22 Şubat 2010 Pazartesi

İşkencenin Psikolojik Kanıtları

İşkencenin ana amaçlarından biri kişiyi aşırı çaresizliğe ve rahatsızlığa iterek bilişsel, duygusal ve davranışsal işlevlerin bozulmasına yol açmaktır. Bu yüzden işkence, kişinin psikolojik ve sosyal işlevsizliğinin temeline yönelik bir saldırı aracı olabilir. Bu koşullar altında işkenceci, mağduru yalnızca fiziksel olarak güçsüzleştirmeye çalışmaz, aynı zamanda mağdurun kişiliğini parçalamaya ve mağdurun gelecekle ilgili hayalleri, ümitleri ve arzuları olan bir insan olarak aileye ve topluma ait olduğu duygusunu yıkmaya çalışır.
İşkencenin görünür kılınıp belgelendirilmesinde sadece fiziksel belirtilerin aranarak, psikolojik belirtilerin gözardı edilmesi belgelendirmede en büyük hatalardan biridir. İşkence mağduruna uygulanan psikolojik yöntemler fiziksel bulgu vermese de ruh sağlığını derinden etkileyen durumlardır. Bir kişiyi iletişim kuramayacak şekilde bir süre tutmanın, kişinin fobilerinden faydalanmanın, kapalı alanlarda tutmanın, devamlı bağırma, sözlü taciz, alay etme, kelepçeleme, uzun süre hücreye kapatma, şantajla korkutma vs. tabii ki fiziksel bulguları bulunmaz. Asıl dikkat çeken nokta, bazen mağdurun da fiziksel bir yaralanma yoksa yaşadıklarına bağlı olarak gelişen psikolojik sorunların işkenceden kaynaklandığının farkında olmamasıdır.
Uyku bölünmesi, karabasan, hafıza kaybı, konsantrasyon eksiklikleri işkenceden sonra görülebilen duygusal tepkilerden bazılarıdır.

Belirtiler;


  • Travmanın yeniden yeniden yaşanıyor hissinin oluşması.

  • Kaçınma ve duygusal küntlük.

  • Aşırı uyanıklık (uyku uyuyamamak, hep tetikte beklemek).

  • Depresyon belirtileri (aşırı uyku, halsizlik, karamsar duygular, kendini kıymetsiz görme, yorgunluk, yaşamdan zevk almama vs.).

  • Zedelenmiş benlik duygusu ve geleceğe dair beklentilerin kısıtlanması.

  • Bedensel şikayetler (başağrısı, bel ağrısı, kas, eklem ağrıları).

  • Cinsel işlev bozukluğu.

  • Psikoz (hezeyanlar, varsanılar, tuhaf düşünce ve davranışlar).

  • Madde bağımlılığı.
    Tüm bulguların dışa vurumlarıyla tanı konulan hastalıklar ise genel olarak 3 grupta toplanılabilir;

  • Depresif bozukluklar.

  • Travma sonrası stres bozuklukları.

  • Kalıcı kişilik değişimleri.
    En fazla rastlanılan hastalıklardan biri olan Travma Sonrası Stres Bozukluğu'nun ana belirtileri şunlardır;

  • Artan canlanma, hiperaktiflik.

  • Aşırı korku tepkileri.

  • Konsantrasyon eksiklikleri.

  • Uykusuzluk, aşırı sinirlenme.

  • Travmatik olayı yeniden yaşama, sürekli travmatik olayı düşünme.

  • Olay hakkında görülen ve sürekli tekrarlanan rüyalar.

  • Olayları anımsatan şeylerle karşılaşıldığında yoğun acı duyma.

  • Travmanın önemli bir yönünü anımsayamama.

  • Travma hakkındaki ve onu çağrıştıran konuşmalardan, duygulardan ve düşüncelerden kaçınma çabası.

  • Travmayı anımsatan etkinlikler, yerler ve insanlardan kaçınma çabası.

  • Başkalarına yabancılaşma ve onlardan uzak düşme duygusu.

  • Geleceğin giderek daha kısaldığı duygusu.

    İşkence kurbanları ile ilgili yapılan çeşitli çalışmalarda Travma Sonrası Stres Bozukluğu tanısının yıllar içinde arttığı gösterilmiştir. Aslında bu durum hekimlerin son zamanlarda bulguları daha iyi gözlemleyip tanı koyduklarını da göstermektedir.


    İşkencenin fiziksel kanıtları
    İşkence sonrası görülen fiziksel bulgular büyük çeşitlilik göstermektedir. Hekimin mağdurun öyküsünü aldıktan sonra onun onayını da alarak muayeneye başlaması gerekmektedir. Muayenede elde edilen bütün bulgular öyküyle ilişkili olsun olmasın kayıt edilmelidir.

    İşkencenin akut belirtileri kanama, çürük, şişme, açık yaralar, kırık, çıkık, yanık, elektrik yaralanmalarına ait bulgular, kimyasal yaralanmalar ve ağrı olarak görülebilmektedir.


    Fiziksel bulguları sistematik olarak sıralayacak olursak;


    1- Cilt
    : İşkenceye bağlı olarak sıyrık, ezik, kesik, delici alet yaraları (bıçak, şiş ) sigara ya da başka aletlere ait yanık izleri, elektrik yaralanmaları, saç kaybı ve tırnak sökülmesi gibi lezyonlar.

    2- Yüz
    : Kırık belirtileri, şişme veya ağrı bulgularını saptayabilmek için elle muayene gereklidir. Tat ve koku duyusunu da kontrol etmek gerekir. Kafaiçi ve boyun omuru yaralanmaları, sık sık yüz travmalarıyla birlikte görülür. Burun kanaması varsa grafi çekilmelidir. Dayak sonucu çene kırık ve/veya çıkıkları oluşabilir. Göz içi kanlanmaları, gözarkası kanamaları ile görsel alan kaybı bulunabilir. Kulak zarına alınan darbe nedeniyle kulak zarının yırtılması oluşabilir. İşitme kaybı, dişlerde kopma ve kırıklar, dişeti kanamaları, yumuşak dokuda şişme, morarma gözlenebilir.
    3- Göğüs ve Karın : Kasların, kaburgaların ve karın içi organlarının yaralanmalarını yansıtacak ağrı şikayetlerine dikkat edilmelidir. Ayrıca kaburga kırıklarına bağlı solunum güçlükleri oluşabilir. Kalp ve damar sistemine ait bulgulara da rastlanılabilir.

    4- Kas-İskelet Sistemi
    : Hareketle ağrı, kırıklar, çıkıklar, kas sertlikleri, kas içi kanamalar, kas yırtılmaları.

    5- Ürogenital Sistem
    : İdrarda kan işeme, idrar yanması, idrar tutamama, adet döngüsünde düzensizlik, gebelik, düşük, vajinal kanamalar, anal (makat) ağrı ve kanamalar, kabızlık veya dışkı tutamama.

    6- Sinir Sistemi
    : Kafaya ait sinir hasarları, hiperaljezi (deri yüzeyine uygulanan uyaranlarda aşırı ağrı hissi), hiperestezi (bazı uyaranları algılama yeteneğinin artması), parestezi (özellikle bacaklarda veya kollarda anormal duyumlar alınması, yanma, karıncalanma, uyuşma, iğnelenme vb.) Yürümede değişiklikler, bulantı veya kusmalar, gözde kayma.

    Uygulanan işkence yöntemine göre bazı spesifik bulguların oluşması bu işkenceleri açığa çıkarmak için daha ayrıntılı incelemeler gerekebilir. Mesela elektrik işkencesinin belgelendirilmesi için, deri değişimlerinin gözlenmesinin yanı sıra, alınacak biyopsilerin mikroskopik incelenmesi bilimsel kanıt sağlayabilir.
    Tıbbın işkenceyle ilişkisi
    Tıp mesleği, etik yükümlülükleri barındıran bir meslektir. Tıp etiği, insanların sağlık gereksinimlerini karşılayan kişilerin paylaştığı ortak değerleri somutlaştırır.

    Bu etik ilkelerin en başında kuşkusuz yaşam hakkına duyulan saygı gelir. Tüm hekimlerin çok iyi bildiği 'önce zarar verme' ilkesine rağmen çeşitli ülkelerde hekimlerin işkence uygulamalarına değişik biçimlerde katıldıkları bilinmektedir.


    Hekimler işkencenin etkinliğini artırmak, kurbanın bu şekilde yaşamını sürdürmesini sağlamak ve gözaltı süresi bitinceye kadar tedavi etmek gibi tutumlar nedeniyle 'işkenceye katılma' ile suçlanmışlardır.


    Bu suçlamalara neden olan davranışları şöyle sıralayabiliriz;

  • Tıbbı işkencenin etkinliğinin artırılmasında kullanmak.

  • Mesleki ve etik amaçlar dışında; örneğin işkenceciye destek için, işkenceye uğrayan kişilerin yaşamını sürdürmesini sağlamak.

  • İşkence kanıtlarının gizlenmesi, örtbas edilmesi amacıyla tedavi ve girişimlerde bulunmak, gözaltı süresi bitinceye kadar iyileştirmeyi sağlamak. (Bu tür uygulamalara olağandışı süreçlerde, sıkıyönetim, savaş vs. daha sık rastlanmaktadır.

  • İşkence mağdurlarına kötü davranmak gibi tutumlar.

  • Hastayı uygun koşullarda muayene etmemek, işkenceyi gizlemek amacıyla eksik ve yanlış rapor düzenlemek.

  • Otopsi raporlarını düzenlerken bilerek belgelerin dosyaya konmaması ve yanlış rapor düzenlenmesi.
    Şili Tabipler Odası tarafından daha ayrıntılı olarak hekimlerin hangi koşullarda işkenceye katılmış sayılacakları sıralanmıştır;

    1- Kurbanın işkenceye dayanıklılığının değerlendirilmesi.


    2- Komplikasyon olması durumunda, tıbbi tedavi sağlayarak işkencenin denetlenmesi.


    3- İşkenceciye mesleki bilgi ve beceri sunulması.


    4- Sağlık raporları ya da otopsi raporları düzenlerken, tıbbi belgelerin değiştirilmesi ya da bilerek raporlara konmaması.


    5- İşkenceyi eleştirmeden ya da işten istifa etmeden işkence sistemi içinde tıbbi yardım sağlanması.


    6- Dolaysız katılım yoluyla işkence yapılması.


    7- İhlallerin olduğu bilinmesine karşın sessiz kalınması.


    Tüm bu nedenlerle hekimlerin gönüllü olarak veya baskı nedeniyle işkence ve insan hakları ihlallerine katılması bir dizi ulusal ve uluslararası belgelerle engellenmeye çalışılmıştır.


    Sağlık çalışanlarının etik yükümlülüklerini ifade eden ilkeler, Birleşmiş Milletler Belgeleri'nde de ele alınmıştır. Ayrıca Dünya Tabipler Birliği, Dünya Psikiyatri Birliği gibi sağlık çalışanlarını temsil eden uluslararası kuruluşların açıklamalarında da bu ilşkilere yer verilmiştir.


    Sağlık çalışanları ile ilgili BM açıklamalarının bazıları şunlardır;

  • Cezaevi sistemi içinde çalışan sağlık çalışanları 'Tutuklulara karşı muamelenin standart asgari kuralları'na uymakla yükümlüdür.

    Bu kurallara göre ayrım yapılmaksızın tüm mahkumlara psikiyatri hizmetleri de dahil olmak üzere bütün tıbbi hizmetler sunulmalı, hasta olan veya tedavi görmeyi talep eden mahkumlar her gün görülmelidir. Bu tür gereklilikler; doktorların bakmakla görevli oldukları hastaları tedavi etme ve hastanın yararına uygun şekilde davranmalarını gerektiren etik yükümlülüklerle pekiştirilmiştir. BM'in 'Mahkum ve Tutukluların İşkence ve Diğer Zalimane, İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele ve Cezalardan Korunmasında Sağlık Çalışanlarının Özellikle Doktorların Rolü İçin Geçerli Tıbbi Etik İlkeleri'inde özellikle hekimlerin etik yükümlülükleri konusu ele alınmaktadır. Bu belgelerde gözaltındakilerin fiziki ve ruhsal sağlığını korumanın sağlık çalışanlarının ahlaki bir görevi olduğu açıkça belirtilmiştir.


    Sağlık çalışanlarının çifte yükümlülükleri vardır, hasta kişinin yararını gözetmek gibi temel bir ödevin yanı sıra topluma karşı adaletin yerine getirilmesi ve insanhakları ihlallerinin engellenmesini sağlamakla görevlidirler.


  • Polis, askeriye ve diğer güvenlik birimleri veya cezaevi sistemi içinde görev yapan sağlık çalışanlarının çifte yükümlülüklerinden kaynaklanan ağır ikilemlerle karşı karşıyadırlar.

  • İşverenlerinin ve tıp mesleğinden olmayan çalışma arkadaşlarının çıkarları, gözaltındaki hastaların çıkarları ile çatışabilir. İstihdam koşulları ne olursa olsun, tüm sağlık çalışanlarının temel görevi, muayene ve tedavi edilmeleri istenen insanlara bakmaktır.

  • İmzaladıkları sözleşmeler veya diğer hususlar gereği mesleki bağımsızlıklarından ödün vermeye zorlanamazlar. 3. bir şahıs tarafından göreve atandığı veya kendisine 3. şahıs tarafından ödeme yapıldığı durumlarda bile doktorun görevi tedavi veya muayene ettikleri hastaya bakmaktır. Doktorlar, hastalarına zarar verebilecek veya onları psikolojik veya fiziksel açıdan zarar görebilecekleri süreçlere uymayı redetmekle yükümlüdürler.

    Doktorlar, gözaltında bulunan herhangi bir kişinin, görmesi gereken tıbbi muayene ve tedaviye erişilmesini sağlamakla yükümlüdürler. Doktorların gözaltında bulunan kişinin reşit olmaması ya da hassas konumda biri olması halinde avukatmışcasına davranmak gibi ek bir yükümlülükleri vardır. Doktorlar ve mesleki örgütler makul delillere dayanarak bu tür tavır alan bütün meslektaşlarını desteklemelidir. Dünya Tabipler Birliği hekimlerin söz konusu durumlarda nasıl/hangi koşullarda korunacağına dair açık tanımlamada bulunur.


    Bildirgenin 5. maddesinde DTB bu amaçla şu önlemleri gerekli bulmaktadır;


  • Tıp doktorlarının işkence ve benzeri zalimce, insanlık dışı ya da onur kırıcı işlemlere katılımını uluslararası düzeyde protesto etmek.

  • Tıbbi gizlilik de içinde olmak üzere, yüksek etik ilkeleri desteklemek hakkı gözetilmek koşuluyla, kurbanların tedavi ve rehabilitasyonunda çalışan ya da bu tür insanlık dışı süreçlere katılmayı reddeden hekimleri korumak ve desteklemek aynı zamanda ulusal hekim birliklerini de 'koruma ve desteklemeye' çağırmak.

    İnsan hakları ihlallerinin sonlandırılması için yapılan tüm düzenlemeler ve çalışmalara rağmen dünyanın birçok ülkesinde bu ihlaller devam etmektedir. İnsan sağlığını korumakla yükümlü bir meslek olan hekimlik mesleki bilgilerinin yaşatmak kadar, öldürmek veya zarar vermek için kullanılıyor olması büyük bir açmazdır.


    Hekimlerin bu ikilem içinde etik değerleri koruyarak mesleklerini icra etmeleri olması gereken ve umulandır. Etik ilkeler ve uluslararası sözleşme ve bildirgeler, hekimlerin sahip oldukları bilgi ve becerilerini, işkence ya da insanlık dışı zalimce ya da aşağılayıcı işlemlerin önlenmesi doğrultusunda kullanmasını zorunlu kılmaktadır. İşkencenin belgelendirilmesinde de kilit nokta da olan hekimler bu yükümlülüklerini mutlaka etik kurallara göre yerine getirmelidirler.


    DR. TÜLAY ÖZDEMİR

    tulayamed@hotmail.com

  • Hiç yorum yok: