14 Ocak 2013 Pazartesi

Paris'te "derin AKP'nin derin medyası" ve örtülü ödenek!..

BAKI GUL

9 Ocak 2013 günü Fransa’nın başkenti Paris’te PKK’nin kurucularından Sakine Cansız, KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve genç Kürt devrimcisi Leyla Şaylemez’in alçakça katledilmesine tepkiler devam ediyor. Katliamdan sonra yapılan spekülasyonlar, yorumlar ve siyasi yapıların tutumu ise bu süikastın yeniden yeniden değerlendirilmesini zorunlu kılıyor. Yapılan her haber, siyasileren yaptığı her açıklamada yine bu paralelde ele alınmayı gerektiriyor. Aradan geçen 5 günlük süreç içinde ortaya çıkan tablo şöyle:

Suikastın duyulmasının ardından Kürtlerin siyasal ve toplumsal olarak infial halinde olduğu gerçeği hem sokak eylemlerinde hem de siyasal hareketlerin temsilcilerinin açıklamalarıyla kendisini dışa vuruyor. 3 Kürt kadın devrimciye Kürdistan’ın her parçasından her siyasal hareket-örgütü (sadece Kemal Burkay hariç) açıklamalar yapıyor, kınıyor, sokaklarda milyonlar katliamcılara öfke kusuyor. KDP lideri Mesut Barzani’den YNK’ye, islami Kürt örgütlerinden sol, devrimci örgütlere kadar her alanda öfkeli açıklama var. Uluslararası alanda da Kolombiya’dan Kuzey Afrika halklarına, Ermenilerden Türkiyeli birçok devrimci-demokrat örgütlere kadar açıklamalar da yine Kürtlerle dayanışmayı içeriyor. Avrupa Parlamentosu bileşenlerinden de benzer açıklamalar var.

Katliamın mekanı olan Fransa’da da Kürt halkı ile dayanışma ve katliama öfke var. Fransız Cumhurbaşkanı ve ilgili bakanlıkların açıklamaları da dikkat çekici. Ancak, Fransa’nın çok acil bir biçimde bu katliamın üzerindeki sis perdesinin kaldırması gerektiği ve bu konuda daha acil bir çabanın sahibi olması gerekmektedir. Aksi taktirde Fransa devleti bu katliamın vebalini tamamen üzerine almış olmaktadır.

Türkiye cephesine gelirsek, en karmaşık, belirsiz tutum ve tavır sahibi Türkiye Cumhuriyeti Devletinin iktidardaki partisi AKP tarafından ortaya konulmuştur. AKP’de ikili bir tutum sözkonusudur. AKP’nin tutumunda altı çizilmesi, üzerinde durulması gereken ikili tutumun başlangıç noktası katliamın olduğu günün sabahında AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in “Örgüt içi infaz” sözleri, hem katliamı nitelemiş hem de nerede durduğunu göstermiştir. Çelik’in bu açıklamalarını AKP’nin organik gazete ve televizyonları devam ettirdi. Direnişlerde ve işkencelerde yaşamını yitiren PKK’li yönetici ve militanları “Örgüt içi infaz listesi” özel haberleri bu medyada servis edildi. AKP cephesinden Bülent Arınç’ın açıklamaları “farklı”ydı. Bugün (14 ocak 2013) Yalçın Akdoğan’ın Yeni Şafak’a verdiği beyanat ile katliamı “dehşet verici bir hadise” olarak tanımlamış ve “Dış dinamikler de bu süreci sabote etmek istiyor. Bu yüzden uyanık olmak lazım” sözleri de bu “farklılık” içinde ele alınabilir. Ancak Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın AKP içindeki bu iki yaklaşımı sentezleyerek sahiplenmesi AKP’nin bu katliam karşısındaki tutumunu gerçekten belirsiz kılmaktadır. Birincisi Hüseyin Çelik neden hiçbir şey ortada yokken “Örgüt içi infaz” sözlerini gazetecilere kullandı? İkincisi sözkonusu “sürecin hassasiyeti” durumu ortada iken Recep Tayyip Erdoğan neden açık tutum almak yerine “Hem Örgüt içi infaz” argümanını sahiplenip hem de “Dış güçlerin oyunu” tezini bir arada kullanıyor. Bu yaklaşımlar AKP tarafından izah edilmesi gereken bir durumdur. Buna paralel olarak da Türk medyasının AKP ve cemaate yakın bölümleri de...

Ayrıca önemli bir nokta olarak 2013 Bütçe görüşmeleri tartışılırken, bütçede “Örtülü Ödenek”te AKP döneminde rekor bir artışa gidildiği ve son bir iki yıl içinde bu rakamın daha da fazla olduğunu hükümetin kendisi bile söylüyor. “Örtülü Ödenek”in Türk devletinin geçmişte olduğu gibi bugün de “terörle mücadele” adı altında uluslararası alandaki her türlü faaliyetlerinde kullandığını herkes biliyor. Ve bu ödeneğin bizzat Başbakan’ın yetkisiyle kullanıldığını da biliyoruz. Dolayısıyla AKP’nin örtülü ödeneklerinin bu bu tür katliamlarda “tetikçilik” yapalar için kullanılıp kullanılmadığını bir şekilde AKP izah etmelidir.

Çünkü “PKK ve KCK cephesinden bu açıklamalara çok büyük bir tepki geldi. PKK ve KCK açıklamalarında olabildiğince ihtiyat varken “Gladio” örgütlenmelerine dikkat çekilmişti. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan’ın Pazar günü bu konu ile ilgili sorularımıza yanıt verirken “AKP içinde derin bir yapılanma mı var? Hüseyin Çelik’in bu sözleri acele ve telaşla gündeme getirmesinin sebebi nedir? AKP süreci zora sokmak istemiyorsa üzerindeki töhmeti kaldırmak durumundadır. Aksi takdirde AKP bu katliamın sorumlusu olarak kalacaktır” sözleri ile çok dikkatli ve sorumlu bir tutumun sahibi olduklarını ortaya koyuyordu. Ancak Duran Kalkan, AKP’lilerin “entegre strateji” kapsamında PKK’li yöneticileri ortadan kaldırmayı hedeflediğini de hatırlatıyor, geçmişte bunlara benzer AKP’lilerin beyanatlarına dikkat çekiyordu.

Dolayısıyla Paris’teki katliamın üzerinden yürütülen tartışmalarda dikkat edilmesi gereken noktalar şu başlıklarla öne çıkıyor.

Birincisi, olayı dar polisiye/kriminal öykülerle sansasyonel haber amatörlüğü içinde spekülatif ayrıntılarla bulandırma potansiyeli taşıyanlar. Bu başlık altında bilinçli ya da bilinçsiz faaliyet gösterenler hem katliamı yapanları rahatlatan hem de kamuoyunun bu konudaki tepkisini en aza indirmeyi hedefliyor. Tabii ki en küçük bir ayrıntı bu katliamı aydınlatabilecek potansiyel taşıyor. Ama teyiti yapılmayan, gerçekliği görece ve tartışılır olan durumlar üzerinden yapılan haber ve yorumlar sadece gerçeği gizlemek ve katledilen insanları tekrar tekrar katletmekle aynı değerdedir.

İkincisi, katliamı PKK’ye karşı anti propaganda, örgütü karalamaya dönük “pavlov’un şartlandırılmış köpek” deneyindeki gibi “köpek” rolü ile bu katliamı “Örgüt içi infaz” teziyle hareket etmek, ve bunu kudurmuşcasına sürdürmektir. Bu yaklaşımı “tez, analiz ve yorum” zemini haline getirerek , “yeminli PKK ve Öcalan düşmanları”nın söylemleri ile tarihi gerçekleri çarpıtarak piyasaya sürme çabasıdır. Bu en tehlikleli bir yaklaşım ve bu katliamı yapanlarla ortak bir çalışma anlamına da gelmektedir. Yani sadece katillere yardım/yataklık değil, katliamın planlama ve sürdürülmesi anlamını da içerir.

Üçüncüsü; Uluslararası güçlerin ya da bölgedeki devletlerin rolünü merkeze alarak, olayı kendisine uzak bir zeminde tutmaktır. Dış ya da iç güçlerin de parçası olabilecek bu durumu, belirsiz adres göstererek klasikleşmiş “dış mihrak” söylemiyle varsa da böylesi bir gerçeği anlamsızlaştıracaktır. Bu konuda yorumcular spekülasyon yapabilir ama devletin yetkililerinin daha açık ve somut olması gerekmektedir. AKP bu konuda da kendisini töhmet altında bırakan bir söyleme sahiptir. Çünkü eğer Türk devleti dışında bir güç yapmış olsa bile bu gücün Türk devleti ve özellikle AKP içindeki bazı kesimlerle işbirliği içinde oldukları çok ama çok büyük bir ihtimaldir.

Dolayısıyla bu katliamın aydınlatılmasında Fransa’nın birincil sorumluluğu varken, AKP kendi içindeki parçalı yapılanmayı “iyi-kötü rol bölüşümlü” olmadığını derhal açıklamak durumundadır. Bu katliamın Beşir Atalay’ın “Entegre Stratejisi” içinde hangi başlıklar altında yer aldığını da kamuoyuna sunmak durumundadır. Hüseyin Çelik’in ilk açıklamalarının ne anlama geldiğini izah etme sorumluluğu ortadadır. Türk başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “örtülü ödenek”teki artıştan katillere ödenek ayırıp ayırmadığını da izah etmesi gerekiyor.

ANF

Hiç yorum yok: