22 Şubat 2010 Pazartesi

Kürtler Siyaset Laboratuarında Artık Denek Olamazlar -2

Kürtler; Olanlar ve Olması Gerekenler
Türkiye, NATO’nun verdiği güçle bölgenin en güçlü kalesi haline getirilmiştir. Ama bundan daha büyük bir güç ve hareketi, demokratik bilinç ve örgütlülük gücüyle Kürt Halk Önderi, Türkiye’nin karşısına çıkardı. Adeta yoktan var etti. Şimdi Türkiye kendi “büyüklüğü”nden daha büyük bir hareketi karşısında görmektedir.
Onun için ABD, İngiltere ve Avrupa yetmedi; şimdi İran, Irak ve Suriye’yi de arkasına alarak sorunu kendi yöntemleriyle tasfiye etmek istemektedir. Aslında Türkiye çıldırsa bile yeridir! “Büyüklüğü”nden daha büyük bir hareketi karşısında görmektedir. Bunu yaratan Öcalan’a beyaz idam uygulayarak sonuca gitmek istemektedir. Bunun için Kürt halkının birinci görevi, kendi Önderleri üzerinde uygulanan beyaz idamı ve adeta diri diri gömme yaklaşımını kabul etmemesidir. Bu her cephedeki Kürdün ister istemez görevi haline gelmiştir. Bunun dışındaki her hareket ve söylemi Kürt halkı artık ihanetle eş değer olarak görecektir. Şartlara teslim olmamak Kürdistan Özgürlük Hareketinin karakteristik özelliklerindedir. En olumsuz şartlardan bile yeniden doğmasını bilen, yıkıcı darbelerin etkisinden yonca gibi yeniden yeşerebilen özelliği ile eşine rastlanmayan bir mücadele tarihine sahiptir.

Kürt Halk Önderinin uluslar arası bir komplo sonucu tutuklanmasını bile Kürt ve Kürdistan’ın lehine dönüştürerek adeta ikinci doğumu yaptırdı. Asimilasyon için Türkiye’nin Kürt çocuklarına öğrettiği Türkçeyi devrimin hizmetine sokarak, TC devletini Kürt çocuklarına Türkçe öğrettiğine pişman ettiği gibi Kürtleri Türkçe ile Kürtleştirdi! Kim olduklarını, nereden ve nasıl geldiklerini, yine Kürt tarihini ve yurtseverliğini bu yoldan bile tanıtmasını bildi. Dolayısıyla Türkiye yeni Kürt siyasetinden gerekli sonuçları mutlaka çıkarmalıdır. Özgürlük Hareketi tarafından, dünya siyaset laboratuarının 21. yüzyıl planlamalarının, Kürt halkının hizmetine girecek tarzda tahlil edildiği görülmektedir. Kürtler her şeye rağmen bu süreçte üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmektedirler. Ancak doğacak yeni politik şartları, Kürt halkının özgürlük mücadelesinin hizmetine sokmak için yoğun bir çalışmanın içerisine girerek hazırlıkların en üst seviyede yapılması gerekmektedir. Bunun için diplomatik üslubun tüm incelikleri ustaca kullanılmalıdır. Kürt Halk Önderliğinin yol haritası gibi Kürt demokratik birliği de önem taşımaktadır. Kürtler arasında ortak üslup ve özlü tartışma düzeyi somutlaşırsa, her tartışma masası bir müzakere masasına dönüşecektir. Türk-Kürt kamuoyunda yapılan tartışmaların düzeyi demokratik müzakereye böylece dönüşmelidir. Yine bu süreçte Kürtler ve Kürdistan parçaları arası dayanışmanın en üst seviyede seyretmesi aciliyet kazanmaktadır.

Kürdistan’ın zayıf halkası: Güney
Ulusal dayanışma ve ulusal bilinç konusunda sanılanın aksine Kürdistan’ın en zayıf ve güçsüz bölgesi Güney Kürdistan’dır. Ulusal bilinç ve dayanışma duyguları diğer Kürdistan parçalarına göre çok geridir. Yönetici güçler ise bu konuda, en ufak bir çalışmanın içerisinde bile değiller. Okullarda bile hala bu yönlü eğitim verilmemektedir. Kürt halkının diğer parçalarda süren zorlu direnişlerine dönük ulusal fedakârlık duyguları dahi doğru dürüst duyulmamaktadır. Bu konularda Güney’in Behdinan sahası Soran bölgesinden bile çok daha geridir. Neden böyledir? Ulusal bilinç neden Güney’de geliştirilmiyor? Diğer parçalarda süren Kürt halkının mücadelesine dönük gereken fedakârlık duyguları neden beslenmemektedir? Demokratik ulusal zihniyet yerine neden aşiretçi zihniyet aşılanmaktadır? 18 yıldır iktidarda olan güçler ve partiler neden bu konuda ciddi bir çalışma yürütmemektedirler. TC MİT’ine Güney’de sonuna kadar hareket özgürlüğü tanıyanlar Kürdistan’ı nasıl savunacaklar? Güney’i gerçek anlamda Kürtleştirmek ve demokratik ulusal bilince ulaştırmak için çalışmaların başlatılması aciliyetle gerekmektedir.

Bunun için yön verici ve yapıcı eleştiri süzgecinden geçirilerek her türlü önyargı ve duygusallıklardan uzak bir biçimde Güney’in üzerinde durmak gerekir. Yoksa Kürt halk gerçekliği karşısında saf tutmuş güçlerin en zayıf yerden vurmak için hazır kıta beklediklerini bilmek gerekir. Bu anlamda Güney Kürdistan’ın ulusal dayanışma ve ulusal fedakârlık anlamında güçlendirilmesi gerekir. Güney’in ulusal ve demokratik anlamda yurtseverleştirilmesi için en azından basın-yayın ve eğitim gibi alanlarda çalışma yapılması gerekir. Demokratik ulusal bilincin gelişmesi ile birlikte ancak “bağımsız ve özgür Kürdistan” naraları gerçekçi olabilir. Yoksa gerisi laftır.

Özgürleşen bir halk ve değerleri
“Bağımsız Kürdistan”ı dillendirmekten önce halka ulusal özgürlük bilincinin verilmesi gerekir. Yoksa çağımızda bilinçsizce yeni bir devlet nasıl kurulabilir ve savunulabilir? Dış güçlerden medet umarak ve onların talepleri doğrultusunda kurulan devlet halka ne kadar hizmet edebilir? İsrail kendi devletini kurduğunda kimse doğru dürüst meseleyi bile çözememişti. Öyle ise ikide bir “bağımsız Kürdistan Kürtlerin hakkı; Kürtler Türklerden, Araplardan ve Farslardan ayrılmalı” demek bugüne ne kadar hizmet eder? Ya da bugün bu sözler kime hizmet ediyor? Hala bazı aydınlar Kürt halkının propagandaya ihtiyacı olduğunu düşünmektedirler. Kürt halkının artık propagandaya ihtiyacı kalmamıştır. Neyi, ne zaman ve nerede isteyeceğini, kendilerini Kürt aydını ya da Kürt dostu gösteren aydınlardan çok daha iyi bilmektedir. Kürt halkının sevgi değerleri de değişti. Artık duygularını okşayan ve acıma duygularıyla Kürt halkını seyreden ve hatta bunun için yardım etmek isteyen kişi, güç ve devletleri bile istememektedir.

Kürt aydınları ve dostlarının artık bunu bilmesi ve çözmesi gerek. Peki, buna rağmen bu kritik süreçte bazı aydınların söylemlerini nasıl değerlendirmeliyiz? Kürt halkının Kürdistan Özgürlük Hareketi sayesinde tanıdığı ve “Kürt dostu” gibi görünmüş iki Türk olan İsmail Beşikçi ve Yalçın Küçük bu duruma örnek verilebilir. Böylesi süreçlerde Kürt ve Türk Ergenekon’unun nasıl oynayabileceği tahmin edilmektedir. Zaten her iki Ergenekon da NATO gladyosuna bağlı çalışıp kaynağını aynı merkezden almaktadır. Her iki tarafa bağlı yazar, sosyolog ve akademisyenler uçlarda daima oynarlar ve buna hitap ederler. Bu süreçte Yalçın Küçük sübjektif olarak buna hizmet ederken, üslup ve söylemleriyle İsmail Beşikçi de objektif olarak faşizme hizmet etmektedir. Mehdi Zana gibileri de bu sınıfın içerisindedir. Çünkü onlar ve onlar gibilerinin söylemleri, süreci geriletmek ve Kürt halkının aleyhine çevirmek isteyen Türk Ergenekoncuları ve milliyetçileri tarafından delil olarak kamuoyuna sunulmaktadır. Kürt halkının bu süreçte çözüme dönük destekleyici üslup ve gerçekçi muhataplarının düşünceleri önem kazanmaktadır. Hayaller söylemde değil pratikte can bulur. Kürt halkı bu tılsımın nasıl çözüleceğini artık iyi kavramıştır. Bunun için kimsenin hayallerine karışmasını istememektedir…

Olasılıklar ve Ortadoğu’nun karmaşık dengelerinde özgürlüğe yürüyüş
Böylesi hassas ve kritik süreçte her türlü saldırı ve duruma karşı sürekli hazırlıklı olmak ve değişebilecek dünya ve Ortadoğu dengelerini iyi hesaplamak gerekmektedir. 2011’de Irak’tan askeri olarak çekileceğinin mesajını veren ABD, o zamana kadar ne tür hazırlıklar peşinde olacaktır? ABD-İran ilişkilerin seyri nasıl olacaktır? İran-İsrail ilişkilerinde neler beklemeliyiz? AB-İran görüşmelerinin sonucunda neler yaşanabilir? Türkiye ve Suriye birlikte Kürt sorunlarını çözerlerse bunun İran’a etkisi ne olacaktır? İran-Şii hilaline karşı, Türk-Kürt ve Sünni hilali doğabilir mi? Ya da İsrail, İran’a olası bir saldırıda bulunursa Ortadoğu’da ne tür dengeler ve çelişkiler doğabilir? Buna dönük Kürdistan Özgürlük Hareketinin ne tür hazırlıkları vardır? Böylesi bir saldırıdan istifade ederek Türkiye Güney’e girebilir mi? Böylesi bir işgal, İsrail saldırısından önce mi yoksa sonra mı olacak? Bu güçler ne tür kimyevi silahlar kullanabilirler? İsrail yeni silahlar kullanabilir mi? Türkiye’de çözüm siyaseti gelişirse Güney’i işgal harekâtının yapılmasına gerek duyulacak mı? Türkiye, İran’a yakın sınır bölgelerini İsrail için tutar mı? Patriot füzelerinin Türkiye’ye yerleştirilmesindeki amaç nedir? Bu ve benzeri soruların zenginleştirilerek üzerinde ciddiyetle durulması gerekmektedir.

“İsrail’in İran’a karşı hava saldırısı hangi ülkeler üzerinden gerçekleşecektir?” sorusu şimdiden cevabını bulmuştur. ABD Patriot füzelerini hangi ülkeye yerleştirmek istiyorsa İsrail, o ülke üzeri İran’a saldıracaktır. Zaten Davos zirvesiyle bunun kamuoyu çalışması da yapılmıştır. ABD’nin füze kalkanlarını Türkiye’ye yerleştirme amacının temel hedeflerinden birisi de budur. İran’la yapılan müzakerelerin sonuçsuz kalması ve İran’ın Libya gibi teslim olmaması halinde İsrail böyle bir saldırı yapabilir. Zaten daha önce İsrail aynı saldırıları Türkiye hava sahasını kullanarak Irak’ta ve Suriye’de yapıp, bu iki ülkenin nükleer tesislerini vurmuştur. Sıra İran’a gelmiştir. Türkiye ikili oynayarak hem İran’ı hem de dünya kamuoyunu bunun için aldatmaktadır. TC, siyasi aldatmalar yoluyla Ortadoğu’yu emperyalizme teslim etmektedir. Mısır gibi ama bu defa daha zengin ve gizlenmiş siyasi oyunlarla bunu yapmaktadır. İsrail’in İran’a olası saldırısı bölgede ve özellikle Irak’ta yepyeni dengeleri ortaya çıkaracaktır.

Bütün dünya Şiilerinin buna etkisini ölçerek Lübnan ve Hizbullah’ı da katmak gerek. Ama Türkiye’ye dayanarak varlık göstermeye çalışan Suriye’nin, Hizbullah ve Lübnan’da vereceği tavizler önem kazanmaktadır. Türkiye, saldırı öncesi Suriye’yi İsrail için bu konuda ikna ederse ABD tarafından takdir edileceğini hesaplamaktadır. Suriye ise “Kürt açılımı” vesilesiyle Türkiye’ye yakınlaşmaya çalışırken aslında işin içinde başka durumların olduğunu bilmek gerek. Suriye daha vatandaşlığını kabul etmediği ve Suriye’de hala kimliksiz olan Kürtlere yönelik, “biz dağda olan Suriyeli vatandaşlarımızı teslim alabiliriz” diyor. Onlar Suriye’nin vatandaşı değil ki kabul ya da teslim alsın! Suriye önce Kürtlerin resmi olarak vatandaşlığını kabul etsin ondan sonra bu tür çağrıları yapsın! Yoksa bu tür çağrıların uluslar arası hiçbir değeri bile olmaz. Esasında Türkiye, Suriye’yi yanına çekerek ve AB-İran müzakerelerinde ev sahipliği yaparak, İsrail’in İran’a saldırması için ev sahipliği yapıyor olmasın? Ne de olsa Türkiye bu konuda tecrübelidir. Daha önce Hamas’ı böyle oyalayarak ve sözde kabul ederek İsrail pilotlarını Konya’da eğitti! Hamas’a barış umudu verdi. Hamas ise hazırlıksız yakalandığı İsrail’in Gazze saldırısından büyük darbe yedi. Ardından Tayip Erdoğan’ın İsrail’i kınama çağrıları devede kulak misali kaldı. Şimdi aynısını İran’ a yapmaktadır. İran bu oyuna ne kadar gelebilir? Davutoğlu İran’a giderek, “anlaşmayı yap, yoksa sana saldırırlar” derken neyin peşindedir? Saddam rejimi yıkılmadan önce de Türkiye Irak’a giderek “teslim ol yoksa saldıracaklar” dememiş miydi? Kamuoyundaki tepkileri dindirmek için Türkiye daima bu yönlü ikiyüzlü politikalar yürütmektedir. İsrail’in İran’a olası saldırısının olması için aslında şartlar olgunlaşmaya doğru gidiyor.

Önümüzdeki süreç ve yıllarda bunun üzeri yapılan ve oluşan denge tartışmaları ve yer tespitleri olabilir. İsrail, İran için BM’de ve Avrupa’da Irak benzeri bir saldırının olması için gerekli raporları geçiremediğinden dolayı kendisi bu işi halletmek istemektedir. Avrupa’yı arkasına alarak bunun zemin çalışması yürütülmektedir. Olası İsrail saldırısının, geçiş süreci yaşayan Irak, Suriye ve Türkiye’ye etkisi nasıl olacak? İsrail’in İran’a saldırısı Irak’ı bölebilir mi ve Şii-Sünni ayrışması beraberinde Kürtleri ortalık yerde bırakır mı? Türkiye ve Suriye’nin ortaklaşa anlayış birliğiyle Güney Kürdistan, Türkiye’ye katılabilir mi? Ortadoğu ve Kürtlerin bunda etki ve tepkileri nasıl olacaktır? Kürtler, İran ve İsrail savaşında taraf olacaklar mı? Yoksa akıllıca dengeleri takip ederek, demokratik ulusal çıkarlarını mı koruyacaklar? İsrail’in bugüne kadar Kürtlere en ufak bir desteği olmamıştır. Daima Kürtleri çıkarlarına kurban etmiştir. Dolayısıyla Kürtler için İsrail’in İran’dan ne farkı olabilir?

O halde Türkiye’nin “açılım” politikasını şimdiden doğacak yeni şartlara göre değerlendirmek ve gelecekte buna göre de hazırlıklı olmak yerinde olacaktır. Dünya siyaset laboratuarının Ortadoğu için yapmak istediği yeni deneylerde denek olmamak için şimdiden Kürtlerin tarihten dersler çıkararak sürekli kendilerini eğitmeleri ve kurumlarını içten sağlamlaştırmaları gerekmektedir.

Mehmet Botan

BITTI

Hiç yorum yok: