22 Şubat 2010 Pazartesi

Milli Görüş Geleneğinden AKP'ye Giden Süreç- 1

Milli Görüş geleneğinin temelleri Necmettin Erbakan’ın 1967 yılında bağımsız Konya Milletvekili olarak TBMM’ye seçilmesiyle atıldı.  Nakşibendî Şeyhi Mehmet Zahit Kotku’nun,  cemaatinin bir partiye geçme arzusu sonucunda 26 Ocak 1970 tarihinde Milli Nizam Partisi kuruldu. Amblemi işaret parmağı havada, sıkılmış bir sol yumruk olarak belirlendi. Bu hareket, cemaat yapılanmasına benzer bir örgütlenme olarak faaliyete başladı.  Milli Nizam Partisi kurulduktan bir yıl sonra 24 Ocak 1971 tarihinde Ankara Selim Sırrı Tarcan Spor Salonunda yapılan kongresi nedeniyle Cumhuriyet savcıları harekete geçti. Milli Nizam Partisi Anayasa’nın devletin temel ilkelerine aykırı faaliyetleri nedeniyle kapatma davası açıldı.

MNP’nin kapatılması cemaat arasında büyük tepkiye de yol açtı. Milli Nizam Partisi’ni destekleyen ve Erbakan’ın Konya’dan milletvekili olmasında büyük payı olan Necip Fazıl “Milli Nizam ölçüsüz ve endazesiz gitti” sözleriyle Erbakan’ı eleştiriyordu.  Necip Fazıl kalenin içten fethedilmesine kadar kamuflaj yapılmasını savunuyordu.

Milli Nizam Partisi’nin kapatılmasının ardından Erbakan,  tedavi bahanesiyle İsviçre’ye gitti. Bu dönem 12 Mart muhtırasının verildiği, sıkıyönetimin ilan edildiği bir dönemdi.  Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 12 Mart darbesinin ardından TİP ve MNP yöneticileri hakkında soruşturma açılması için harekete geçti.
Erbakan ve MNP milletvekilleri hakkında hazırlanan dokunulmazlıkların kaldırılması dosyası TBMM’ye gönderilmesine karşın TBMM’de hiçbir işlem yapılmadı. Tüm bunlar yaşanırken Erbakan ise Avrupa’da Tek Nizam isimli gazetenin yayın hayatına başlamasına çalışıyordu. 12 Mart döneminde açılan davalarda TİP yöneticileri hakkında 5 yıl hapis cezası verilirken MNP yöneticileri hakkında ise dava açılmadı.  Kapatılan partilerin yöneticileri hakkında 5 yıl siyaset yasağı getirilip, milletvekillikleri düşürülürken Erbakan hakkında ise hiçbir işlem yapılmıyordu.

12 Mart darbesinin ardından İsviçre’de bulunan Necmettin Erbakan ile askerler arasında bir görüşme gerçekleşiyordu. Bu görüşmede,  muhtıranın mimarları olan Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ile Orgeneral Turgut Sunalp İsviçre’de Erbakan’a dönüp parti kurması iç in güvence verdikleri dahi söyleniyordu. İsviçre’den dönen Necmettin Erbakan’ın öncülüğünde Ekim 1972 tarihinde ise MSP kuruldu. MSPnin kuruluşuyla birlikte Türkiye siyasetinde. “Adil Düzen”  ile Adil Görüş jargonu da yerini aldı. Muhafazakâr-İslamcı kimliğine açıktan sahip çıkan milli görüş, Kürtler içerisinde yoğun bir örgütlenmeye başladı.

1973 yılında yapılan genel seçimlerde CHP ilk sırayı alırken, AP ikinci,   Süleyman Arif Emre’nin başkanlığında seçimlere katılan MSP ise üçüncü parti oldu.

1973 seçimlerinde CHP tek başına iktidar olamadı.   Hükümet arayışları devam ederken, en son bir araya gelmeleri beklenen CHP-MSP koalisyonu gerçekleşti. Koalisyonu ise CHP Antalya milletvekili Deniz Baykal kurtarmıştı. Baykal’ın istemi üzerine Gazeteci Kurtul Altuğ MSP yöneticisi Oğuzhan Asiltürk ile bir görüşme ayarladı. Bu görüşmede CHP, MSP koalisyonunun temelleri atıldı.

Erbakan’ın 1973–1980 yılları arasında kâh iktidarda, kâh muhalefette sürekli olarak Ağır Sanayi Hamlesinden bahsetmektedir. İktidardayken de sürekli ağır sanayi hamleleri için temeller atmaktaydı. CHP ile MSP koalisyonunun bozulmasının ardından 1 MC, 2 MC hükümetleri kuruluyor,  yine 1997 seçimlerinde sonra CHP lideri Bülent Ecevit’in bir grup AP milletvekiliyle yaptığı görüşmenin ardından ise CHP hükümetini kuruyordu. Bu dönem Türk siyasal hayatında kaosun da yükseldiği bir dönemdi. Milli Görüş geleneği sadece siyasal alanda örgütlenmiyor, İslami sermayenin temelleri Türkiye ve Avrupa’da atılıyordu.

12 Eylül 1980’e gelindiğinde siyasal kaos ve Cumhurbaşkanının seçilememesini bahane eden askerler yönetime el koyuyordu. Bu dönem Türkiye’de alt üstlerin yaşandığı bir dönemdi. Tüm demokratik kurumlar ve siyasal partiler feshediliyor ve tutuklamalar furyası başlıyordu.

Diğer liderler gibi gözaltına alınan Erbakan ve MSP yöneticileri, Uzunada’ya gözlem altına gönderiliyordu. Burada üç hafta kalan MSP yöneticileri daha sonra ise açılan davalar nedeniyle tutuklanarak askeri cezaevine konuldu.

Yapılan yargılamalardan ceza bekleyen MSP yöneticileri ile avukatlar ise cezanın hafifletilmesi çabasına girdikleri bir süreçte alınan beraat kararı bu gelenekte büyük bir sevinç yarattı.
Bu dönem hala birçok kesim açısından tartışılırken,  MSP davasına bakan üç hakimden Hamdi Sevinç ile Hikmet Şahin emekli olduktan sonra RP’de siyasal hayata atılırken, Niyazi Çağan ise Suudi Arabistan’a iş yapmaya gidiyordu.

1983 yılında yapılan seçimlere askerlerin izin verdiği partilerin girmesi nedeniyle bu gelenek seçimlere katılmadı. Necmettin Erbakan ve arkadaşlarının yasaklı olduğu bu dönem, MSP yerine Refah Partisi kuruldu. 1986 yılında yapılan referandumla tüm siyasilerin yasağı kalkınca MSP’liler RP’de yerlerini aldılar. 1987 seçimlerinde Türkiye barajı nedeniyle RP meclise giremedi.


1991 seçimlerinde, Meclise girmeyi hedefleyen Necmettin Erbakan,  Alparslan Türkeş’in MÇP’si ile Aykut Edibali’nin IDP’si ile seçim ittifakı yapma kararını aldı. Bu seçim ittifakına en büyük tepki Kürt illerinden geldi. Bu ittifaka tepki koyan Kürt illeri ise tasfiye edildi.  Bu ittifaka Kürt kökenli RP’lilerin yanı sıra İstanbul İl Başkanı olan Tayip Erdoğan’da karşı çıkıyordu.

O dönem de RP lideri Erbakan’a muhalifliğiyle bilinen Erdoğan, bu ittifak nedeniyle Kürtlerin RP’den desteğini çekmesinden endişeleniyordu. Bu ittifak RP’nin oylarını bölgede ciddi oranda etkiledi. RP buna rağmen RP barajı aşarak Meclise girdi. Ama bölge illerinde RP, SHP-DEP ittifakı nedeniyle istediğini elde edemedi.

Meclise giren RP’nin Kürtlerle buluşması için dönemin MKYK üyesi ve İstanbul il Başkanı olan Tayip Erdoğan, Kürt kökenli danışmanlarına Kürt sorunu raporu hazırlattı. Bu raporu lideri Necmettin Erbakan’a da gönderdi. RP liderinin bu raporu okuduktan sonra Erdoğan'ı arayarak "Elinize sağlık çok güzel bir rapor hazırlatmışsınız" diyerek tebrik etmesine karşın, Kürt sorununu ret eden bir raporu, Diyarbakır milletvekili Ömer Vehbi Hatipoğlu'na hazırlattı.

Erdoğan'ın tarafından hazırlanan raporun en çarpıcı bölümü ise  "Resmi ideoloji bütün bu noktalarda iflas etmiştir. Kürt gerçekliği 1980 askeri darbesiyle birlikte yeniden inkâr edilmiştir, Kürtçe 2932 sayılı yasa ile yasaklanmıştır"  sözlerinin yer aldığı bölümdü.

Raporda, "Kürtçe gazete, dergi, kitap, tiyatro vb. etkinliklerin artık serbest olduğunun ilan edilmesi, Kürtçenin özgürce kullanılabileceğinin ve bir lisan olarak öngörülebileceğinin ilan edilmesi, Kürt sorununda yeni bir dönemin başladığına işaret etmektedir. Mevcut hükümetin tam demokrasi ve çoğulculuk temelinde yerinden yönetimlere ağırlık vereceğini de açıklaması ayrıca yeni bir dönüşümün yaşanacağına işarettir. Yeni parlamentoların oluşturulması ve merkezi devletin küçülmesi Türkiye tam demokrasinin yerleşmesi için önemli adımlardır" denildi.

Raporda şu tespitlere yer verildi:
·  *Türkiye'de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması
·  *Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçenin öğretilmesi için yasal imkânların hazırlanması
·  *Bütün bu hakların Türkiye'de yaşayan diğer halklara da  Laz, Çerkez, Gürcü Arap vs. tanınması
·  *Türkiye'nin kültürel bir çoğunluğa sahip olması gerektiğini savunulması
·  Türkiye'de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim-öğretim yapabilmesinin savunmak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak. 
·  *Türkiye'nin resmi ideolojisi gibi ırkçı, asimilasyoncu ve baskıcı olmayan, Türkiye’de yaşayan herkesin eşit siyasal, sosyal ve kültürel haklar temelinde gönüllü bütünlüğünü bu gönüllü kardeşlik temelinde savunmak.
·  *Türk ırkçılığına da Kürt ırkçılığına da eşit ölçeklerle karşı çıktığımız açık bir biçimde ilan etmek
·  İnsan hakları konusunda duyarlı bir politika geliştirmek.
·  Bu politikaları somut bir biçimde davranışlara dönüştürmek"

1992 yılında hazırlattığı bu raporla bir anda şimşekleri üzerine çeken Tayyip Erdoğan bu raporun varlığını unuttu. 30 yıldır Milli Görüş geleneğinden gelen partileri izleyen gazeteci Fehmi Çalmuk,  "Erbakan’ın Kürtleri"  adlı kitabında, Tayyip Erdoğan ve Abdullah Gül'ün hiç bir zaman Kürt sorunu konusunda tutum belirlemediklerine dikkat çekerek, "Erdoğan sanki bir "evet-hayır" yarışmasındaymış gibi asla ne Kürt kelimesini ağzına alıyor ne de Güneydoğu sorunundan bahsediyor. Bu noktada çok dikkatli" sözleriyle anlatıyor.

Çalmuk, Erdoğan'ın bu raporu hazırladıktan sonra Kürtçü fotoğrafından kendisi hızla çıkarmaya çalıştığına da şöyle dikkat çekiyordu:
"İlginçtir, RP'nin yeniden Kürtlerle kavuşmasına kapı aralayan çalışmalara imza atan Tayyip Erdoğan sonradan geliştirdiği politikalarla kendisini hızla 'Kürtçü' fotoğraftan arındırmaya çalıştı. Aslında sözünü ettiğimiz rapor, Erdoğan'ın Erbakan'a bir nevi isyanının dile gelmesiydi"


DEP’liler Yalnız Bırakıldı

28 Mart 1994 seçimlerini boykot etme kararı alan DEP’lilerin Meclis’ten atılması için dönemin Başbakanı Tansu Çiller tarafından düğmeye basıldı.

2 Mart günü 4 DEP milletvekilinin dokunulmazlığı kaldırıldı, daha yazışmalar tamamlanmadan, görüşmeler bitmeden 4 milletvekili yaka paça gözaltına alındı.  DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması süreci RP’yi adeta ikiye böldü.
RP bölge milletvekillerinin hayır oyu verilmesi girişimine karşın bu talep RP Grup Başkanvekili Şevket Kazan tarafından kabul edilmedi.. Salih Kapusuz, Abdullah Gül, Ahmet Derin gibi RP milletvekilleri ise dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda oy vermemeleri durumunda kendilerin de zarar göreceğini savunuyordu. Parti ikiye bölünme aşamasına geldi. Erbakan grubunun bölüneceğini hissedince bir konuşma yaptı. Konuşmasında RP milletvekillerinin oylamaya katılmamasını önerdi. RP’nin yenilikçi kanadı, bugün AKP’nin temelini oluşturan milletvekilleri tüm oylamalara katılarak Selim Sadak dışında tüm DEP milletvekilleri için evet oyu kullandılar.

RP Yerel Ve Genel Seçimleri Kazandı

1989 yılında yerelde iktidara gelen SHP’li belediyelerin yetmezlikleri 28 Mart 1994 yerel seçimlerinde RP yerel iktidarını getirdi. DEP’in seçime girmemesi nedeniyle bölge belediyelerini de RP kazandı.

Bu havayla gidilen 24 Aralık 1995 seçimlerinde RP 6 milyon oy alarak birinci parti oldu. Necmettin Erbakan görev beklerken,  Mesut Yılmaz başkanlığında Anayol hükümeti kuruldu. Çiller ve Yılmaz arasında yaşanan çatışma ve gerilim nedeniyle hükümetin ömrü 70 gün oldu. 24 Aralık seçimlerinde kanlı bıçaklı olan RP-DYP ittifakı kotarılmıştı adeta.

1995 yılında Çankaya Köşkü’nde düzenlenen bir yemekte Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı, “RP iktidarına izin veremeyiz” açıklamasıyla 1995 genel seçimleri öncesinde de askerler, RP’li hükümet formüllerine kapalı olduklarını açıkça deklere ediyorlardı.

Buna karşın Necmetin Erbakan’ın 30 Mart 1994 tarihinde Milli Gazetede çıkan açıklamasında “ Ordu başarımızı fevkalade sevinçle karşıladı. Çünkü biz ordumuzun bölgelerinden en fazla oyu aldık. Örneğin Etimesgut’ta biz kazandık. Fiilen oylarıyla RP’yi istediklerini belli ediyorlar. Konya Hava Üssü’nün bulunduğu yerde en büyük nispette biz aldık” açıklamasını yapıyordu.

24 Aralık 1995 seçimlerinde aday gösterilmeyen eski müftü Müftü Abdülbaki Erdoğmuş, sıkıyönetim tarafından fişlenen bir Kürtçü olması nedeniyle RP listesine alınmadığını savunuyor ve Parlamentonun ilk gündeminin barış olması gerektiğini savunuyor:
Erdoğmuş,  Gazeteci Şahin Alpay’ın hazırladığı Güneydoğu ve Refah isimli kitabında şunları söylüyordu;
“Ben Kürt milliyetçisi değilim. Ama RP Türk milliyetçiliğiyle, resmi ideolojiyle kuşatılmış bir parti, değişimci görünüyorsa da aslında sistemin partisi. RP sisteme karşı görünse de bu sistemin bir parçası olan kavgacı, çatışmacı bölücü, ayrımcı bir parti. Bana karşı olan tavrı bunun belirtisi. RP beni farklı etnik kökene sahip olduğum için dışladı.”

RP’nin iktidar döneminde kimse RP’lileri tutamaz olmuştu artık. İstanbul’da Büyükşehir Belediye Başkanı olan Tayip Erdoğan İstanbul’a Kürt göçünün önlenmesi için vize uygulamasını dahi gündeme getiriyordu.

Kürtleri hedef tahtasına koyan Çiller’in politikalarıyla uzlaşan RP’liler, uygulamalarıyla da sistemin hedefi haline geldiler.
RP milletvekilleri Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Halil İbrahim Çelik,  Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin açıklamaları gazete manşetlerinde düşmüyor, televizyon haberlerinde sürekli gündemde tutuluyordu.
Refahyol Hükümeti Kürt sorununu rededen bir yaklaşım içerisindeydi. Bu konuda MGK’da alınan kararlar harfiyen uygulanıyor, açılan ekonomik paketler dahi Kürt sorununun varlığını rededen anlayışın üzerine oturtuluyordu.

Hiç yorum yok: