12 Haziran 2012 Salı

AKP’nin CHP Girişimine Yaklaşımı

Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’ın görüşmesiyle birlikte bazı çevreler Kürt sorununun çözümünde bir umut belirdiğini söylediler. Tabii ki Kürt sorununun çözümü açısından ne kadar siyasi parti bir araya gelse iyidir. Ancak bu bir araya gelişin hangi amaçla olduğu daha da önemlidir. Kürtlerin iradesinin tanınmadığı ve muhatap alınmadığı bir yerde kim herhangi bir çözümden söz edebilir? Kürtlerin siyasi iradesini tanımayan ve taleplerini kabul etmeyen her girişim on yıllardır sürdürülen ezme ve tasfiye politikasından farklı bir şey ifade etmez.

Kürt Özgürlük Hareketi AKP’ye yıllardır çözüm için şans verdi. Her seçim öncesi ateşkes yaptı. AKP hükümetiyle görüşmeleri yıllarca sürdürdü. Buna Erdoğan’ın 2011 seçimleri öncesi verdiği cevap idam tartışmaları oldu. Kürt Halk Önderi’nin sunduğu protokollere olumlu cevap verilmedi. Kürt Halk Önderi bu protokollerle birlikte Meclis bu konuda inisiyatif alsın, benim de çözüm için önüm açılsın, dedi. AKP bu olumlu yaklaşımlara rağmen oyalama ve tasfiye politikasında ısrar etti. 


AKP’nin bir çözüm politikası olmadığı, ezme ve tasfiye etmede ısrar ettiği İmralı’daki tehdit ve şantaj politikası ve Kürt siyasetçilere karşı yürüttüğü saldırı kampanyasıyla onlarca defa netleşmiştir. Zaten tek millet, tek vatan, tek devlet ve tek bayrak söylemleri çözümsüzlüğün teorisidir. AKP Kılıçdaroğlu’nun çağrısıyla bu politikadan vazgeçip bir çözüm politikası ortaya koyacak mıdır, ya da CHP’nin AKP’yi bu politikadan vazgeçirecek bir çözüm projesi var mıdır? Bu görüşmeden bir gün sonra Van’ın tüm belediye başkanları tutuklanıyorsa, tıp öğrencileri bile hiçbir neden yokken tutuklanıyorsa kim AKP ve CHP’nin görüşmesinden umutlu olabilir? Eğer biz Kürtlerin iradesini kırarız, Kürtlere rağmen bu sorunu çözeriz deniliyorsa bu ayrı bir konudur. Kürtlerin iradesini tanımayan hiçbir adımın da çözüm olmayacağı açıktır.


Kürt sorunu Kürtlerin temel haklarının gasp edilmesiyle ve buna karşı Kürtlerin direnişiyle ortaya çıkmış bir sorundur. Ortada bir sorun varsa bunun nedeni Kürtlerin taleplerinin karşılanmamasıdır. Siyasi sorunlar ve savaşlar taleplerle ilgili ortaya çıkar. Talepler konusunda anlaşıldığında en şiddetli savaşlar bile bıçakla kesilmiş gibi kesilir. Devlet, Kürtlerin siyasi taleplerini bastırmak için yüz binlerce asker ve polisi besliyor ve Kürtlere karşı savaş yürütüyor. Kürtler ise siyasi taleplerde bulunduğu için ezilmek isteniyor. Bunun için de ezmek isteyenlere karşı direniyor. Eğer devlet Kürtlerin taleplerini kabul ederse ne bu bastırma politikasına ihtiyaç duyulur ne de Kürtler direnmek zorunda kalır. Dolayısıyla bu sorunda düğüm noktası devletin Kürt halkının taleplerine yaklaşımıdır. Bunun dışındaki her değerlendirme demagojidir ve bu yalın gerçeği örtmeye yöneliktir.


7-8 bin BDP’li tutuklanıyor, dışarıda hiçbir belediye başkanı bırakılmıyor, ama hala Hükümetin bir çözüm politikası olduğundan söz ediliyor! Böyle bir ortamda CHP ve AKP görüşmesinden olumlu şeyler çıkacağı söylemleri insanların aklıyla alay etmektir. AKP’nin bu hukuk faşizmine ve görülmedik düzeyde uyguladığı baskılara karşı çıkmayanların ne demokratik zihniyeti olabilir ne de o ülkede demokratikleşme umudundan söz edilebilir. İlk önce gerekli olan demokratik zihniyettir. Bu olmadan sarf edilen her söz boş seslerden ibaret kalır.


CHP’nin niyeti ve hedefi nedir belli olmuş değildir. Acaba bazı çevreler mi AKP’nin etkisiz kalan tasfiye politikasını güçlendirmek için CHP’yi iteklemişlerdir ya da CHP kendisi mi harekete geçmiştir buna şimdilik bir şey diyemeyiz. Ancak AKP’nin CHP’nin girişimini kendi tasfiye politikasını örten bir şal gibi ele aldığı görülmektedir. Beşir Atalay’ın CHP’nin bu girişiminin terörle mücadelede olumlu sonuçlar yaratmasını bekliyoruz sözleri herhalde düşünülmeden söylenmemiştir. 


Beşir Atalay psikolojik savaş merkezinin sorumlusudur. Son yıllarda PKK nasıl tasfiye edilir konusunda yoğunlaştığı bilinmektedir. Özellikle tasfiye politikası karşısında Kürtleri oyalama görevi yürütmektedir. Tasfiye politikası karşısında Kürtleri direnişsiz bırakma Beşir Atalay ve sorumlu olduğu kurumun temel görevidir. Son olarak görüşmeler oluyor, PKK silah bırakacak demiştir. Hem de savaşın şiddetlendiği ve devlet saldırılarının arttığı bir ortamda. Herhalde bu yalanı atarak Kürtleri bir beklenti içinde tutmayı hedefliyor. Bu sözlerin arkasından Kürtçe öğretim, yani seçmeli Kürtçe ders üzerinde duruyoruz demiştir. Bu seçmeli ders de Kürtlerin önüne atılmak istenen yeni bir kırıntı olmaktadır. Zaten AKP ile CHP Kürt sorununu çözecek adımlar dedikleri konularda eskiden beri aynı fikirdedirler. Her ikisi de Kürtleri yeni koşullarda siyasi egemenlik ve kültürel soykırım altında tutacak bir çerçevede zımni olarak anlaşmış durumdadırlar.


PKK yetkilileri “biz hiçbir dış gücün baskısıyla, isteğiyle adım atmayız, bunlar boşuna beklentilerdir” demesine rağmen, Atalay’ın PKK’nin silah bırakması için KDP ve ABD ile ortak çalışıyoruz açıklamaları hiçbir değeri olmayan sözlerdir. Çünkü Kürt Özgürlük Hareketi bu koşullarda direniş dışında bir seçeneğimiz yoktur, olamaz diyerek defalarca açıklama yapmıştır. Kaldı ki AKP askeri ve siyasi saldırılarla savaşı tırmandırmış bulunmaktadır. KCK Yürütme Konseyi Başkanlığının son açıklamaları da AKP’nin bu saldırılarına karşı sonuna kadar direnilecektir biçiminde olmuştur.


AKP hala çözüm için adım atma yerine oyalama ve tasfiye etme politikasında ısrar ediyor. CHP’nin girişimini de bir çözüm için değerlendirme yerine böyle kullanmaya çalışıyor. Bu da, baskıların ve çatışmaların artacağı aylar ve yıllar geçirileceği anlamına gelmektedir.


HÜSEYİN ALİ

Hiç yorum yok: