21 Haziran 2012 Perşembe

Kuvvetli-Zayıf Diyaletiği ve Tek Taraflı Rus Ruleti

VEYSİ SARISÖZEN

Dün bütün gün gazetelerin internet siteleri “300 PKK’li 4000 asker tarafından kuşatıldı” haberini en yüksek perdeden verip durdu. 

Bu mümkün mü? 


Elbette mümkün. 


Eğer 300 gerilla hep birlikte saldırıya geçmişse, ordu da onun yerini saptamışsa, elbette kuşatabilir. 


Ne olur? 


Hiçbir şey olmaz. İnsanlara yazık olur. Karşılıklı ağır kayıplar verilir. Karşılıklı kayıplar ha bir taraftan 10, diğer taraftan 30 kişi olmuş, ha 100’e karşı 300… Fark etmez. Elbette siyasi ve psikolojik sonuçları olsa da, belli bir “niceliği” aşmadıkça, bu tür karşılıklı kayıplar savaşın sonucunu tayin etmez. Belli nicelikten kastım belli bir kısa zaman içinde TSK için yüz binlik bir kayıp, HPG için de beş binlik kayıp gibi bir şeydir. Bu ise, ancak “cephe savaşlarında” yaşanabilecek kayıptır. Gerilla tarzı savaşlarda böyle rakamlar her iki taraf için de söz konusu bile olmaz. 


O halde ne olur? 


Savaş işte böyle sürer gider. 


Ne zamana kadar? Taraflardan biri “pes” edene kadar. 


Eğer savaş karşılıklı ateşkesle durmaz ve sonra da bir barış anlaşması ve çözümle sona ermezse olacağı şudur: Taraflardan birisi “pes” edecektir. 


Kürt tarafının “pes” demesi için, halk içindeki gücünün onu artık askeri, ekonomik ve her türlü lojistik açıdan besleyemez hale gelmesi gerekir. Şimdilik göstergeler, bu durumun tam tersine işaret etmekte. Bütün tutuklamalara rağmen halk desteği azalmak şöyle dursun artmakta. Bölgede AKP inişte, Kürt özgürlük hareketi çıkıştadır. Görünür bir gelecekte bu eğilimin tersine dönmesi mümkün değildir.   


Bu durumda Kürt tarafının “pes” demesi ihtimal dışıdır. Ama bu demek değildir ki, “pes” demeyen, karşı tarafa “pes” dedirtebilir.
Devlet tarafını “pes” ettirecek olan etken başka yerdedir. Uluslararası ve bölgesel konjonktürden söz ediyorum. Bu uluslararası ekonomik, politik ve askeri durumun umulmadık bir şekilde değişmesiyle ilgilidir. Bir devlet gücüyle, bir gerilla gücü arasındaki fark tıpkı çok katlı bir betonarme binayla, bir saz kulübenin depreme dayanıklılığı arasındaki fark gibi bir şeydir. Uluslararası ve bölgesel faylardaki bir kırılma binayı çökertir, kulübe ölümcül olmayan bir hasarla durumunu devam ettirir.
Tarihte devletin “pes” deme noktasına geldiği olmuştur. 


Eğer 1990’ların sonunda patlayan ekonomik ve onu izleyen politik kriz sırasında, (Irak’ı işgale hazırlanan) ABD ve öteki devletler Öcalan’ı Türkiye’ye teslim etmeseydi ve Kürt kuvvetleri hızla ülke dışına çekilmeseydi Basra savaşı sırasında devlet büyük bir hızla pes deme noktasına gelirdi. Eğer komplo boşa çıkarılsaydı ve PKK çok ciddi mevzileri geçici olarak kaybetmeseydi, ABD Irak siyasetinde PKK’yi de dikkate almak ve Türkiye’yi çözüme zorlamak zorunda kalırdı. Başında Öcalan’ın bulunduğu hareket yalnız Kuzey’de değil, Güney’de de en az diğer aktörler kadar büyük bir güce kavuşurdu, devlet savaşı sürdüremezdi ve hem “vesayet”, hem de “çözümsüzlük” sona ererdi. Türk devleti “pes” ederdi. Uluslararası komplo Türkiye devletinin “pes” etmesini önlemek için yapıldı. Böylece krizden en gerici yolla, yani “Kürt sorununda çözümsüzlük” ve “askeri vesayetten, cemaatçi vesayete geçiş” ve bu sayede krizin yükünü emekçiye ödetme yoluyla çıkıldı. Krizin “vesayete ve çözümsüzlüğe son verme” yoluyla yani demokratik yoldan aşılması önlendi. Ama artık ikinci bir “komplo” mümkün değil. Çünkü en büyüğü yapıldı. 


Her neyse. Söylemek istediğim şu: Demek ki, uluslararası ve bölgesel konjonktürdeki ciddi bir değişiklik, Türkiye’nin ağır bir krizle yüz yüze gelmesine yol açabilir ve bir kere daha devletin “pes” etmesi koşulları doğabilir. 


İşte muazzam gücüne rağmen devletin bugünkü savaşta karşı karşıya olduğu en büyük zayıflık budur. PKK elbette devletten güçlü değildir, zayıftır, ama bu zayıflık onun için avantajdır, devlet ise PKK’den kıyas kabul etmez derecede güçlüdür ve onun zayıflığı gücünden ötürüdür… Zayıf olanın biraz daha zayıflaması nicel bir kayba işaret eder. Güçlü olanın zayıflaması ise nitel bir kayıp demektir. Devletin karşı karşıya olduğu ve uluslararası-bölgesel koşullarla bağlı riskli durumu böyledir. 


Geçtiğimiz günlerde MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş, “önümüzde fazla zaman” kalmadığını söyledi ve özellikle de bu gidişle AKP’nin bölünmekle kalmayacağını, fakat Türkiye’nin de bölünme riskiyle yüz yüze olduğunu açıkladı.


Hesap basit: PKK otuz yıldır tasfiye edilemedi. Bu otuz yıl içinde devlet 1990 sonunda “pes” etme noktasına geldi. Zor kurtuldu. Savaş daha otuz - yıllarca sürebilir ve Türkiye bir kere daha “pes” etme noktasına gelebilir. Mesele şu: Bu Rus ruleti gibi bir kumardır. Şu farkla ki tabanca sürekli devletin elindedir ve devlet silahı bir Kandil’e çevirip, tetiği düşürmekte, bir de kendi şakağına dayayıp, tetiğe basmakta… Şu ana kadar şansı yaver gitti. Öyle ya, Kandil’de düşmanlarını elhak vurmakta usta, vuruyor da; ama düşman “çok”, devlet “tek”… Ya şansı yaver gitmez de, şakağına dayadığı silah ateş alırsa… 


İşte mesele budur.   


Kumardan vazgeçiniz… Çünkü “tetik düştüğü zaman”, siz kesinlikle kaybedeceksiniz, ama hep birlikte de kaybedebiliriz…

Hiç yorum yok: