4 Şubat 2013 Pazartesi

Kürtler, Ulusu da Devleti de İstemiyor ki...


SELAMİ İNCE 

Dikkat ettiyseniz, CHP Milletvekili Birgül Ayman Güler’in, sözüne Kürt siyasal hareketi temsilcileri ve genel olarak Kürtler çok ciddi bir tepki vermedi. Hayır, sadece Birgül Ayman Güler’i ciddiye almadıkları için değil,  artık milleti ve devleti ciddiye almadıkları için bu tartışmaya daha mesafeli duruyorlar.  Buna rağmen Kürt “milliyetçiliği” Türk “ulusçuluğu” tartışmasının tam da Kürt siyasal hareketinin çoktandır terk ettiği “ulus, millet, milliyetçilik, ulus devlet” gibi bir yerden patlaması olukça manidar. 
Kürt hareketi 2000li yıllardan bu yana  “millet” veya “ulus” siyasetini tamamen terk edip bunun yerine  “kimlik siyaseti ya da radikal demokrasi kavramlarıyla da açıklanabilecek, bu bölgeye oldukça yeni bir siyasi yaklaşım geliştirdi. Kürt sorunu üzerinde etraflıca duranlar bile meseleye  “devlet söylemi ve güvenlik politikası” açısından yaklaştığı için Kürt siyasal hareketinin ne dediğine pek bakılmıyor. Millet, milliyetçilik, Kürt sorunu üzerinde konuşanların önemli bir kısmı, PKK’nin son döneminde bir özne olarak Kürtlüğün rolünün en aza indirildiğinden bihaber. Çünkü, PKK üzerine çalışmalar, resmi ideoloji öyle emrettiği için hala “PKK’den bir anlam çıkarmak yerine onu bir anomali olarak görme'' eğiliminde. Kürtlerin ve Türkiye’nin kaderini belirleyen PKK hakkında çok az bilgi sahibi olunarak, hem PKK ve Kürtler üzerine konuşmak dahası Kürt sorununu çözmeye kalkmak da sonuçta devlet söylemi ve güvenlik politikaları kısır döngüsü içinde boğulmayı getiriyor. Türkiye’deki son tartışma da PKK’yi ve Kürt siyasal hareketini asla ilgilendirmeyen, Kürtlerin çoktandır terk ettiği “milli devlet” gibi bir kavram üzerinden yürüyor.
Abdullah Öcalan, İmralı’da milliyetçiliği ve devleti reddeden Kürt hareketinin teorisini yeniden kurdu ve Öcalan’ın yeni Kürt siyasetini belirleyen bu metinleri,  savunma metinleri, ‘hapishane notları’  olarak yayınlandı. Yine PKK kongre raporları, resmi kararlar ve Mustafa Karasu gibi kadroların yazıları (Radikal Demokrasi kitabını bu yazının sonunda verilan linkten okuyabilir veya e-kitap olarak indirebilirsiniz)  “yeni PKK”yi ve PKK’nin milliyetçiliği ya da devleti reddedişini etraflıca anlatıyor. Hayır, bütün bunları okumanıza gerek yok. Geçtiğimiz yılın son günlerinde İstanbul’da Vate yayınlarından çıkan  “PKK Üzerine Yazılar “ adlı bir kitap bunların hepsini elden geçirmiş ve bilimsel bir analizi yapmış durumda. 
Kitap PKK’nin nereden gelip nereye gittiğini, devletçi veya propagandif olmayan bir biçimde analize tabii tutuğu gibi son milliyetçilik tartışmasında Kürt hareketi konusunda önünü görmek isteyen herkese kılavuzluk edebilecek nitelikte bilimsel veriler de sunuyor. Kitabın son bölümündeki makaleler, özellikle de “Siyasal Olanın Yeniden Düzenlenmesi: PKK ve Radikal Demokrasi Projesi” adlı makale sanki günümüzdeki “Ulusçululuk – Milliyetçilik – Kürtler” tartışması düşünülerek yazılmış.
DEVRİMCİ DÜŞÜNCE KİMLİKTEN KAÇMAZ

Makalede Öcalan’ın etkilendiği yeni teorilerden söz ediliyor ve örneğin Hardt ve Negri’nin teorisinin “yeni PKK” teorisi üzerindeki etkisine değiniliyor. PKK’nin etkilendiği Hardt ve Negri’nin “kimlik siyaseti” İmparatorluk’tan yapılan şu uzun alıntıyla daha iyi anlaşılır:   
“Devrimci siyaset kimlikten başlamak zorundadır, ama orada sona eremez. Mesele, kimlik politikası ile devrimci politika arasında bir ayrım yapmak değil, tersine, kimlik siyaseti içinde birbirine koşut olarak yer alan ve belki de paradoksal olarak kimliğin ortadan kaldırılmasını amaçlayan devrimci düşünce ve pratik akışlarını izlemektir. Başka bir deyişle devrimci düşünce kimlik siyasetinden kaçmamalı, onun içinden çalışmalı, ondan öğrenmelidir.”
Makale Hardt ve Negri’nin kimlik siyaseti yoluyla gerçekleşecek bu işleyişte üç önemli görevi şöyle tanımlamakta: “Bunlardan birincisi, kimliğin yeniden edinilmesi anlamına gelmek üzere kimliğin kendisinin nelere tabi olduğunun görünür kılınmasıdır. İkincisi, tabi kılınan kimliği özgürlük arayışında bir silah olarak kullanarak egemenlik yapılarına karşı başkaldırıdır. Üçüncüsü ise kendi kendini ortadan kaldırma uğraşıdır.  Hardt ve Negri bu üç görevi birbirinden ayrılmaz saymakta ve “devrimci anı belirsiz bir geleceğe ertelemeden üçü için aynı anda mücadele edilmesi’ gerektiğini savunmaktadır”.
Dolayısıyla, Kürtlerin anadil talebi ve en son savunmada anadil kullanımının kazanılması, milliyetçilik içinde değil, kimlik içinde değerlendirilebilecek gelişmeler. Öcalan’ın yeni PKK tezlerinde de milliyetçilik ve ulus, “takiyye” yapılmadan reddedilmektedir.
Büyük oranda Hardt ve Negri’nin yaklaşımını olumlu değerlendiren Öcalan –daha önceleri mücadelenin ana amacı olan– bağımsız devlet taleplerine karşı çıkmış yeni ve ‘gerçekten’ demokratik bir cumhuriyet önermiştir. Demokratik cumhuriyet kavramı Türkiye Cumhuriyeti’nde bir reform öngörmektedir. Bununla demokrasi milliyetçilikten ayrışacak, böylece “demokrasinin erken modern dönemlerdeki kavranışına” ve bunun radikal dönüştürücülüğüne geri dönülecektir.
AİHM Büyük Dairesine sunulan savunma metinlerinde Öcalan kuramsal düşüncelerini radikal demokrasi kavramsallaştırmasına dönüştürmüştür. Bu radikal demokrasi fikri, demokratik cumhuriyet, demokratik özerklik ve demokratik konfederalizm olmak üzere birbiriyle bağlantılı üç proje bağlamında geliştirilmiştir. “Bu üç siyasal proje bir ‘stratejik belirleyen’ olarak işlev görmektedir; başka bir deyişle bunlar, Kürtlerin siyasal taleplerinin (yeniden) tanımlandığı ve (yeniden) düzenlendiği fikirler ve araçlardır. Bunların hiç birisi bir ulus devlet ya da devlet inşasına ait değildir. “
DEVLETİN ÖTESİNDE SİYASET: SOL DAMAR

Yazarlar, kitabın bu bölümüyle ilgili önsözde şunları söylüyor: “2000'lerde PKK’nin geçirdiği değişimi değişik açılardan tartışıyoruz. Birinci makalemiz PKK’nin 2000'lerde yaşadığı değişimin anlaşılması için genel bir çerçeve sunumunu hedefliyor. Bu amaçla, PKK’nin bu süreçte yaşadığı değişimi ideolojik, örgütsel ve siyasi-askeri mücadele boyutları ile ele alıyoruz. İkinci ve üçüncü makalelerimizde ise asıl olarak PKK’nin bu süreçte geliştirdiği ve ‘radikal demokrasi’ kavramı içinde ifade ettiği siyasal projesini tartışıyoruz. İç içe geçen demokratik cumhuriyet, demokratik konfederalizm ve demokratik özerklik olarak adlandırılan projeleri farklı perspektiflerden irdeliyoruz. … Sonuçta, PKK’nin ortaya koyduğu ve hayata geçirmeye çalıştığı bu projelerin ‘devletin ötesinde siyaset, partinin ötesinde siyasal örgütlenme ve sınıfın ötesinde siyasal öznellik’ öngörme anlamında bir ‘radikal demokrasi’ projesi olduğunu ileri sürüyoruz. Bu bağlamda da PKK’nin oluşumunda belirleyici olan ‘sol’ damarın yeniden üretildiği, bunun da tarihsel evrimi açısından çeşitli kopmalar/kopuşlar içerse de bir sürekliliğe/devamlılığa işaret ettiğini belirtiyoruz…”
Joost Jongerden ve Ahmet Hamdi Akkaya’nın daha önce Avrupa’nın bilimsel dergilerinde yayınlanmış ya da bilimsel toplantılarında sunulmuş makalelerinden oluşan “PKK Üzerine Yazılar “ı Türkçeye Metin Çulhaoğlu çevirmiş. Hollanda Wageningen Üniversitesi Kalkınma Sosyolojisi ve Antropolojisi bölümünde Yardımcı Profesör olarak çalışan Joost Jongerden Avrupa’da Kürt sorunu konularında önemli bir uzman olarak tanınıyor. Ahmet Hamdi Akkaya ise, hem gazeteci hem de akademisyen olarak Kürt sorununu ve bölgeyi çok iyi bilen bir isim. Gent (Belçika) Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nden ‘Irak Kürdistan’ındaki Ulus-İnşa Sürecinin Kürt Diasporasına Etkisi’ başlıklı tezi ile Yüksek Lisans derecesini alan Akkaya, aynı üniversitede Siyaset Bilimi doktorasını sürdürüyor. 

BirGün

NOT: Mustafa Karasu'nun Radikal Demokrasi kitabını aşağıdaki linkten okuyabilir veya e-kitap olarak indirebilirsiniz;

http://tr.scribd.com/doc/34893883/Radikal-Demokrasi-Mustafa-Karasu

Hiç yorum yok: