26 Haziran 2012 Salı

‘F4 Uçak Krizi’nde Gündeme Gelmeyen Ayrıntılar

Cuma günü Suriye’nin bir Türk savaş uçağını düşürmesiyle ilgili tartışmalar sürüyor. Ahmet 
Davutoğlu’nun olayla ilgili yaptığı açıklamanın yanıtsız bıraktığı çok sayıda soru bulunuyor. 

Cuma günü Türk hava kuvvetlerine bağlı RF F4 tipi savaş uçağının keşif uçuşu yaptığı esnada Suriye tarafından düşürülmesiyle ilgili tartışmalar devam ediyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dün yaptığı açıklamada uçağın uluslararası karasularında, Suriye hava sahasının 1 mil dışında düşürüldüğünü ileri sürdü. Uçağın enkazının Suriye karasularının içerisinde, Lazkiye kıyısına 8 mil mesafede bulunmasına ilişkin ise uzmanlar, bunun uçağın süratinden kaynaklanabileceği görüşünü dile getiriyor. Ancak bu durumda dahi dikkat çeken bir ayrıntı, uçağın Suriye karasularının 1 mil dışındayken yönünün Suriye’ye dönük olması... Zira uçak vurulduktan sonra eğer bir manevra yaparak yönünü ters çevirmediyse Suriye’ye doğru hızlanarak düşüyor. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ise açıklamasında, uçağın vurulduktan sonra düzensiz hareketlerle uçtuğunu ve bu nedenle Suriye karasularına düştüğünü söyledi. Suriye tarafı uçağın Lazkiye kıyısına 1 kilometre mesafede vurulduğunu öne sürüyor.

Davutoğlu’nun açıklamasına göre uçak Türkiye’nin kendi radar sistemini test etmek ve eğitim amacıyla havalandı ve Suriye’ye ilişkin herhangi bir misyonu bulunmuyordu. Dışişleri Bakanı uçağın herhangi bir uyarıda bulunulmadan düşürülmüş olmasını ise kabul edilemez olarak niteledi.

Türkiye, kendi içinde tutarlı görünen bu anlatı çerçevesinde olayı yarın NATO gündemine taşıyacağını ilan etti. Ancak olayla ilgili ayrıntılar konusunda iki ülkenin söyledikleri arasındaki farklılıklar bir yana, hiç gündeme gelmeyen bazı sorular da yanıtsız kalmış bulunuyor. 

Gündeme gelmeyen üç konu

Açıklamalarda hiç değinilmeyen üç başlık şöyle sıralanabilir:


- Türkiye’nin Suriye’yle değişik zamanlarda yapmış olduğu ikili gizli veya kısmen gizli askeri anlaşmalar bulunuyor.

- Bu anlaşmalar çerçevesinde hava savunma sisteminin de parçası olduğu silahlarda, düşman-dost tanıma sistemi bulunuyor.


- Olayın tamamı irdelendiğinde taktik olarak amacın ne olduğu konusunda bir belirsizlik bulunuyor.


Türkiye ile Suriye arasında iptal olduğu konusunda emare olmayan, taraflarca bazı maddeleri dostane toplantılarda kamuoyuna açıklanmış gizli askeri anlaşmalar bulunuyor. 1998’de imzalanan ve Adana Mutabakatı olarak bilinen anlaşma, Abdullah Öcalan’ın Suriye dışına çıkartılması sonrasında Lübnan’ı da kapsayacak şekilde yapılmış bir askeri anlaşmaydı. Anlaşmanın TSK’nın tek taraflı ve sınırsız yetki ve olanaklarla kontrol edebileceği şartları da içeren maddelerinden bazıları şu başlıkları öngörmekteydi:

- TSK özel kuvvetlerinden iki tim, Suriye sınır kapılarından önceden haber vermeksizin girebilecek, Suriye içindeki her noktayı zamansızca kontrol edebilecek… 

Şu anda Ergenekon davasından tutuklu, zamanın Özel Kuvvetler Komutanlığı Muharebe Arama Kurtarma komutanı Albay Levent Göktaş, emekli olana kadar bu timlerin başında bulunuyordu. Göktaş’ın komuta ettiği timler, Suriye’ye sayısız geçiş ve kontrol gerçekleştirdi.

- Suriye derinliklerindeki ve Lübnan’daki PKK kamp veya barınma/eğitim yerlerinin kontrolü için, kara timlerinin yetersiz veya etkili olmayacağı durumlarda hava unsurlarının da kullanılabilmesi. 

Bu durumda keşif uçaklarının, koordinatları daha önceden belirlenmiş yerlerde, güzergahı sabit olmak üzere kontroller yapması öngörülüyordu.

Öncelikli olan ABD ve İsrail’in çıkarları

Bölgede askeri gizli anlaşmaların yapıldığı bir diğer ülke ise İsrail… İsrail ile yapılan gizli anlaşmaların çerçevesi, bölgesel kurtarma, arama ve insani amaçlı müdahalelerin koordine edilmesi olarak çizilmekteydi. 


Her iki ülke ile yapılan askeri gizli anlaşmalarda üçüncü ülkeleri kapsayan, “bu anlaşma maddeleri ve içeriği üçüncü ülkelerle yapılacak benzeri gizli anlaşmaların hükümlerini engelleyicidir” veya “…değildir” gibi standart bazı maddeler bulunuyor. Bu diplomatik olarak, “başka ülkelerle yapılacak gizli anlaşmaların içeriği benim aleyhime olamaz” anlamını taşıyor.

Askeri anlaşmaların -Türkiye bakımından- hiyerarşisinde en üst düzeyde olanlarının ABD ve eşdeğer içerikte olan İsrail ile yapılan anlaşmalar olduğu biliniyor. Dolayısıyla başka ülkelerle yapılan anlaşmalar şu ibareyi içeriyor: “Ülkeler ile yapılacak olan askeri anlaşmaların ABD ve İsrail'in lehine olması gözetilir ve olanaklarından faydalanması sağlanacak tedbirler birlikte alınır…”

Bu anlaşmaların bazı dönemlerde yenilenmesi, yalnızca propaganda veya güven tazeleme amaçlı olmayıp şunları da hedefliyor:

- Özellikle hava savunma sistemleri, füze sistemleri ve savaş uçaklarının sahip olduğu dost-düşman tanıma sistemlerinin bazı periyotlarla değişen kodlarının ve kapsamlarının güncellenmesi…

- Bütün sistemlerde günlük, haftalık vs. sürelerde, eşzamanlı olarak değişen kodlar bulunuyor. Bu kodlar birkaç şekilde işlevlendiriliyor ve kullanıcıların kontrolü dışında işliyor. Örneğin bir ABD savaş uçağı bir başka ABD uçağını düşman olarak tanımlayamıyor ve her iki pilot istese bile birbirine ateş edemiyor. Diğer yandan bir TSK uçağı ABD uçağını düşman olarak tanıyamaz ve ateş edemezken, ABD uçağı TSK uçağını dost olarak tanımlasa bile, pilotu TSK uçağına ateş edebiliyor. 

- Günlük veya periyodu belirlenmiş sürelerde tanıma kodlarını otomatik olarak değiştiren kartuşlar, üretici veya modernize edici ülke tarafından tek elden imal ediliyor ve silahlara/sistemlere yine tek elden takılıyor. Aralıklarla yenilenen işbirliği ve eğitim vs. anlaşmaları, donanımların sürekliliğini de kapsıyor.

Kesişim kümesi: İsrail

Suriye ordusunun bütün ana sistemi ve muharebe silahları SSCB kökenli olup, modernleştirilmesi Rusya tarafından yapılıyor. Suriye, bu tek yönlü bağımlılığı kırmak adına özellikle Lübnan boşaltıldıktan sonra ana muharebe silahlarını –dolayısıyla yazılımları- Fransa’dan temin etmeye başladı.


Gizli askeri anlaşmalar bazı Bağımsız Devletler Topluluğu üyeleri ile İsrail arasında da yapıldı ve bu kapsamda bölgesel kod kullanımı –silah satışları ve modernizasyon dahil- anlaşmaları imzalandı.


Ortadoğu’da silah, savunma sistemi, savaş uçağı, deniz üstü ve altı deniz araçlarından atılan füzelerin düşman-dost tanıma kodları üç öbekte yer alıyor: ABD, Rusya ve İsrail. Bu üç öbeğin kesişim kümesinde İsrail bulunuyor.

Silah ve sistem satışlarında, “aldığım silah ve sistemi mevcut konsept ve gizli anlaşmalara uyduracaksın” gibi şartlar bulunuyor ve hava savunma sistemi bütün savunma silah ve donanımlarını içeriyor. Tek bir erin kullandığı omuzdan atılan tek kullanımlık füzeler, uçaksavar silahları, akıllı füzeler, radarlar vesaire de buna dahil… Bu sistemlerin uyumluluğu ise taktik ve teknolojik bütünlük arz ediyor.

Suriye nasıl vurdu ya da Türk uçağı neden vuruldu?

Hava savunma silahları üç nesilden oluşuyor:


- Silahı kullananın uçağı sürekli görerek silahtan atılan mühimmatı yönlendirmesi gereken nesil,

- Silahı kullananın mühimmatı attıktan sonra bir lazer noktalayıcı uçağı işaret etmesi gereken nesil,


- At-unut, mühimmatın-füzenin atıldıktan sonra takip-işaret istemeyen ısı algılayıcılarıyla otomatik olarak bulduğu ve vurduğu nesil.


Bu nesillerden sadece sonuncusunda kod, yani dost-düşman tanıma özelliği bulunuyor ve füze, belli süre içinde düşman uçağı bulamazsa, dost uçakları ısı algılayıcısı özelliği ile vurmasın diye kendisini imha eden bir mekanizmaya sahip oluyor… Yani muharebe sırasında füze düşmanı tanır ve ateşlenir, ama uçuş süresi vurmak için yetmeyebilir ve bu arada başka bir silahın ısısını algılar ve onu imha edebilir. Bu süreci geri döndürecek bir komut olamayacağı için füze önlem olarak kendisini imha eder… 

Buraya kadar sıralanan veriler alt alta yazıldığında karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor:

- Suriye savunma konsept ve donanımı Rusya Federasyonu tarafından modernize ediliyor.

- Türk uçağını vuran füzenin menzil nedeniyle at-unut nesli olma ihtimali yüksek bulunuyor.


- Suriye hava savunma sisteminin dost-düşman tanıma kodları Rusya tarafından oluşturuluyor.


- TSK uçağının silah kod sistemi ise ABD kaynaklı, İsrail modernizasyonu…


- İsrail’in eski Sovyet cumhuriyetlerinden bazılarıyla (Azerbaycan vb.) veya Rusya hava savunma sistemi kullanan ülkelerle (Güney Kıbrıs) silah modernizasyonu anlaşmaları ve askeri işbirliği anlaşmaları bulunuyor.
- Türkiye ile Suriye arasında askıya alındığı ya da iptal edildiği ilan edilmeyen veya bu yönde bir işaret bulunmayan askeri gizli anlaşmalar bulunuyor.


- Benzeri gizli askeri anlaşmaların İsrail ile yapılmış olması ve “üçüncü ülke” olarak İsrail’in lehine işlemesi söz konusu…


Dışişleri Bakanı, Türk uçağının radar sistemini denemek ve eğitim amacıyla uçuş yaptığını açıkladı. Bu uçakların dost-düşman tanıma yazılımlarının modernizasyonu İsrail tarafından yapılıyor. Türkiye ise bir süredir yazılım kodlarını kendi ihtiyaçları çerçevesinde değiştirdiğini ileri sürüyor. 

Türkiye'nin mevcut anlaşmalar çerçevesinde bölgede rutin kontrol yapabileceği de göz önünde bulundurulduğunda, bazı noktalar dikkat çekiyor. 

Öncelikle, Davutoğlu mevcut anlaşmalar çerçevesinde Türkiye'nin bu tür rutin kontroller yapabileceğinden hiç söz etmedi. Bu anlaşmaların halen yürürlükte olup olmadığının ve kapsamının kamuoyundan gizli tutulması, bu koşullarda, daha yakıcı bir tartışma konusu. Zira hangi tarafın, diplomatik olarak ne tür konuları ihlal ettiği konusunda kamuoyu kasıtlı olarak bilgilendirilmemiş oluyor.

İkinci konu ise Suriye hava savunma sisteminin Türk uçağını “dost” olarak tanımamış olması ile ilgili ihtimaller... Burada iki ihtimal ortaya çıkıyor: Ya uçağın bu şekilde algılanmasını engelleyen bir müdahale gerçekleşti ya da füze sisteminde gerekli yazılım ve kod değişimi işleminin yapılmadı...

Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada bu önemli soruyu yanıtsız bırakarak, apar topar konuyu NATO gündemine sokmaya hazırlanıyor. Her durumda Türkiye'nin aylardır Suriye'ye karşı yürüttüğü tacizkar politikanın iki ülke halkları açısından yarattığı tehlikelerin kanlı canlı bir başka örneği ile karşı karşıya bulunduğumuz söylenebilir.

(soL-Dış Haberler)

Hiç yorum yok: