6 Ocak 2013 Pazar

'Silahsızlanma' ve Namlunun Ucundaki Halk: Kürtler

Amed Dicle
 
 
Dünya üzerinde Kürtler kadar silahlarla muhatap olagelmiş pek az millet vardır.

Son olarak Lozan'da dört parçaya bölünen Kürdistan halkının tanımadığı bir silah neredeyse hiç yok.

Türkiye, İran, Irak ve Suriye rejimleri tarafından her türlü baskıya maruz bırakıldılar, kimlikleri inkar edildiği gibi vahşi katliamlarla karşılaştılar. Silahın her türlüsünün hedefi oldular...

Ağrı dağında, Geliyê Zilan'da, Mahabad'da, Newala Qesaba'da, Barzan'da, Halepçe'de, Qamışlo'da, Roboski'de... Tarihin değişik zamanlarında, Kürdistan'ın değişik bölgelerinde namlunun ucundaki halk oldu Kürtler hep...

Ne zaman ki bu kaderi değiştirmek için örgütlenmeye başladılar, saldırılara maruz kaldılar ve silah alıp dağa çıkmak zorunda bırakıldılar... Kürdistan'ın son 30-40 yılık tarihinin seyri de böyle gelişti. Kürtler örgütlendi, örgütlendikçe baskı ve zulmün dozu da artmış oldu...

Ama artık Kürtlerin inkârı ve imhası üzerine kurulmuş bütün statükolar birer birer değişiyor. Kürtleri boyunduruk altına alarak kurulan tüm yapılar, bugün Kürtsüz devam edemiyor. Dörde bölünmüş Kürdistan bugün Kürtler için bir avantaja dönüşüyor. Egemenlerin kurduğu diyalektik tersine dönüyor.

İran, Türkiye, Suriye ve Irak gibi Ortadoğu'nun çok önemli dört ülkesinde örgütlü Kürtler, bu ülkeler üzerinden yeniden şekillenecek olan Ortadoğu bölgesinin en örgütlü dinamiği konumunda. Kürtleri dışlayarak bölgede söz sahibi olmak, mevcut durumda hiç bir gücün başarabileceği bir olay değil. İnkâr ve imhadan geçip, bölgesel bir güç haline gelebilmek için ağır bedeller ödeyerek bugüne gelen Kürtlerin, artık kolay lokma olmayacağı, "alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete" numarasını artık yutmayacakları herkesçe görünen bir gerçek.

Kürtlerin tam da böylesi bölgesel bir güç haline geldikleri ve yarın ne olacağı kolay kolay kestirilemeyen bir süreçte, değişik konsept ve oyunlarla karşı karşıya kalacaklarına da şaşırmamak gerek. Herkesin gücü oranında konuşabildiği Ortadoğu'da, güçlü olmanın başlıca aracı örgütlenmektir. Ve mevcut örgütlenmesini savunmasının en temel aracı ise silahtır.

Silah elbette hiç kimse için kutsanacak bir araç değildir. Fakat boynunuzu, elinde her türlü silah bulunduran güçlere uzatmak da, hem akıldan uzaktır, hem de kesinlikle onurlu bir davranış değildir. Ve bu kadar katliam görmüş Kürtler de, bunu yapacak kadar saf ve onurdan uzak değildir.

Mevcut durumda Kürtlere karşı her türlü siyasi ve askeri operasyonlarla baş edemeyen Türk Devleti, Kürtleri böylesi bir zemine çekmeye çalışıyor. Henüz Kürtlerin silahlanma gerekçeleri ortadayken, onları silahsızlandırmaya çabalıyor. Yüzyılın sonunda statü elde etmek üzere olan Kürtlere, böylesi bir süreçte "silahsızlanın" demek "intihar edin" demekle eş anlamlıdır.

Zaten teknik olarak da bu mümkün değildir. Zira Türk Devletinin PKK'ye dayattığı bu konsept, apaçık 'barış istemiyorum ama istiyormuşum gibi yapıyorum' demektir.

PKK hareketi, daha doğrusu Öcalan'ın siyasi ve felsefi çizgisi, Kürdistan'ın tümünde örgütlüdür. Ancak PKK olarak askeri örgütlülüğü sadece Kuzey Kürdistan ile sınırlıdır.

Güney Kürdistan'ın, kendi hükümetinin peşmergelikten düzenli orduya geçen ve kendi savunmasını yapabilecek bir gücü var.

Bunun dışında;


Doğu Kürdistan'da; PJAK'ın silahlı kanadı HRK etrafında örgütlenen binlerce gerilla var. HRK gerillalarının, Tahran'dan Urmiye'ye, Hewreman'dan Maku'ya kadar örgütlü bir yapısı bulunuyor.

Batı Kürdistan'da gelişen devrim süreciyle örgütlenen YPG, yaklaşık on bin savaşçısıyla Suriye muhalefetinin en örgütlü ve eğitimli gücü.

Malumunuz Kuzey Kürdistan'da da HPG gerillalarının savaş tecrübesi 2012 yılına damgasını vurdu.

Bunların tümü ayrı yapılar ve ayrı işleyiş içerisinde örgütlü. Ancak tümü Abdullah Öcalan'ın felsefi paradigmasına dayanıyor.

Fakat bu durumu görmeyen veya görmek istemeyen güçler, büyük bir yanılgıya düşerek Öcalan'a tecrit uygulayıp Kürtleri teslim almaya çalıştılar.

Neticede, iki yıla yakın bir zamanı da kendileri açısından heba etmiş oldular.

Ama Öcalan şimdi 27 Temmuz 2011'den daha güçlü bir pozisyonda.

Ortadoğu'nun dört büyük ülkesi de, onun siyasal çizgisi etrafında her an harekete geçebilecek milyonlarca insan var.

Başka bir deyimle Öcalan, bu gün bölgenin en güçlü siyasal aktörü.

Katliamlara karşı kendini savunmak ve millet olmaktan doğan haklarını aramak için mecburen silahlanmış ve örgütlülüğü sayesinde tarihin bu kritik aşamasında bölgesinde en önemli güç faktörü haline gelmiş Kürtlerden, silah bırakmalarını beklemek en hafif deyimiyle saflıktır.

Kürtlere doğrultulmuş namluların öncelikli olarak indirilmeyeceği herhangi bir "silahsızlanma" çağrısı ve beklentisi abesle iştigaldir.

Ta ki, hakların silahlarla kazanılıp korunmadığı bir dünya var olana dek...


ANF

Hiç yorum yok: