4 Haziran 2012 Pazartesi

Timothy Treadwell Nere, Erdoğan Nere...

Özgür Amed
 
 
Timothy Treadwell 29 Nisan 1957’de New York’ta doğdu. Orta halli bir ailenin beş çocuğundan biri olarak hayata atılır. Başarılı bir ilkokul dönemi geçirir. Okul başarısının yanında iyi bir yüzücüdür de. Bu yüzme becerisi ona üniversitenin de kapılarını açar. Çünkü yüzme bursu ile hak kazanır okumaya. Ve Timothy’un hayatı da bu noktadan sonra değişmeye başlar. Uyuşturucu ile tanışır. Bırakmakta zorlanır. İşler ters sarmaya başlar. Başına gelen bir iki kazadan sonra okul bursundan da olur, çünkü eskisi kadar iyi bir yüzücü değildir artık.

Üniversite hayatı biten Timothy, kendisini Kaliforniya’da bulur. Uyuşturucu bağımlılığını yanına alkolik hali de eklenmiştir. Hayatına yön vermeye çalışırken çok sevdiği ve kendisine güvendiği aktörlük seçmelerine girer. Bir barmen rolü için yarışa katılır ama kıl payı kaçırır. Bu durum onu derinden etkiler. Var olan düzensiz hayatını daha da karmaşıklaştırır.

Hiçbir şey iyi gitmemektedir.

Bir gün yakın bir arkadaşının ısrarı ile Alaska’da ki Ulusal Park’ta yer alan Boz Ayıları izlemeye giderler. Bu gidiş büyük bir değişimin de ilk kıvılcımıdır. Zira Timothy boz ayılardan çok etkilenmiş ve onları sevmiş. Daha sık gider hale gelmiş. Bu gidişler arttıkça, bir tutkuya da dönüşmüş. Ünlü yönetmen Werner Herzog’ın hazırladığı 2005 yapımı “Grizzly Man” adlı film, bu bahsettiğimiz tutkunun da belgesel film adıdır.

Grizzly Man, Timothy’nın Boz ayılarla 13 yaz geçirme hikâyesidir. Son yıllarını da kameralara alır, ayılarla ve doğanın başka yansımalarını da toplayarak tek kişilik bir film dünyası yaratır kendine. Toplam çektiği süre yüz saatin üstündedir. Bu film de de kendi görüntüleri ve arkasından kalanların anlatımları birleşiyor, ilginç bir yapıma dönüşüp önümüze geliyor. Timothy’nın yakınları onu anlatırken genel geçer ortak noktaları şu oluyor: “Timothy artık insanlardan nefret ediyordu. Onlarla iletişim kurmakta zorlanıyordu”

Doğanın ve ayı türünün en en vahşilerinden olan Boz ayılarla 13 ay geçirmek şüphesiz kolay değil. Kahramanımızın ilginç bir dünyası oluşuyor. Kendini artık ayıların koruyucusu ve tek dostu olarak görür hale geliyor. Çekimlerinden de anladığımız kadarı ile ayıların onu kabul ettiği ve kesinlikle ona zarar vereceği aklının ucundan dahi geçmiyor. Onlara gösterdiği bu yakınlık ve geçen süre zarfında, ayısal çocukluk karakterine bürünmeler ve tamamen ayıların dünyasından biri olma gibi davranışlar sergilediği görülmüş. Yakınları da bizzat buna şahit olaraktan anlatıyor filmde. Timothy inanılmaz bir özgüven sahibi olaraktan artık gerçek arkadaşlarının da boz ayılar olduğuna inanmış. İnsan dünyası ona göre daha vahşi ve boz ayılara haksızlık yapılıyor. Ayılar ve ulusal parkın hakimi kendisidir, o rehberlik edebilir o ancak onlarla iletişim kurup dokunabilir. En yakınlarına ancak kendisi gidebilir…

Sevecen dolu bir kalp ile Boz ayıların arkadaş olduğu sanrısına sahipti ve bu sanrı onu esir almıştı.

***

Recep Tayyip Erdoğan 26 Şubat 1954 İstanbul’da doğdu. Çocukluğu Kasımpaşa’da geçti. Limonata ve simit sattı. İlkokuldan sonra imam hatip lisesine yazıldı. 1981’de Marmara Üniversite’sinden mezun oldu. Erdoğan 1994 ve 1998 yılları arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığını yürüttü. On sekiz yaşından itibaren siyasete dahil oldu. Erdoğan, 1969-1980 yılları arasında yarı profesyonel futbolcu oldu. Eşi Emine Erdoğan'la 4 Temmuz 1978’de evlendi. Evliliklerinden 2 erkek, 2 kız olmak üzere 4 çocukları vardır. Erdoğan 27 Mart 1994'de yerel seçimlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olarak seçildi. 12 Aralık 1997 tarihinde Siirt'te bir miting esnasında okuduğu bir şiir nedeniyle göreve men ve hapis cezasına çarptırıldı. Şiir Milli Eğitim Bakanlığı'nın öğretmenlere tavsiye ettiği bir kitaptan okunmuştur. Cezaevinde dört ay kaldıktan sonra, 14 Ağustos 2001'de Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) kurdu. 2002 genel seçimlerinde AK Parti parlamentodaki sandalyelerin yaklaşık üçte ikisini kazanarak tek başına hükümet kurma yetkisini kazandı. 52 yıl sonra ilk kez iktidarda olan bir parti ikinci dönemde oy oranını arttırarak 2007 Türkiye genel seçimlerinde Genel Başkanı olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi %46,58 oy alarak seçimi kazandı. 2011 Türkiye genel seçimlerinde Genel Başkanı olduğu Adalet ve Kalkınma Partisi %49,9 oy oranına sahip olarak üçüncü dönemde de yeniden seçildi…

Özetle böyle bir geçmişe sahip olan Erdoğan’ın Kürtlerle ilişkisi çok ilginç oldu. Onlara dair politika üretmeye başladığı günden beri de ilgileşim eğrisi gibi seyir eden bir ilişki mevcut.

Sayın Erdoğan Kürtlere dair tezler geliştirdi kabinesi ile: “Kürt kökenli vatandaşlarım, Benim Kürt kardeşim, Teröre destek vermeyen Kürt” gibi…

Partisinde ki 77 Kürt ‘kökenli’ vekilin hiçbir politika üretmeden, tamamen çıkar çerçevesinde etrafında dolanıp, her türlü karara baş sallaması ile “Kürtlerin onayı”nı aldığını zan eden Başbakan, artık kendi fikirleri başta olmak üzere, çevresinin ve stratejistlerinin ona söylediği fikirlerin halisünatif bir sembolü idi. Kürt açılımını Kürtler dışında alakasız kim varsa onlarla konuşarak hal edebileceğini düşünen AKP, KCK operasyonu ile de “güç” gösterisinin Stanford Hapishane Deneyinin bir örneği olarak karşımıza çıkıverdi.

2011 seçimleri ile Türkiye’de her iki seçmenden birinin oyunu alan Sayın Başbakan için artık Kürdün bir hükmü kalmamıştı. Yeni hapishaneler ile sesleri çıkanlar da bertaraf edilip, halktan aldığı yetkiyi ve Kürtlerin de onu desteklediği, sevdiği, onayladığı sanrısı ile Kürt coğrafyasında ki yaşamı adeta cehenneme çevirdi. “Benim vatandaşım, benim medyam, benim halkım, benim ordum, benim kürdüm, benim bakanım” söylemlerine her gün bir yenisini daha ekledi. Pandora’nın kutusuna her gün yeni bir şeyler ekledi. En ufak eleştiriye olan tahammülsüzlüğü de ‘içeri’ ile son buluyor…

Timothy şöyle diyordu kendini çektiği kamerasına: “Savaşacağım. Güçlü olacağım, onlardan biri olacağım. Onların efendisi olacağım. Ama tabi bir yandan da nazik olacağım”

İşte R.T.Erdoğan ile sevgili Timothy’yi bir araya getiren yollarını kesiştiren de bu sözler.

Biri kendisini ayıların koruyucusu ve kollayıcısı, efendisi zan etti. Öyle yaşadı…

Diğeri de kendisini Kürtlerin gerçek temsilcisi ve onların gerçekten savunucusu, haklarını koruyucusu, yöneticisi olarak görüyor. Her kesime dair nazikçe döşediği patikaları var ve yeri geldiğinde basıp gürlüyor. "Sus" diyor... En sevdiği şey örtbas. Çünkü "Başbakanım diyor"...

Hepsi bu kadar mı?

Değil elbet. İşin asıl esprisini de verelim.

Timothy Treadwell o çok sevdiği ve kendini onlardan gördüğü, efendiliğine soyunduğu boz ayıların kurbanı oldu. Kameralara çektiği son boz ayı onu canlı canlı parçalara ayırarak yedi. Kamerasına acı dolu ses kayıtları girdi. Boz ayı sadece onu vahşice parçalamadı yanında olan kız arkadaşı Amie Huguenard’ı da yedi.

Yani boz ayı doğal yaşam diyalektiğine uygun davranmıştı. Dehüzyona yer vermemiş, doğasına uygun davranarak gerekeni yapmıştı. Çok sevildiğini düşündüğü o dünyada sonunu kestirememişti Timothy…

Sayın Başbakan’ın ruh hali ile Timothy’nın arasında zerre fark yok. Sonlarının aynı olmaması dileği ile…

Hiç yorum yok: