1 Ocak 2010 Cuma

“PKK Terör Örgütü” Demek Kolay...

O görüntüleri izlediniz mi? Geniş bir kırlıkta, elli altmış çocuk “gösteri” yapıyorlarmış, “ağır teçhizatla” olay yerine gelen Özel Harekâtçı polislere taş atıyorlarmış. Oraya hiç polis gitmese ne olacak? Çocuklar biraz bağırıp dağılacaklar. On üç on dört yaşında çocuklar bunlar, “gösteri” yaptıkları yer koca bir kırlık. Yok, olmaz, Kürt çocukları gösteri yapamaz, kırlarda bağıramaz. Polisler tazyikli suyla, ellerinde tüfeklerle çocuklara saldırıyorlar. 

Polislerden biri, on dört yaşındaki çelimsiz bir oğlanı yakalıyor, yere yıkıyor... Ve başlıyor başına dipçikle vurmaya. Öldüresiye vuruyor. Hiçbir neden yok vurması için. İçindeki nefrete hâkim olamadığından vahşice dipçikliyor küçük oğlanı. Sonra bir başka polis de çocuğu döveni tebrik ediyor. Bunlar öyle bir polisin, iki polisin vahşeti değil. Güneydoğu’da devlet böyle. Bir halka karşı böyle bir nefret, böyle bir kin, öfke duyan bir devlet orayı nasıl yönetecek? Ayrıca da neden yönetsin? Neden Türkiye, böylesine nefret ettiği bir halkı yönetmek için dirensin? Onları, küçük çocuklarını bile yerlere yıkıp dipçikleyecek, kafatasını çatlatacak kadar “düşman” görüyorsanız, orada kalamazsınız. O sahneleri seyreden herkes bir Filistinlinin kolunu taşla ezip kıran İsrail askerlerini hatırladı. Hindistan’da, göstericileri soğukkanlı bir şekilde makinelilerle tarayan İngilizleri hatırladı. Bu devlet “Kürtleri” kendinden görmüyor. Onun için bir “işgal gücü” gibi davranıyor orada. İnsanları öldürüp kuyulara atıyor, köyleri yakıyor, çocukları hapishanelere dolduruyor. 

Barışa en yakın olduğumuz “sakin” zamanlarda ise yerlere yıkıp kafasını dipçikle ezmeye kalkıyor. Bu son olayı, kameralar orada olduğu için görebildik. Kameraların önünde bile böyle davranıyorlar. Bir de kameraların olmadığı dağ köylerini, mezraları, ıssız sokakları düşünün, oralarda kim bilir neler yapıyorlar. Size böyle davransalar, sizin çocuklarınızın kafalarına dipçikle vursalar, ne yapardınız? Kim koruyacak o insanları? Anlıyor musunuz bu savaş neden yirmi beş yıldır sürüyor? Anlıyor musunuz öleceklerini bile bile o Kürt çocukları neden dağlara çıkıyor? Çıkarlar. Ne yapsınlar? Canlarını, namuslarını, çocuklarını korumak için onlara bir imkân tanımazsanız ne yapsınlar, kime güvensinler, neye sığınsınlar? Dağlara gidiyorlar onlar da.

“PKK terör örgütü” diye yazıyor gazeteler, politikacılar böyle söylüyor. Ben de dahil birçok insan “PKK artık savaşı bitirsin” diyor. “PKK terör örgütü” demek kolay. İnsanları enselerinden vuran JİTEM ne peki? Çocukların kafalarını dipçikle ezen Özel Harekât ne peki? Yaptıkları “terör” değil mi bunların? Sen bir halka, çoluk çocuk demeden terör uygularsan, o halk ne yapacak? Nasıl koruyacak bu insanlar kendilerini? Bana bunu söyleyin... Bana bu insanların çocuklarını nasıl koruyacaklarını söyleyin. Bir halkı toptan düşman bellersen, köylerini yakar, kadınlarına hakaret eder, adamlarını hapse atar, çocuklarının kafasını dipçiklersen, o halk dağa çıkar. Çıktı da... 

Ondan sonra yıllarca savaşır daha fazla insanın ölmesine neden olursun. O görüntüleri, o korkunç vahşeti, o vahşetten polislerin duydukları memnuniyeti televizyonda izledikten sonra bu devletin oraları yönetemeyeceğini düşündüm, ayrıca yönetmeye hakkı olmadığını da. Oralara gidip “ben senin devletinim” diyorsun, bu mu onların devleti olmak? Yüzde doksanı Kürt olan şehirlerde, silahlı askerleri “Türklüğe” vurgu yaparak, onlara “sizi silahla ezeriz” mesajı vererek yürütmek mi onların devleti olmak? Ne istiyor bu devlet? Savaş mı? Barış mı? Bütün bir halka zulmederek savaşı kazanamazsınız, tarih boyunca kimse kazanamadı. Ordulara karşı savaş kazanılabilir ama halklara karşı savaş kazanılamaz. 

Barış mı istiyorsunuz? Çocukların kafasını dipçikleyerek “barış” olmaz. Zalimler ne savaşı kazanabilir, ne de barışı... O çocuğun kafasına dipçikle nasıl vurduklarını gördüm ben... O topraklar senin olsa ne olur, senin olmasa ne olur. O topraklar senin olabilir ama o halk senin değil. Çocuğunu dipçiklediğin halk ne senin olur, ne seninle olur. Oraların kırlarında çocuklar vurulmadan, dövülmeden, dipçiklenmeden koşabildiklerinde, gülebildiklerinde, oynayabildiklerinde orası, bunu kim sağladıysa onun olur. O zaman da o toprakların yüzlerce yıldan bu yana bilinen adını bile söylemekten korkmaz, yürek rahatlığıyla Kürdistan der, oturur o çocuklarla bir şarkı söyler, Ahmet Arif’ten bir şiir okursun.

Ahmet Altan

Hiç yorum yok: