8 Haziran 2012 Cuma

Dünya Sınıf Savaşı: Protestonun Coğrafyası




IMMANUEL WALLERSTEIN

İyi bir dönem olunca ve dünya ekonomisi yeni üretilmiş artı değer bakımından genişlerken, sınıf mücadelesinin sesi kısılmıştı. Hiçbir zaman ortadan kalkmadı ama düşük bir işsizlik seviyesi oldukça ve düşük miktarlarda da olsa alt sınıfların gerçek gelirleri yükselmeye devam ettikçe, toplumsal uzlaşma dönemin düzeni oldu.

Ancak dünya ekonomisi durgunluğa girince ve gerçek işsizlik önemli ölçüde artınca bu toplam pastanın küçüldüğü anlamına geldi. Bunun üzerine soru, ülkelerin içinde ve ülkeler arası düzeyde bu küçülmenin yükünü kimlerin taşıyacağı oldu. Sınıf mücadelesi çok daha belirgin bir hale geldi ve er ya da geç sokaklarda açık çatışmalara dönüştü. Dünya sisteminde 1970’den ve çok daha belirgin bir şekilde 2007’den beri olan da budur. Bu arada, yüzde 1 olan en üst sınıflar kendi paylarını ellerinde tutmaya hatta artırmaya devam etti. Bu da doğal olarak yüzde 99’un payının kesin olarak düşüyor olduğunu gösterir.


Bölüşüm üzerindeki mücadele dünya bütçesinde esasen iki temel mesele üzerinden devam ediyor: Vergiler (ne kadar ve kim) ve geniş toplumsal kesimlerin korunma ağları (eğitim, sağlık ve hayat boyu gelir garantisi). Bu mücadelenin devam etmediği hiçbir ülke yok. Ancak dünya ekonomisindeki yerlerinden, iç demografik yapılarından ve siyasi tarihlerinden kaynaklanan çeşitli sebeplerle bu mücadele bazı ülkelerde diğer bazı ülkelerden daha sert geçiyor.


Bu meselenin siyaseten nasıl ele alınacağı keskin bir sınıf mücadelesi içinden herkese soruluyor. İktidardaki gruplar kitlesel isyanları sert bir biçimde bastırabilirler, nitekim çoğu böyle de yapıyor. Ya da eğer isyan bastırma mekanizmaları için fazla güçlü durumdaysa onlara katılıyormuş gibi gözükerek ve gerçek değişimi sınırlandırarak protestocuları asimile etmeye çalışıyorlar. Ya da her ikisini birlikte yapıyorlar önce bastırmayı deniyorlar sonra eğer bu işlemezse asimile etmeye çalışıyorlar.


Protestocular da bir ikilemle karşı karşıyalar. Protestocular her zaman önce göreli küçük ve cesur bir grup olarak başlıyorlar. Eğer iktidardaki grupları etkilemek istiyorlarsa, çok daha geniş ve siyaseten çok daha çekingen bir grubu kendilerine katılması için etkilemek zorundalar. Bu kolay değil ama olabilir. 2011’de Mısır’da Tahrir Meydanı’nda olan şey buydu. “İşgal Et” hareketinin Amerika Birleşik Devletleri’nde ve Kanada’da yaptığı da buydu. Son seçimlerde Yunanistan’da olan da buydu. Şili’de çok uzun süredir devam eden öğrenci grevlerinde olan da buydu. Ve şu anda Quebec’te son derece çarpıcı bir biçimde olmakta olan şey de budur.


Ancak bu olduğunda daha sonra ne olacak? Bazı protestocular başlardaki daha dar taleplerini çok daha fazla genişletmek ve toplumsal düzeni yeniden yapılandıracak şekilde genişletmek istiyorlar. Bir yanda da mevcut iktidar gruplarıyla oturmaya razı ve kimi uzlaşmalar üzerine müzakere etmekle yetinen diğer gruplar var. Bu türden diğer gruplar da her zaman var.


İktidardaki gruplar baskı kurduğu zaman çoğunlukla protestolar bakımından yangına körükle gitmiş oluyorlar. Bu olmadığı zaman ve iktidardaki gruplar uzlaştığı ve asimile edildiğinde, genellikle protestocuların sesini kısmayı beceriyorlar. Mısır’da olduğu gözüken şey tam da buna benziyor. Mevcut seçimler iki aday arasında nihai bir seçim olabilmesi için ikinci tura kaldı ve bu iki adayın ikisi de Tahrir Meydanı’ndaki devrimi desteklemedi. Devrik lider Hüsnü Mübarek’in son başbakanının temel amacı Tahrir Meydanı’ndakilerin taleplerini hayata geçirmek değil. Diğeri Mısır’da şeriatı yerleştirmek olan Müslüman Kardeşler hareketinin liderlerinden biri. Sonuç, ilk turda seçimlere katılmayarak iki adayı da desteklemediğini ortaya koyan ve en yüksek orana sahip olan yüzde 50 için korkunç bir seçim olacak. Bu mutsuz durum Tahrir Meydanı yanlılarının bir biçimiyle farklı arkaplanlara sahip olan iki aday arasında oylarını bölmüş oldukları gerçeğinden kaynaklandı.
Bütün bu olup bitenlerle ilgili olarak ne düşünmeliyiz? Hızla ve sürekli değişen bir protesto coğrafyası var gibi gözüküyor. Bir anda bir yerde ortaya çıkıyor ve sonra ya bastırılıyor, ya asimile ediliyor ya da mecalsiz hale getiriliyor. Ve bu durum oluşur oluşmaz başka bir yerde ortaya çıkıyor ve bu yeni protesto da tıpkı diğerleri gibi bastırılabilir, asimile edilebilir ya da mecalsiz hale getirilebilir. Ve dünya çapında bastırmak mümkün olmadığından, sonra bir anda üçüncü bir yerde ortaya çıkıyor.


Aslında protestoları bastırmak çok basit bir sebep nedeniyle mükün değil. Dünya gelirinin küçülüyor olması gerçek bir durum ve ortadan kalkacağa da benzemiyor. Ekonomi uzmanlarımız ve siyasetçilerimiz yeni bir zenginlik döneminin ufukta olduğu konusunda bizi rahatlatsalar da kapitalist dünya ekonomisinin yapısal krizi ekonomik zayıflama dönemlerinde kullanılan standart çözümleri işlemez hale getiriyor.


Dünyanın çok kaotik bir durumunda yaşıyoruz. Her şeydeki dalgalanmalar çok büyük ölçüde ve hızlı gerçekleşiyor. Bu durum toplumsal protestolar için de geçerli. Protestonun coğrafyasının sürekli değişmesinde de bunu görüyoruz. Dün Kahire’de Tahrir Meydanı’nda, bugün Montreal’da muazam büyüklükteki izinsiz yürüyüşlerde yarın ise muhtemelen çok sürpriz başka bir yerde.

Hiç yorum yok: