21 Ekim 2012 Pazar

Demirtaş: Tutsakların Taleplerine, Yaşamlarına Sahip Çıkın

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, cezaevlerinde süresiz dönüşümsüz açlık grevinde olan tutsakların taleplerine saygılı bir yaklaşım olmadan eylemi sonlandırmayacaklarına dikkat çekerek, “onların taleplerine sahip çıkmak yaşamlarına sahip çıkmaktır” dedi. Demirtaş Avrupa’da yaşayan Kürdistanlıların da bu çığlığı duyurmasını istedi.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Hollanda’nın Den Haag kentinde düzenlenen halk toplantısına katıldı.

Avrupa’da sürgünde yaşayan Kürt halkının mücadelesinin ülkede de yakından takip edildiğini söyleyerek konuşmasına başlayan Demirtaş, “sizin yürüttüğünüz halk mücadelesi, sadece anavatanında, Kürdistan’da değil dünyanın dört bir yanında aynı coşkuyla, aynı heyecanla, aynı kararlılıkla sürdürülüyorsa aslında o halk özgür bir halktır. Bu kararı vermiş halk özgür bir halktır” dedi.

Siyasal gelişmeleri konu alan toplantıda söylenecek her şeyin 30 yıldır devam eden halk destanının sadece bir özeti olacağını söyleyen Demirtaş, Kuzey Afrika ile başlayan, Ortadoğu ülkeleri ile devam eden son olarak Suriye ile gündemdeki yerini koruyan halk hareketlerine değindi.

Demirtaş, sözkonusu ülkelerde halk hareketlerinin zaman zaman kesintiye uğradığını, ancak Kürdistan’da 30 yıldır kararlı, kesintisiz bir mücadele yürütüldüğünün altını çizerek “kendi zalimlerine karşı başkaldırmak Kürtler açısından yeni bir durum değil” dedi. Tüm dünyanın Batı Kürdistan’daki gelişmeleri takip ettiğini belirten Demirtaş, Arap Baharı sürecinde en önemli gelişmenin Batı Kürdistan devrimi olduğunu ifade ederek sözlerini şöyle sürdürdü:

ROJAVA DEVRİMİ YÜZYILIN EN ÖNEMLİ DEVRİMLERİNDEN

“Arap ülkelerindeki diktatörler birer birer devrilirken yerine demokrasi mi inşa edilecek, yoksa modern diktatörlükler mi oluşacak tartışmaları hala sonuçlanmış değil. Mısır’da, Libya’da, Şam’da yaşananlar gösteriyor ki bir halkın öncü gücü yoksa diktatörlükler devrilse bile yerine demokratik yönetimler gelmeyebilir, halkın örgütlü gücü, o isyanın öncülüğünü yürüten güç, siyasi bir programa sahip değilse, gelecek öngörüsü yoksa o ülkeye özgürlük gelmeyebilir. Bugün Arap ülkelerinde yaşanan trajedi budur işte. Suriye’de yaşanan da benzerdir. Bugün dünyanın birçok ülkesi AKP hükümeti başta olmak üzere uluslarası birçok güç, Suriye’de özgür Suriye ordusu adı altındaki silahlı güçlere destek çıkıyor. Ama hem muhalefetin kendi içindeki parçalı duruşu, hem de bir siyasi programdan yoksun olmaları nedeniyle Esad rejimi devrilse bile yerine ne inşa edileceği bilinmiyor. Sadece Batı Kürdistan’da halkın gelecek programı var. Bu nedenle Rojava devrimi, belki de bu yüzyıl içinde gerçekleşmiş en önemli halk devrimlerinden biridir. Birçok yerde komplolarla, uluslar arası desteklerle girişimlerle Turuncu devrim kadife devrim yapılırken, Rojava’da orada halkın özgücüyle stratejik bir devrim gerçekleşmiştir ve bir programı vardır. Demokrasiyi örmek istiyorlar, halk meclisleri var, özerkliği inşa etmek istiyorlar. Kültürel, ekonomik, sosyal programları var, kendilerini nasıl yöneteceklerini biliyorlar. Bu yönüyle Suriye muhalefeti içerisinde en kararlı olan, en programlı olan, geleceği en güçlü görebilen bir devrim olarak gerçekleşiyor. Şam rejimi devrilse, özgür Suriye ordusu denen birçoğu da başka ülkelerden silahlı gücü toplanmış çetelerden oluşan gücün ne getireceğini bilen yoktur. Tam olarak ne için savaşıyorlar bilen yoktur, Esad devrilince ne olacak kendileri biliyorlar mı? Yerine inşa edecekleri rejim Esad rejiminin 2012 versiyonudur, başka bir şey değil.”

ROJAVA DEVRİMİ ASLINDA BİR ÖCALAN DEVRİMİ

Hiç kimsenin bugün bile Suriye’nin geleceğini öngöremediği halde, tek başına bir adada tutulan Kürt Halk Önderi Öcalan’ın Suriye’de gelişen süreci yıllar öncesinden öngördüğünü ve öneri ve uyarılarını yaptığını hatırlatan Demirtaş, “bugün O’nun önerileri, O’nun tezleri bir bir hayata geçiyor. Bu nedenle Rojava devrimi aslında bir Öcalan devrimidir. Öcalan projesidir. Kürt halkının önünde özerklik gibi bir çözüm modeli olmasaydı, halk meclisleri gibi sokak sokak, köy köy mahalle mahalle örgütlenerek hazırlık yapılmasaydı Esad rejimi yine bugünkü duruma düşseydi bile Rojava halkı böyle bir çıkış yapamayacaktı. Ya uluslar arası güçlerin maşası haline gelip Esad rejimine karşı ayaklanıp Esad rejiminin katliamından geçeceklerdi, ya da bağımsızlığını ilan etmek zorunda kalarak dünyanın tepkisini çekip bir anda boğulan bir devrime dönüşecek ortadan kaldırılacaklardı. Ya da çaresiz bir şekilde olanlara boyun eğeceklerdi” dedi.

Son 5 yıldır Batı Kürdistan’da özerkliğin adım adım inşa edildiğinin altını çizen Demirtaş, “bunun için bugün çok meşru şekilde hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir formülle özgürlüklerine yürüyorlar. İşte bu, Ortadoğu’nun karakterinin iyi tahlil edilmesinden kaynaklanmaktadır. Arap yönetimlerinin dünya sisteminin iyi tahlil edilmiş olmasındandır” şeklinde konuştu.

Demirtaş, Batı Kürdistan’daki kazanımların aynı zamanda Kürdistan’ın genelinde yürütülen mücadelenin bir sonucu ve kazanımı olduğuna da vurgu yaptı. "Batı Kürdistanlılar Esad rejimine karşı büyük bir mücadele yürüttü ama Kürdistan’ın her yerinde yurtdışında yürüyen mücadele de Rojava devrimine su taşıdı. Sizin burada örgütlülüğünüz anlamında yapacağınız en ufak bir katkı asla boşa gitmeyecektir” dedi.

Türkiye’de de benzer bir çözüm önerisiyle mücadele yürüttüklerini dile getiren BDP Eşbaşkanı Demirtaş, AKP’nin çözümü uzatmaya, zaman kazanmaya çalıştığını belirtti. Kürtlerle ve Kürt sorunuyla ilgili gündeme gelen tartışmaların AKP’nin bir lütfu değil Kürt halkının özgürlük mücadelesinin bir kazanımı olduğunun altını çizen Demirtaş devamla şunları söyledi:

ERDOĞAN HAKARET EDİYOR BUNLARA TESLİM OLMAK İHANETTİR

“Her bir Kürt gencinin yarattığı kahramanlık destanları olmasaydı, bugün Tayyip Erdoğan’ın ağzından Kürt kelimesini duyamazdınız. TRT 6’yı açtıran AKP, Tayyip Erdoğan değildir. Eğer 2002 yılında Erdoğan iktidara geldiğinde Kürt halkının mücadelesi verilmemiş olsaydı, ortada Kürt halkı diye bir şey olmayacaktı. Bu nedenle sanki çok büyük bir lütufta bulunmuş gibi Kürt halkına hakaret edercesine ''bunlarla yetin, bundan başka hak yok; anadilde eğitim, özerklik tartışmaları asla Kürt halkının hakkı değildir'' gibi bir yaklaşım AKP’nin artık iflas ettiğinin fotoğrafıdır. 12 Eylül faşist darbesi sonrası eğer Kürt halkı direnmemiş olsa, zindanlarda, dışarıda görkemli bir şekilde direnmemiş olsaydı öyle zannediyorum ki Kürt halkı kendisine bile Kürt demeyecekti. Her bir Kürt kendi çocuklarını kendi elleriyle asimile edecekti. Ama o kadar imkansızlık içinde, herkesin Kenan Evren’e methiyeler dizdiği, şiirler yazdığı, Kenan Evren’in önünde düğmelerini iliklediği, cemaatlerin bugünkü temsilcilerinin AKP’nin o günkü zihniyetinin temsilcilerinin Kenan Evren’in karşısında önünü iliklediği zamanlarda, Kürt halkının yiğit evlatları işkence tezgahlarında Kürdistan sloganları atıyorlardı. Mazlum Doğan 5 nolu zindanda direniyordu dörtler bedenini ateşe veriyordu. Kemal Pirler, bugünler için kendi bedenlerini ölüme yatırıyorlardı. Tayyip Erdoğan o zaman ne Kürdü biliyordu ne Kürdistan’ı biliyordu Gülen Cemaati de öyleydi. Kürt halkını bitirmek için herkes Evren’e açık destek veriyordu önünü ilikliyordu. Faşizme, darbeye destek veriyorlardı. Gün geçti devran döndü Kürt halkı mücadelesiyle varlığını bütün dünyaya kanıtladı, yok edilemeyeceğini ispatladı kendi anavatanında Kürdistan’da köle muamelesine tabi tutulamayacağını büyük bir mücadele sonucu ortaya çıkardı. Tayyip Erdoğan çıkıyor, ''ben bunları size veriyorum diyor daha fazlasını isteyemezsiniz'' diyor. Böyle bir hakaret karşısında en azından bu halkın şehitlerine bağlılığın bir gereği olarak bunlara teslim olmak önünde diz çökmek ihanettir. Bunların bu yaklaşımına karşı demokratik tepkisini, isyanını yükseltmemek ihanettir.”

Selahattin DEmirtaş, AKP’de yer alan Kürtlere de seslendi. “ AKP’de yer alan Kürtlerin kendisine sorması lazım. Bir halk kendi tarihini gelecek yüzyıllarda nasıl yaşayacağının kararını verirken çocuklarımızın geleceği mi önemlidir yoksa birkaç rant, kredi mi önemlidir bunu kendilerine sormaları lazım” dedi.

KÜRT SORUNU DEĞİL KÜRDÜ TANIMAYANLARIN SORUNU

“Bu Kürt sorunu değildir. Kürdü tanımayanların sorunudur” ifadesini kullanan Demirtaş, hiçbir halkın kendi ülkesinde köleliği kabul etmeyeceğini bu muamele Hollanda’da olsaydı Hollanda’da yaşayan yerli halkın da aynı onurlu tutumu sergileyerek direneceğini söyledi. Kürt Özgürlük Mücadelesi sayesinde Kürtlerin dünyanın her yerinde onurlu bir halk olarak tanındığını işaret etti.

“Bu mücadele sayesinde oldu bu. Bugün bir çok insan Kürdüm demekle onurlu bir mücadelenin temsilcisiyim demek istiyor. Sadece etnik bir kimliği ifade etmiyor. Eskiden Kürt demek utanç duymaktı, şimdi ise Kürt demek onur duymaktır. Bugün eğer başımız dik biçimde her yerde korkmadan onurluca biz de ‘Kürdüz, Kürdistanlıyız’ diyorsak bu mücadelenin sayesindedir. Bunu tek bir saniye bile unutmamalıyız” diye konuştu.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Kürtlerin ulusal birliğini güçlendirmesini de istedi. “İnancı, parçası kimliği ne olursa olsun omuz omuza olmazsak mücadelenin bu en kritik aşamasında kazanmak zor olur. Mücadelemizin başarısını birliğimiz belirleyecek” dedi. Batı Kürdistan’daki birlik duruşunun Kürt halkının muhataplık gücünü artırdığını örnek gösteren Demirtaş, Avrupa’daki Kürtlerin de birlik duruşunun önemli olduğunu vurguladı.

“Biz siyaset yaparken halkımızın desteğine güveniyoruz. Arkamızda kahramanca direnen milyonlar olduğunu bilerek siyaset yapıyoruz. Biz ciddiye alınıyorsak bu sizin sayenizdedir. Siz bir arada olduğunuz için eylemiyle, sözüyle birlik olduğunuz için biz siyaset yapabiliyoruz. Bu nedenle de Avrupa’da yaşayan Kürdistanlılar için de her zamankinden daha fazla birlik beraberlik zamanıdır” dedi.

REHİNE MUAMELESİ İLE BARIŞAMAZSINIZ

Kürt halkının örgütlülüğünün ve gücünün devletin de farkında olduğunu söyleyen Demirtaş, bu güç sayesinde devletin bugün görüşmeleri tekrar gündeme getirdiğini belirtti. Bir kez daha görüşmelerin başlayabilmesinin koşullarını açıkladı:

“Bir halkın önderini Sayın Öcalan’ı bir adada tutarak rehine muamelesi yaparak ve bu şekilde psikolojik bir işkenceye tabi tutarak siz o halkla barışamazsınız. Bunu biliyorlar bu nedenle bugünlerde daha sık gündeme giriyor müzakere tartışmaları ve daha da girecek. Bu halk panzerin topun copun durdurabileceği bir halk değil. Bu halkla barışmak istiyorsanız Önderiyle konuşmak zorundasınız. Bu gelişmeler tesadüf değil, AKP’nin Başbakan’ın lütfu da değildir. Bu sizin mücadelenizin bir sonucu olarak gelişecektir. Müzakere zaten bizim tercih ettiğimiz yol budur. KCK de biz de müzakereden kaçmadığımızı belirttik ama bunun için şartların ve koşulların olgunlaşması gerekir. Nedir onlar; İmralı gibi bir mapushanede tek kişilik bir adada müzakere yürütmek imkansızdır. Sayın Öcalan bunu kendisi açıkladı. Bir buçuk yıl önce, bu koşullarda benim müzakereyi yürütmem imkansızdır dedi. Ben müzakere yürüteceksem örgütümle, halkımla temasımın sağlanması lazım, görüşme imkanlarımın uygun olması lazım. Bunun için de sağlık-güvenlik-özgürlük koşullarımın tesis edilmesi lazım dedi. Bu olmadan müzakerelere dönmeyeceğim dedi. Bu konuda bu kadar net ve kararlı bir duruşa sahipse, Kürt halkının da yapması gereken şey bunun önünü açacak bir duruşu ortaya koymaktır.”

TUTSAKLARIN TALEPLERİ KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNÜN ANAHTARI


Açlık grevlerinin de böylesi bir çözüm formülünü dünyaya duyurmak amacıyla başlatıldığını söyleyen Demirtaş, açlık grevi eylemcilerini selamladı.

Demirtaş sloganlarla kesilen konuşmasını şöyle sürdürdü:

“Eğer yüzlerce, binlerce siyasi tutsak bulundukları zor koşullara rağmen ellerindeki en değerli varlık olan canlarını feda etmeyi göze alıyorlarsa, dışarıda çok daha fazla imkana sahip olan bizlerin çok daha fazlasını yapması lazım. İki talepleri var:; Kürt Halk Önderi Öcalan’a özgürlük, Kürt halkının diline özgürlük. Bu iki talep Kürt sorununun çözümünün anahtarıdır. Tutsaklar bu iki talebe saygılı bir yaklaşım gelişmediği müddetçe eylemi bırakmayacaklarını söylüyorlar. Çok kararlı olduklarını dile getiriyorlar. Bu nedenle herkesin açlık grevindeki arkadaşlarımızla dayanışması çok önemlidir. Onların taleplerine sahip çıkmak, Onların yaşamlarına sahip çıkmaktır.

Onun dışında başka teklifle bu açlık grevinin bitmeyeceğini biliyoruz. Türkiye’deki halkımızın da Avrupa’daki halkımızın da bunu bilerek bu sesi duyurması gündemleştirmesi açlık grevindeki arkadaşlarımızla dayanışması çok önemlidir. Özellikle Avrupa’da bu çığlığın duyulması çok kritik bir meseledir.”


MAZLUM DOĞAN’IN HAYALLERİNİN TAKİPÇİSİYİZ

AKP’nin kulakları tıkayan tavrıyla değil, çok büyük bir demokrasi gücü direniş gücünün ortaya çıkmasıyla sonuç alınacağını söyleyen Demirtaş, “öyle olmazsa müzakerelerin de sağlıklı bir şekilde başlamayacağını biliyoruz” dedi. ''İyi şeyler olacak'' sözünün karşılığının Kürt halkı tarafından iyi bilindiğini belirten Demirtaş,İyi şeyleri'' biz Roboskide gördük onbine yakın arkadaşımız ''iyi şeyler'' denildiğinde hapse atıldılar. Dolayısıyla bizim için ''iyi şeyler olacak'' kelimesi geçerli değil ancak iyi şeyler olduğunda biz ikna oluruz. Tayyip Erdoğan’ın kafasında Kürt halkının özgürlüğü diye bir şey yoktur. Erdoğan şu anda gece rüyasında Çankaya’yı görüyor, sabah uyanıyor, Çankaya’yı görüyor. Oraya giderken önünde ne engel varsa birer birer kaldırmak istiyor. Kürt halkını da engel olarak görüyor. Aldatmak, kandırmak, oyalamak isteyecektir. Kürt halkı Tayyip Erdoğan’ın bu yalanlarına kanacak bir halk değil. Ama AKP’yi çözüme zorlamak da bizim işimizdir. Biz gerçek çözümü her gün dayatacağız her gün bizim hakkımızdır diyeceğiz. Tayyip Erdoğan Kürt halkının özgürlüğünü tanımak zorundadır. Erdoğan bir gün uyanıp da ben artık Kürtlerin taleplerini kabul ediyorum demeyecektir. Bunu değiştirecek olan sizlersiniz. Erdoğan’ın rüyaları değil Mazlum Doğan’ın hayalleridir bizim takip edeceğimiz” diye konuştu.

“Tarihi fırsatlar bizi beklemez” diyen Demirtaş, inancı ne olursa olsun hangi parçada yaşıyor olursa olsun Kürt halkını birliğini yükseltmeye çağırdı. Devamla şunları söyledi:

“Kürt halkının tek bir parçada kurtuluşu mümkün değil. Her biri birbirine bağlı iğne oyalı dantel gibidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesini birlik ruhuyla yürütmesi gerekmektedir. Diyarbakır’da tarihte bir ilk olarak Êzidî Konferansı gerçekleşti. Hem onlar açısından bir kazançtı hem bizim açımızdan büyük bir kazançtı. Aynı biçimde Alevilik inancına saygılıyız. Cem evi bir ibadethanedir. İnancını nasıl nerede yerine getireceğine Aleviler karar verir. Biz onların inancının sınırlarını belirleyemeyiz. Bunun kararını ancak Aleviler verir. Alevi halkımız da artık Alevi katliamlarına imza atmış bir devletle yan yana olmayacağının bilincine artık varmıştır. Kurtuluş tek başına anlamlı değil. Alevilerin, Êzidîlerin, Asurilerin, Keldanilerin inancının yok sayıldığı bir Kürdistan’da özgürlük olmaz. Devletin elindeki din en tehlikeli dindir. Din halkın dinidir, Allahın dinidir; devletin dini olmaz. Bu nedenle sivil Cumalarla örneği görülen devlet dışındaki din herkes için geçerlidir; Aleviler için de Sünniler için de. İnançlarımız daha fazla birleşmenin gerekçesi olmalıdır. Ulusal ittifakımızın vesilesi olmalıdır.”

Demirtaş konuşmasında son olarak Avrupa’da yürütülen Öcalan’a Özgürlük İmza Kampanyasına dikkat çekti. Her bir Kürdistanlının sadece imza atarak değil çevresine de bu kampanyayı taşırarak rolünü oynamasını istedi.

Ayrıca Hollanda turnesinde olan ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu oyuncularının yer aldığı Kürtçe Hamlet’e ilgi gösterilmesini istedi.

Demirtaş toplantı ardından, Özgürlük mücadelesinde çocuklarını yitirmiş ailelerle tek tek selamlaştı. Halkla bir süre sohbet etti. 


ANF

Hiç yorum yok: