31 Mayıs 2012 Perşembe

“Nekrofili” Pisliği

Veysi SARISÖZEN



AKP düşüş sürecinde. Hükümetin Kürt siyasetinde patlayan kriz, onun düşüş sürecinde temel rol oynamakta.

Düşüşün ilk alameti hükümetin kendi içindeki “Şahin”lerin etkisiyle Oslo masasını devirmesiyle ortaya çıktı; Cemaat polisi MİT müsteşarının peşine düştü. Bunu tutuklu vekillerin özgürlüğü ile ilgili kurulan partiler arası uzlaşma masasının devrilmesi izledi. Başbakan kendi seçtirdiği TBMM Başkanının koltuğuna bir tekme atıverdi. Bir başka düşüş alameti Başbakan’ın “uzlaşmazlarsa biriyle anlaşırım, o da olmazsa şimdikiyle yola devam ederim” diyerek Anayasa mutabakat masasının üstüne tükürmesiyle ortaya çıktı. Masa duruyor durmasına da, artık ayakları yok; muallakta anlayacağınız.

Başka? Daha çok alamet var. Başbakan düne kadar başkalarının dil sürçmelerini tamir ediyordu. Şimdi “tek din” dediğinde, yardımcıları onun “dil sürçmesini” tashih ediyor. O, “28 Şubat dalgası ülkeyi boğar” diye ağzından “askercil” laflar kaçırınca, yine etrafı Başbakanı düzeltiyor. Başbakan’ın kendisi çaptan “düşüyor”.

Ve işte Roboski. Düşüş alametlerinin en günceli karşımızda; İçişleri Bakanı “ölmeseydiler tutuklardım, hapse atardım, onlar PKK figüranı, dolap beygiri” filan deyince, Genel Başkan yardımcısı, Genel Başkanın yokluğunda onu temsil ederim sanarak, “Hükümetin görüşü değil ve de insani değil” diye konuşuyor. Başbakan Pakistan’dan döner dönmez, adamı paçavraya çeviriyor “Genel Başkan benim” diye hönkürüyor. Sonra Grup Toplantısında kalkıp, İçişleri Bakanının her bir sözünün aslında Tayyip Erdoğan’a ait sözler olduğunu ve tıpa tıp hükümetin görüşünü ifade ettiğini anlatıyor. Düşüş, aynı zamanda parçalanmadır.

Ve Ali Bulaçlar, Hilal Kaplanlar protesto bildirisi yayınlıyor; Yeni Şafak yazarı Ali Akel, “İdris Naim Şahin adını taşıyan bir İçişleri Bakanınız var ki, mümkün olsa mezarlardaki parçalanmış çocukların cesetlerini çıkartıp kodese yollayacak” diye yazınca gazeteden atılıyor.

Başka?

Düşüş süreci, atılan her adımda kitle desteğini kaybetme sürecidir...

Düşerken zihni bulandığı için, Başbakan, Roboski katliamını gündemden düşüreceğim diye,”Sezaryen ve Kürtaj cinayettir, her Kürtaj bir Uludere’dir” diye karmakarış laflar ediyor. Kadınlar “bedenimize karışma, çek elini üstümüzden” diye isyan edince, “ben Başbakanım her şeye karışırım” diyerek büsbütün “düşmeye” başlıyor.

Şimdi düşününüz, Başbakan’ın “kürtaj-sezaryen cinayettir” lafı ona “yeni” olarak tek bir kadının desteğini sağlayabilir mi? Bu siyasetle kadınlardan aldığı oyları arttırabilir mi?

Daha önemlisi şu; AKP’ye oy veren kadınların arasında yüzbinlerce kadının istenmeyen hamileliğe karşı kürtaj yaptırdığı mutlak bir hakikat olduğuna göre, AKP bu siyasetiyle düne kadar aldığı kadın oylarını koruyabilir mi? Şu kesin, bu kadınların arasından ister binler, ister birkaç kadın olsun, düne kadar AKP’yi destekleyen bazı kadınlar Başbakan’a verdikleri desteği mutlaka kestiler. Oylar ben diyeyim yüz bin, siz deyin yüz, başkası desin bir ama azaldı.

Başka?

Yükselirken “özgürlükçü” olan hükümetler düşerken yasakçı olur. AKP yükselirken AB ve İLO standartlarında özgürlük şarkısı söylüyordu. Düşüşe geçerken grev yasağı getirdi ve THY işçileri anında grev ilan etti. O greve gidenlerin bir kısmı AKP’ye oy vermişti. Onların hiç değilse bir kısmı gelecek seçimde AKP’ye oy vermeyecek. Düşüşe bakar mısınız?

“Kürtaj cinayet”, “eşcinsellik hastalık” lafıydı, grev yasağıydı filan derken, düne kadar AKP’yi destekleyen liberallerin bir kısmı belli ki, AKP’den yüz çevirdi.

Düşerken desteğin azalır, günahın artar.

Başka? Say say bitmez.

Yükselirken insanlar “Arş-ı Alaya” yaklaşıyorum sandığı için yalan söylemez, doğrucu olur, Allah Teala karşısında günaha girmekten korkar. Edeb eder, küfretmez. Ama düşüşe geçildiğinde günah üstüne günah ekler.

Başbakan inişte. Artık yalan söylüyor. Grup toplantısında, “Roboskili kaçakçılar PKK’nin mayın haritasına göre sınırı aşıyor, mayına basmıyor” dedi. Bu laf, yalanın en ahlaksız olanıdır.

Başbakan şimdi “yeni bir özür dileme” zorunluluğuyla karşı karşıya... Çünkü, Roboskili şehit Salih Encü’nün babası, Aslan Encü’nün abisi mayına bastı, şimdi sakat. Şehit Faruk Encü’nün babası Zeki Encü mayına bastı, ölü. Mehmet Encü, mayın yüzünden gözü kör. İsmail Encü bir kolu yok. Lezgin Encü, bir ayağı yok. Ubeydullah Encü, ayağı sakat. Selim Encü, sakat...

Bu kadarı yeter. Yükselirken Allah için doğruyu söyleyenler, düşerken yalan söyleyerek münkirleşir. AKP’nin hali düşüş halidir.

Başka? Daha beteri de vardır; yükselirken dilinden Allah sözünü düşürmeyenler, düşüşe geçtiklerinde “küfür” diliyle konuşur. “Allah” diyen dil, “küfür” dili olur.
Başbakan zıvanadan çıkmıştır; Kürt halkını ve onun siyasi temsilcilerini “ölü sevici”likle lekelemeye yeltendi. “Ölü sevicilik-nekrofili” nedir? Bu, ölmüş insanla cinsel ilişki kurmak demektir. Türk milletinin Başbakanı Kürt halkına karşı işte bu iğrenç lekeyi atmıştır. Halkın şehit edilen evlatlarının cenazelerine sahip çıkmasını işte böyle çamurlamaya yeltenmiştir.

Düşüş önce ahlaki düşüş olarak başlamakta, sonra siyasi olarak gelişmekte ve sonra örgütsel olarak yere çakılarak sona ermektedir.

“Nekrofili” pisliğini tüküren, onu er ya da geç yalayacaktır...

Kaynak: Özgür Gündem

Hiç yorum yok: