4 Şubat 2013 Pazartesi

Serêkaniyê Saldırılarının Arka Planı


Batı Kürdistan Halk Savunma Birlikleri, kurulduğu günden beri, AKP yönetimindeki Türk Devletinin örgütleyip silahlandırdığı çetelerin Batı Kürdistan'a yönelik saldırılarına karşı büyük bir başarıyla karşı koydu. Türk Devleti'nin, her türlü silah, lojistik, para v.b desteğine rağmen, çeteler her defasında ağır kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldılar. AKP'nin Batı Kürdistan'da Kürtlerin Demokratik Özerklik Statüsünü geliştirip anayasal güvenceye almalarını kendi ölümü gibi gören Kürt düşmanı zihniyeti çatışmaların ana nedenini oluşturuyor.
Kasım ayında başlayan ve son günlerde giderek şiddetlenen saldırı ve çatışmalarla gündeme gelen Serêkaniyê’de, neler olduğunu herkes merak ediyor. Biz de Serêkaniyê giderek, kentte yaşananları ve arka planını sizlere aktarmak istedik.

Serêkaniyê'de halklara, onların kurmak istedikleri Demokratik Özerklik sistemlerine yönelik saldırılar belli aralıklarla da olsa üçüncü ayına girdi. Serêkaniyê’ye yönelik saldırıların bir anda ortaya çıkmış ve bazı silahlı grupların saldırısı değil, uluslararası arka planı olan bir saldırı olduğu görülüyor. Amacı ise; 19 Temmuz 2012 tarihinde, Kürtlerin beraber yaşadığı halklarla birlikte Rojava kentlerini ele geçirerek inşa etmeye başladıkları Demokratik Özerklik sistemlerini ortadan kaldırmak. İki gün önce Halep’teki Kürt mahallesi Eşrefiye’ye yönelik gerçekleşen saldırıda yaşanan katliam da bu planların ortak bir merkezde hazırlandığı ve uygulamaya konulduğunu gösteriyor. Ancak neden Serêkaniyê’den bu plan uygulamaya konuldu, Serêkaniyê’den önce bu planın ayakları olan ve izlenen politikalar nelerdi gibi birçok soru akla geliyor.

SALDIRILAR EKONOMİK AMBARGOYLA BAŞLADI

Rojava’ya yönelik gerçekleştirilen saldırılar, uluslararası güçler, Türkiye, Suriye Devleti, Hür Suriye Ordusuna (HSO) bağlı güçler ve Güney Kürdistan Hükümeti’nin fiili olarak yürüttükleri ekonomik ambargoyla birlikte başladı. Ardından silahlı çete grupları Serêkaniyê’ye çekildi. Kirli ittifak YPG'nin direnişinin ardından, yaşamın her alanında kendini hissettirmeye başladı. Ekonomik ambargo uygulanmasıyla eş zamanlı başlatılan silahlı çete gruplarının saldırılarının amacı Rojava halklarını canlarından bezdirmek, kendi elleriyle kurdukları sistemlerinin kurumlarına, yönetimlerine karşı inançsız düşürmekti. Rojava halkı buna karşı büyük bir direnişle karşılık verince çete gruplarının silahlı saldırıları daha fazla ön plana çıkarıldı.

Serêkaniyê saldırıları, devlet güçleri ile HSO güçleri arasında çok şiddetli çatışmaların olduğu propagandası sıkça yapılan, oysa gerçekte ise bir zımni uzlaşma içinde oldukları Halep’te Kürt mahalleleri olan Şeyh Maksut ve Eşrefiye'ye yönelik saldırılarla paralel başladı. Suriye devlet güçleri, HSO güçlerini vurma adı altında Kürt mahallelerini bombaladı katliamlar gerçekleştirdi. O mahallelerde HSO’ya bağlı güçler yoktu. Kürtler oluşturdukları halk savunma birlikleriyle kendilerini koruyorlardı.

Halep’ten çıkan ise HSO’ya bağlı olduklarını söyleyen bazı silahlı çete grupları oldu. Çekildikleri yer ise Serêkaniyê oldu.

CEPHE GERİSİ DEDİLER 3 GÜN SONRA SALDIRDILAR

HSO güçlerinin Halep'ten Serêkaniyê’ye çekilmelerinin nedeni gerçek amaçlarını gösterdi. Serêkaniyê’ye çekildikleri günlerde halk temsilcileri çekilen gruplarla görüşme yaparak, neden oraya geldiklerini soruyor. Grup sorumluları 'oraya Kürtlerle savaşmak için gelmediklerini, alandaki devlet güçlerini vurmak için geldiklerini ve orayı bir cephe gerisi olarak kullanmak için geldiklerini' belirtiyorlar. Serêkaniyê temsilcileri devlet güçlerinin kentlerinde olmadığını, başka yerlerdeki devlet güçlerini vurmak için de oraya(Serekaniye'ye) gitmelerinin doğru olmadığını söylüyorlar. Aradan üç gün geçtikten sonra yani 11 Kasım’da, ağırlıklı olarak Arapların yaşadıkları Mahattê mahallesinden Kürtlere saldırmaya başladılar.

Bu grupların Halep ve çevresinden Serêkaniyê’ye çekilmelerinin birkaç amacı vardı. En önemli amaçları ise başından beri her türlü desteği aldıkları Türkiye’ye dayanarak savaşı Kürdistan’a yani Rojava’ya taşımaktı. Çünkü Suriye’de birçok uluslararası ve bölge gücünün elinin içine girdiği savaş ikinci yılını geride bırakmak üzereydi. Ama Rojava kentlerinde halk ele geçirdikleri kentlerinde kendi sistemlerini oluşturarak, kendilerini savaşsız bir ortamda yönetmeye başlamıştı.

Rojava’da Serêkaniyê’nin stratejik bir yeri var. Serêkaniyê çok kültürlü, çok halklı bir yer. İçinde Ermeni, Süryani, Asuri, Çeçen, Türkmen, Arap ve Kürtler gibi halklar ve azınlıklar yaşıyor. Bu halkların bir arada barış içinde ortak bir sistemde buluşması Türkiye ve uluslararası güçlerin bölgeye yönelik halkların düşmanlığı temelinde geliştirmek istedikleri projelerine darbelenmesi anlamına geliyor.

Serêkaniyê’ye getirilmelerinin diğer bir amacı da, Kürtlerle Araplar arasında bir çatışma yaratmak. Zira Arapların yoğunlukta yaşadıkları mahallelere yerleştirilen HSO güçleri, Kürtleri karalama propagandasıyla bu düşmanlığı geliştirmek istediler. Ancak Serêkaniyê’de yaşayan hiçbir halk bu oyuna gelmedi. Çünkü grupların Türkiye’ye dayandıklarını gözleriyle gördüler ve amaçlarını anladılar…

Suriye’deki Baas rejimine karşı özgürlük talebiyle başlayan olaylar iki yılı geride bıraktı. Ancak muhalif güçlerin başlangıç şiarlarından bir hayli uzaklaştığı herkes tarafından değerlendiriliyor.

Uluslararası ve bölgesel güçlerin hepsinin hedefinde bölgedeki enerji kaynakları vb diğer zenginlik olduğu artık tartışma götürmez bir olgu. Suriye’deki mücadele de bu çıkar politikaları üzerine oturtuldu. Suriye’nin enerji kaynaklarının başında enerji yani petrol geliyor. Suriye’deki petrolün ise çoğu Kürdistan’da. Suriye petrolünün yüzde 82’si Rumeylan’dan karşılanıyor. Başta ABD, Türkiye, Fransa gibi uluslararası güçler olmak üzere Güney Kürdistan bölgesel yönetimi de bu kaynaklar üzerinde hesaplar yaptı ve bu kaynakları ele geçirmek için çeşitli politikalar üretti.

AMAÇ PETROLÜN ELE GEÇİRİLMESİYDİ

Serêkaniyê’ye yönelik son saldırılar, YPG güçleri tarafından Gir Ziro’nun kuşatılmaya başlanmasından sonra yoğunlaşması, uluslararası güçlerin bu arka plandaki amaçlarını ortaya koydu.

Gir Ziro çok fazla adı bilinmeyen Girkê Legê kasabasına bağlı bir Rojava köyü. Ancak stratejik bir öneme sahip bir yerdir. Gir Ziro, Cizre alanındaki yaklaşık iki kaynaktan çıkan petrolun Suriye ve ihraç edilen yerlere pompalandığı yerdir. Gir Ziro tesisleri olmadan Rumeylan’da işlenen petrolün hiçbir anlamı kalmıyor. Gir Ziro’nun ele geçirilmesi petrollerin ele geçirilmesi anlamına geliyor. Gir Ziro’nun Rojava halkı ve Savunma birlikleri tarafından kuşatmaya alınıp devlet güçlerinin oradan çıkarılması girişimi, uluslararası güçlerin hepsini yeniden harekete geçirdi. Çünkü Gir Ziro’nun ele geçirilmesi petrollerin Kürtlerin eline geçmesi demekti. Kuşatmanın üçüncü gününde Baas Rejimi bölgede yaşayan Arap Şarabi aşiretinden bazı kişileri silahlandırarak kuşatmayı yapan YPG güçlerine saldırttı.  Aynı gün silahlı çete grupları daha Tıl Temir’deki çiftliğe girerek işgal ettiler. Ve iki gün sonra da on beş gün aralıksız süren Serêkaniyê savaşı başladı.

URFA TOPLANTISINDA SALDIRI PLANI HAZIRLANDI

Bu planların hayata geçirilmesi için yaklaşık bir ay önce Türkiye’nin ev sahipliği yaptığı Urfa toplantısında rol verilen güçler ve ülkelerce belirlenmişti. Planın uygulamasının koordinatörlüğünü Türkiye üstlendi. Saldırıyı gerçekleştirecek olan güçler ise açık olarak silahlı çete grupları olurken, perde arkasında ise Türkiye’nin kontra güçleri yer alacaktı. On beş günlük Serêkaniyê çatışmalarında YPG güçlerinin eline geçen belgeler ile yine öldürülen Türkiye kimlikli bazı Türkiyeli militanlar bu gerçeği ispatladı. Uygulayıcı gücün şefliğine ise bir dönem Suriye Baas Rejiminin azılı tetikçisi olan ve halen rejimle ilişkileri olduğu söylenen ancak aynı zamanda HSO’ya bağlı olduğunu açıklayan Newaf El Beşir’e verildi. Zaten o toplantıda Beşir yaptığı konuşmada petrol bölgesi olan Rumeylan ve dağıtım merkezi olan Gir Ziro’yu işaret ederek ''oraya kadar güçlerinin olduğunu, o bölgeden vazgeçmeyeceklerini'' söylüyordu.

Bu açıdan bakıldığında -ki doğru açı budur- Serêkaniyê savaşının Kürdistan’ı yani Rojava’yı yeniden işgal ve petrol bölgelerini, zenginlik kaynaklarını ele geçirme savaşı olduğu grülüyor.

Serêkaniyê’de büyük bir direnişle karşılaşan ve bu direniş karşısında büyük bir yenilgi alan silahlı çete grupları, Suriye’nin birçok ilinden güç aktardılar. Şam, Halep, Idlıp, Drazor, Hama, Humus, Raka gibi yerlerden çete gruplarının Serêkaniyê’ye güç aktarmaları, Suriye ile sözde savaşmaları bir anlamda durma noktasına geldi. Bu da aslında iki güç arasında Kürtler üzerine bazı konularda uzlaşma içinde olduklarını gösteriyor.

GÖZDEN ÇIKARILAN GRUPLAR

Yeni yıla girmeden önce BM özel temsilcisi Axhdar El Brahimi Suriye devlet yetkilileri ile bir dizi görüşme yaptı. Bu görüşmelerin ardından Rusya ve ilgili diğer bazı ülkelerle de görüşmeler gerçekleştirdi. Bu görüşmelerde bazı konularda anlaşmaya vardıklarını kamuoyuna açıkladı. Ancak asıl anlaştıkları konular kamuoyuna çok fazla yansımadı. Ki bu konuların başında ise ''kontrol dışına çıkan bazı silahlı gruplardan desteğin çekilmesi ve bir biçimde tasfiyelerinin gerçekleştirilmesi''dir. Serêkaniyê saldırılarının gerçekleşmesinin bir nedeni de buydu.

Serêkaniyê’de Kürtlerle bu gruplar çatıştırılarak her ikisinin de güçten düşürülüp, zayıflatılarak denetime alma politikaları izlendi. Böylelikle bu savaşın sonunda kazanan ne Kürtler olacaktı ne de bir zamanlar ABD ve batılı ülkelerin kullandığı ancak, şimdi başlarına bela olan bu silahlı çete grupları kazançlı çıkacaktı. Kazançlı çıkacak olan yine ABD ve batılı ülkeler olacaktı. Ancak yapılan hesaplar tutmadı. Çeteler zayıfladı. Kürtler ise direnerek daha fazla güçlendiler.

 Savaşta ağır darbeler alan silahlı çete grupları çeşitli siyasal aktörleri devreye sokarak savaşın durdurulmasını istediler. Aracı olarak devreye girenlerden biri de Suriye Muhalefeti Koalisyon’u başkanı Maaz El Hatip’ti. Maaz El Hatip böyle bir dönemde ortaya çıkarak, hakları için savaşan güç olarak Rojava Kürtlerinin kendi siyasi iradelerini muhatap alacağı yerde Güney Kürdistan Bölge başkanı ile !!! görüşerek savaşı durdurmasını istedi.

El Hatip’in bu yaklaşımı takkeyi düşürüp keli gösterdi. Çünkü bu görüşme ve bu görüşmede talep edilenle aslında Rojava’da halkın kendi iradesiyle gerçekleştirdiği devrime bir başkan atanmak isteniyordu. Oysa Rojava halkı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği halkların birlikte ve kardeşçe yaşayacakları adına da Demokratik Özerklik sistemi dediği toplumsal sisteme göre devrimini gerçekleştirmişti. Ve ardından adım adım sistemini örmeye, içini doldurmaya başlamıştı. El Hatip’in bu adımı çete gruplarının savaşla elde edemediğini siyasi yollarla yapılması anlamına geliyordu. El Hatip’in muhatap alması gereken yer Rojava Kürtlerinin siyasi iradesini temsil eden Yüksek Kürt Konseyi olmalıydı. Zira savaşın bir tarafı olan YPG yetkilileri yaptıkları tüm açıklamalarda ateşkes ya da savaşın durdurulması isteyenler Yüksek Kürt Konseyi ile görüşmesi gerektiğine özenle dikkat çekmişti.

SERÊKANİYÊ’DEN HALEP KATLİAMI’NA

Serêkaniyê’deki çatışmalar daha tam bitmeden Halep’te Baas rejiminin savaş uçakları, havan ve top mermileriyle Kürt mahallerine saldır düzenlemeye başladı. Bu saldırılar da aslında birbirileriyle çatışma halinde dahi olsalar söz konusu Kürtler ve kazanımları olunca düşman güçlerin bile ittifak yapabileceklerini bir kez daha kanıtlıyor. Zira şu an Kürtler her iki güçle çatışır hale gelmiş durumda. Aslında bu noktaya gelmelerinden çok uygulanmaya çalışılan uluslararası planla bu noktaya getirilmeye çalışıldıklarını söylemek daha doğru olur. Ancak bu katliam da uygulanmak istenen planın bir parçasıdır. Zira uluslararası güçler hakimiyetlerini kurmak için Suriye'de var olan üç gücün de zayıf düşmesi gerektiği kanısındadırlar.

O yüzden politikalarının gereği zaman zaman iki gücü, zaman zaman her üç gücü de birbiriyle -ki istemleri her üç gücün de sürekli çatışır halde olmasıdır- çatışmasıdır.

ANF

Hiç yorum yok: