1 Ocak 2010 Cuma

12 Eylul un Laneti

12 Eylul un Laneti 650 bin kişi gözaltına alındı, 50 kişi asıldı, cezaevinde 299, gözaltında 144 kişi öldü. Gerçeği yansıtmadığı tahmin edilen bu rakam gruplarına daha niceleri eklendi 12 Eylül darbesinde. 1 milyon 683 bin kişinin fişlendiği dönemde 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı. Kimi yargılanamadan gözlatında öldü, kimi, -ki bu Eczacılık Fakültesi öğrencisi Hasan Bayrak'tı- öldü diye atıldığı morgda dirilip 7 yıl hakim karşısına çıkmayı bekledi. Kimiyse -ki bu Erdal Eren'di- 46 gün süren jet yargılamayla  Kenan Evren’in, 'Asmayalım da besleyelim mi?' sözünün ardından 17 yaşında asıldı.  Kimilerinin idamında askerler ve  gardiyanlar hüngür hüngür ağladı- ki bunlar 20 yaşlarındaki Kadir Tandoğan ile Ahmet Saner'di- kimi 90 gün kaldığı şubeden felç olarak çıktı, -ki bu da maden mühendisi TDKP üyesi Hüseyin Özlütaş'tı- Örnekler muhtelif. Bugün 12 Eylül darbesinin 27. yıldönümü. Kesilen demokrasinin, terazisi şaşan yargının, robotlaştırılan güvenlik görevlilerinin 12 Eylül'ü. Bir de, darbenin ardından ölenler, öldürülenler, sakat bırakılanlar ve felç edilenlerin. Bugün 12 Eylül darbesinin 27. yıl dönümü.  ÖLDÜ DİYE MORGA ATILDI Adı Hasan Bayrak. Şu anda 48 yaşında. 1980 darbesi sırasında Eczacılık Fakültesi'nde öğrenciymiş. O da her öğrenci gibi yapılan protestolara iştirak etmiş. "O gün Karaköy'e köprü altına tatlı yemeye gidiyordum" diye başlıyor sözleri: "Tarih 17 Mayıs 1981. Yanımda bir araba durdu. Apar topar içine sokuldum. Siyasi şubeye götürüldüm.  Unutmam adını, M.A diye bir polis müdürü, 'Ben kimleri konuşturmadım ki' dedi. Ama benim diyecek bir şeyim yoktu ki. Olaylara katılanların ismini istediler. Ne bileyim alınlarında mı yazıyor diyince üzerime atladılar. Hatırladığım son halim ellerim arada bir askıya asılıp, ayaklarına piknik tüplerin bağlanmasıydı. Sonra da tabutluğa koydular, hani tabut ebadında sadece ayakta durabileceğin bin işkence aleti." Sonrasını hatırlamıyor Hasan Bayrak. Akıbetini araştıran ailesinden öğreniyor başına gelenleri. Maruz kaldığı ağır işkence sonucu öldü diye Cerrahpaşa'nın morguna atılıyor. Gömü raporu için gelen doktorun muayenesinde nefes aldığı ortaya çıkıyor. Hemen Çapa Tıp Fakültesine kaldırılıp beyin amelitı yapılıyor o zamanların 22 yaşındaki Hasan Bayrak'ına. 6 ay Haydarpaşa Asker Hastanesi'nde komada kalıyor. Ailesi onu bulduğunda yarısı felç tanınmaz halde olan Hasan Bayrak o anı anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyor: "Bir baktım karşımda iki insan ikisi de ağlıyor. Hafızam yerinde olmadığı için 'Hayırdır ne ağlıyorsunuz' diyorum. Onlar da 'biz senin anne babanız diyorlar'. Ben, 'Siz annem babam olsanız benim bu duruma düşmeme izin verir misiniz' diye çıkışıyorum. Ağlayarak giittiler yanımdan. Mecbur hala gözaltındayım. Tam 6 ay tedaviden sonra önce Hasdal, sonra Sultanahmet Cezaevi'ne gönderildim. Yürümem mümkün değil. Koğuştakiler bana bakıyor, ihtiyaçlarımı gideriyor. "7 YIL HAKİM KARŞISINA ÇIKMAYI BEKLEDİM" Neyle suçlandığımı bile bilmiyordum. Tam 9 yıl cezaevinde felçli olarak yaşadım. Yargılanmak, hakim karşısına çıkmak için 7 yıl bekledim. Ve nihayet yarı felçli 1988 yılında hakim karşısına çıktım. Orada bir astsubayı öldürmekle suçlandığını öğrendim. Olayla ilgili bilgim yok ifade veremiyorum. Ortada silah yok. Olay günü beni gördüğünü ve ateş edip kalçamdan vurduğunu söyleyen bir polis tanık var. Ama bende kurşun yarası yok. Adli tıp kurumu böyle rapor veriyor. Ben artık tahliyemi bekliyordum. "BERAATLİK DAVADAN İDAM ALDIM, AFTAN ÇIKTIM" 1989'da idam cezasına çarptırıldım. Cezam 1990 yılında onandı ve yargıtay cezamı ömür boyu hapse çevirdi. O da duruşmalardaki iyi halim nedeniyle. Sonra Özal affı oldu 1991'da. Tabi siyasilere değil. Af anayasayı ihlal edince bizleri de serbest bıraktılar. İlk işim Fakülteme dönmek oldu. ERTELENMİŞ HAYATINI YAŞIYOR Cezaevinden çıkar çıkmaz kaydını yenileten Hasan Bayrak, 10 yıl gecikmeli de olsa Eczacılık Fakültesini başarıyla bitirip Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisansını tamamlıyor. Evlenip bir de çocuk sahibi oluyor. Şimdi aldığı diploma sayesinde açtığı eczanesinden kazandığıyla ailesini geçindirmeye çalışıyor. 12 EYLÜL ONUN İÇİN ACI DEMEK Hasan Bayrak'ın 12 Eylül Darbesi'yle yarım kalan hayatı, vücudu yarım da olsa devam ediyor. Ama o darbenin yıldönümünde darbeyle ilgili görüşlerini şu sözlerle dile getiriyor: "Ben darbecilerin yargılanabileceği, -ama bizim gibi adil olmadan değil- umudumu taze tutuyorum. Bu umudum gerçekleştiğinde ancak eseki Hasan olacağım. Bir de bu yargılama neticesinde tazminat davası açacağım. Umudum oradan alacağım parayla çocuklar için vakıf kurmak". ŞUBEDE 90 GÜN İŞKENCE SONUCU FELÇ OLDU Hüseyin Özlütaş, Hasan Bayrak'ya aynı dönem gözaltına alınsa da onun durumu biraz daha farklı. O zamanlar 35 yaşında, maden mühendisi ve TDKP üyesi. 1970'li yılların gösterilerinin baş kahramanlarından. Öğrenci olaylarının içinden biri Hüseyin Özlütaş. Vedat Demircioğlu'nun yurt penceresinden atılmasına tanık olmuş, 6. filo protestosuna katılmış. Ama suç işlemeden tepkisini gösterenlerden olmuş hep. 23 Nisan günü sahaba karşı 03.00 evine gelen polislerce gözaltına alınmış. İlkolula giden oğlu ve eşini geride bırakmış. Tam 90 gün emniyette sorgulanmış. Gördüğü işkence sonrası felç olan Özlütaş şimdi güçlükle yürüyor, güçlükle konuşuyor. O günleri anlatması da kolay olmuyor elbet. "Tam 90 gün işkence yaptılar. Türlü türlü çeşitlerini denediler üstümde. Koskoca adamlarız, ellerinde bir liste bizim selam verdiğim herkesi gözaltına aldılar. Gözaltı sürem 90 gün sonra bittiğinde geriye benden bir şey kalmamıştı. Felç geçirmiş, yürüyemez olmuştum. O halde Sultahahmet Cezaevi'ne kondum. Orada da haftada 2 gün yapılan operasyonlarla düzenli dayak yedim. 10 DADİKALIK GÖRÜŞÜ 28 DAKİKAYA ÇIKARAN TEĞMENİ UNUTAMAM Cezaevinde yediği dayakları haricinde iyi anıları da yok değil Özlütaş'ın. Kendisini eşiyle 28 yaşında görüştüren teğmeni unutamamış. Ondan bahsederken mutlulukla gülümsüyor, "Bana, sen görüşmene devam et ben idare ederim ama göz kırptığımda görüşmen bitti demektir tamam mı diyerek fazladan 18 dakika vermişti. O teğmeni hiç unutmam. " BİR YIL SONRA MAHKEME ÇIKTI İLK CELSE TAHLİYE OLDU Hüseyin Özlütaş 90 günlük işkence ve bir yıllık mahkeme bekleme sürecinin ardından çıktığı hakim karşısında- ki hakkında bir suçlama olmadığı için- tahliye edilmi. 12 Eylül darbesi onun hayatını 1 yıl kesintiye uğratmış, felç etmiş, artık kendisini işyi ifade edemeyene bir insan durumuna düşürmüş. Onun da tek isteği "Darbecilerin yargılanması" . Bunun içinde "Sivil değil, demokratik bir anayasa istiyorum" diyor. TARİHE DAMGASINI VURAN DARBE YARGILAMASI: 17 YAŞINDA İDAM EDİLEN ERDAL EREN Hasan Bayrak ve Hüseyin Özlütaş, darbenin hem vucüt, hem hayat olarak yarım bıraktığı iki insan. Ama darbenin binlerce kurbanı oldu hiç şüphesiz. Bunlardan en unutulmazı elbette 17 yaşında idam edilen Erdal Eren oldu. Erdal Eren’i idam sehpasına kadar götüren süreç, Yurtsever Devrimci Gençlik Derneği (YDGD) üyesi ODTÜ öğrencisi Sinan Suner’in, 30 Ocak 1980’de katledilmesiyle başladı. Ankara’nın Yukarı Ayrancı semtinde yazılama yapan Sinan Suner, MHP’li Bakan Cengiz Gökçek’in koruması Süleyman Ezendemir’in kurşunlarıyla öldürüldü. Suner’i vurmakla yetinmeyen Ezendemir, arabaya aldığı Suner’i başkent sokaklarında dolaştırdı, işkence etti. Öldüğüne emin olunca da hastane kapısına attı Suner’in cesedini. Olayın duyulmasının ardından, 2 Şubat 1980’de Sinan Suner’in öldürüldüğü yerde protesto gösterisi yapıldı. Gösteriye müdahale eden askerlerle göstericiler arasında çıkan çatışmada er Zekeriya Önge ölürken, Erdal Eren’le birlikte 24 kişi gözaltına alındı. Eren, Zekeriya Önge’yi öldürdüğü iddiasıyla tutuklandı. 2 Şubat’ta gözaltına alınan Erdal Eren, tarihin en hızlı yargılamasının ardından, 19 Mart 1980’de idama mahkum edildi. Henüz 17 yaşındaydı Erdal Eren. Ne yaşına bakıldı, ne avukatlarının sunduğu delil ve tanıklara. Dünyanın dört bir tarafında idama karşı tepkiler yükseldi, imzalar toplandı. Ancak karar mahkeme öncesinden verildiğinden, yargıçlara sadece emri uygulamak düştü. "ASMAYALIM DA BESLEYELİM Mİ?" Askeri Yargıtay 3. Dairesi’nin, önce 'delillerin noksanlığı' nedeniyle esastan, ardından da, idamın müebbet hapse çevrilmesini gerektiren 'TCK’nın 59’uncu maddesinin uygulanmaması' nedeniyle usulden bozmasına rağmen, Daireler Kurulu iki kararı da reddetti. Red kararlarıyla yargılamanın yeniden yapılmasının yolu kapatılırken, Eren’in avukatı Nihat Toktay, kararı, 'Yargıtay içinde bitirildi' diye değerlendirdi. Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan karar, dünya çapında yürütülen 'İdamı engelleyelim-Erdal Eren idam edilemez' kampanyasına rağmen 13 Aralık 1980’de Ankara Merkez Cezaevi’nde infaz edilirken, faşist cuntanın başı Kenan Evren’in, 'Asmayalım da besleyelim mi?' sözleri zihniyetlerini özetledi. Kararı bir kez esastan, bir kez de usulden bozan Askeri Yargıtay 3. Dairesi Üyesi ve emekli hakim Ahmet Turan’ın, idam kararının adli hata olduğunu itiraf etti yıllar sonra. Erdal Eren’in eri öldürdüğüne dair yeterli delilin olmadığını söyleyen Turan, 'Benim vicdani kanaatim bu delillerle idam kararı verilemeyeceğiydi. Arkadaşlarımı bu yönde ikna ederek kararı bozduk. Ancak başsavcılık itiraz etti, ikinci kez bozduk, en sonunda daireler kurulu idam kararını onadı. Yani sorumluluk onlara aittir' dedi. ADLİ SÜREÇ İŞLETİLMEDİ Dava sürecinde, olay yerinde keşif yapılmadığını, Erdal’ın yaşının belirlenmesi için kemik incelemesi istediklerini, ancak yerine getirilmediğini belirten Toktay, ayrıca Erdal Eren’le birlikte olay yerinde yakalanan 24 sanığın da tanık olarak dinlenmediği, ölen askerin üzerinden çıkan elbiselerin Adli Tıp’a gönderilmediğini de söyledi. Toktay, 'kurşunun mesafesine ilişkin bir inceleme yapılmadı ve yakın mesafe atışlarında meydana gelen etteki yanığa açıklama getirilmedi, olay yerinde kullanıldığı iddia edilen silahlar ile askerlerin silahlarının balistik incelemesi yapılmadı, tanık olarak dinlenen askerlerin ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmedi' dedi. Toktay, Erdal’ın üzerinde bulunduğu 3.5 metrelik yükseklik ile Önge’yi öldüren kurşunun giriş açısı ve yönünün çeliştiğini belirterek, otopsisin Oktay Çetinsoy isimli bir stajyere yaptırıldığını, ancak bu isimde birinin varlığını tespit edemediklerini söyledi. KADİR TANDOĞAN VE AHMET SANER'İN İDAMINDA ASKER GARDİYAN HERKES AĞLADI 12 Eylül yargılamalarında burçak sanığın avukatlığını yapan Ali Rıza Dizdar, adli yargılama olmadığı için ipten kurtaramadığı 20 yaşındaki iki öğrencinin Kadir Tandoğan ve Ahmet Saner'in idam edildiği günü şöyle aktarıyor: Çocuklar ne yapmıştı ki? Onların suçlu olduğuna cezaevindeki askerler de gardiyanlar da inanmıyordu. Sabaha karşı infaz emrini yerine getirmek için cezaevi avlusunda toplandık. Bu idamları durdurmak için her şeyi yapmıştık. İki genç idam sehpasına çıktığında görevli askerler ve gardiyanlar hüngür hüngür ağlıyordu. O iki genç gözyaşlarıyla uğurlandı. ÇOCUKLARA UÇURTMA YASAKLANDI 12 Eylül döneminin yasaklarından biri de "Uçurtmayı Vurmasınlar" filmine getirilmişti. Film toplatılmış, "Uçurtma" uçurmak yasaklanmış, kelimesinin kullanımından bile korkulur olmuştu. Tam da o zamanlarda Edirne'den bir dava haberi geldi. 12 yaşında bir çocuk uçurtma uçururken askerler tarafından görülmüş. Uçurtmanın rengi kırmızı. Çocuk üzerine bir de yıldız çizmiş elleriyle. Sonuç: Uçurtma gözaltına alınmış, çocuğun ifadesine başvurulmuş. Uçurtma uçurulması da ikinci bir emre kadar yasaklanmış.       11 Eylül 2007 Salı

Hiç yorum yok: