1 Ocak 2010 Cuma

Temiz eller, Gladio’yu temizlemek...

İtalya adalet sistemi, o kâbus dolu günlerde, ülkenin geçmişini karartıp geleceğine karabasan ipotekler koyan örgütü, Gladio’yu yok ederken nelerle karşılaştı, hangi bedelleri ödedi bileniniz var mı? Ergenekon soruşturmasını sürdüren Türk savcıları nasıl bir belayla uğraştıklarını biliyorlar mı? İlhan Selçuk’un gazetesinin son iki yılda slogan olarak her platformda dile getirdiği biçimiyle soralım: “Tehlikenin farkındalar mı.” ABDULLAH AYAN İlhan Selçuk, Doğu Perinçek ve Kemal Alemdaroğlu’nun gözaltına alınışının ardından konuşan Başbakan Erdoğan’ın yaptığı tespit eğer gerçek anlamında kullanılmışsa hayli önemli... Türkiye’deki son gelişmelerle İtalya’nın temiz eller operasyonu arasında benzerlik kurmak ayaküstü söylenmiş sözcüklerden öte, bir hedefi ortaya koyuyorsa orada durup düşünmek gerekiyor. Umalım ki Başbakan, gerçekten Türkiye ile İtalya arasında paralellik kurarken kamuoyuna ilginç gelecek iddialardan değil somut verilerden besleniyordur... Gerçekten İtalya adalet sistemi, o kâbus dolu günlerde, ülkenin geçmişini karartıp geleceğine karabasan ipotekler koyan örgütü yok ederken nelerle karşılaştı, hangi bedelleri ödedi bileniniz var mı? Ergenekon soruşturmasını sürdüren Türk savcıları nasıl bir belayla uğraştıklarını, İlhan Selçuk’un gazetesinin son iki yılda slogan olarak her platformda dile getirdiği biçimiyle soralım: “Tehlikenin farkındalar mı.” l İtalya’da ortaya çıkarılan örgüte ait silah ve bomba depolarının, l Soruşturmayı derinleştirdikçe aldıkları tehditlerin boyutu da artan, uyarılara rağmen çizmeyi aştıklarında ise eşi ve çocuklarıyla birlikte bombalanarak toptan ölüme yollanan cesur yürek savcılara kıyanların, l Toplumu germek, kaos ve korku yaratmak amacıyla taşeron örgütlere tren istasyonu bombalatarak Bologna’da 150’den fazla masum insanın canına kast edecek gözü dönenlerin, Çok ciddi, kapsamlı, maddi gücü hayli büyük örgütlenmesinden söz ediyoruz... 1952’de ana rahmine ABD ve İngiliz ortak tohumlarıyla saçılan, 1956’da nur topu gibi doğup CIA’nın ellerinde büyütülen İtalyan mason hücreleriyle irtibatlı, yerleri sır gibi saklanan tam 139 bölgede gizlenmiş bombalara, suikast silahlarına sahip Gladio’dan... İlk kurulduğunda 622 kişiden oluşurken zaman içinde büyüyerek 15 bin kişilik dev kadroya oluşan, başlarda gizlenme ihtiyacı bile duymadan kendisine yasal paye bile bulmuştu İtalya Ergenekon’u –pardon Gladio’su-. Zaman içinde büyüdü, serpildi, kendisine can verenlerin bile kontrolünden çıkarak haraç alan, proje bazında çalışıp her türlü sipariş eyleme imza atan bir örgüt haline geldi. 1990’da soğuk savaş bitip, ABD patentli komünizm tehlikesi! bir gecede ortadan kalktığında asıl tehlikenin olmayan komünist tehditten çok, son haliyle her türlü parasal güce ve silahlı çetelere sahip Gladio’dan kaynaklandığını gördü İtalya... Bitirilme kararı verildiğinde manzara-i umumiye şuydu: ‘Vatan-Millet!’ maskesi altında artık Mafyavari yöntemlerle ülkeyi teslim almaya kalkışan örgüte yönelik operasyonlar sırasında ortaya çıktı ki, ilk başlarda kurucu ortak olarak görev alan, tümünün kimliği maruf 622 kişi zaman içinde grup lideri konumuna gelmiştir ve her bir grup liderinin belli sayıda kişiyi idare etmesi sonucunda Gladio 15 bin kişilik bir örgütlenmeye ulaşmıştır. Soruşturmalar derinleştirildikçe acımasız örgütün İtalya’yı dilediği biçimde yönetmek için sağ-sol ayrımı yapmadan pek çok örgütle işbirliği yaptığı ve kendisine yakın/uzak her kafadan siyasetçiyi ortadan kaldıracak kadar gözünü kararttığı ortaya çıktı... Örneğin ele geçirdikleri belgelerden yola çıkan özel görevli yargıçlar; hükümetin 1972’de kapatıldığını söylediği örgütün Komünist Parti ile ittifak kurarak, sol iktidar oluşturan Başbakan Aldo Moro’nun 1978 yılında Kızıl Tugaylar örgütünce kaçırılıp öldürülmesi eylemine imza attığını dehşet içinde gördüler... Bu eylem bile Gladio’nun sağ-sol ayrımı yapmadan her türlü örgütü nasıl kullandığının tipik bir örneğiydi. Moro’nun öldürülmesinin ardından sürdürülen soruşturmalar cinayetin İtalyan askerî istihbarat şefi General Lorenzo başkanlığında hazırlanan bir planla, Gladio tarafından Kızıl Tugaylar örgütüne ihale edildiğini gösteriyordu... 1990’da İtalyan yargısıyla örgüt arasında tek kelimeyle tam bir savaş yaşandı. Altı kere gidip yedi kere gelen Başbakan Androetti’yi sanık sandalyesine oturtmaya çalışan Savcı Giovanni Falcone karısı ve korumalarıyla birlikte havaya uçuruldu. Temiz eller operasyonunun simgesi en kestirme yoldan temize havale edilmişti... Her şeye rağmen, temiz toplum, temiz siyaset özlemiyle yanıp, çırpınan İtalyan halkının desteğiyle yılmayan cesur savcılar sayesinde o asimetrik savaş hukukun zaferiyle sonuçlandı İtalya’da. Örneğin Trieste’ye yakın Aurisina’daki Gladio gizli silah deposuna yapılan baskında yedi kutu patlayıcı olması gerekirken, sadece dört kutu bulunduğunu tespit etti Savcılar. Üstüne gidilince, patlayıcıların, Bologna istasyonunun bombalanması ve diğer eylemlerde, aşırı sağ eylemciler tarafından kullanıldıkları, 1971-74 yılları arasında Gladio’nun başında bulunan General Serraville tarafından da kabul edilmek zorunda kaldı... İtalya’da 1969-80 arasında meydana gelen tam 4.298 terör olayı... Bazı eylemleri bizzat yapan, bazısında patlayıcı ve silah sağlayan bazısında da tahrik ve yönlendirme görevini üstlenen Gladio... Susurluk kazası üzerine, dönemin başbakanı Çiller hani o unutulmaz “Kurşun atan kadar kurşun yiyen de şereflidir” demişti ya, aslında o sözleri İtalyanlar yıllar önce duymuştu... Yıllarca Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Francesgo Cossiga, kendisine yakın ‘güvendiği aktörler’ yargıda mahkûmiyet almaya başladıklarında gözyaşlarını tutamamış ve “Bu kahramanlara ceza yaftası değil şeref madalyası takılmalıydı” diyecek kadar duygulanmıştı. İtalya’da temiz eller arkasında hükümetin gücünü, yanında halkın desteğini bulan cesur yürek savcıların, ülkede adil hukuku her şeyin üstünde tutmaya çalışan yargıçların ölümü göze alması sayesinde gerçekleştirilmişti... Umalım ve dileyelim ki, ‘her şey için artık çok geç olmadan’ Türkiye’de de bir yıkanma, arınma sürecine tanık oluruz. Dünyanın en büyük 17. ekonomisine sahip ülkesi aynı dünyanın gelişmişlik sıralamasında seksenincilikle, doksanıncılık arasında bir yerlerde uzun süre çakılamaz... Ya ekonominiz yanlış yerde, ya da gelişmişlik sıralamanız... Türkiye mutlaka yaşanabilir ülke olma özelliğini de yansıtan o çok geri kalmışlar arasındaki kötü kaderini ekonomik büyüklüğe yakışır bir yere yaklaştıracaktır... Sadece biz istemiyoruz bunu... Gelişmiş dünya, girmeye hazırlandığımız AB, bir zamanlar Ergenekon’ları başımıza bela eden NATO’nun tepesinde oturanlar da, kontrolden çıkan canavarları yok etmeye kararlı... Yeter ki, fazla can yanmadan, kan dökülmeden, büyük acılar yaşanmadan atlatalım ‘farkında olmadığımız asıl büyük tehlikeyi’... Mutluluk içinde gülen çocukların refah toplumuna giden kutsal yolculukta yeterince bedeller ödedik... Daha fazlasına gerçekten halimiz, mecalimiz yok... Araştırmacı-Yazar / abdullahayan@gmail.com 26.03.2008

Hiç yorum yok: