31 Mayıs 2012 Perşembe

Paranoyak Bir Başbakanın çöküşü

Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın Kürtleri ve Roboski’de yakınlarını kaybeden insanları, ölülerle cinsel istismar içine giren sapık kişiler için kullanılan ‘narkofoli’ olmakla suçlayacak kadar seviyesiz bir dil ve sevimsiz bir ruh hali içinde olması, Kürtleri ve öteden beri Türker ararsında bu ‘adama dikkat’ diyen insanları hiç şaşırtmıyor.

Aslında Erdoğan son günlerdeki ‘çıkışıyla’ hayırlı bir iş yapmıştır. Günlerdir, aylardır, hatta yıllardır söylemek istediğimiz gerçeği, kendisi son çıkışlarıyla tüm çıplaklığıyla ortaya koymuştur. Kendisini son derece iyi tarif etmiştir. Ancak Erdoğan, dalkavuklarını son derece zor ve içinden çıkılmaz bir konuma itmiştir. Onları acınası bir durumla yüz yüze bırakmıştır.
Bu nedenledir ki son günlerde ‘çıplak kral Erdoğan’ı halen kaftan içinde topluma yutturmaya çalışan dalkavuklarının sayısı hayli kabarık olsa da, artık kimse ona başka bir elbise dikmeye, don giydirmeye çalışmıyor. Sözü evirerek, çevirerek ‘ben boynumda bir tasma ile dolaşmaya razım diyen’ Ahmet Kekeç gibi bazı sözde gazetecileri saymasak, artık birçoğu yüzleri döküldüğü için şimdilik bu işe ara vermiş gibi görünüyorlar. Gelecek endişesi onları da sarmış durumda.

ERDOĞAN BİLE ERDOĞAN’I KURTARAMAZ

Çünkü AKP ve onun etrafında Gülen cemaatinin 12 Eylül referandumu öncesi kurduğu ‘yetmez ama evet’ kutsal ittifakı çöküyor. AKP çöküyor. Erdoğan çöküyor. Bu çöküşü hiç kimse durdurmaz. Ne Erdoğan durdurabilir, nede onun dalkavukları. Erdoğan bile Erdoğan’ı bu saatten sonra kurtaramaz.

Erdoğan’ın seviyesizlik ve sevimsizlikte dibe vurması bu çöküşün en belirgin özelliğidir. Seçmenin yüzde elli oyunu almış, mecliste çoğunluğu olan, ABD ve AB’nin azımsanmayacak bir destek ve kredisine sahip bir liderin bu kadar ağzını bozması, öfke ve kinle hakaret etmesinin çöküşten başka bir nedeni olamaz.

Erdoğan’ın partisinin İstanbul il kongresinde tıpkı Adolf Hitler gibi podyuma ‘milli şef’ olarak çıkması ve kendisini neredeyse ‘yeri-göğü yaratan olarak’ ilan etmesi, aslında onun taarruzda değil, kelleşçe yöntemlerle, komplolarla geri çekildiğini, çöküşü önlemeye çalıştığını gösteriyor.

Erdoğan ve partisi AKP’nin pozisyonu düne göre hayli zayıflamıştır. Seçmenin yüzde elli oyunu almasına rağmen hayli zayıftır. Çünkü moral çöküş başlamıştır. Erdoğan ve ‘adamları’ çöküşün kaçınılmaz olduğunu gördükleri için sinirleri gergin ve telaş içindedirler. Bu nedenle en küçük bir eleştiriye, farklı düşünceye tahammül edemiyorlar. Ali Akel’in 16 yıldır çalıştığı Yeni Şafak gazetesinden ‘tek şefi’ eleştirdiği için atılması bu ruh halinin bir sonucudur.

KÜRDİSTAN’I KAYBEDEN PARTİ İKTİDARDA KALAMAZ

Çok rahatlıkla söyleye biliriz ki AKP ve Tayyip Erdoğan eski gücüne sahip değil. Gücü koruyamıyor. Erdoğan sadece Kürdistan’da ‘istenmeyen adam’ olduğu için değil, partisinin Kürdistan’da bir tabela partisine hızla dönüştüğü için değil, başka belirtilerde de eski gücünü korumadığını ortaya koyuyor.

Elbette ki bu çöküşün temel nedeni AKP’nin Kürdistan’ı kaybetmesinde yatıyor. AKP, özelliklede Roboski katliamı ve sonrasında aldığı tutumdan dolayı Kürdistan’da sadece ordu-polis ve işbirlikçilere dayalı marjinal bir parti konumundadır. Kürdistan’ı sadece oy olarak değil, fiili olarak kaybetmiş bir parti ve liderinin Türkiye’de iktidar olması, iktidarsa orada kalabilmesi mümkün değildir. Bu tecrübeyle sabittir.

Kaldı ki siyasi soykırım operasyonlarıyla on bine yakın Kürdistanlı siyasetçiyi inanılmaz komplolar kurarak ve gerekçeler yaratarak rehin aldığı bir ortamda, AKP’nin olası bir seçimde Kürdistan’dan alacağı tek bir oyun dahi meşruiyeti kalmamıştır. Hükmü geçersizdir.

ERDOĞAN MİLLİ GÖRÜŞÇÜLERİ SATIŞA ÇIKARDI

İkincisi; şimdilik ‘tatlıya bağlanmış’ olsa da Fethullah Gülen -Erdoğan ekibi ararsındaki kriz sanıldığından daha derindir. Kapışma kaçınılmaz olacaktır. AKP’de bir kanat olarak halen varlığını sürdüren eski ‘milli görüşçülerin’ önümüzdeki günlerde yeni bir ‘odak’ olarak kazan kaldırırlarsa bu hiç şaşırtıcı olmayacak. Çünkü Erdoğan, eğer Gülen ile uzlaşmaya varırsa, bunu eski ‘milli görüşçülerin’ kellesini ona tepside sunarak yapmayı deneyecektir. Çünkü ABD’nin desteği ile ‘gölge başkan’ olarak Türkiye’yi yönetmeye kalkan Gülen’in hedefinde, AKP’nin en yumuşak karnını oluşturan ‘milli görüşçüler’ vardır. Geçmişte Necmettin Erbakan’ı sattığı gibi, Erdoğan’ın bu ekibi satması an meselesidir.

Kaldı ki Suriye’ye bir askeri müdahale kapıda iken, Washington’da 2. Körfez savaşında döneminde ‘güvenilmez ekip’ olarak adlandırılan eski ‘Milli Görüşçülerin’ Erdoğan açısından harcanması çok daha koyladır.
LİBERALLER AKP’Yİ TERK EDİYOR

Üçüncüsü; AKP ve onun megaloman liderine meşruiyet zemini açan liberaller artık onu savunamaz hali geldiler. Hiç şüphe yok ki liberallerin sunduğu destek olmasaydı AKP ve Erdoğan Kürtleri ‘narkofili’ olmakla suçlayacak kadar fütursuz davranamazdı.

Liberaller, Kemalist oligarşiye karşı ‘muhafazakar’ AKP’yi desteklerken tarihsel bir yanılgı yaşadılar. AKP’yi Batı’da rastlandığı gibi ırkçılık, faşizm ve kafatasçılıktan büyük oranda kendisini arındırmış veya arasına mesafe koymuş, hukuk ve demokratik geleneklere saygılı, hatta sosyal projelere sahip muhafazakar bir parti gibi düşündüler. Bu nedenle AKP’nin kendisine yakıştırdığı ‘muhafazakar demokrat’ kimliği çok sevdiler. Bu konuya ilişkin televizyon ekranlarında çuval dolusu söz ettiler. Ciltler dolusu yazılar yazdılar. AKP’ye adeta toz kondurmadılar. Onun her yaramazlığını, şımarıklığını acayip bir hoşgörü ile karşıladılar.
Gelgelelim bu ‘muhafazakar-demokrat’ kimlik altında gizlenen ve ilk fırsatta kendisini açığa vuran ırkçı, faşist ve tekçi ideolojiyi, Türk-İslam sentezine dayalı, Turancı tarihsel mirası görmediler. Fena yanıldılar. İlk önce İdris Naim Şahin’i bir marangoz hatası olarak düşündüler. Ancak marangozun kendisi de öyle çıkınca şaşıp kaldılar. Ve Şimdi kısmen desteklerini çekmeye, ona meşruiyet zemini sunmaktan vazgeçtiler.

ESKİ ‘GENEL SEKRETERLER’ İŞE YARAMADI

Dördüncüsü; Kürdistan Özgürlük hareketine karşı kullanmak istedikleri tipler istenilen randımanı sağlayamadı. Bir kısmının elline dosya tutuşturup savcılığa gönderterek, onları sıradan bir ‘işbirlikçi’ haline getirttiler. Aralarında eski bir ‘genel sekreter’inde olduğu bir kısım tiplere ise TRT6’denilen ‘camdan karakol’da iş verdiler.

İsveç’ten transfer ettikleri bir başka ‘eski genel sekreteri’ ise Kürt birliğini dinamitlemek için teşvik ettiler. Konuşturttular. En son bu zattın Türk istihbaratı tarafından çıkarıldığı söylenen, amblemi dahi bir devlet kuruluşu olduğu izlenimi veren ‘Uluslararası Sivil İnisiyatif’ adlı sözde bir gazetede Kürt hareketine karşı konuşmasını sağladılar. Ancak AKP hem kendisine itibar kazandırmak, hem de Kürtlere ait ne varsa onu hiçleştirmek için ileri sürdüğü bu tiplerin maskeleri çok kısa zaman içinde düştü. Şimdi ise acınacak durumdalar. Sürekli olarak söze PKK’nin, BDP’nin sözüm ona kötülükleriyle başlayan bu ‘ünlü siyasilerden’ İdris Naim’in, Erdoğan’ın ve diğer AKP kurmaylarının sadece Kürtlere karşı değil, her konudaki seviyesiz ve sevimsiz tutumları karşısında etikleri elle tutulur tek bir laf yoktur.

PARANOYAK BİR BAŞBAKAN

Beşincisi ve belkide bunların toplamı, Erdoğan ve ‘adamları’ sadece hızla bir dikta rejimi kurmaya çalışmıyorlar. Aynı zamanda tedavisi mümkün olmayan faşizmin en önemli hastalığı olan paranoyaya kapılmış durumdalar. Semptomlar çok açık. Her konuyu artık ‘dış mihrakların’ bir komplosu olarak görmekteler. Hava yollarlında grev yapma hakkını kullanmak isteyen personelden, tecavüze uğradığı için veya başka bir nedenden dolayı rahmindeki ‘cenini’ 10 haftalık iken kürtaj yapmak isteyen kadına kadar, herkesi, ama herkesi artık ‘dış mihraklarının’ bir oyunu, maşası olarak görüyorlar. Kim bilir belki ‘dış mihraklarının komplosu’ olan doğum kontrol yöntemleri de yasaklanır. Zaten ‘dış mihrakların’ kendisi ise, TC’nin kuruluşundan buyana, herkesin malumu! Tam paranoya bir durum.
İşte bu paranoya durum her seçimde oyunu çoğaltarak gelen, her gelişte ‘gizli’ ajandasından birkaç sayfayı açan, ama mayasında olmadığı için kendisine bahşedilen ‘demokrat’, değişimci’ yakıştırmalarının altında ezilen ve buradan çıkış için ırkçı, Turancı ve faşist özüne dönüş yapmakta çareyi bulan AKP ve onun megaloman lideri Erdoğan’ın frenleri patlamış bir araba gibi hızla uçuruma doğru yol almasına neden oluyor. Hem de günahlarını aldığı Roboski ve Kürtlerin bedduasıyla. 


Cahit Mervan

Hiç yorum yok: