28 Eylül 2012 Cuma

Erdoğan’ın Son Kongresi


Cahit Mervan
 
 
AKP’nin 4. Olağan Kongresi Pazar günü toplanıyor. Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan başta olmak üzere AKP kurmayları bu kongreye kendi gelecekleri açısından hayli önem atfediyorlar. Dünyanın Erdoğan ve AKP’nin ekseninde döndüğünü sanarak herkesin de böyle bakmasını salık veriyorlar.

Medya şimdiden Erdoğan’ın kongrede yapacağı konuşmaya ilişkin kamuoyunu bir beklenti içine sokmaya çalışıyor. Erdoğan’ın ''yeni bir sayfa açacağı'' pompalanıyor. Erdoğan’ın belirlediği ve kongrenin ise sadece onaylamak zorunda kalacağı AKP’nin yeni yönetiminde kimlerin yer alacağı da hayli ilgi çekiyor.

HER AKŞAM BİR TELEVİZYONDA

Memlekette kan gövdeyi götürürken Erdoğan her akşam o televizyon benim, bu televizyon senin dolaşarak ‘önemli’ açıklamalarda bulunuyor. Kongrede yapacağı konuşma üzerinde çalıştıklarını ve ‘balkon konuşmalarını’ aşan bir içeriğe sahip olacağını zikrediyor. Hadi hayırlısı deyip buraya bir nokta koyabiliriz, ama Erdoğan televizyonlarda kendisine çanak sorular soran gazetecilerin karşısında yaptığı konuşmalarda Kürtçe deyimle ‘tebîatî şîrîtî heta pîrîtî’ örneğini sergiliyor.

Televizyon ekranlarında üslubuyla, seçtiği kelimelerle iflas eden tüccarın eski defterinden fırlamış gibi konuşuyor. İleri sürdüğü argümanlarda yeni olan bir şey yok. Eskiyi bıktırıcı bir şekilde tekrarlıyor. Tek fark savaşa ve Oslo sürecine ilişkin daha çok yalan söylüyor.

Az da olsa Erdoğan’ın AKP kongresinde yeni bir sayfa açacağına inananlar varsa, şimdiden yaşayacakları büyük hayal kırıklığına hazır olsalar iyi olur. Çünkü Erdoğan’ın yeni bir sayfa açacak takati, mecali ve gücü kalmamıştır. Kürdistan Özgürlük Hareketi karşısında ağır bir yenilgi almıştır. Kaldı ki Erdoğan ve ekibi durumu objektif olarak değerlendirmek, buna uygun adımlar atmak ve gerekli politik manevra yapma yeteneğinden yoksundurlar.

ERDOĞAN’IN SÖYLEDİKLERİ HEYECAN YARATMIYOR

Adımlar ‘sorunlu’ kesimlerin ağzına bir parmak bal çalarak çöküşü engellemenin yollarını bulmak ve zaman kazanmak için atılıyor. Mesele bu olunca da yapılan ve söylenenler ‘halkla ilişkiler’ çalışmasından öteye bir anlam taşımıyor. Bu nedenle son Zübükzade’nin AKP’ye transferi, Erdoğan’ın yaptığı son açıklamalar ve Yalçın Akdoğan’ın yazdığı ‘yumuşak’ makaleler Kürt tarafında ciddi bir karşılık bulmuyor.

Birkaç yıl önce, hatta geçen yıl bu zamanlar söylendiği zaman heyecan yaratan şeyler, örneğin Türk Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı da görüşmeler tekrar başlayabilir’ veya ‘Oslo görüşmeleri olabilir’ türünden çıkışları, şimdi Kürt tarafında sanıldığının aksine bir heyecan yaratmıyor. Bu aşamada yaratması da mümkün görünmüyor.

Çünkü AKP’nin her önemli tarihi momentte sorunları çözmek yerine, onu ötelemek için ‘ustaca’ kamuoyunu ve tarafları beklenti içine soktuğu biliniyor. Artık AKP ve Erdoğan’ın çözüm yerine ‘çözüm fikrini’ sattığı, meselelere tüccarca yaklaştığı biliniyor.

Bu nedenle kimsenin, özellikle de Kürt tarafının işi yokuşa süren, çözümü erteleyen, çözüm yerine çözüm fikrini pazarlamaya kalkan AKP ve onun liderine tahammülü yok, kalmadı. Zaten ‘son savaş’ta bundan dolayı patladı. Ve AKP’yi tarihi yenilgi ve çöküntü ile karşı karşıya getirip bıraktı. Bu kongre de çöküşün ilanından başka bir işe yaramayacak.

ERDOĞAN SAMİMİ İSE YALAN SÖYLEMESİN

Kaldı ki yeni bir sayfa açacağı söylenen Erdoğan daha kongre kürsüsüne çıkmadan, konuk olduğu televizyon ekranlarında ciddi meselelerde neden yalan söylüyor?

Samimi bir politikacı yeni bir sayfa açacaksa eğer, işe ilk önce doğruları söyleyerek başlaması gerekmez mi? Ama Erdoğan milyonlarca insanın gözlerinin içine bakarak çok önemli, hayati birkaç konuda resmen yan çiziyor.

Her şeyden önce Kürdistan’da süren ve gittikçe derinleşen savaşa ilişkin gerçekleri halktan gizliyor. Türk ordusunun kayıplarını mümkün olduğunca aşağı çekiyor. Gerçek dışı rakamlar veriyor. Daha önce ‘500 terörist öldürdük’ dediği halde, bu kez toplam 239 PKK’linin hayatını kaybettiğini söylüyor.

Savaşa ilişkin gerçekleri gizlemesi yetmezmiş gibi, Oslo görüşmelerinin ses kayıtlarının ve en son ‘mutabakat belgesinin’ PKK tarafından sızdırıldığını iddia ediyor. Doğrusu iddiadan öteye yalan söylüyor.

OSLO BELGELERİNİ GÜLENCİLER SIZDIRDI


Halbuki Erdoğan da, emrindeki Milli İstihbarat Teşkilatı da iyi biliyor ki hem internet ortamına düşen Oslo görüşmelerine ilişkin olduğu söylenen ses kayıtları, hem de CHP genel başkan yardımcısının açıkladığı Oslo Mutabakat Belgesi’ni Fethullah Gülen cemaatinin adamları sızdırdı. Bütün göstergeler bu karanlık çeteyi işaret ediyor.

İktidar ve Çankaya savaşları için bunu yaptılar. Yapacaklar da. Önümüzdeki günlerde Çankaya köşküne çıkmak için Türkiye’yi ateşe atmaktan çekinmeyen tarafların başka belgeleri de birbirlerine karşı kullanmaları muhtemeldir. Aslında Erdoğan ve ekibi Oslo görüşmelerinin ‘Cemaatin adamları’ tarafından ne amaçla sızdırıldığını biliyor. Ama dürüstçe, bunu çıkıp açıkça söyleyeceğine suçu ve günahı Kürt hareketine yükleme gayreti içine giriyor. Bilerek günah işliyor. Kürtlerin günahını alıyor.

MUTABAKAT BELGESİNİN ALTINDA ISLAK İMZA OLUR MU?

En vahim olanı ise bizzat kendisi tarafından atanan heyet ile PKK arasında üçüncü koordinatör bir gücün gözetiminde yapılan ve tarafların üzerinde mutabakat kaldığı belgeyi halkın gözünün içene bakarak PKK’nin ‘uydurduğu bir metin’ olarak niteliyor. Çok basit bir kurnazlıkla belgenin altında ‘tarafların imzası yok’ diyor. Bir kez daha demagoji yapıyor. Gerçekleri halktan gizliyor.

Çünkü dünya alem bilir ki bu türden mutabakat belgelerinde tarafların ıslak imzası olmaz. Tarafların onayı olur. Taraflar atacakları pratik adımlarla mutabakat belgesini hayata geçirirler. Bu türden ‘gizli diplomasi’ uzun ve yorucu müzakereler sonucu üzerinde anlaşma sağlanan mutabakat belgelerinde her şey noktasıyla virgülüyle zaten yazılmaz. Çözüm için mutabakat belgesinde varılan görüş birliği ve güven esastır. Oslo görüşmeleri zaten üzerinde anlaşılan mutabakat belgesi Erdoğan tarafından yerine getirilmediği için kesintiye uğramıştır.

ERDOĞAN’IN DERDİ ÇÖZÜM DEĞİL

Dikkat edilirse Erdoğan mutabakat belgesinde çözüm için altın değerinde olan görüşleri tartışmıyor. Onları ‘uydurulmuş bir metin’ olarak elinin tersiyle itiyor, bundan sonra da öyle yapacak. Çünkü Erdoğan’ın bu son çıkışıyla daha net anlaşılıyor ki, hükümet İmralı ve Oslo görüşmelerine sorunun çözümü için stratejik bir hamle olarak yaklaşmamış. Bu işe samimiyetsizce, taktiksel olarak yaklaşmış. Adımlarını tasfiye üzerinden hesaplamış.

Şimdi aynı numarayı çevirebileceğini düşünüyor olsa gerek. Bu nedenle AKP kongresinde yeni bir sayfanın açılacağı balonunu uçuruyor. Ama balon daha kongre salonuna ulaşmadan patlıyor. Çünkü Kürt tarafı sahte umut balonlarından çok, gerçek manada kalıcı çözüm istiyor. Bunun dışında söylenenleri duymuyor. Haklı olarak duymakta istemiyor. Bunun yerine Şemzinan’ı, Çelê’yi, Gever’i, Dersim’i, Çewlik’i, Kürdistan’ı işaret ediyor.

Peki Kürt tarafı barış için ne istiyor?

İlk adım olarak Oslo mutabakat belgesinin uygulanmasını istiyor. Öcalan’ın özgürlüğüne gidecek süreç başlatılsın, 10 bini aşkın siyasi rehine serbest bırakılsın, askeri operasyonlar dursun, denetlene bilinir çift taraflı ateşkes ilan edilsin, Kürtlerin kendi kendini yönetme hakkı da dahil olmak üzere siyasi-kültürel kolektif hakları tanınsın, anayasa güvence altına alınsın.

Kürt tarafı çok şey mi istiyor? Hayır.

Bunlar asgari, makul taleplerdir. Örneğin İspanya’da geniş özerklik hakkına sahip Katalanların bağımsızlık istediği bu günlerde Kürt tarafının talepleri son derece makuldür.

Bu taleplere AKP ve Erdoğan ne diyor? Soru çok basit: Evet mi, hayır mı? Kürtlerin asgari taleplerine saygı gösterecek mi, buna uygun adımlar atacak mı? Erdoğan ne Kürtlerin iradesine saygı gösteriyor, ne de barış için bir adım atıyor. Bunun yerine televizyonlarda ‘halkla ilişkiler’ çalışması yapıyor.

Bu nedenle AKP kongresinin savaşsız bir Kürdistan ve Türkiye için yeni bir umut yaratacağını ve yeni bir kapı açacağını düşünmek için ortada bir neden yok. Hiç kimse Oslo mutabakat metnini ‘uydurulmuş bir belge’ deyip elinin tersiyle iterek, yeni bir sayfa falan açamaz. Kan ve hamaset edebiyatı yaparak, dokuz BDP milletvekilinin kellesini isteyerek bunu hiç yapamaz.

Ham hayal kurmaya hiç gerek yok. Erdoğan aklını başına alır, barış ve demokrasi için bir adım atarsa amenna. Ama bunu beklemeye, bir diktatörün iki dudağının arasından çıkacak ve her tarafa çekilmeye müsait bir kelimeye takılıp kalmak Kürtlerin işi olamaz. 


ANF

Hiç yorum yok: