar göndermekten de geri kalmaz. Konu DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına gelince Gül, “Terörle, teröristle ile ilişkisi kesin olan milletvekillerine karşı takınılan tutum ile diğer DEP’li milletvekillerine karşı tutumuz arasında fark olmuştur. Biz diğer DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasına, diğer partiler olumlu oy kullanırken biz karşı çıktık” sözlerini kullanmıştır.Sadece Selim Sadak’ın dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı çıkan, diğer DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması yönünde oy alan Gül, bu söyleşisinde Kürt sorununa ilişkin olarakda şunlara dikkat çekti: “Artık hiçbir şey el yordamı ile gitmez, gidemez. Dolayısıyla bunları açıkça kendi aramızda tartışılması ve sorunun tanınması gerekmektedir. Sorunun ekonomik boyutu şüphesiz varr fakat sorun ekonomik boyuta indirgenemez. Ekonomi çok düzgün, insanlar çok zengin olsa bile bu sorun halledilmiş sayılmaz” sözlerini kullandı.Bu zamana kadar ayrı bir parti için zemin arayışında bulunan Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül ekibi artık yeni bir oluşumun da temellerini atıyordu. Yeni bir partinin hazırlıkları yürütülürken, Fazilet Partisi’nin kapatılması süreci bekleniyordu. Fazilet Partisi kapatıldıktan sonra Milli Görüş geleneği ikiye bölündü. Bir yanda Necmettin Erbakan’ın müdahalesiyle Recai Kutan liderliğinde Saadet Partisi kurulurken, diğer yanda ise Tayyip Erdoğan ve bir grup arkadaşı AKP’yi kurmak için hazırlıklara başladılar. Erdoğan ve arkadaşları 1998 yılından buyana kendi aralarında tartıştıkları partileşme sürecini yaşama geçiriyordu. 1998 yılında Refah Partisi’nin kapatılmasının ardından, Tayyip Erdoğan 20 milletvekiliyle yeni bir partinin kurulması için nabız yokluyordu. Televizyonlarda yaptığı konuşmaları nedeniyle askerlerin itiraz etmediği bir paşa üzerinden bu not askerlere iletilir. Fakat askerler olumsuz bir mesaj göndermişti. Bunun üzerine yeni bir parti kurulmasından vazgeçilerek FP’yle yola devam edilmesi kararı alınır. Fazilet Partisi’nin kapatılması sürecinde ise Necmettin Erbakan ile Tayip Erdoğan arasında tüm diyalog yolları kapanmıştı. Erdoğan bir yandan AKP’yi kurma hazırlığı yaparken, diğer yandan ise askerlerin yeni partiye ilişkin değerlendirmelerini merak ediyordu. Erdoğan askerlerini fikrini öğrenmek için önce 28 Şubat döneminde Kuzey Deniz Saha Komutanlığı görevini yürüten ve daha sonra emekliye ayrılan Atilla Kıyat ile Hidiv Kasrı’nda bir yemekte buluştu. Askerlerle ikinci önemli buluşma ise Ankara’da gerçekleşti. Bu buluşma 24 Haziran 2001 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde manşet oldu. Gazeteci Turan Yılmaz tarafından yapılan bu haber Genelkurmay tarafından ise yalanlandı.Bir yandan askerlerle sıcak diyalog yolunu arayan Erdoğan diğer yandan ABD ile ilişkilerin geliştirilmesi çabası içerisine girdi. Siirt konuşması nedeniyle aldığı hapis cezasını çektikten sonra sık sık ABD’yi ziyaret etmesi “Erdoğan siyasete ABD’de hazırlanıyor” yorumlarına yol açıyordu.16 Temmuz 2000 tarihinde gerçekleşen ABD ziyaretinde Erdoğan, yahudi lobisi olarak bilinen ADL ziyaretini de gerçekleştirdi. Yahudilerin lobi örgütü ADL ziyaretinde, Münci İnci, AKP iktidarında TOKİ Genel Müdürü olan Erdoğan Bayraktar ile 28 Şubat’ın mimarlarından olan Çevik Bir’in de bulunması dikkat çekiciydi. Erdoğan Yahudi lobi örgütü ADL ile ikinci önemli görüşmeyi İstanbul’da yaptı. Yenilikçilerin parti kurma sürecinde Türkiye’de olan ADL Başkanı Abraham Foxman’la gerçekleştirilen görüşmenin ise bir koşulu vardı.O da gizli ve kimseye sızdırılmaması koşuluydu. Fakat Gazeteci Sabahattin Önkibar bu görüşmeyi şöyle yazdı:‘Buluşmada Tayip Erdoğan’ın radikal İslamcı gruplar a ve Yahudilere bakışı özellikle gündeme gelmiş. Buna ilaveten Ortadoğu ve İsrail ile ilgili kanaatler de bir bir not edilmiş’ İsrail’in Ankara Büyükelçisi David Sultan ile gizli bir görüşme yapan Erdoğan görüşmede ise kesinlikle İsrail aleyhtarı olmadığı yönünde güvence verirken bu görüşmenin de gizli kalmasını istiyordu. Yahudilerle iyi ilişkiler kurmak isteyen Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu 1997 yılında kutlanan Fetih Gecesinde Yahudiler için şunları söylüyordu: “Yahudiler artık mazlum olmaktan çıkmış, zalim haline gelmişlerdir. Hristiyanların bir zamanlar kendilerine reva gördüğü zulümleri Filistinlileri karşı uygulamaktadırlar. Bu vesileyle Yahudileri kendi tarihleriyle hesaplaşmaya çağırıyorum” Erdoğan bir yandan ABD ve Yahudi örgütleriyle ilişkiler kurarken, diğer yandan TÜSİAD ile barışmanın yollarını arıyordu. Erdoğan “tekelci burjuvazi” diye karşı çıktığı TÜSİAD ile ilk buluşmayı, TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Eczacıbaşı’nın Yeniköy’deki evinde gerçekleştiriyor, yemeğe katılan TÜSİAD’ın ileri gelen işadamlarıyla görüşmeye Kürd danışmanı Cüneyt Zapsu ile birlikte katılıyordu. Bu dönem Türkiye’de ekonomik krizin de yaşandığı bir dönemdi. Şubat ayında yapılan MGK toplantısında Anayasa kitabçığının atılmasıyla birlikte başlayan ekonomik kriz Türkiye ekonomisini çıkmaza sokmuştu. Dünya Bankası’ndan transfer edilen Kemal Derviş liderliğinde yeni bir ekonomik program uygulanmaya başlanıyordu.
Tüm bu gelişmeler yaşanırken AKP 14 Ağustos 2001 tarihinde kuruldu. AKP’nin kuruluşuna cemaatler ve tarikatlar da destek verdiler. AKP’nin kuruluşunda aktif rol oynayan Recep Tayyip Erdoğan Abdülkadir Aksu Cemil Çiçek Ali Coşkun Zeki Ergezen Ömer Dinçer İrfan Gündüz, Azmi Ateş Mehmet Özyol aynı zamanda Birlik Vakfı’nın da kurucusuydular. Birlik Vakfı’nın kuruluşunda İsmail Kahraman, Esat Coşan, Korkut Özal ile Fettullah Gülen gibi isimler önemli rol oynadı. Yine aynı dönemlerde kurulan İlim Yayma Vakfı'nın kurucuları da AKP'nin çekirdek kadrosunu oluştuyor. Ağırlıklı olarak Topbaş ailesinin fertlerinin bulunduğu vakfın diğer kurucuları arasında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş , Başbakanlık Danışmanı Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu , Sanayi Bakanı Ali Coşkun, Mehmet Aydın, Mustafa Açıkalın, Nevzat Yalçıntaş bulunuyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan, AKP’nin tarikatlarla olan ilişkisini avukatlarıyla yaptığı görüşmede şöyle değerlendiriyordu: AKP’de Nakşilik çok etkindir ve AKP eliyle iktidardalar. AKP eliyle toplum dönüştürülüyor, Kürtleri de yanlarına almak istiyorlar. AKP’deki bazı Kürt milletvekilleri eliyle Kürtleri yanlarına çekiyorlar. Mesela Mir Dengir Fırat, çok tecrübelidir, Almanya ile bağlantıları var, Almanya’da ve diğer bazı yerlerde çok örgütlüdürler. Ben bunu şimdi daha iyi fark ediyorum. Geçmişte Hizbul-kontra olarak üzerimize sürüldüler. Binlerce yurtseveri katlettiler. Devlet de bunlara göz yumdu. Artık bugün mahkemeler bile bu tutumun yanlış olduğunu söylüyorlar. Hizbullah'ı kullanmakla hata ettik diyorlar. Bugünkü bu ekibin Hizbul-kontra'dan hiçbir farkı yoktur; amaç tasfiyedir. AKP Kürt Hamas'ını yaratmaya çalışıyor. Hamas'ı çağırıp boşuna görüşmediler. Hamas nasıl FKÖ'yü tasfiye ettiyse, PKK' yi de FKÖ'nün akıbetine uğratmak istiyorlar.
2002 yılına gelindiğinde DSP içerisinde Ecevit’in sağlık sorunlarıyla başlayan tartışma DSP’yi ikiye böldü. Bu bölünmenin ardından hükümet ortakları arasında yaşanan gerilim, erken seçimin önünü açtı. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken genel seçimde AKP yüzde 34 ile birinci parti olmasına karşın, YSK’nın yasak kararı nedeniyle Tayyip Erdoğan milletvekili olamadı Cumhurbaşkanı Sezer görevi Abdullah Gül’e Verdi. Gül’ün Başbakanlığında yeni hükümetin kurulduğu dönem, ABD’nin Ortadoğu politikalarını da şekillendirmeye başladığı bir dönemdi. Bu dönem ABD’ye bir kritik ziyaret gerçekleştirildi. Bu ziyarette, ABD’nin Irak’a müdahalesi için bazı pazarlıklar da yürütüldü. Bu pazarlıklar aynı zamanda Erdoğan’a başbakanlık yolunu açıyordu. ABD gezisi sonrasında Beykoz’da bir et lokantasında CHP lideri Deniz Baykal ile gerçekleşen görüşme de Erdoğan’a siyaset yasağı getiren 312’inci maddede yapılacak değişikliklerde ortak mutabakata varıldı. Bu dönem Siirt seçimlerinin de yeniden yapılması kararının alındığı bir dönemdi. AKP Hükümetinin kurulmasının ardından Rusya’ya gerçekleştirilen ziyarette AKP lideri Erdoğan, bir Kürt işçisinin Kürt sorununu çözülmesi yönündeki talebine “Türkiye’de Kürt sorunu yok. Sorun var diye inanacaksan sorun olur, yok dersen sorun ortadan kalkar. Kürt sorunu var dersek, bu, sanal sorunlar olarak ortaya çıkarılmıştır. Bizim için böyle bir sorun yok.” Sözleriyle yanıt veriyordu. Bu sözlerin Erdoğan’ın Kürt sorununa bakışını da ortaya koyuyordu.
Mart ayında yapılan Siirt seçimleriyle Başbakanlığa gelen Erdoğan 10 Ağustos 2005 tarihine kadar Kürt kelimesini ise ağzına almaktan kaçınıyordu. 13 Mart 2004 tarihinde Kanal D'de bir programda, “Türkiye'de bir Kürt, bir Laz, Abaza, Çerkez gerçeği varken, bunlar Allah göstermesin onlarca sorun doğurur. Geçmişte de böyle olduğu için bu sorun haline geldi.”11 Ağustos 2004: Gürcistan gezisinde “Ben de Gürcüyüm, ailemiz Batum'dan Rize'ye göç etmiş bir Gürcü ailesidir.” Kendisinin Gürcü olduğunu söyleyen Erdoğan ne hikmetse Kürtleri ise yoksayan bir politika izliyordu. Erdoğan’ın bu tutumu tam 13 yıl sonra 10 Ağustos görüşmesiyle yeni bir rotaya giriyordu.. 2005 yılında bölgede yoğunlaşan çatışmalardan kaygılanan 150 Kürt aydını Haziran 2005 tarihinde çatışmaların durdurulması için barış çağrısını yineledi.
Bu çağrının ardından 10 Ağustos 2005 tarihinde Başbakan Erdoğan, Barış Girişimi ile bir görüşme gerçekleştirdi. Başbakan Erdoğan görüşmede, “Her soruna illa ki bir ad koymak gerekiyorsa, Kürt sorunu. Adına ister ‘kökeni Kürt vatandaşlarımızın toplumsal talepleri’ deyin, ister ‘Güneydoğu sorunu’ deyin, isterseniz ‘Kürt sorunu’ deyin... Sorunlar, anayasal düzende, demokratik cumhuriyet sistemi içinde ve daha çok demokratikleşme yoluyla çözülmeli” sözlerini içeren tarihi konuşmayı yaptı. 1992 yılında hazırlattığı “Bir başka açıdan Kürt sorunu Raporu’ndan tam 13 yıl sonra Erdoğan Kürt sorunu konusunda açıklamalar yapıyordu.Erdoğan konuşmasında Kürt sorununun demokratikleşme sorunu olduğuna dikkat çekerken, genel affa ise sıcak bakmıyordu. Görüşmede, Erdoğan’ın DEHAP’lı başkanlara uyguladığı ambargo görüşmemesi,İmralı’da bulunan Abdullah Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüştürülmemesi konusu da gündeme geldi. Erdoğan ise bu konulara girmemeyi tercih etti. Erdoğan, bu görüşmede IRA ve ETA örneklerine ise temkinli yaklaşırken, 'operasyonların durdurulması' taleplerine ise kabul etmeyerek, demokratik açılımların devam edeceğ sözünü verdi. Erdoğan Diyarbakır ziyareti öncesinde AKP Diyarbakır İl başkanı Abdurahman Kurt’u Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’e göndererek , halkın karşılamaya kitlesel katılımı talebinde bulundu. Fakat Kürtler,. Süleyman Demirel’in “Kürt realitesini tanıyoruz, Mesut Yılmaz’ın AB’nin yolu Diyarbakır’dan geçer” sözlerini ise unutmamışlardı. Erdoğan’ı Diyarbakır’da karşılayanların sayısı evlerinin anahtarlarını alacak hak sahipleriyle birlikte 500 kişiyi aşmıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder