19 Kasım 2012 Pazartesi

Yeniden Abdullah Öcalan

64 tutsak ile 12 Eylül’de başlatılan ve 10.bin tutsak ile 68 günü geride bırakan açlık grevleri ölümler yaşanmadan sonlandırıldı. Tüm kesimlerin rahat bir nefes almasını sağlayan ve halklar arasındaki birlikte yaşam köprüsünün onarılamaz hale gelmesini önleyen olumlu gelişme ise PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın İmralı’dan gönderdiği 8 satırlık açıklama ile gerçekleşti. Öcalan’a dönük tecridin sonlandırılmasının da talep edildiği açlık grevi eyleminin yine Öcalan’ın çağrısı ile bitmesi ise devlet ironisinin son sürümü olarak tarihe geçti.

Öcalan’ın açlık grevlerine bakışı;

Öcalan’ın, açlık grevi ve türevi olan bedenini ölüme yatırma eylemlerini tasvip etmediği kendisinin bu yönlü eylemlere girmemesi ve gelişen eylemleri de durdurması ile bilinmektedir. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde 14 Temmuz direnişi sonrası gelişen hiçbir açlık grevi ya da bedenini ateşe verme eylemi PKK Lideri tarafından kabul görmemiş aksine tutsakların sağlıklarını korumasını, taleplerin ise dışarıda farklı yöntemlerle gelişmesi gerektiğine işaret etmiştir. 2000 yılı cezaevi ölüm oruçlarında da PKK’li tutsaklar, Öcalan’ın bu tutumu vesilesi ile grevlere dâhil olmamıştır.

PKK’li ve PAJK’lı tutsakların açlık grevi ısrarı;


12 Eylül’de 64 tutsağın süresiz-dönüşümsüz başlattığı açlık grevleri aynı talepler ışığında aslında aylar öncesinde denenmişti. Tutsakların eylemi hükümetin “açılım” sözü ve Öcalan ile gerçekleşen müzakereler neticesinde İmralı’dan gelen çağrı ile son bulmuştu. Oslo’nun çıkmaz sokağa girişi, İmralı’da tecridin yoğunlaştırılması ve KCK operasyonlarının hız kesmeden devam etmesi akabinde tutsaklar 12 Eylül itibari yeniden açlık grevlerine başladıklarını deklare edip, bu sefer sonuç alınıncaya dek ölümler yaşansa dahi eylemde ısrar edeceklerinin altını çizdiler. Eyleme başlayan grupların içinde avukatların, gazetecilerin ve milletvekili tutsakların oluşu ise eylemin Kürt hareketinin tüm alanlarında çözümü dayatmak üzere başlatıldığının göstergesi oldu.

‘Sözde açlık grevleri’ ile idam tartışmaları;

Kürt hareketinin yeni paradigmaya geçişi sonrası Öcalan’ın başladığı müzakerelerde elini güçlendiren en etkili silah şiddet içermeyen ve yüz binlerin katıldığı sivil itaatsizlik eylemleri ile kilitlenen sürecin ancak ve ancak Öcalan’ın çağrısı ile açılabilmesi oldu. Habur süreci sonrası halkta yakalanan direniş heyecanı ve yüz binlerin her gün aralıksız sokaklarda oluşu İmralı müzakereleri ve çatışmasız sürecin zemini olmuştu. Zindanların 12 Eylül açlık grevi ile yeniden yaratmaya çalıştığı ve başarılı olduğu toplumsal hareketlilik realitesi karşısında Başbakan Erdoğan ise “açlık grevi yoktur” inkârı ile başlayıp “İdam’ı yeniden düşünmeliyiz” çıkışı ile Öcalan’ı tehdit ederek tutum aldı. Ana akım medyanın Erdoğan’ın tembihleri sonrası cezaevi eylemini “Sözde açlık grevleri” olarak vermesi ise grevin inanırlılığını azaltmaktan öte vekiller ve sanatçıları da dışarıda süresiz-dönüşümsüz açlık grevine yönlendirdi. Bir nevi kral çıplak dendi. Peşi sıra Avrupa’da bilinen Kürt siyasetçileri ile Güney Kürdistan’da sanatçıların da katıldığı eylem sosyal medyada ise tek gündem maddesi halini aldı. Yaşamın her alanında kendini iyiden iyiye hissettirmeye ve her bireye “bir şey yapmalıyım” sorumluluğu dayatan zindan direnişi Başbakan Erdoğan ve kabinesine manipülasyon ve tehdit ile sorunun çözemeyecekleri, aksine direniş çeperinin Ortadoğu gerçekliği ile buluşup genişleyeceği mesajını verdi.

Diyarbakır ve Tahrir Meydanı

Tecrit öncesi avukatlarına verdiği son demeçlerde daimi tekrarla ve ısrarla “Diyarbakır, Tahrir gibi olursa bir haftada sorun çözülür” diyen Öcalan, tecritten ötürü yüz binlerin direnişini her ne kadar takip edememiş olsa da devletin İmralı’ya kendisine gidebilmesinin önünü nasıl açıldığını tahmin etmiş, avukatları gelmeden de görüşmelere çıkmamıştır. Açlık grevleri için gerçekleşen bölgesel mitingler her ne kadar sesi duyurma noktasında etkili olmuşsa da toplumsal direniş noktasında asıl darbe 7’den 70’e tüm halkın her akşam sokaklara inmesi ile vuruldu. Merkezi mitinglere katılma noktasında ayaklarını geriye süren orta sınıf ve memurlaşmış lakin vicdanen mücadeleye bağlı Kürt kesiminin ‘ışık kapama’, ‘korna, tencere ve sesli aletlerle ses çıkarma’ eylemlerine aktif katılımı yerelde Diyarbakır, genelde bölgede duyguda birliği, eylemde birliğe çevirmiş büyük bir heyecan yaratmıştır.

BDP’nin geçtiğimiz yıl mart ayından bu yana çözüm çadırları ile başlatıp kitlesel yürüyüşlerle yükseltmek istediği demokratik halk direnişi açlık grevlerinin yarattığı zeminde gerçekleşen ışık kapama eylemleri ile amacına yaklaşmıştır. Işık kapama, tencerelere vurma ile başlayan akşam eylemlerin çok geçmeden evden sokağa akıp, arabalarla trafiği tıkayıp tüm kenti birlik enerjisi ve kaos ile bir isyan haline dönüştürdüğünü izledik. 17 ayrı kentten Diyarbakır’a yığılan zırhlı askeri-polis araçları ile yüzlerce özel harekât timi devletin OHAL ile bile nasıl çaresiz kaldığını gözler önüne serdi. Polis araçlarının sokak sokak gezerek “Işık kapama eylemi suçtur” anonsları yapması ve hatta korna çalan yüzlerce araca ceza kesip, onlarca insanı gözaltına alması ise eylemin devam etmesi halinde çözümü devlete nasıl dayatacağının da kayıtlı nişanesi oldu.

Tecrit sonrası İmralı ile yeniden diyalog

Türkiye ve Kürdistan’ı aşarak Avrupa’ya ve Güney Kürdistan’a uzanan mücadele dalgası AKP hükümetini geceler süren toplantılara sürükledi. Adalet Bakanı’nın “Zaten gündemimizde ana dilde savunma hakkı var. Maddeyi meclise sunuyoruz” deyişi ile başlayıp Bülent Arınç’ın “açlık grevleri bu günlerde bitecektir” demeci ile devam eden süreçte İmralı’da açlık grevine zemin olan taleplerin tartışıldığı aşkere oldu. Nitekim 17 Kasım itibari ile de ortak kanaate varılıp tutsaklara çağrı yapıldı.

Abdullah Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan ile gerçekleştirdiği ve BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da köprü olduğu görüşmede belirttiği birkaç husus ise önümüzdeki sürecin rengi ile karakterini ortaya serer nitelikte. “Açlık grevine girenler dışarıdakilerin yapması gereken işi ve sorumluluğu kendi üzerlerine almışlardır” diyen Öcalan, dışarıda devam eden ve son 1 haftadır özellikle Diyarbakır’da yüz binlere ulaşan sivil itaatsizlik eylemlerinin çeşitlenerek devam edebileceğine işaret ediyor.

Öcalan; “Dışarıdakiler, kendi görev ve sorumluluklarını zaten zor şartlarda olan, hasta olan, dört duvar arasındaki tutsaklara yüklemesinler” derken son bir buçuk yıldır tıkanan sürecin açılabilmesi için “ana dilde savunma” hakkı için mahkeme boykotu ile başlayıp, açlık grevleri ile devam eden eylemlerin bir bütün olarak tutsaklara yüklenmesini kabul etmediğini de açıkça deklere etti.

‘Eylem amacına ulaşmıştır’

Öcalan; “Bu eylem yerini bulmuş ve amacına ulaşmıştır” diyerek tutsakların ‘Ana dilde savunma hakkı’ ile İmralı’daki tecridin sonlandırılması noktasında bir müzakere edildiğini ve olumlu sonuç verdiğine işaret ediyor. Lakin bu yönlü eylemlerin ‘içerinin’ değil ‘dışarının’ yapması gerektiğine özellikle vurgu yapan Öcalan, kendisinin özgür hareket etme koşullarının bir bütün olarak sağlanabilmesi ve kalıcı çözüm noktasında anayasal düzenlemelerin başlaması için açlık grevleri ile başlayan toplumsal hareketliliğinin bir üst seviyeye çıkarılması gerektiğini de vurguluyor.

Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının müvekkilleri Öcalan ile haftalık görüşmeyi gerçekleştirmek için başvuruda bulunması ve başvuruya gelecek yanıt beklenirken, Barış ve Demokrasi Partisi’nin de sokaklarda yakaladığı hareketliliği oluşturulacak yeni anayasaya yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ile anadilde eğitimi aldırmak üzere farklı ve çeşitli eylemlere çevirmesi bekleniyor.


ANF

Hiç yorum yok: