1 Ocak 2010 Cuma

Abdullah Gül Kımdir?

29 Ekim 1950 Kayseri doğumlu Abdullah Gül’ün babası Ahmet Hamdi, annesi Adeviye’dir. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra 1968'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesini kazandı. Üniversite yıllarında Necip Fazıl Kısakürek’ten oldukça etkilenen Abdullah Gül’ün, Büyük Doğu Fikir Kulübü ve Milli Türk Talebe Birliği uğrak noktaları oldu. Ömer Öztürk'ün genel başkan olduğu dönemde Milli Türk Talebe Birliği'nde Merkez İcra Konseyi Üyesi olarak görev yaptı. Mezuniyet sonrasında Prof. Nevzat Yalçıntaş ve Prof. Sabahattin Zaim gibi hocaları aracılığıyla 1976–1978 yıllarında Fehmi Koru ve Şükrü Karatepe ile birlikte Milli Kültür Vakfı'nın bursuyla doktora çalışması yapmak için İngiltere'ye gönderildi. Londra ve Exeter’de akademik çalışmalarını sürdürürken  “sosyal faaliyetlerini” aktif olarak devam ettirdi. Kısa adı FOSİS olan Fetullah Gülen’e bağlı Müslüman Öğrenciler Birliği'nde Türk Öğrencileri Yardımlaşma Derneği'nin (TÜRKYAR) kurucuları arasında yer aldı. Fetullah Gülen’le bağlantısı Abdullah Gül’e özel ayrıcalıklar sağlamaktaydı. Girdiği bütün ortamlarda kapılar ona açılıyordu. Doktora çalışması için İngiltere'de kaldığı dönemde, Fetullah Gülen’in desteğiyle, gerek Batı dünyasını içeriden tanımada, gerekse İngiliz politikalarında uzmanlaşması ve İslam ülkeleri içinde kalıcı ilişkiler kurması Abdullah Gül'e önemli tecrübeler kazandırmış ve bazı çevrelerin dikkatini çekmişti. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1980 Eylül’ünde, Sabetayist bir aileden gelen Hayrünissa ile evlendi.  Daha sonra Ahmet Münir, Kübra ve Mehmet Emre isimli çocukları oldu. 12 Eylül'den birkaç gün önce İstanbul'da evlenen Abdullah Gül, evliliğin ilk haftasında, İstanbul-Erenköy'deki evinden “Sancak Hareketi” kapsamında “Şeriatçı” olduğu gerekçesiyle askerler tarafından alınarak Metris Askeri Cezaevine gönderildi. Fakat bir süre sonra serbest bırakıldı. 1983 yılına kadar Sakarya Üniversitesinde İktisat dersleri okuttu. Aynı yıl İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı. İngiltere’de tanıştığı çevrelerin desteğiyle, 1983–1991 yılları arasında çalışacağı, merkezi Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde olan ve 48 İslam Ülkesinin üye olduğu İslam Kalkınma Bankası’nda;  İngiltere’den aldığı alt yapıyla Osmanlı dönemindeki Anglo-Arap modelini esas alan bir programla ekonomi uzmanı olarak görev aldı. Batılı devletlere verdiği güven sayesinde, Sünni Arap dünyasının da bel bağladığı;  İngiltere, ABD ve Arap üçgeninde önemli bir konuma ulaşarak yavaş yavaş öne çıkarılmaya başlandı. İslam Kalkınma Bankası'nda 8 yılı bulan çalışması Abdullah Gül’e, uluslararası sermayeyi, dünyadaki finans çevrelerini, devletlerarası siyasi ve ekonomik ilişkileri tanıması açısından önemli bir tecrübe kazandırmış ve buradaki “başarı”sı ona 1991’de Uluslararası Ekonomi dalında Doçent olma imkânını sağlamıştır. Abdullah Gül’ün 1991 yılında Türkiye’ye döndüğü dönemde, iktidardaki ANAP hükümeti erken seçim kararı almıştır. Bu dönemde Refah Partisi Kayseri teşkilatından milletvekili adaylığı için Abdullah Gül’e teklif gelir. Kayseri İl Başkanı Şaban Bayrak, Tayip Erdoğan ve Azmi Ateş gibi 1969'dan beri yakından tanıdıklarının “ısrarları”  üzerine Abdullah Gül, Refah Partisi'nden Kayseri’den liste başı olarak seçime girer. Abdullah Gül'ün babası Ahmet Hamdi, 1973 seçimlerinde Milli Selamet Partisi listesinin 8. sıra milletvekili adayı olarak gösterilmişti. O yıllar Milli Selamet Partisi henüz yolun başındadır. 73 seçimlerinde baba Ahmet Hamdi Gül milletvekili seçilemez. Ama yıllar sonra oğlu Abdullah Gül, Kayseri’den birinci sırada yer alarak milletvekili olur. Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, Refah Partisi'nin ilk kongresinde Genel İdare Kurulu'na girdi. 1993 yılında, RP'nin Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı'na getirildi. 1991–1995 tarihleri arasında, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyeliğine seçildi. Bu dönemde partisinin yurt dışı tanıtımında çok aktif roller aldı. 1992 tarihinde Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesi oldu. Kültür, Tüzük, Siyasi İşler ve Ekonomik Kalkınma Komitelerinde çalıştı. Abdullah Gül, 24 Aralık 1995 seçimlerinde Refah Partisi'nden ikinci kez milletvekili seçildi. Parlamentoya geldikten sonra Dış İşleri Komisyonu Üyeliğine seçildi. Erbakan Hükümetinde Devlet Bakanlığı, hükümet sözcülüğü ve dış İlişkilerden sorumlu genel başkan yardımcılığı görevlerini yaptı. Devlet Bakanlığı esnasında, yabancı devlet başkanları, bakan ve diplomatlarıyla hükümet adına yaptığı görüşmelerde başbakan Erbakan’ın yanında yer aldı. RP-DYP koalisyon hükümetinin devlet bakanı iken, 26 Şubat 1997’de merkezi New York’ta bulunan CFR-Dış İlişkiler Konseyi (Council of Foreign Relations) üyesi sıfatıyla “Yuvarlak Masa Toplantıları”na katıldı. 29 Temmuz 1921 yılında kurulan CFR, Anglo-Sakson ve Yahudilerin dünya politikasıyla kendilerine bağlı ülkelerin siyasal ve ekonomik yapılarını kontrolleri altında tutmak amacıyla Yahudi Walter Lippman önderliğinde kurduğu; finans, iletişim, akademi, istihbarat ve teknoloji gibi alanlarda en etkin konumlarda bulunan, 3 bin 300 üyeye sahip devletler üstü bir yapıdır. NATO, BM, IMF gibi bilinen kuruluşlar CFR’nin alt yapılanmalarıdır ve aldığı kararları uygulamakla görevlidir. CFR, kendisine bağlı ülkelerin son 50 yılının dışişleri Bakanları, devlet başkanı ya da Cumhurbaşkanlarının önemli çoğunluğunun eğitim, onay ve çıkış yeri olmuştur. Hangi ülkede kimin dış işleri bakanlığına getirileceği, kimin cumhurbaşkanı-devlet başkanı yapılacağı CFR tarafından belirlenmektedir.  CFR toplantılarına katılan Ronald Reagan, George Bush, Clinton, Bush ve Obama daha sonra ABD başkanları yapılmışlardır. Türkiye’de ise Turgut Özal, Süleyman Demirel ve Abdullah Gül CFR üyesi olarak toplantılara katıldılar ve Türkiye siyasetinde öne çıkarıldılar. Zaten uluslar arası finans sisteminin ve özellikle de İngilizlerin Abdullah Gül’ün memleketi Kayseri’yi, Ortadoğu politikaları (BOP ve Ilımlı İslam) için pilot bölge seçtikleri sır değildir. Çünkü Kayseri, İslamcılıkla sermayenin iç içe olduğu numune şehirlerden biridir. Buna dincilikle tüccarlığın sentezi de denilebilir. Abdullah Gül, Refah Partisi kapatıldıktan sonra Fazilet Partisi'ne geçti. 18 Nisan 1999 Seçimlerinde Fazilet Partisi'nden üçüncü dönem milletvekili oldu. 14 Mayıs 2000 tarihinde yapılan Fazilet Partisi Kongresinde Genel Başkan Adayı oldu. Genel Başkanlık yarışını az bir oy farkıyla kaybetmiş olmasına rağmen, kongrede elde ettiği netice, tüm siyasi çevrelerce büyük bir başarı olarak değerlendirildi. Uluslar arası para spekülatörü ve “kadife devrimlerin mimarı” George Soros’un muhafazakâr ve yenilikçi söyleminin bu dönemde Fazilet partisi içerisinde de geliştirildiği görülmektedir. Yenilikçi kanadın lideri ise Abdullah Gül’dür. Fazilet Partisinin kapatılmasıyla birlikte Gül, Yenilikçi Hareket'e liderlik yapmaya devam etti. Yenilikçi Hareket, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) adıyla siyaset sahnesindeki yerini aldı. AKP’nin yukarıda adı geçen uluslar arası finans ve siyaset kuruluşları ile kişilerinin bir dizaynı olduğu çok geçmeden anlaşıldı.   Fazilet Partisi'nin kapatılmasından sonra Adalet ve Kalkınma Partisinin (AKP) kurucuları arasında yer alan Abdullah Gül bu partiden Kayseri milletvekili olarak, Siyasi ve Hukuki İşlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve NATO Parlamenterler Meclisi üyesi olarak görev yaptı. 2001 yılına kadar Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde yürüttüğü çalışmalarından dolayı Abdullah Gül’e 2002’de “Pro merito“ madalyası ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi sürekli “Onursal Üyesi” unvanı verildi. 3 Kasım 2002’de AKP Kayseri Milletvekili seçilmesiyle dördüncü dönem olarak parlamentoya girdi. CFR tarafından sürekli geri planda ve gölgede bırakılan Abdullah Gül, 16 Kasım 2002’de Ortadoğu ve Türkiye’de uygulamaya konulmak istenen “Ilımlı İslam” projesi için ideal bir lider olarak öne çıkarılıp Başbakan olarak hükümeti kurmakla görevlendirildi. Fakat daha büyük planlar gereği başbakanlığı kısa sürdü. Başbakanlığı esnasında Anayasada değişiklik yaptırarak, daha sonra AKP’nin genel başkanı sıfatını kazanacak olan Recep Tayip Erdoğan’ın siyaset yapması üzerindeki yasakları kaldırdı. 9 Mart 2003 Siirt seçimlerinde, Recep Tayip Erdoğan'ın milletvekili seçilmesi üzerine Abdullah Gül, 11 Mart 2003 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'e istifasını sundu. Yeni kabineyi kurma görevini alan Recep Tayip Erdoğan'ın 14 Mart 2003 tarihinde açıkladığı kabinede Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı olarak görev aldı. Gül, 22 Temmuz 2007'de AKP Kayseri Milletvekili seçilerek beşinci dönemi olarak parlamentoya girdi. Abdullah Gül, 28 Ağustos 2007 tarihinde, ABD'nin güvenini kazanmış bir ılımlı İslam temsilcisi olarak Türkiye'nin on birinci Cumhurbaşkanı olarak göreve getirildi. Cumhurbaşkanlığına getirilişi CFR’nin önerisi ve onayıyla yapıldığı için TC’nin 80 yıllık yapılanmasının koruyucusu olduğunu söyleyen Ordu generalleri, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına seçilmesine karşı çıkamamıştır. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa “irticacı” olduğu söylenen bir kişi hem de türbanlı eşi Hayrünissa ile birlikte Çankaya köşküne çıkartılarak Cumhurbaşkanlığına getiriliyordu. TC açısından en büyük tehdidin “irtica” olduğunu sürekli vurgulayan hatta bu gerekçeyle 28 Şubat darbesini yapan Ordu generalleri, Abdullah Gül söz konusu olduğunda beyaz bayrak kaldırarak, yapılanları sineye çekmek zorunda bırakılmıştır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı yapılması hem Ordu hem TC’nin klasik yapılanması açısından sonun başlangıcıydı. CFR’nin taleplerine hiçbir zaman karşı çıkamayan ordu, onların Ortadoğu ve Türkiye üzerindeki isteklerine boyun eğen konumunu, ABD ile sürdürdüğü işbirliğinde gösterdi. Bu konum Abdullah Gül’ü, ABD’nin Türkiye ile ilgili planlarında ön planda tuttu. “ABD ile ilişkilerimiz önemlidir. Dünyanın süper gücünün gündem maddeleri bizim de gündem maddelerimizdir. Aramızdaki işbirliğinin stratejik boyutta olmasının anlamı, bu meselelerde ulaşılması gereken hedeflere ilişkin görüşlerimizin örtüşmesidir ” diyen Abdullah Gül, ABD ile ‘Stratejik Vizyon Belgesi’ mutabakatını imzaladı. Ayrıca AB kurumları ile AKP dönemindeki en önemli ve kritik anlaşmalara imza attı. CFR’nin isteği doğrultusunda devlet denetimindeki ekonominin özelleştirmesine özel bir önem verdi. Bilindiği üzere CFR, ülkeler üzerinde egemenliğini sağlayabilmek için özelleştirmeyi, hükümetlere ön koşul olarak dayatmaktadır. Finans kapital sisteminin bir gereği olarak özelleştirme süreci, Abdullah Gül’ün başbakan ve dış işleri bakanı olduğu dönemde hız kazanmış, bu şekilde Abdullah Gül ve AKP, CFR tarafından sürekli destek görmüştür. Cumhurbaşkanı olduktan sonra da AKP hükümeti tarafından hazırlanan özelleştirme ile ilgili bütün kararları onaylamıştır. Abdullah Gül’ün Kürt halkı ve değerlerine yaklaşımı Fetullah Gülen’inkinden farklı değildir. Yani, “İslam kardeşliği” kisvesine büründürülmüş koyu bir ırkçılık, faşizm ve inkârcılıktan öte bir içeriğe sahip değildir. Gül’ün Kürt sorunuyla ilgili tüm demeçleri yan yana getirildiğinde bu rahatlıkla görülür. Son dönemlerde Kürt (Güney Kürdistan) ve Ermeni konularında yaptığı sözde açılımlar, uluslar arası finans sisteminin politikalarıyla bağlantılıdır. Nitekim bugün Güney Kürdistan yönetimiyle görüşen Gül’ün vakti zamanında buradaki yöneticileri nasıl aşağıladığı ve tehdit ettiği hafızalardaki canlılığını korumaktadır. Kürdistan Özgürlük Hareketine yaklaşımı da inkârcı ve tümüyle tasfiye amacına dönüktür.

Hiç yorum yok: