5 Kasım 2012 Pazartesi

Bayık: AKP Bir Kez Daha Kandırıyor

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Cemil Bayık, ‘açlık grevlerinin biçimine karşıyız’ diyen çevrelere tepki gösterdi. “Eylem biçimine değil Kürtlerin direnişine karşılar” diyen Bayık, AKP Hükümeti’nin ‘anadilde savunma hakkı tanınacak’ propagandasıyla bir kez daha toplumu aldatmaya çalıştığına dikkat çekti.
Cezaevinde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan tutsakların sayısı 55. günde 10 bine çıkarken, tutsakların taleplerine dönük AKP’li yetkililerden çeşitli açıklamalar geliyor.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in “anadilde savunma gündeme gelebilir” dediği Bakanlar Kurulu bugün toplanıyor. Bakanlar Kurulu öncesi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç da konuştu. Arınç somut hiçbir çözüm önerisi sunmadan tutsakların açlık grevlerini bırakmasını istedi.

AKP’li yetkililere yanıt KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık’tan geldi. Bayık, Azadiya Welat gazetesindeki “eylem biçimine değil Kürtlerin direnişine karşılar” başlıklı Kürtçe yazısında AKP Hükümeti’nin açlık grevleriyle ilgili açıklamalarıyla bir kez daha toplumu aldatma çabasında olduğuna dikkat çekti.
Hükümetin anadilde savunma hakkını tanıyacağı yönünde bir propaganda yaymaya çalıştığının altını çizen Bayık, “Anadilde savunma hakkı tanıyacakları yalandır. Bu konuda biraz gevşeme yapacaklar ama anadilde savunma hakkını yine tam tanımayacaklar. Anadilde eğitim ve kamuda kullanma özgürlüğü tanınmadan anadilde savunma özgürlüğünü de tanımazlar hiç kimse kendini kandırmasın” dedi.

Bayık’ın tutsakların talepleri ve AKP Hükümeti’nin tutumunu konu alan yazısı şöyle:

Türk devleti, hükümeti, Kürt karşıtı güçler, Kürt’ün her türlü mücadelesine karşı çıktıkları ve bir kulp buldukları gibi şimdi de Kürtlerin ölüm orucu ve açlık grevlerine karşı bir karalama kampanyası yürütüyorlar. Eğer böyle bir direnişi İsrail’e karşı Filistinliler yapsaydı bu eylemi yere göğe sığdıramazlardı. Eylemcilerin kahramanlıklarını anlatırlardı. Hatta her eylemcinin hayat hikâyesini edebiyatın gücünü kullanarak anlatırlardı. Özellikle siyasal İslamcılar kendilerine yakın gördüklerinin bu nitelikteki eylemlerini kutsarlardı. Ama şimdi Kürt siyasi tutsaklarının eylemlerini kötülemek için bin dereden su getiriyorlar. Gerçekten de bu işbirlikçi siyasi İslamcılar kadar bukalemun bir siyasi topluluk görülmemiştir. Kendileri için iyi olanlar başkaları için kötüdür.

Kürtler sömürgeci Türk devletine karşı bir direniş gösterdiklerinde bu her zaman kötülenmiştir. Türkiye tarihi açılıp bakılırsa Kürtlerin her direnişine bir kulp taktıkları görülür. Kürtlerin özgürlük ve demokrasi için yürüttüğü hiçbir direniş iyi görülmez. Ya dış güçlerle bağlantılıdır ya provokasyondur ya bir şeyleri bozuyordur ya da Kürtlerin direniş için kullandıkları yöntemler kötüdür. Sadece devletten diz çökerek bir şeyler istemeli ve kendisine layık görülene razı olmalıdır.

Dünyada ne kadar silahlı mücadele olmuşsa Türkiye'de birçok çevre sıcak bakmıştır. Filistin’den Filipinlere, Bosna’dan Çeçenlere kadar Türkiye'deki birçok çevrenin desteklediği onlarca silahlı direniş gösterilebilir. Suriye'deki silahlı güçlerin hükümet ve yandaşları tarafından desteklenmesini bir tarafa bırakıyoruz. Birçok silahlı direniş hareketi desteklenirken Kürtler gibi dünyadaki en büyük haksızlığa uğrayan, kültürel soykırıma tabi tutulan Kürtlerin silahlı direnişi lanetlenir. Dünyanın hiçbir yerinde bir halkın ulusal varlığı bu düzeyde yok edilmek istenmemiştir. Kürtler hala yok edilmek istenirken, siyasi iradesi tanınmazken, 'anadilde eğitim olmaz' denilirken Kürtlerin silahlı direnişi için dünyanın en kötü sıfatları sıralanmaktadır.

Kürtler demokratik siyasi mücadele için silahsız bir biçimde meydanlara çıktığında bu da 'Türkiye'de kaos yaratmak' olarak değerlendirilmektedir. Kürtlerin demokratik mücadelesi ya yasaklanmakta, engellenmekte ya da her türlü saldırı araçları kullanılarak dağıtılmaktadır. Kürtlerin bırakalım demokratik eylemlilikleri, demokratik örgütlenmeleri bile suç olarak görülmektedir. Bugün on bine yakın demokratik siyasetçinin tutuklanması bunun kanıtıdır. Yani sadece silahlı mücadelesi, ölüm oruçları değil en demokratik örgütlenme eylemleri kötülenmekte, suçlanmakta ve cezalara konu olmaktadır. Kürtlerin döneme göre eylem biçimleri, direniş yöntemleri değişmekte ama suçlanmaktan ve kötülenmekten kurtulamamaktadır.

Şu andaki açlık grevlerinin 'yöntem olarak doğru olmadığı' biçiminde bir yargı yaratma çabaları 12 Eylül 1980 cuntasına yönelik değerlendirmelerinin de samimi olmadıklarını gösteriyor. 12 Eylülde en büyük direniş ölüm orucu yöntemiyle olmuştur. Tutsaklar yaşamlarını ortaya koyarak tüm Türkiye'ye kan kusturan 12 Eylül rejimine karşı durmuşlardır. 12 Eylül rejimi ilk önce böyle geriletilmiştir. Kim bu eylemlerin haksız olduğunu söyleyebilir? 12 Eylülcüler ve faşistler dışında bugüne kadar kimse bu eylemleri suçlama cesareti gösterememiştir. Ancak şimdi AKP hükümeti, yalakaları, yandaş ve candaş basın bu eylem biçimi yanlıştır kampanyası yürüterek aslında 12 Eylüle karşı yürütülen direnişe de karşı olduklarını ortaya koymuşlardır. Ya da kendilerinin de sözde karşı olduğunu söyledikleri iktidarlara karşı yapılmışsa haklı, ama AKP hükümetinin zulmüne karşı yapılmışsa bu yöntem haksızdır, yanlıştır. İşte ikiyüzlülük, ahlaksızlık buradadır. Karşı çıkmalarının tek nedeni bu eylemin muhatabının AKP hükümeti olmasıdır. Yoksa kendilerine yakın birileri tarafından yapılsaydı bırakalım eleştirmeyi hararetle desteklerlerdi.
Herkesin haksızlıklara karşı siyasi mücadele etmesi haktır. Bu hakkı hiç kimse insanların elinden alamaz. İnsanın temel doğası haksızlığa karşı çıkmak ve kendini ifade etmektir. Bir insanı bundan mahrum görmek ona sürü gözüyle bakmaktır. Demokratik siyasetçiler ve devrimciler eğer siyaset yapmalarını engellemek için zindanlara atılıyorsa o zaman bu insanların böyle bir faşist düzene karşı direnmeleri de haktır. Zindana düştüler diye hiç kimse onlara bu hakkı kullanamazsınız diyemez.

Zindanlara doldurulan binlerce siyasetçi Türkiye'deki mevcut siyasi durumu halklar için tehlikeli görmüşler ve bu tehlikeli durumu ortadan kaldırmak için bir şeyleri yapma ihtiyacı duymuşlar. Cezaevlerinde başka yol olmadığı için açlık grevine girmek zorunda kalmışlardır. Bu insanları anlamamak mevcut Türkiye gerçeğine göz yummaktır. Bazıları kendileri bu gerçeğe göz yumdukları ya da seslerini fazla yükseltmedikleri gibi tutsakların da böyle davranmasını istemektedirler. Doğru olmayan, gerçekçi olmayan, ahlaki olmayan budur. Hiç kimse bu politik insanların, özgürlük ve demokrasisi için dışarıda da yaşamını ortaya koyanların bu eylemlerine dil uzatamaz. Yöntemin doğru olmadığı, ahlaklı olmadığı gibi söylemler tamamen politik çıkarlar ve yandaşlıkları gereği ileri sürülmüş ideolojik argümanlardır.
Bazıları 'bu talepler kabul edilemez' diyor. Bu talepler mutlaka kabul edilecektir. Şimdi de tam zamanıdır. Zaten tutsaklar tam zamanı olduğunu düşündükleri için bu eyleme geçmişlerdir. Bu hakların kabul edilmesinin zamanı gelmiş geçmiştir bile. Ama gericilik, şovenizm ve Kürtleri kültürel soykırımla yok etme ısrarı nedeniyle kabul edilmiyor.

Buna dur demek, bu hakları hemen kabul edin demek kadar doğru bir tutum yoktur.

Bazıları ise 'bu talepler zaten AKP hükümeti tarafından kabul edilebilecek taleplerdir' diyerek toplumu aldatmaya çalışıyor. Bu da yalandır. Zaten 'anadilde eğitim olmaz, bu Türkiye'yi böler' diyorlar. Bırakalım Kürt halk önderine özgürlük tanımayı avukatlarıyla normal görüşmeyi de kabul etmiyorlar. Zaten 'eskisi gibi görüşme olmaz' diyenler AKP yetkilileridir. Hatta bu görüşmeleri sınırlamayı ve fiili tecridi meşrulaştırmak için yasa hazırlıkları bile yapmışlardı.

Bu önderlik tabii ki siyasi düşüncelerini, tutumunu ve görüşünü ortaya koymadığı hiçbir görüşmeyi kabul etmez. Hükümetin sınır koyduğu avukat ve aile görüşmelerinin de görüşme olmayacağı açıktır. Bir halkın önderini böyle sıradanlaştırmayı ne bu önderlik, ne Kürt halkı, ne de Kürt Özgürlük Hareketi kabul eder. Anadilde savunma hakkı tanıyacakları da yalandır. Bu konuda biraz gevşeme yapacaklar ama anadilde savunma hakkını yine tam tanımayacaklardır. Anadilde eğitim ve kamuda tam kullanma özgürlüğü tanınmadan anadilde savunma özgürlüğünü de tam tanımazlar. Hiç kimse kendini kandırmasın.

Bazıları PKK yönteminin açlık grevini bıraktırma çağrısı yapmasını istemiş. Kendilerinin de dediği gibi olmayacak bir istek. Çünkü daha bu isteği öne sürmeden yanlış içine girmişler. Biz biliyoruz ki 'bu eylemi PKK yönetimi başlatmış', diyorlar. Bu tamamen yanlıştır, gerçekleri saptırmaktır. PKK yönetimi tutsaklara ölüm orucuna girin, dönüşümsüz açlık grevine girin demez. Hiçbir zaman böyle eylemler yapın dememiştir. Yoldaşlarımız kendi iradeleri ve sorumluluk duyarak bu eylemi başlatmışlardır. PKK tarihinde tutsaklara cezaevinde şöyle ölüm orucuna girin, şöyle eylem yapın diye talimat verildiğine tek bir örnek gösterilemez. Dolayısıyla söylenenler yalan ve iftiradır. Cezaevlerindekiler kendileri bu kararı vermişlerdir. Talepleri de haklı ve kabul edilecek taleplerdir.
PKK yönetimine 'siz bu eylemi başlattınız' diyenler ilk önce bu önyargıları bırakmalıdırlar. Zaten PKK'nin gerçeğini de, demokratik karakterini de anlamadıkları anlaşılmaktadır. Resmi görüşlerin, resmi ideolojinin tekrarlarını yapmak da hiçbir aydın ve demokrata yakışmaz. “


ANF

Hiç yorum yok: