26 Ekim 2012 Cuma

CHP’ye Hatırlatma; M. Kemal’in Sivas Kongresi Sözleş(me)si

Gıyasettin Mordeniz - Silivri L Tipi Cezaevi

Bir ülkede birlikte yaşamanın asgari iki ilkesinden bahsedilir. Birincisi; bir toplum idealini paylaşmak ve bunu savunmak. İkincisi; ortak toplumsal değerlere sahip olmak ya da ortak değerleri savunup onlar etrafında bir araya gelmek.

Ortak idealler ve ortak değerler, toplumun temel birleştirici unsurlarıdır. Bu iki değeri, toplumun çimentosu olarak tanımlayabiliriz. Aynı zamanda bu değerler, toplum olmada kurucu bir role sahip oldukları gibi, toplumun kendi iç çelişkileri açısından da, gerilim ve çatışmaları minimalize ederler.


Günümüz Türkiye’sinin problemi tam da bu noktadadır. Toplumu vareden değerlerin zedelenmiş olmasıdır. Sahip olunan idealler ve değerler noktasında bugün Türkiye toplumu ayrışmıştır. Dolayısıyla olay-olgu algılayışı, bu ayrışmaya paralel farklılaşmıştır. Mevcut algıya, tepkilere ve tutumlara bakıldığında ortada iki Türkiye vardır. Birinin ak dediğine diğerinin kara dediği iki toplum, iki ülke, iki Türkiye.


Birlikte yaşama zemini


Eğer Türkler ile Kürtler birlikte yaşayacaklarsa, birlikteliğin zeminini oluşturmak zorundadırlar. Bunun aranılacağı yer de, Cumhuriyetin kuruluşundaki Kürt-Türk ittifakıdır. Orada bir ittifakın oluşumuna götüren ortak değerler ve ortak ideallerden bahsetmek mümkündür. Problem ve günümüze yansıması bu birlikteliğin, sadece kuruluş aşamasında kalmış olmasıdır.


Birlikteliğin tohumları, Türk boylarının Anadolu’yu yurt edinme sürecinde atılıyor. Etkileşim, toplumları birbirine yaklaştırıyor. Ortak değerlerin yaratılmasına zemin sunuyor. Ve cumhuriyetin kuruluşundaki birlik, toplumların bu etkileşiminin yarattığı değerlere dayanmaktadır.


Fakat milliyetçilik zehirine bulaşan İttihatçılık ve onun yansıması olan ulus-devlet sürecinde, tüm ortak değerler bir anda ortadan kaldırılır. Cumhuriyet bu kadim topraklar açısından, bir hafıza yitimidir. Hafıza yitimi, yani afazi, bir toplumun başına gelecek en büyük felakettir. Ve Türkiye toplumu bu felaketi iliklerine kadar yaşamaktadır.


Yapılması gereken tarihsel hakikatler doğrultusunda hafızaların yeniden güncellenmesidir. Özellikle hafızaların güncellenmesi günümüz sorunlarına çözüm zemini olacaktır. Bu konuda Cumhuriyetin kurucu partisi olan CHP’ye başlangıçtaki birlik ruhunu ve kuruluş felsefesini hatırlatmak gerekiyor. Ve hafızaların güncellenmesi noktasında önceliği CHP’ye vermek gerekiyor. Tarihin sayfalarında Kürt-Türk ittifakına ilişkin yazılı bir belge bulmak mümkün değil?! Kürtler açısından söz hep yazıdan önce gelmiştir. Ve bu birliktelikte de esas olan sözdür. Kürtler söze itibar etmiş, sözü senet saymıştır. Nasıl ki inanç ilk düşünme formuysa, Kürtlerde de söz, sözleşme ilk inanç formlarında mevcuttur. Bunun en belirgin kaynağı Kütlerin sistematik toplumsal düşünce formu olan Zerdüştlüktür.


Zerdüştlüğün kitabı Avesta bize der ki; “Ey maddi dünyanın yaratıcısı, sen kutsal biri! Ey Ahura Mazda! Sözleşmelerin sayıca kaç tanedir. Ey Zerdüşt! Birincisi sözlü sözleşmedir. İkincisi elle (sıkarak) yapılan sözleşmedir. Üçüncüsü bir koyuna karşılık yapılan sözleşmedir. Altıncısı iyi bir yerde verimli, iyi ürün veren bir tarlaya karşılık yapılan sözleşmedir.”(1)


Kürtlerdeki söz ve sözleşme kaynağını buradan alır. Cumhuriyetin kuruluşundaki sözleme de söze dayalı yapılmıştır. Bu söz de; kimliğine, geleneklerine, egemenliğine saygı gösterileceği sözü vardır.


Kürtlerle yapılan protokol

 

M. Kemal verdiği sözlerle bizlere çok şey vaat etti. Sözlerini tutmamakla da bizden çok şey aldı. Bugün ellibin insanın yaşamını yitirmesinin en önemli sebebi tutulmayan sözlerdir. CHP rol almak istiyorsa, başvuracağı tarihi kaynaklar belli ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir
“Kürtlerin yapı olarak otoriteye karşı direnişleri meşhurdur. M. Kemal yeni devletin onların geleneklerine saygılı olacağına söz verdikten sonra birçoğu istiklal savaşında savaştı.” (2) Belirtilenlerden de anlaşılacağı gibi, sözlü de olsa, M. Kemal ve Kürtler arasında bir “Protokol” yapılmıştır. Yani Kürtlerle görüşüp Protokol” imzalayan tek kişi MİT Müsteşarı Hakan Fidan değildir. Cumhuriyet tarihinde bunu ilk yapan M. Kemal’dir. Maalesef Kürtler açısından senet olan söz, karşılıksız kalmıştır. Dün tutulmayan söz, bugün bize acı ve gözyaşı olarak geri dönmüştür. M. Kemal Kurtuluş Savaşı’nı başlatmak için Anadolu’ya geçtiğinde, ilk sığındığı yer Kürdistan, ilk başvurduğu insanlar Kürt şeyh ve aşiret reisleri, ilk destek aldığı halk Kürt halkı olmuştur.

Ve o gün M. Kemal Kürt aşiret liderlerine; “Bu vatanda yaşayan her müslüman öğenin, kendine özgü ortamı, adeti ve ırkı vardır. Bunlara ilişkin ayrıcalıklar kabulümüzdür.” (3) demiştir. Ama bu ne yazık ki, sadece o zamanın ruhunda var olmuş, daha sonra uçup kaybolan bir söz olarak unutulmuştur. Apê Musa’nın buna ilişkin anlatısı şöyledir; “Kürtler M. Kemal’i değil öldürmek, korudular. M. Kemal’in idamına İstanbul Türk Devleti karar verdi, Kürtler onu kurtardı.” (4)


Kürtler tarih karşısında, kendi değerleri karşısında, tarihin derinliklerinden süzülerek gelen söz ve sözleşme geleneklerine uydular. Bu söz ve sözleşmeye uymakla iyi yapıp yapmadıkları ise bugün yaşananlardan, yoruma yer vermeyecek düzeyde göz önündedir. Kürtlerin sözlerine sadakati ve karşıtlarının sadakatsizliği tarihin tekerrürü olarak önümüze çıkmaktadır. Ve M. Kemal’de bu tekerrürü haklı çıkarırcasına, sözleşmeyi bozmuştur. Reel politiğin köprüyü geçinceye kadar ilkesi bir kez daha Kürtleri acılı bir yaşama mahkum etti. Yeni bir ulus yaratma peşinde olan M. Kemal, Kürtleri bu ulus-devlet yaratma projesine tehdit olarak gördü. Sözleşmenin bittiği an, imha, inkar ve asimilasyon başladı.


İttihatçı ruh


Oslo Protokollerinin kabul görmemesi sonucunda başlatılan savaş ve siyasi soykırım operasyonları da gıdasını yine bu tarihsel süreçten almaktadır. Can çıkar huy çıkmaz deyimi tam da yerini buldu. Her çözümün yaklaştığı bir anda “Devletin ruhu biziz” diyen İttihatçılık bir yerden hortlatılıyor. Bugün de yaşanan budur. Geçmiş tarihlerde zaman zaman Kürtler ile Türk devleti arasında çatışmalar yaşanmıştır. İsyan edilmiş, uzlaşılarak çözülmüş ya da bastırılmıştır. Bir çok bastırma kanlı olmuştur. Kimi zaman da Kürt beyleri, beylerin çocukları, İstanbul’a alınmış, Osmanlı okullarında okutulmuş ya da sürgün edilmişlerdir. Ama o süreçlerde inkar yoktur. Asimilasyon ise Kürt beylerin ve ailelerinin devşirilmesi üzerinden yürülmekteydi. Kürtler kendi topraklarında bir statü sahibidirler. Cumhuriyettin ittihatçı ulus-devlet geleneğinin benimsenmesiyle, kuruluş felsefesi rafa kaldırılmış, onun yerine imha, inkar ve asimilasyon devreye sokulmuştur. Ve Cumhuriyetin Kürtlere biçtiği acılı tarih böylece başlamış; Kürtler fiziki soykırımdan da öte daha da kalıcı izler bırakan kültürel soykırıma tabi tutulmuşlardır.


Coğrafi isimlerin değiştirilmesi, dil yasağı, Kürtçenin konuşulmasının cezaya tabi tutulmasına varacak kadar pervasızlaşan bir soykırım devreye konulmuştur. Bunlar dünün sadece cahilliği veya gülüp geçilen, ya da ayıplanıp bırakılacak hataları değildir. Dünün ne kadar vahşi bir baskı ve acılarla dolu olduğunun anıtı, izleridir. Hem de her gün bakılması, hatırlanması ve düşünülmesi gereken utanç anıtıdır.


Günümüzde her ne kadar inkar edilsede, ortada sözlü de olsa bir sözleşme vardır. Ve Kürtlerin geleneğinde sözleşmeyi bozan daha büyük bir karşılıkla yükümlüdür. Avesta bize der ki; “Sözlü sözleşme şifahen yerine getirilir. Ondan, el sıkılarak yapılan sözleşme ili vazgeçilir; kişi zararı el sıkılarak yapılan sözleşmenin karşılığıyla ödeyecektir.” (5)


Ortada bir sözleşmenin varlığı inkara gelmez. Vazgeçen Kürtler olmadığına göre, yapılan sözleşmeden vazgeçme daha büyük sözleşmede belirtilenden- bedel ödemeyi gerektirir. Kürtlerle yapılan bu sözleşme olmasaydı. Ne M. Kemal olurdu ne de  bugünkü Cumhuriyet varolabilirdi. Cumhuriyetin kendisi Kürt-Türk sözleşmesine dayanmaktadır.


CHP’nin Sivas Kongresi!


Güncelde yaşanan kimi olayları da bu tarihi gerçeklik temelinde değerlendirmek gerekiyor. CHP’nin grup toplantısını Sivas ilinde yapması ve Sivas Kongresi’nin yapıldığı tahinin yıldönümü olması vesilesiyle, bu tarihi birlik sözleşmesini hatırlatma ihtiyacı duydum. CHP toplumda etkin bir şekilde var olmak istiyorsa ve kendini geçmişin nahoş tarihinden koparmak istiyorsa, Cumhuriyetin kuruluşundaki Kürt-Türk birliktelik sözleşmesine gitmek zorundadır. Birlikteliğin kaynağı burasıdır. Ulus-devlet felsefesiyle Kürt-Türk birlikteliğine dayanan kuruluş felsefesi, ayrı süreç, ayrı zihniyet ve ayrı ittifaklaşmaları içerir. Bugünkü zamanın çözüm ruhu, birliğe dayanan kuruluş felsefesini gerektirir. CHP’de yaşanan bocalama, İttihatçı, ulus-devletçi anlayışla, bunlardan kurtulmaya, sosyal demokrat anlayışa yaklaşmaya çalışanlar arasındaki çatışmanın dışa vurumudur. Kuruluş felsefesinden CHP henüz uzaktır. Tarihsel birliktelik sözleşmesini, bir de Kürt filozofu sevgili Apê Musa’ya başvurarak ortaya koymaya çalışalım. Apê Musa anılarında Şeyh Abdulbari Küfrevi’ye dayandırarak bu dönemi şöyle ortaya koyar: “1919 Kemal Paşa Kürdistan’a geldi. Osmanlı, kendisinin idamına karar vermişti ve Osmanlı devletince Kürtler için her zaman söylenen ‘eşkiyalık’ sıfatı ona verilmişti. Fakat ben diğer Kürt şeyh ve ağaları onu koruduk. Erzurum Kongresi’ni akdettik. Sonra Kahtalı Hacı Bedir Ağa’nın da beşyüz muhafız süvarisi ve Dersimli Diyap Ağa’ının kuvvetleri ile Sivas’a gelip orada Kongremizi yaptık. Kısa söyleyeyim, Kemal Paşa Kürt milletinin haklarına sadık kalacağını defalarca ifade etti. Biz de inanarak kendisini kolladık.” (6)


Sivas Kongresi’nin tarihsel yıldönümünü yad etmek CHP açısından önemlidir. Ama yad etmek, üretilen bir tarihe değil, gerçekleşen tarihin gerçekliğine göre olmalıdır. Ve bu Kongre’nin gerçekleşme koşullarını sağlayan Kürtleri görmezlikten gelmek, Sivas Kongresi’nin tarihsel ruhunu acıtır. CHP artık Cumhuriyetin kuruluşunda, Kürt halkının rolünü görmeli ve hakkını da teslim etmek için çaba sarf etmelidir.


Tekrardan belirtmek gerekir ki; 21.yy’da Cumhuriyet’in felsefesi güncellenmelidir. İhsan Eliaçık; “İnsanlık yüzyılda bir yenilendiğine göre din anlayışı da yüzyılda bir yenilenmelidir” diyor. Kemalizm adı altında ortaya konulan, dogmalaştırılan, “ayet” olarak algılanır hale getirilmiş düşünce, kendini yenilemek zorundadır. M. Kemal’i yaşatmak isteyenler, değişimin gerçekliğinden kaçmamalıdırlar. Aksi takdirde zamanın ruhunu kaçırmış bir düşünce olarak, toplumda etkisiz ve geçmişin nostaljisiyle yaşamak zorunda kalırlar. Ulus-devlet ve onun dini olan milliyetçilikle yol almak günümüz dünyasında mümkün değildir. Ya CHP bu dar yaklaşımı aşar ya da dar yaklaşım CHP’yi aşarak onu esir alır.


Çalınanın geri verilmesini talep ediyoruz


M. Kemal verdiği sözlerle bizlere çok şey vaat etti. Sözlerini tutmamakla da bizden çok şey aldı. Bugün ellibin insanın yaşamını yitirmesinin en önemli sebebi tutulmayan sözlerdir. CHP rol almak istiyorsa, başvuracağı tarihi kaynaklar belli ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir. Ve tutması gereken ya da vermesi gereken sözler de bellidir.


Biz Kürtler hâlâ bugün bile, verilen sözlerin ve tutulmayan sözlerin sonunda bizden çalınanın geri verilmesini talep ediyoruz.


Avesta bize der ki; “Bir kişi ödünç aldığı bir eşyayı geri vermiyorsa, o şeyi çalmış ve adamı soymuş sayılır. (Geri vermemek amacıyla aldıysa hırsızdır, geri vermesi istendiği halde hayır vermeyeceğim şeklinde karşılık verdiyse soyguncudur. Yorum) Sanki kendisininmiş gibi komşusunun malını evinde alı koyduğu sürece onun her gün her gece yaptığı budur.” (7)


Kürtler olarak kendimizi soyulmuş olarak görüyoruz. Bizden alınanlar verilinceye dek, her gün, her gece bunu böyle göreceğiz.

Sonuç olarak; Cumhuriyetin kuruluşunda Kürt-Türk birliktelik felsefesi, Cumhuriyette yaşam bulmadı. Bu yaşam bulmamada ve buna dayalı çekilen acılarda M. Kemal pay sahibidir. Ve onun eseri olan CHP’nin de vebali büyüktür.

Son dönemlerinde M. Kemal de yarattığı eserinin tehlikelerini sanırım hissetmişti. Ama düzeltmeye belki de ömrü yetmedi. CHP bu imkana sahiptir.


Belirtilenler çerçevesinde Türk halkı payına mutluluk, Kürt halkının payına da mutsuzluk düşmüştür. Artık Kürt halkının mutsuzluğu görülerek, yeniden ortak idealler ve ortak toplumsal değerler öngörülmelidir. Cumhuriyetin kuruluş anlayışında bu vardır. CHP’nin öncelikleri arasında, başlangıçtaki halklar birlikteliğini görmektir.


Avesta bize der ki; “Ahura Mazda Spitama Zerdüşt’e (şöyle) dedi; İçindekinin bir cazibesi olmasa da, ben her ülkeyi (insanları için) değerli kıldım. Eğer içindekilerinin bir cazibesi olmamasına rağmen her ülkeyi (halkı için) değerli kılmasaydım, o zaman bütün dünya Airyana Vazza’ya (Aryen ülksine) akın edecekti.” (9)


Bizim düşüncemizde, her halka kendi toprakları değerli kılınmıştır. Bize de bizim topraklarımız değerli kılınmıştır. Yapılması gereken her halka değerli kılınan topraklara saygılı olunmasıdır. Cumhuriyetin Kürt-Türk birliktelik felsefesinde, her halkın toprağına saygı sözü vardır. Ve bugün uyulması ve uygulanması gereken bu sözdür. Bu tüm sorunlarımızın çözüm anahtarıdır.

 
Kaynakça

(1) Avesta, s.48 Ia2
(2) S.Kinzer, Ezberi Bozmak, s.81
(3) S.Kinzer, age. s.81
(4) M.Anter, Hatıralarım, s.92
(5) Avesta, s.48 Ia3
(6) M.Anter, Hatıralarım, s.92
(7) Avesta, s.48 Ia1
(8) S. Kinzer, age. s.155
(9) Avesta, s.35, I


Özgür Gündem Gazetesi

Hiç yorum yok: