2 Ocak 2013 Çarşamba

Silah Bırakma’ Tartışmaları

Günay ASLAN

Kürt sorunu söz konusu olduğunda Türkiye'nin malaasef, çoğu siyasetçileri gibi, çoğu yazar çizerinin de paçasından cehalet akıyor!

Cehalet ve bayağılık bunların temel özelliği haline gelmiş bulunuyor.

Kaldı ki bu sorun Türkiye'nin yaşamsal önemi olan; bir varlık-yokluk sorunu olarak ortada duruyor!

İnsan bu durumda karşı taraftan sorunun yakıcı önemine uygun ciddiyet, en azından sorunu anlama çabası görmek istiyor.

Ama nerde? Her aşamada karşımıza cehalet, sıradanlık, ciddiyetsizlik ve hamaset çıkıyor. Bu da sorunu derinleştirmekten başka bir sonuç vermiyor.

Kürt ve Kürdistan sorunu hakkında az çok bilgisi ve tecrübesi olan biri, içinden geçmekte olduğumuz ortalığın yangın yerinde döndüğü kritik bu süreçte PKK'nin silah bırakmayacağını ve Kandil'den ayrılmayacağını bilir.

Ancak buna rağmen önceki günden bu yana AKP Hükümeti ve onun manipüle ettiği basın, PKK'ye hem silah bıraktırıyor hem de onu Avusturalya'ya (!) gönderiyor.

AKP, çözüm adına bula bula PKK'yi ülkeleri ellerinden alınmış Aborjinlerin yanına göndermeyi buluyor. Egemen medya da bunu ciddi ciddi tartışıyor.

Bu durumda aslında söz söylemek bu ciddiyetsizliğe prim vermek anlamına geliyor ama, insan sessiz de kalamıyor. Zira sessiz kalmak psikolojik savaşı görmezden gelmek gibi bir sonuç yaratabiliyor.

Önceki günden bu yana servis edilen PKK'nin silah bırakacağı ve Avusturalya'nın yolunu tutacağı haber ve yorumlarının psikolojik savaş amaçlı olduğunu söylemem gerekiyor.

Bu da herşeyden önce olası bir çözüm çabasını baltalamak, süreci zora sokmak anlamına geliyor.

Başbakan Erdoğan ve danışmanları ''İmralı'da görüşmeler yapıldığını'' söylüyor ve oradan aldıkları 'ışıkla' bu görüşmeleri sürdürdüklerini, yakında oradan bir 'takvim' açıklanacağını iddia ediyorlar ama, acaba herşey onların söyledikleri gibi mi oluyor?

İmralı'dan 'PKK'ye silah bıraktırma ve Avusturalya'ya yollama' kararı çıkacağını söylemek için kişinin cahil olması yetmiyor, bir parça da aptal olması gerekiyor.

Zira, Öcalan'ın böyle bir öneri yapmayacağı, PKK'nin böyle bir şeyi duymak istemeyeceği, Kürt ve Kürdistan sorununun gelmiş olduğu aşamanın buna izin vermeyeceği biliniyor.

Aksine nesnel süreç Türkiye'yi zorluyor.

Süreç Türkiye'nin Kürt halkına karşı uyguladığı çıplak şiddete son vermeyi, zulümden vazgeçmeyi, asker ve polisini geri çekmeyi ve Kürtlerle geniş katılımlı açık müzakereler başlatmasını zorunlu kılıyor.

Önce devlet ölüm kusan silahlarını susturacak, ardından da Kürtlerle bir masa etrafında oturup uzun uzun konuşacak ve ortak gelecek amacına uygun bir biçimde onlarla ortak bir çözüm bulacak.

Dolayısıyla Kürt halkı üzerindeki devlet terörü sona ermeden, yüzleşme ve adalet bekleyen Kürtler tatmin edilmeden, geçmişte işlenen suçlar nedeniyle Kürt halkından özür dilenmeden, İmralı sistemine son verilmeden, düşünce ve örgütlenme özgürlüğü hayata geçirilmeden, seçim barajı düşürülmeden, Kürtçe eğitim ve öğretim hakkına anayasal güvence verilmeden, tutsaklar özgürleşmeden, Kürdistan için özel kalkınma projeleri üretilmeden, toplumu bir bütün olarak varılması gereken çağdaş amaçlar etrafında birleştirecek yeni bir anayasa kabul edilmeden, yeni bir idari model düzenlenmeden ve bölgesel özerklik ilan edilmeden, ayrıca Batı Kürdistan halkı başta olmak üzere Kürdistan'ın diğer parçalarının kendilerini yönetmesine saygı gösterilmeden PKK'den silah bırakmasını istemek abesle iştigal etmek anlamına geliyor.

Varsın Türkiye'nin paçalarından cehalet akan gazetecileri ve siyasetçileri bilmesin ama, kimse de İmralı'da böyle hesaplarının yapıldığı ve bu yönde bir kararın çıkacağını düşünmesin.

Çünkü, onun zemini yok. Şartlar bunu değil, çözümü dayatıyor. Dolayısıyla bu İmralı'dan çözüm çıkmayacağı anlamına da gelmiyor.

Dediğim gibi süreç Kürtlerden ziyade Türk devletini zorluyor ve asıl onun sorun daha ağırlaşmadan bir çözüm yolu bulması gerekiyor.

Psikolojik savaş amaçlı haberler bir yana, Başbakan Erdoğan'ın sözünü ettiği görüşmelerin bu amaç doğrultusunda yapılması gerekiyor. Belki de öyledir ve AKP perdeleme yapıyor, orasını bilemem.

Ancak İmralı'dan gelecekse bir öneri şayet, Oslo Protokolü çerçevesinde gelecektir.

2012 yılını 'PKK'nn tasfiye yılı' ilan eden AKP'nin konsepti çökmüştür. Hükümet bu yüzden yeniden İmralı'nın kapısını çalmıştır. Şimdi orada bir çare, bir çıkış yolu aramaktadır.

Hükümetin yukarıda saydığım adımlardan bazılarını atması, bazıları için de 'takvim' açıklaması halinde İmralı'dan çözüm paketi çıkacaktır.

Bu çıktığında ise hem İmralı sistemi aşılmış olacaktır hem de kalıcı çözümün yolu açılacaktır.

Bakalım, Newroz'a kadar çok şey netleşeceğe benziyor...

Özgur Politika

Hiç yorum yok: