22 Şubat 2010 Pazartesi

Kürt İradesine Karşı BAAS Partisi Ve AŞBETAL (Tasfiye) Taktiği -2-

Aslında Tayyip Erdoğan ve AKP “Ben Kürtleri öyle idam ederim ki dünya kılını bile kıpırdatmaz. Kürtler bunun farkına varıncaya kadar ben köprüyü geçmiş olacağım’ demektedir.

“En İyi Kürt Celladı” Erdoğan’dır

Aslında Tayyip Erdoğan ve AKP “Ben Kürtleri öyle idam ederim ki dünya kılını bile kıpırdatmaz. Kürtler bunun farkına varıncaya kadar ben köprüyü geçmiş olacağım’ demektedir. Unutmamak gerekir, Türkiye meclisinde idamın kalkması tartışmaları yapıldığı zaman (Ağustos 2002), yeni kurulan AKP karşı çıkıyordu. Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan’ın idamını AKP ve MHP istiyordu. Hatta AKP o kadar ileri gitti ki dosyanın Adalet komisyonundan meclise gönderilmesi için MHP’nin ret oyuna karşılık AKP geçmesi için var gücüyle çalıştı. Bülent Arınç’ın o dönemde kullandığı faşistçe sözler hala hafızalarda tazeliğini koruyor. İdamın kaldırılması için yapılan oylamada Erdoğan bütün milletvekillerine idamın kaldırılmasına “hayır” oyu kullanmaları talimatını vermiş ve meclis oturumunda AKP’den tek bir fire çıkmamıştı. Kürt Halk Önderinin idam edilmesini AKP, MHP’den daha çok istemişti. Çünkü MHP bile oylamaya fiili olarak katılmayarak aslında dolaylı yoldan idamın kaldırılmasına destek sundu. Bu açıdan fırsatı doğduğunda Erdoğan’ın Kürtlere idamı dayatmayacağını kimse garanti edemez. Çünkü Erdoğan ve AKP sadece bugün değil, geçmişte de Kürtlere karşı suçludur ve bunun çok iyi kavranması gerekir.



Hewlêr’den Kuzey’i Yönetmek!

Kürtler en doğal ve insani hakları için bugün silahı elinde bulundurmaktadırlar. Bunu ABD, Avrupa ve Türkiye çok iyi biliyor. Ama çıkar-denge ilişkisinden dolayı ortak üslup çerçevesinde Kürt özgürlük davası siyasal ve ideolojik asimilasyona uğratılmak isteniyor. Beyaz ideolojiye sahip ve teslim olmuş Kürt gerçeğini Ortadoğu’ya daha uygun görmüşlerdir. Onun için Kürtleri böylesine onursuz bir tarafa koymak ve yerleştirmek istemektedirler. Böylece çağdaş Apocu Kürde karşı zafer ilan etmek istemektedirler. Ama direniş emeği üzerine tepinmek isteyen bazı sözde liberal ve kaçkın “Kürt”lerin halkın gazabına uğrayacaklarını bilmeleri gerekir.



Türk devleti topyekûn savaşa dayalı bir devlet politikasını AKP aracılığı ile Kürtlere dayatmışken, Kürtlerin bunu görmemesi kabul edilecek politik bir yaklaşım olamaz. Tayyip Erdoğan’ın kendisi çıkıp Kürtlere karşı geliştirilen operasyonları ve faili meçhul cinayet tarzında yürütülen “açılım” adındaki tasfiye politikasının bir devlet-hükümet ve ordu politikası olduğunu defalarca açıkladı. Geçmişten beri Kürtlere dayatılan bir devlet politikasının bugün başka versiyonlarla ve üslupla sürdürülmesi özünden bir şeyi değiştirmiyor. Tayyip Erdoğan TRT 6’yı MGK izni olmadan mı açtı? Hayır! Planlı ve Kürtlerin siyasal birikimleri ile barış ve demokrasi argümanlarının içini boşaltma amaçlı, dünya kamuoyunu kandırmaya yönelik, Kürtleri tasfiye ve katliama uğratmaya dönük bir çabanın ürünü olarak ortaya çıkarmışlardır. Bu gibi adımları daha da geliştireceklerdir. Tayip Erdoğan ve AKP siyaseti, Saddam Hüseyin ve ırkçı Irak Baas Partisinin politikalarına benziyor. Çünkü Saddam Hüseyin ve Irak devleti de Kürtleri tasfiye etmek için aynı politikaları uyguladı. Buna rağmen Güney Kürdistan ve Avrupa’ya dayalı olarak Kuzey’de “siyaset” yapan bazı grup ve unsurların kalkıp, “siyaset yapmak istiyoruz ama HPG’nin elinde bulunan silahlar buna engel oluyor” türünden yaptıkları açıklamalar, Türk devletinin söz konusu konseptinden kesinlikle bağımsız değildir. HPG kaç yıldır çatışmasızlık ve ateşkes sürecinde bulunuyor. Ne yapmak istiyorsanız buyurun yapın! Kürt halkını ikna edebiliyorsanız, edin! Sizleri kim tutmuş ki! Ama bu yapılacağına, PKK şikâyet ediliyor. “Şu çalışmamızı engellediler, seçim otobüsümüzü taşladılar, bayrağımızı ve resimlerimizi yırttılar” gibi bahanelerle, Güney yönetiminden ve KDP’den biraz daha para koparmanın ve başarısızlıklarını örtmenin peşine düşüyorlar. Bu kişiler Kuzey Kürdistan’ı Hewlêr üzeri yönetmenin yol ve yöntemlerini gizlice ve sinsice yapmaktadırlar ve yakın bir zamanda Güney Kürdistan parlamentosu yakınında veya bir bürosunda “sürgünde Kürt parlamentosu” açabilirler! Tabi ki eğer o cesaretleri varsa! Türkiye’den duydukları korku nedeniyle bunu yapmayacakları açıktır ama İsrail ve ABD’den böyle bir işaret gördükleri anda niye yapmasınlar? Türkiye de çok zorlanırsa ve Kürt Özgürlük Hareketini tasfiyeye yönelikse böyle bir parlamentoya neden izin vermesin ki?



Güney Kürdistan’a Yeniden PKK’yi Tasfiye Etme Görevi Verilmek İsteniyor

1991-92’de kurulan Güney Kürdistan parlamentosunun bir amacı da PKK’yi Güney Kürdistan dağlarından koparıp tasfiye etmek değil miydi? Türkiye bunun karşılığında Güney Kürdistan parlamentosuna izin vermişti. Güney Kürdistan parlemetosuna bağlı bakanlıkların binalarını bile yapmıştı. Onlara TV’ler açmıştı. “PKK bitirildikten sonra ben bunları kolayca bitiririm” diye düşünmüştü herhalde. Ama PKK bitmedi. Kendi elleriyle Güney’de ABD’nin ebeliğinde doğurdukları çocukları da başlarına bela oldu. Bugün aynı çocuk demokratik Kürt ulusunun tarafında veya karşısında bir taraf tutmakla karşı karşıya bırakılmıştır. Kürt özgürlük güçleri kadar ABD ve Türk devleti de, Güney Kürdistan Federe Yönetimi’nden safını netleştirmesini beklemektedir. Adeta, “Size bahşettiğimiz o koltuklarda ancak Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye ederseniz oturabilirsiniz” denilmektedir. “Zaten bu görev için sizi o koltuklarda tutmuşuz” gibi dayatmalar ve görüşmeler yapmaktadırlar. Çünkü biliyorlar ki Kürt Özgürlük Hareketinin arkasında olmadığı Kürdistan Federe Devletini bir günde tarihten silerler. Arkasında rüzgâr gibi tartışmaları bırakarak bunu çekinmeden yaparlar. Tarihte Kürtlerin başına bu gibi olayları çok getirdiler. Umarız Kürtler bu defa hem hainlerine hem de sömürgeci devletlere kulak asmaz, demokratik ulusal birlik platformlarını her çağdaş millet gibi yapıp ortak kararlar verirler.



Kürdistan Özgürlük Hareketi Kürt hainlerini deşifre etmek zorundadır. Daha önce Kürt Halk Önderi, Kürt hainlerine dönük olarak Kürt halkına ve özgürlük devrimine karşı suç işleyenler hakkında bir iddianamenin hazırlanması ve bir yargılamanın gerektiği yönünde öneri sunmuştu (01.12.2004 tarihli görüşme notları). Zaten bu ihanetçilerin çoğunun kontrgerilla örgütlemesi olan Ergenekon ile ilişkide olduğu açığa çıkmıştır. Hogir gibiler, Terzi Cemaller ve Çürükkaya kardeşler (ki bunların Avrupa üzeri ilişki geliştirip Kuzey Kürdistan’da gerilla saflarında bulunan kardeşi aracılığı ile Ergenekon ile ilişkide olduğunu, bugünkü konumları ele vermektedir), kardeş kavgasında birinci derecede rol oynayan ve Güney’e sığınan kaçkın çetelerin Güney üzeri Ergenekon ile ilişkilendikleri ve Türk derin devleti adına hareket ettikleri, verdikleri demeçlerden dahi anlaşılmıştır. Böyle bir iddianamenin hazırlanıp halkın onayına sunulması ve gereklerinin Halk mahkemesi tarafından yerine getirilmesi vicdanlı, dürüst Kürtler açısından önemli olmaktadır. Hatta bu saatten sonra Kürt birliğine gelmeyen Kürt partileri, liderleri ve aydınları, tarihe karşı suç işledikleri gerekçesiyle Kürt halkının vicdan yargılamasına bırakılabilir. Gelecekte Kürt düşmanları bu tip grupları çok daha kullanacaklardır. Şimdiden halkın bunların suçlu olduğunu bilmesinde yarar olabilir. Kürt halkına sığınmadıkları taktirde halkın onları affetmeyeceklerini bilmeleri gerekir.



Gelinen aşamada artık şu çok net olarak anlaşılmıştır. Türkiye’de milliyetçiler, dinciler, liberaller, sözde demokratlar, sahte solcular ve devşirilen memur Kürtlerin hepsi Ortadoğu’da bir Kürt devletinin olmaması ve bağımsız özgür bir Kürt iradesinin oluşmaması için olmadık kılıklara, danışıklı dövüşlere ve siyasi fahişeliklere dahi girmektedirler. Hedefleri Kürtlerin özgür ve bağımsız olmamasıdır. Kürtlerin ve Kürt örgütlerinin hedefi ise (ayrı yolları olsa da) bağımsız ve özgür yaşamdır. Buna rağmen kendilerine “Kürt” diyen bazı şahsiyetlerin pratikleri ise anlaşılmaz bir şekilde Kürt ve Kürdistan düşmanı sömürgeci-iktidar güçlerinin işine geliyor. Kürt Özgürlük Hareketinin emekleri üzerinde siyasal tırşıkçılık yapmaktadırlar.



İşbirlikçi Kürt Kalemşorlar de Devrede…

Bu tiplere şunu deme hakkımız var: Türk basınına her çıktığınızda sürekli PKK’yi eleştiriyorsunuz. Kendinizi Kürt halkına mı yoksa Türk sistemine mi beğendirmek istiyorsunuz? Bunu izah etmeniz gerekir. Kürt halkına hedeflerinizi ve ne istediğinizi, o çokça çıktığınız Türk basınına ve Fethullahcı medyaya söyleyin. Bakalım yayınlayacaklar mı? Hedefleriniz daha gerçekçi ise belki Kürt halkı sizin etrafınızda toplanır. Bir de bunu deneyin. Yoksa hedeflerinizi PKK’den daha aşağıya çekemediğiniz için mi varsa yoksa HPG’nin elindeki silahlara takmışsınız. HPG bir-iki yıldır zaten meşru savunma dışında silah kullanmıyor. Ne yapacaksanız yapın Kürt halkı için! Halk da görsün! Daha yüksek taleplerle Türk meclisinin veya ordusunun karşısına çıkın. Bir-iki cop yemekten korkmayın. Yoksa demokratik, sosyalist, solcu ve bürokratik kılığına bürünmüş Kürt ağalık gururunuz mu incinir? Başkalarının emeği üzerinde tepinmeyin. O emek sayesinde bazılarınız şu an geçmiş Kürt anılarını ve TC’den görmüş olduğunuz baskıları yazabiliyorsunuz. Bunun sayesinde bir yerlerde bazıları size yeni koltuklar veriyor. O mücadele olmasaydı şu an dile getirdiğiniz geçmiş anılarınızdaki Kürtçü çalımlarınıza kimse kulak bile asmazdı. Hewlêr’e uçakla gelip-gitmeyi rüyanızda bile görmeyecektiniz? Kürt Özgürlük Hareketi kimseye minnet yapmıyor ama vicdanlı ve gerçekçi olunmasını talep ediyor. Ayakların toprağa basmasını, güneşin ve dağların oluşturmuş olduğu insanlık inancının muhatabının kim olduğunu anlamanızı istiyor! Gerçek muhatabı boşa çıkaracak her türlü girişimin sonu hüsranla bitecektir. Özgürleşmiş Kürt zihniyeti bunu asla kabul etmeyecektir.



PKK şimdi kalkıp Irak yönetimi ve Maliki’nin karşısına çıkıp Güney’de bir tek beni ya da şu partiyi muhatap al dese, ona ne derler? Ne kadar doğru olur? Ya da şu an çok sıkışmış İran’a, ben Lübnan’daki Hizbullah gibi senin emrindeyim dese Ortadoğu’daki dengelere ne olur? Bunun gibi çarpık soruları uzatmak mümkün. Ama PKK’nin amacı Kürdistan’ın özgürleşmesidir. Dolayısıyla Türkiye, PKK’nin silahsızlanmasını kaldıracak kadar güçlü değildir. Böyle bir alt yapısı da yoktur. Olan alt yapıyı da AKP hükümeti derinden yaratmış olduğu önyargılarla yıkıyor ve en önemlisi PKK’nin demokratik uygarlık ideolojisi karşısında hazır değildir. Zaten son KCK operasyonu da bunun bir yansıması olarak ortaya çıkmıştır. “Ben dağlarda onları bitirmeye çalışırken, onlar şehirlerde çok daha güçlenerek üzerime geliyorlar. Ben Kürtlerin elinde silah olmasa kendilerini savunacak bir silahlarının olmadığını düşünüyorken onlar KCK şemaları ve demokratik uygarlık ideolojisi ile çok yeni, güçlü ve çağdaş siyasal yöntemle kendilerini geliştiriyor, savunuyor ve ilerliyorlar’ deyip Kürdün siyasal savunma ideolojisi olan örgütlemelerine yöneldi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan kimsenin kafasına kurşun dayayıp benim bu düşüncelerimi kabul et dememiştir. Bunun için ne makarna, ne de kömür dağıtmıştır! Yüce İslam dinini bunun için kullanmamıştır. Kafaları karıştırmak amacıyla düzenlenen sokak dedikoduları türü haber ve analizlerini medya aracılığı ile yaymamıştır.



Gülen Tarikatı Önyargılarla, Toplumda Onarılamaz Yaralar Açmaya Çalışıyor

Fetullahçı tarikatın Zaman Gazetesi, Taraf Gazetesi ve Samanyolu TV, dedikodu türü haberler vererek hem dini kullanıyor, hem de kitleleri, yalanlarına inandırmak için Kürt Özgürlük Hareketine karşı kışkırtıyor. Önyargılar oluşturuyor. Çünkü dedikodu türü haberlerin amacı halkta önyargıları oluşturmaktır. Sokak diliyle yapıldığı için halka sürekli önyargılar pompalanıyor. Böylece uzun sürede oluşturdukları önyargıların bozulmasını istemiyorlar. Einstein “önyargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur” demiştir. Dolayısıyla yayınlarıyla sürekli Kürt Özgürlük Hareketine karşı yalan haber üretmektedirler. Yalanlarını büyütebilecekleri kadar büyütüyorlar. Çünkü Hitler faşizmi de aynısını yapıyordu. Hitler “yalan büyüdükçe inananlar çoğalır” demişti. Bugün Fetullahçı basın ve AKP hükümetinin yaptığı da budur.



Kürt Halk Önderi Öcalan ise düşüncelerininin ne olduğunu kendi kendisini üreterek ve yenileyerek halkına vermiştir. Barış ve demokrasi gerçekliğini en yalın haliyle hem dünyaya hem de halkına göstermiştir. Bu gerçekliği bilen, gören ve okuyan herkes demokrasiye ve barışa gelmeyenleri, Kürt ve Kürdistan’ı kimlerin istemediği ve kimlerin karşı çıktığı gerçeğini görmektedir. Onun için PKK’nin demokratik uygarlık ideolojisiyle silahsız da olsa yüzyıla daha güçlü dayanacağını ve geleceğe doğru yürüyeceğini ne yazık ki Kürtlerden önce düşmanları görmüştür. Şimdi siyasal operasyonlarla bunun önüne geçilmeye çalışılıyor.



DTP Operasyonunda Güneyli Güçlerin Rolleri Vardır

Güney Kürdistan liderliğinin de bu operasyonun yapılmasında ve istihbaratında rolleri vardır. Fakat bu fayda getirmeyecektir. İsa’nın havarileri çok kıt imkânlarla 500 yıl sonra da olsa İsa inancını dünyaya resmen kabul ettirdiler. Kürtlerinki bu kadar uzun sürmeyecektir. ABD menşeli kelepçeli fotolar da Türk devletinin değişmesini ve Kürtlerin ilerleyişini durdurmayacaktır. Kürt isyanları bastırıldıktan sonra Türk devleti çoğunlukla bu tür fotoları çekerdi. Şimdi AKP hükümeti bunu değiştirdi. Zira Kürt Özgürlük Hareketi en güçlü olduğu dönemi yaşıyor. Dolayısıyla kelepçeli fotolar tam vaktinde çekilmemiştir. Erken çekildiği için Beşir Atalay bu kareye soruşturma açmıştır. Zaten bu sistemde ve bu Türk devlet zulmünün altında başı belada olmayanın Kürtlüğünden ve insanlığından şüphe duyulur. Dolayısıyla hapse girmek, tutuklanmak, sokakta coplanmak, Ankara’da Kürt siyasetçilerine ev aramak, karakola düşmek Kürt halkının gözünde büyük bir onurdur. Bu sistemle ve AKP - Erdoğan hükümetiyle başı belada olmayanı ve onları kabul edenleri Kürt nüfusundan bile saymak günahtır.



Fakat AKP hükümeti ve başbakanı Tayyip Erdoğan KCK bahanesiyle DTP’ye yapılan tutuklamalardan sonra “açılım”a yani tasfiyeye dönük son yumurtasını yapacaktır. Nasıl ki ABD onaylı Zap ve Kandil’e düzenlenen hava operasyonlarının ardından “TRT 6” yumurtası çıkmışsa şimdi de ABD onaylı düzenlenen DTP’ye yönelik operasyonun yumurtası ortaya çıkacaktır. AKP bu defa bu yumurtayı Güney Kürdistan’la birlikte yapmak istemektedir. Bunun için ortaklar aramaya başlamıştır.



ABD, Erdoğan ve AKP’yi Tekrar İş Başına Getirmiştir

ABD Bush döneminde hazırladığı ve Obama dönemiyle sürdürdüğü politika için Türk ordusu yerine Erdoğan ve AKP’yi tekrar seçmiştir. Erdoğan buna çok sevinmiştir. Türk basını Erdoğan’ın bu başarısının altında yatan gerçekleri irdelemeden adeta Obama – Erdoğan görüşmesini göklere çıkarmıştır. Türk ordusu bu defa da boynu bükük Obama’nın yanında ayrılmıştır.



Türk ordusu Erdoğan’ın Kürt Özgürlük Hareketini tasfiye etmesi için gereken tüm desteği vereceğini teyit etmiş ve bunun bekçisi olacağını göstermiştir. ABD ise DTP’nin kapatılacağını bildiği halde kapatılma davasından bir gün önce davetiye göndererek adeta Kürtlerle kafa bulmaya çalışmıştır. ABD’nin, Kürt Özgürlük Hareketi olan PKK’yi muhatap almadan Ortadoğu’da bir adım ilerlemeyeceğini bilmesi gerekiyor. Türkiye ise “ben PKK’yi muhatap alırsam, bütün dünya muhatap alır” diye düşünmektedir. Zaten muhatap almaktadırlar. Bir tek Türkiye bu paranoyadan kurtulmuş değildir. AKP ve Erdoğan, Bush döneminde vardıkları anlaşmanın tüm gereklerini yerine getirdi mi ki, şimdi de Obama-Erdoğan görüşmesinde varılan anlaşmaları yerine getirsin? Obama Erdoğan’la neden gizlice görüştü? Yoksa Erdoğan özel görevli mi? Bu konuda Güney Kürdistan yönetimine verilen yeni görev nedir?



Siyasal Tasfiye İçin KDP’ye mi Rol Verildi?

Bush döneminde Celal Talabani’ye askeri tasfiye için rol verilmişti. Şimdi de siyasal tasfiye için Kürdistan Federe Yönetimi ve KDP’ye mi rol verildi? Yönetim bu rolü neyin karşılığında kabul edebilir?



Biliniyor Erdoğan, Bush görüşmesinden sonra askeri Ergenekon’un tasfiye kararını alarak yerine siyasal Ergenekon rolü ile kendisini seçtirmişti. Zaten o görüşmeden sonra Türkiye’de askeri Ergenekon’a karşı siyasal Ergenekon olan AKP hükümeti tutuklamalara başladı ve ABD’den alınan izin çerçevesinde Güney Kürdistan’a ve Kandil’e operasyonlar yaptı. Türkiye’ye davet edilmeyi bekleyen Celal Talabani ise PKK’ye sürekli olarak yaptığı “silah bırakın, Türkiye’ye teslim olun. AKP’ye karşı savaşılmaz” sözlerinin karşılığında Türkiye’ye davet edildi.



Uluslararası Kriz Grubu’nun hazırladığı Yol Haritası çerçevesinde Celal Talabani, Irak ve Güney Kürdistan yönetimi gerekenleri yaptı. Ama Tayyip Erdoğan ve AKP, Güney Kürdistan’a dönük bu yol haritasının gereklerini Kandil’e operasyona rağmen yapamıyordu. Aslında yapmak istemiyordu. ABD’yi, Güney Kürdistan liderliğini ve dünyayı kandırabileceğini düşünüyordu. Bazı dirsek temasları olduysa da sürekli gizli görüşmeler sürdürüyorlardı. Güney yönetimi ise Erdoğan ve AKP hükümetini, “verdiği sözleri yerine getirmiyor” diye sürekli ABD’ye şikâyet ediyordu. Obama’nın seçilişi ardından Türkiye’ye gelişi ve DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk’le görüşmesi Erdoğan için alarm zillerinin çalınması anlamına geliyordu. Ama Erdoğan ve AKP hükümeti mecliste yeterli çoğunluğa sahip olduğu halde gereken yasaları çıkarmıyor, buna engel teşkil edecek bahaneler üretiyordu. Bilinçli olarak CHP ve MHP ile çelişkiler yaratıyordu. Ardından DTP ile “resmiyet” dışında görüşerek ve DTP’yi çözümün önünde engel olarak göstererek işte “görüştüğüm halde PKK’yi terörist ilan etmiyor” diyerek adeta Kürtlerden kendi kendilerinin yüzlerine tükürmelerini talep ediyordu. Çünkü Türk devletinin bunca zulmü ve sömürgeciliği altında bir Kürdün kalkıp PKK’ye “terörist” demesi kendi yüzüne tükürmesinden başka bir şey olamazdı. DTP ve Sayın Ahmet Türk bunu yapmadıkları için siyasal olarak linç edilmek istendiler.



Türk devleti ve Erdoğan hükümeti, Güney Kürdistan’da konsolosluk açacağım, Güney Kürdistan’ı tanıyacağım mesajları ile ABD’ye Obama ile görüşmeye gitti. Çünkü model ülke olmanın bir şartı da buydu. ABD bölge için Irak’ı model ülke yapmak istiyordu. Türkiye gibi devletler ise buna karşı çıktı. ABD şimdi bu belayı Türkiye’nin başına doladı. İçinden zor çıksa da sistem içi çelişkilerden dolayı kabul etmiştir. ABD’de Obama’ya, ilk defa bir başbakan kendi devletini şikâyet etti. Ordu mensuplarının bilgilendirilmediği ve kimsenin içeriye alınmadığı bir odada Obama, Erdoğan’la gizli görüşerek şikâyetlerini ve taleplerini bir bir dinledi. Bir çocuk gibi önüne konulan ev ödevlerini neden yapmadığını bir bir sıraladı. MHP, CHP, ordu ve DTP’yi engel olarak gösterdi. Yoksa siyasal olarak Kürt sorununu Güney Kürdistan yönetimiyle birlikte çözerdim demeye getirdi. Ama özünde böyle değildi. Kürt sorunu vasıtasıyla devlete tam hakim olduktan sonra Güney Kürdistan başta olmak üzere Kürt Özgürlük Hareketini nasıl tasfiye edeceğinin gizli planları içerisindedir. “Birbirlerini tasfiyeye karar vermiş Kürtleri ABD ne yapsın?” diyecektir sonunda.



Dolayısıyla Bush görüşmesinde askeri Ergenekon tutuklamaları ve Kandil’e operasyon için izin alan Erdoğan, Obama görüşmesinde “kozmik oda” aramaları ile DTP ve KCK operasyonları için gereken izni almıştı. Alınan kararlardan birisi de Güney Kürdistan Bölgesel Yönetim başkanı Mesut Barzani’nin Celal Talabanileştirilmesidir. Talabanileşen Mesut Barzani’nin bunun sonucunda Türkiye’ye davet edilmesi ve resmi olarak karşılanması düşünülmektedir. Ama bunun için Mesut Barzani’den istekleri olmuştur. DTP’nin kapatılması için verilen okşayıcı tepki ve son KCK bahanesiyle yapılan tutuklamalara karşı Güney liderliğinin lakayt duruşu birinci isteklerini yerine getirmiştir. Gizli yürütülen diğer pazarlıklarda ise PKK’ye karşı ortak mücadele etme yöntemleri konuşulmuştur. Kampların boşaltılmasından tutalım Kürtlerin sürülmesine kadar, istihbarat ve nokta operasyonlarından tutalım, kontra grupların Güney’e yerleşmesine kadar birçok noktada pazarlıklar yapılmıştır. Yine çeşitli yöntemlerle PKK’nin eylemsiz bırakılması, ulusal birlik konferansı yerine Güney Kürdistan’la sınırlı bir konferansın yapılması ve AKP’nin işbirlikçi-hainleşmiş Kürtlerden yeni muhataplar yaratma ve bunlarla oluşturacağı sözde ulusal konferansla Kürt Özgürlük Hareketini ve diğer Kürdistan parçalarını tek parçaya kurban etme siyasetini sağlamak üzerine mutabakata varılmaya çalışılmıştır. Obama-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırılan ekonomik amaçlardan birisi olan Kürdistan’da nitelikli sanayi bölgelerinin oluşturulması için Kuzey’den bazı unsurları devreye sokmak, bunun için 2007 yılında kurulan Kürt-Amerikan dostluk komitesine diğer Kürdistan parçalarından Kürt Özgürlük Hareketine uzak olan bazı kişileri dahil ederek kullanma, Kürt Özgürlük Hareketine Irak Baas tarzı aşbetal (tasfiye) yöntemini dayatmak gibi yöntemler denenmek istenmektedir.



Dengir Fırat, Erdoğan ve AKP’nin Yeni “Kürt” Umududur

Seçimler yaklaştıkça Erdoğan’ın Mir Dengir Fırat gibilerinin eliyle Kürtleri tekrar kandırmaya dönük bazı şeyleri yapacağı veya söyleyeceği belirtilmektedir. Söyleyeceği şeylerin Kürt özgürlük direnişinin başarısına göre renk değiştireceği biliniyor. Bu süre içinde AKP içindeki sözde Kürt milletvekillerini sonuna kadar kullanacaktır. Milletvekillerini şuraya-buraya göndererek gizli gizli “Erdoğan ve AKP, Kürt sorununu çözmek istiyor ama görüyorsunuz ordu, CHP, MHP, DTP-BDP ve PKK bir olmuş bırakmıyorlar çözelim” diyerek insanları, hatta bazı Kürt aydınlarını kandırmayı düşünüyorlar. Böylece ABD’nin tek vazgeçilmezi olduğunu göstermeye çalışacaklar. “Silah, siyasetin önünü kapatıyor; BDP, PKK’ye terörist desin, arasına mesafe koysun” vs propagandalarla Kürt sorununu çözmeyerek ve ömrünü uzatmanın peşine düşerek yine daha çok devletin derinliğine inerek örgütlenmesini sonuçlandırmak isteyecektir.



Bundan sonra Tayyip Erdoğan ve sözde İslamcı hükümeti ikinci bir Ahmedinejad olarak Kürtlerin karşısına çıkacaktır. Ama Ahmedinejadlaşan Erdoğan, ABD ile köprüleri uçurmayacaktır. Aksine Kürtleri hadımlaştırmasına izin verdiği kadar ABD ile sonuna kadar anlaşacaktır. Türk derin devleti olan ordu Kürtler için bunu göze almış ve devreye sokmuştur. Erdoğan ve AKP bundan saparsa sonları Adnan Menderes ve Özal’ın sonundan daha farklı olmayacaktır.



Bu temelde Mesut Barzani ile görüşen Mir Dengir Fırat, 1960 yılında Türk devletinin Sivas-Kabakyazı’da açık arazide kurmuş olduğu kampa kapatılan dedesi Zeynel Turanlı’dan gereken dersi almamış gibidir. O dönem sürgün edilen 485 Kürt arasında onun dedesi de vardı. Sormak gerekir, o zaman deden ne yapmıştı? PKK mi vardı o dönem? Türk devleti o sürgün kamplarını niçin kurmuştu? Elbette Kürtleri asimile etmek, devletin iyi birer kul ve kölesi yaparak doğan çocuklarını devletin hizmetinde hain, işbirlikçi yaparak devşirmek amacıyla yapmıştı. Ve böyle kamplarda kendi halkına hainlik yapan senin gibi kişileri bugünler için yaratmayı hedeflemişti. Anlaşılan Türk devletinin bu politikası tutmuştur, Dengir Fırat buna iyi bir örnektir. Türk devletinin Dengir’in dedesi için yapmış olduğu aynı kampların benzerini ve yöntemlerini Mesut Barzani’den, PKK ve Maxmur kampı için istemenin ne Kürtlükle, ne insanlıkla, ne de İslamla alakası var. Kürt Federe Yönetimi herhalde çocuk değil ki senin bir iki güzel lafına kansın?



Yine Dengir’e diyoruz ki Güney’de görüştüğün o diğer özgür Kürt iradesi karşıtı şahsiyetlerden yeni sahte muhatapların danışmanlığı ile suya dalmak birlikte boğulmayı getirebilir. Sen önce git, kendi partindeki faşist Kürşad Tüzmenleri, Suat Kılıçları ve Kürt düşmanı AKP milletvekillerini ikna et! Onlar gibi aynı partide olduğuna göre onlardan bir farkın var mı? Said-i Kurdi’yi bile Kürtlükten devşirmeye çalışan ve Said-i Kurdi’nin ilmini-imanını Türklük için projelendiren Fethullah Gülen’in ve Kürt kökenli Fetullahçı devşirmelerin tümü bugün AKP saflarında yerlerini almıştır. Bu defa AKP ile Türk devleti için Kürdistan’daki ömürlerini uzattılar. Yoksa Kürdistan, Türk devletinin elinden uçacak ve özgür olacaktır. İşte AKP’nin görevi de Kürdistan’ın özgürleşmesini engellemektir. Bu kadar tantana, çıkartılan kargaşalar, ikili bilinçli kavgaların hepsi Kürtlerin kafasını muğlâklaştırmak içindir. Bu politik horoz dövüşüne, siyasi tantanaya Kürtler kulak asmadan ve beklemeden haklarını sürekli pratikleştirmeli ve direnişlerini serhıldanlarla süreklileştirmelidir. Çünkü Türk devleti AKP eliyle siyasi ölüm tokadını Kürtlere vurmak için hazırlık yapıyor. Askeri Ergenekon’un yapamadığını siyasi Ergenekon kimliği ile yapmak istemektedirler. Dolayısıyla dünyanın dört bir yanındaki Kürtler ve dört parçadaki Kürdistanlılar bu tehlikenin kendi üzerlerinde dolaştığını bilerek, ulusal güç birliği şeklinde, saldırılara karşı durmasını bilmeli ve Kürt hainlerine gereken dersleri vererek doğru sonuçlar doğurabilmelidirler.
Mehmet Botan

Hiç yorum yok: