25 Ağustos 2012 Cumartesi

Kirli Savaşın Yarattığı İkiyüzlü Toplum Gerçeği

Hüseyin ALİ

Antep’te bir patlama oldu. Türk devleti ve basını hemen o günün iç ve dış siyasetine göre bir şablon ortaya koydu. Bu eylem içine tüm ''iç ve dış düşman''larını yerleştirdi. ''Bu eylemi PKK yapmıştır; arkasında Suriye vardır''. Böylece hem Kürtlere karşı şovenizmi kışkırtmış oluyor, hem de Suriye politikasının haklılığını göstermeye çalışıyor. Suriye’ye yapacağı bir müdahalenin meşruiyetini sağlamak istediği görülüyor.

AKP içeride ve dışarıdaki tüm başarısızlıklarını sivillerin ölümü üzerinden timsah gözyaşı dökerek gizlemeye çalışıyor. AKP sivillerin ölümüne can simidi gibi sarılıyor. Öyle bir sarılma ki, böyle bir olay olmasaydı bile yapmak gerekirdi demek istiyor.


HPG bu olayla ilgisinin olmadığını açıkladı. Bülent Arınç gibi PKK’ye karşı her fırsatı bir psikolojik savaş aracı olarak kullanan AKP’nin basın, yani psikolojik savaş sorumlusu bile hâlâ bu eylemi kimin yaptığını söyleyemeyiz diyor. Hem de nutukların atıldığı ve şovenizmin kışkırtıldığı cenaze törenin akşamı.


Türkiye’de her şey yalan ve sahte olmuş. Kürtlere karşı yürütülen kirli savaş ve çirkin psikolojik savaş herkesi kirletmiş. İkiyüzlülük, utanmazlık, pişkinlik toplumsal bir karakter haline gelmiş. Kirli savaşı yapan yöneticiler böyle olunca toplum da böyle şekillenmiş.


Bu sivil ölümleri birçok sivil toplum örgütü kınadı. BDP de sivil ölümler için kınama açıklaması yaptı. Tabii en sert demeçler ise AKP hükümeti, Türk siyaseti ve devlet yetkililerinden geldi. Herkesin kınaması normal, ama AKP yetkililerinin, Türk devlet yetkililerinin ve siyasetçilerinin kınaması ise tam bir utanmazlık örneği. Çifte standart, ahlaksızlık ve pişkinlik Türk siyasetinin temel özelliği olmuş. Acaba bu siyasetçiler ve devlet yetkilileri Kürt çocukları öldürüldüğünde böyle kınamalar yapmışlar mıdır? Kürt çocukları öldüğünde Türk basını böyle bir yayıncılık yapmış mıdır? Kürt çocuklarının ölümü konusunda bu cinayetleri işleyenlere yönelik teşhir edici yayınlar yapmış mıdır? Eğer Kürt çocukları öldürüldüğünde benzer tutum göstermişler midir? Antep’teki olayın onda biri, hatta yüzde biri bir tutum ortaya koymuşlar mıdır? Sorulması gereken budur. Bu tutumları ortaya koymayan tüm sahte duygusal gösterilerin yüzüne tükürmek gerekir.


Türk devleti o kadar sivil ve çocuk ölümü suçlusudur ki, saysak bitmez. Kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız denilen bir ülkede zaten başka türlü olmasını beklemek hayaldir. Antep olayının olduğu günlerde Türk devletinin gerçekleştirdiği iki büyük sivil katliamın anmaları yapılıyordu. Birincisi 2001 yılında Türk savaş uçaklarının Güney Kürdistan’da bir köyün yayla yerini bombalayıp çoğu çocuk ve kadın 40’tan fazla Kürt’ün paramparça edilmesiyle ilgiliydi. Tarihe Kendakolê katliamı olarak geçti. Diğer bir anma ise yine Türk savaş uçaklarının 2011 yılının 19 Ağustos’unda Federe Kürdistan’da trafiğin yoğun olduğu bir yolda bir aracı roketlerle vurmasının sonucu biri altı aylık bebeğin olduğu, dördü çocuk, yedi kişilik bir ailenin yok edilmesi vesilesiyle yapılıyordu. 1996’da da Türk helikopterleri Türkiye sınırındaki Zaxo yolunda bir aracı bombalayarak 9 sivil katledilmişti. Bu olaylar sonrası Türk devletinin bırakalım bir özür dilemesi, basının bu konuda yayın yapması, bu olaylar ya görmezlikten gelindi ya da inkar edildi.


Geçen yıl Kortek’te bir araba içinde vurulan 7 kişilik ailenin yok edilmesini inkar ettikleri gibi pişkinlikle PKK’nin üzerine yıkmaya çalıştılar. Beşir Atalay 6 ay sonra Roboski olayı sonrası “biz sivillerin ölmemesine dikkat ediyoruz, sadece iki hata oldu, birisi Roboski, diğeri de Güney Irak’ta” diyerek Kortek Katliamı’nı kendilerinin yaptığını itiraf etmiştir. Zaten Federe Kürdistan hükümeti ve ABD bu katliamın Türk savaş uçakları tarafından yapıldığını çok iyi bilmektedir. Bu katliamlar karşısında Türk siyasetinin ve basının tutumu bu ölümlere bir savaş zayiatı gibi yaklaşmak olmuştur. Türk basınının zaten Türk devletinin kirlerinin üstünü örtmek ve halının altına atmak gibi bir görevi vardır. Roboski’de çoğu çocuk 34 gencin savaş uçaklarıyla paramparça edilmesini bir gün sonra verdi. Özel savaş merkezi resmi açıklama olmadan yayına girmeyin dedi, basın da buna uydu. Bu tavrı gösteren basının şimdi de çocuk ölümleri üzerinde ağıtlar yakmasına kim inanır? Zaten Antep’teki sivil ölümleri sadece psikolojik savaşı tırmandırmak, şovenizmi hortlatmak için ele alınıyor. Yoksa çocuk ölümleri umurlarında değildir. Çocuk ölümleri umurlarında olsaydı her gün bir yerde polis tarafından öldürülen Kürt çocuklarını gündemine alırlardı.


Polis ve asker 2006’da Amed, Kızıltepe ve Batman’da çoğu çocuk 20’ye yakın sivil öldürülünce bu basın ve siyaset hangi tepkiyi vermiştir. Bu ölümlerden önce başbakan “kadın da olsa çocuk da olsa gereğini yaparız” demiş, polis ve askerler de bunu emir olarak görüp bu çocukları katletmemiş miydi? Başbakan bu sözü ve Kürt çocukların ölümü üzerinde bu basın ya da bugün kınama yapanlar ne kadar durdu?


1,5 yaşındaki Mehmet Uytun bebek gaz bombasıyla öldürüldüğünde bu basının çocuk sevgisi neredeydi? Daha 15 gün kadar önce Adana’da gaz bombasıyla Kürt çocuğu ölünce bu basın neredeydi? Askerler İran sınırında bir çocuğu vurup diri diri toprağa gömdüklerinde bu basın neredeydi? Doğubeyazıt’ta bir Kürt’ün yüzüne bile bile ateş edip gözünü kör eden polislere bu basın hangi tepkiyi vermiştir? Yaşlı kadınlar gaz bombasıyla öldürülünce bu basın neredeydi? Onlarca çocuk polis ve asker silahlarıyla öldürülmedi mi? Gösterilerde öldürülen sivilleri saymıyoruz bile. Türk basını, Türk siyaseti ve birçok sivil toplum örgütü bu sıralarda vicdanlarını nerelerde bırakmışlardı? Psikolojik savaşın parçası olanların vicdanı olmaz. Nitekim Türk basınının ne vicdanı ne ahlakı ne de utanma duygusu kalmıştır. Resmi politika neyi gerektirirse öyle yapıyorlar. Duygularıyla ve vicdanlarıyla değil, emirlerle hareket ediyorlar.


Sivil ölümleri kınamak, vicdanlı insanların gösterdiği bir tutumdur. Bu nedenle tüm kınamaları psikolojik savaş çerçevesinde değerlendirmiyoruz. Ancak Türkiye’deki psikolojik savaş gerçeğinin, çifte standardın ve utanmazlığında görülmesi gerekir. Samimi duygularla kınadıklarını ve tepki gösterdiklerini düşünenlerin bir kısmı biz Kürt çocukları öldürülürken, Kürt kadınları öldürülürken aynı tutumu gösterdik mi diyerek kendilerini sorgulamalıdırlar. Türkiye’de sivil ölümleri devlet tarafından gerçekleştiğinde bugünkü gibi şiddetle kınanırsa o zaman Türkiye’de birçok şey çözüm yoluna girer. Türkiye’nin en temel sorunu olan Kürt sorunu da çözülür. Yoksa bugünkü tutumlarla savaş daha da şiddetlenir. Hele hele sivil ölümler üzerinden Kürtlere yönelik şovenizmi kışkırtmak, PKK’yi tüm düşmanlarıyla ilişkilendirmek bu savaşı sürdürmekte ısrar anlamına gelir.


Kürt Özgürlük Hareketi’nin Suriye ve İran’la ilişkisi olmadığı halde ısrarla bu ilişkinin olduğunu söylemek savaşta ısrardır. PKK’nin Suriye ve İran’la birlikte hareket ederek Türk devletine karşı savaş yürüttüğüne dair tek bir kanıt gösterilemez. Bunlar mevcut siyasi ortam içinde uydurulmuş şehir hikayeleridir. Özcesi Türkiye toplumu ve kamuoyu aldatılmaktadır. İran’la Kürt Özgürlük Hareketi arasındaki gerilim sürmektedir. Bu nedenle bu yönlü değerlendirmeler ezbere konuşmaktır. İran zaten her gün Türkiye’ye Kürt sorunu ortak sorunumuzdur, bu nedenle mevcut politikayı bırak, PKK’ye karşı ortak savaş yürütelim mesajı vermektedir. İran’ın Antep olayından sonra yaptığı açıklama da böyle anlaşılmalıdır.

Hiç yorum yok: