9 Haziran 2012 Cumartesi

Hiç Dürüst Olmadılar...

 
AKP teşhir oldu, CHP takviyeye koştu. Ama nafile oyun bitti...
Bu satırların yazıldığı sırada, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “dürüstlüğe davet” kabilinden, Recep Tayyip’le buluşup, “Kürt sorununun çözüm yöntemi” önerisini tartışmaya açıyordu.

Konuyla ilgilenen Türk gazeteleri, “bir şey çıkar mı?” başlıklarıyla çıkmışlardı.


Umut, ama nafile bir bekleyişti, bu.


Tek yenilik, “Kürt sorunu yoktur” diyen savaş Dükü’nün, utanç verici şekilde diz çöküp, yere düşmüş, yankılanarak bulutlara ulaşmış sözlerini yalamasıydı.


Aynı savaş Dükü daha düne kadar, nerede olduğunu bilemeden böğürtülü bir koşu tutturan deli danalar gibi “Kürt sorunu yok” yalanını haykıra haykıra ortalıkta dolanıyordu. 

  
Bunlar, yalanla yaşanan dünyalarında, hiç bir zaman dürüst olmadılar. Hep arkadan dolandılar. Kürtleri sırtlarından bıçakladılar.


Açılım dedikleri günlerde, bol miktarda “silahı bırakın, siyaset yapın” nutukları attılar. Kürtler sahaya inince, bütün grup ve yapılanmaları suçlu ilan edip insan avına çıktılar.


Dört bini kadın ve çocuk, 6 milletvekili, 32 Belediye Başkanı, 13 Belediye Başkan yardımcısı, 106 Belediye ve genel meclis üyesinin de içinde bulunduğu 10 bin Kürt ellerinde esir.
Göz önünde olan gerçeği inkarı, hayatın başarısı sandılar.


Son isyana kadar, Kürt yok, tutuklanacak katledilecek Kürtçüler vardı, yalan üstünde sallanan dünyalarında. Kürtçe yok, ama Kürtçe konuşanlar…


Kürtçe konuşan Kürtçüleri bitirmek için, bildikleri tek yoldan ilerleyip, kırım yaptılar, cinayetler işlediler. Katil kuşaklar yetiştirdiler.


1930 yılınının generali, “Zilan deresi, lebaleb insan ölüleriyle doldu”
diyordu, insanlık utancı kırımla övünerek.


Herkes bildiğini satar, bu dünyada. Bakkal, manav aşığı olduğu malları sergileyen müzeci değil, satıcıdır. Bunlar da, açtıkları dükkanda, alıcısına din, iman ve vicdan satıp, zorbalıkla övünürler.
“Var demeseniz, Kürt sorunu olmaz” diyerek bir halkın var olma ve özgürleşme sorununu inkar eden din taciri, ölüleri saklayarak, devletçe ağlama ayinlerini yasaklayarak “analar ağlamasın” sözünü gerçeğe dönüştürüyordu.


Savunma Bakanı geçenlerde, savaşanların ölü dökümü yapıyor, “biz kazançlıyız, çünkü daha çok insan öldürdük” diyordu.


Yaşatmayı değil, öldürmeyi kazanç sanan bu adam, ölü istatistiklerinde de yalan söylüyordu. CHP Genel Başkanı eski yardımcısı Gürsel Tekin, daha bir kaç gün önce, son üç ayda 150’den fazla kayıp verdiklerini, Gerilla kaynakları ise karşı tarafın Mayıs ayındaki ölü sayısını 105 olarak açıklıyordu.


Irkçıların vicdanı olmaz. 1990’a kadarki Güney Afrika Cumhuriyeti ve Rodezya benzeri ırkçı rejimler de özgürlüğünü arayan yerlileri öldürerek sindirmeye çalışıyordu. Aynı anlayış, Kürdistan’ı tanklar, toplar, uçak ve helikopterlerle delik deşik ediyor, kan döküyor.


Bütün Kürtler, ırkçı vandallığın hedefidir.


Recep Tayyip, onun için Roboskî katliamını savunurken, çetecilikte belki ama devlet adına, asla ağza alınamayacak bir söylemle, “Türk silahlı kuvvetleri Ahmet mi, Mehmet mi nereden bilsin” diyebiliyordu. Çünkü, ırkçı bakışta “iyi Kürt” kiralık adam, uşaklaşmış kişiydi. Gerisi ölü olan…


Roboskî katliamı, altıncı ayında. Hala, asıl amaçlarını örtecek bir yalan uyduramadılar.


Çünkü, hedeflenen amaç belli ve planlıydı. Roboskî katliamı, küçük çaplı bir Halepçe’dir. Saddam rejimi hangi amaçla Halepçe’ye zehirli gaz serptiyse, bunlar da aynı amaç uğruna bomba yağdırdılar.


İki olayda da temel güdü, Kürtleri ölüm kıskacında sindirip, teslim almaktı.


Bunun böyle olduğunu, İçişleri Bakanı İdris Naim, kendince övüneyim derken ifşa etti. İdris Naim’e göre, katliam kurbanları, “dolap beygiri” gibi Kürdistan ulusal kurtuluş hareketine yardım ediyorlardı. Dolayısıyla ölümü hak etmişlerdi.


Görgüsüz Sultan, kibirli efendisi Recep Tayyip de “onlar”  diyerek, onu onaylamakla kalmıyor, “bizim askerlerimiz mayına basarken onlar neden basmıyorlar?” savunmasıyla, sivil katliamın planlı olduğunu ikrar ederek, suçunu ele veriyordu.


Kürtlerin ödediği bunca bedele rağmen “sorun yoktur” diyen adamın, sorunun hal yolu, yöntemini görüşmek üzere CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ile buluşuyordu, ben bu satırları yazarken.


“Öldüre öldüre bitirme”ye ayarlı ırkçı bakışta değişiklik olmasa da, demek ki sorun vardı. “Kürt sorunu yoktur” diyen ağız, kendi yandaşlarına da yalan söylemiş, onları kandırmıştı.
Söyleyegeldiğini yalanlaması da insaniyet için kazanımdı.


AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com


Hiç yorum yok: