11 Mayıs 2012 Cuma

Muhsin Kızılkaya Ne Zaman Kürt Aydını Oldu?

21 Ağustos 2011 günü Türk savaş uçakları Güney Kürdistan’ın Ranya’ya bağlı Kortek köyünü bombaladı. Solin bebeğinde aralarında bulunduğu 5'i çocuk 7 kişilik Hasan ailesi tümden ortadan kaldırıldı. Solin bebek ve ailesi toptan ortadan kaldırıldığı zaman Çankaya köşkünde, ‘faili meçhul cinayetler bitmiştir, ülkede demokrasi var’ gibi demagoji yapan tipleri kırmızı halı üzerinde karşılayan Abdullah Gül, başbakanlık koltuğunda ise toz kondurmadıkları Tayyip Erdoğan vardı. Bu öyle bir cinayetti ki, Taraf gazetesi devlet adına katliamı gizlemeye çalıştı. Nihayet en son, tıpkı geçmişte Mehmet Ağar’ın yaptığı gibi, günümüzde Kürtlere karşı ‘bin operasyonun’ mimarı ve koordinatörü olan bakan Beşir Atalay itiraf edecek ve Kürtlerden dalga geçercesine ‘"Irak’ta bir hata oldu" diyecekti.
CNN Türk’te Ayşenur Arslan’ın sunduğu Medya Mahallesi programına katılan ve kendisini ‘Kürt aydını’ olarak tanıtan Muhsin Kızılkaya, ‘Ergenekoncuların tutuklanmasıyla birlikte, faili meçhul cinayetlerin bittiğini’ buyurmuş.

Önce bir tespit yapalım.

Adı geçen şahsın ne kadar ‘Kürt Aydını’ olduğu, bu sıfatın kendisine hangi gerekçelerden dolayı verildiği doğrusu merak konusudur. Şu an da durduğu ‘vadiye’ bakılırsa bu zat ‘Kürt aydınından’ çok, egemen kimlik içinde erimeyi öncelikli hedef seçmiş bir tipe benziyor. Daha da ötesi bir söyleşide ‘düşünmeyi öğrenmeye başladığım andan itibaren Türkçe yazan bir yazar olmak istiyordum’ diyen ve daha lise yıllarında lojmanlarda oturan ‘müdürün, komutanın ve hâkimin kızları’ için pencere altında bekleyen, kendi değimiyle ‘o perdenin gerisindeki hayatı hayal ederdim’ diyen yanaşmacı bir ‘aydın’ tipine benziyor.

Yanaştığı lojman belli. AKP ve Fethullah Gülen cemaatinin lojmanı. Oradan konuşuyor. Antenlerini oradaki hava durumuna göre ayarlıyor. Konuşurken ‘bozuk bir saat dahi günde iki kere doğruyu gösterir’ misali bazı doğruları da sözlerin arasına serpiştiriyor. 2007’de ‘Ergenekon operasyonu ile birlikte faili meçhullerin bıçak gibi kesildiğini’ söylüyor. Ve hiçbir gazetecinin öldürülmediğini ileri sürüyor.

Peki ötesi. Ötesi yok. Çünkü bu tipler için Kürt olmak ve Kürdistani olmak bir ranta dönüşüyorsa anlamı ve manası vardır. Yoksa başa beladır. Egemen kimlik içinde erimek isteyen ve zaten bahane peşinde koşan bu tipler için, Kürt olmak ‘vebalı’ bir kimlikle dolaşmak gibidir. Hiç kuşku olmasın bu tipler ‘Kürt kökenli’ olarak dünyaya geldikleri için kadere lanet okuyan tiplerdir. Onun için ötesi yoktur. Ancak ötesini biz söyleyeceğiz.

Evet. Doğrudur, ‘faili meçhul’ dönemi bitti. Çünkü faili devlet dönemi başladı. Eğer faili meçhullerden kasıt Amed’te, Silvan’da, Batman’da, Kızıltepe’de, Nusaybin’de veya Kürdistan’ın herhangi bir il ve ilçesinde devlete bağlı JİTEM ve kontrgerilla güçleri tarafından insanları ensesinden tek kurşunla sokak ortasında infaz etmek ise eğer, o dönem bitti. Ancak bu Kızılkaya’nın iddia ettiği gibi 2007 yılında başlayan Ergenekon operasyonlarıyla olmadı. Bu tür cinayetler 2000’li yılların başından itibaren son buldu. 

 
Devlet daha AKP iktidara gelmeden kısmen JİTEM ve itirafçılardan oluşan infaz çetelerini geri çekti. Bir kısmını tasfiye etti. Bu tetikçilerden öldürülen ve kaçanlar oldu. Bu katil şebekesinin önemli bir bölümü ise yeni koşullara entegre edildi. Onlara Federal Kürdistan’da işbaşı yaptırttı. ABD ordusu Kuzey Kürdistan’da hayli dosyaları kabarık bu JİTEM ve Özel Harekatçıların başlarına 2003 yılında Güney Kürdistan’da boşuna çuval geçirmedi.

Bahsi geçen manada faili meçhul cinayetler bitti. Ama Kürtleri infaz etme dönemi bitmedi. Bu işi devlet bizzat üstlendi. Merak edenler -bu arada sözde kendisini Kürt aydını diye nitelendiren Kızılkaya’da dahil- AKP iktidara geldikten sonra bizzat polis, asker, özel tim, tank-top ve uçaklarla kaç sivil Kürdün öldürüldüğüne, infaz edildiğine ve öldürülenlerin arasında çocukların sayısında gözle görülür artışa bakabilirler. İHD ve MAZLUM-DER’in raporları ortada.

Kaldı ki Uğur Kaymaz’ın yaşında iken subay kızlarının oturduğu lojmanlara sevdalı bu zata sormak gerekmez mi? Uğur Kaymaz ve babası 2004 yılında infaz edildikleri zaman, iktidarda AKP hükümeti yok muydu? Vardı. Hem de tüm ihtişamıyla. 12 yaşındaki Uğur’u 13 kurşunla infaz edenlere hak ettikleri hiçbir ceza verilmedi. Uğur Kaymaz ve babasının öldürülmesi karşısında hükümetin tutumu bundan sonra olacaklarında niteliğini gösteriyordu. Faili devlet artık iş başındaydı. Hem de Ergenekonculardan boşalan yeri doldurmak üzere, bu faili devletin yeni sahibi Erdoğan ve ekibi ile birlikte Fethullah Gülen cemaatiydi.

JİTEM ve çetelere hacet kalmadı. Örneğin Türk başbakanı Tayyip Erdoğan’ın ‘güvenlik güçlerimiz çocukta olsa, kadında olsa gereğini yapacaktır’ dedikten sonra 28 Mart 2006’da yapılan barışçıl gerilla cenaze törenlerine karşı saldırı yapıldı. Erdoğan’ın Ergenekon’un yerine kurduğu ‘Özel Ordusu’ harekete geçti. Bir kaç gün içinde 11 kişi infaz edildi. Yaklaşık 200 kişi yaralandı.

Şimdi, ‘Kürt aydını’ diye çıkıp, bir dönem Çankaya’da noter gibi oturan Ahmet Necdet Sezer’in Nobel Edebiyat Ödülü alan yazar Orhan Pamuk’u kutlamamasını kendine dert edineceğine, bunun üzerinden Gülen Cemaati nezdinde yeni rant kapıları aralamak için demagoji yapacağına, 28 Mart-3 Nisan 2006 günleri arasında öldürülen 11 Kürdün katili kim, nerede diye sorarsa daha doğru olmaz mı? Daha doğru olur. Aydın tavrı olur. Ama…

 
Bu ‘Kürt aydını’ nasıl oluyor da o kadar şey bildiği halde, Erdoğan’ın fermanıyla öldürülen o insanları bilmiyor? Hatırlamıyor. Fiyakasını bozmak için değil, gerçek bir kez daha anlaşılsın diye biz hatırlatalım. Hepsi silahsızdı ve ateşli silahlarla öldürüldüler.

Mehmet Akbulut 18, Halit Söğüt 78, Tarık Atakaya 22, Mehmet Işıkçı 19, Abdullah Duran 9, Enez Ata 8, Mahsum Mızrak 17, Emrah Fidan, 17, İsmail Erkek 8 ve Mustafa Eryılmaz, 26 yaşında devlet güçleri tarafından öldürüldüler. Tek bir kişi yargılanmadı. Gözaltına alınmadı ve tutuklanmadı.
Bu cinayetler burada durmadı. 2008 yılında Şırnak’ta 16 yaşındaki Yahya Menekşe polis tarafından infaz edildi. 2009 yılında Erdoğan’ın özel polis ordusu dokuz çocuğu daha katletti. Aralarında ‘faili meçhul cinayetler bitti’ diyenlerin yüzüne tükürürcesine bakan Ceylan Önköl ve 18 aylık bebek Mehmet Uytun’un da bulunduğu dokuz çocuk.

‘Faili meçhul yoktur’ demagojisiyle devleti ve AKP hükümetini aklamaya, onun katliamcı ve Kürt düşmanı yüzünü gizlemeye çalışan tiplerin uykusunu kaçırmak için son iki örnek daha verelim.

21 Ağustos 2011 günü Türk savaş uçakları Güney Kürdistan’ın Ranya’ya bağlı Kortek köyünü bombaladı. Solin bebeğinde aralarında bulunduğu 5'i çocuk 7 kişilik Hasan ailesi tümden ortadan kaldırıldı. Bu cinayetin faili devletti. O devleti de herhalde Ergenekoncular içerden yönetmiyordu. Solin bebek ve ailesi toptan ortadan kaldırıldığı zaman Çankaya köşkünde, ‘faili meçhul cinayetler bitmiştir, ülkede demokrasi var’ gibi demagoji yapan tipleri kırmızı halı üzerinde karşılayan Abdullah Gül, başbakanlık koltuğunda ise toz kondurmadıkları Tayyip Erdoğan vardı. Bu öyle bir cinayetti ki, Taraf gazetesi devlet adına katliamı gizlemeye çalıştı. Nihayet en son, tıpkı geçmişte Mehmet Ağar’ın yaptığı gibi, günümüzde Kürtlere karşı ‘bin operasyonun’ mimarı ve koordinatörü olan bakan Beşir Atalay itiraf edecek ve Kürtlerden dalga geçercesine ‘"Irak’ta bir hata oldu" diyecekti.

İkinci örneğimiz ise, daha yakın bir dönem ait. 2011 yılının son iki gününe ait. Hani şu tıpkı darbe dönemlerinde veya 28 Şubat 1997’deki gibi Türk basınının, başta da hükümet yanlısı ve Gülen Cemaatinin yayın organlarının sırra kadem bastığı 12 saat kör, sağır ve dilsiz olduğu güne ait. F16 savaş uçakları o gün Roboski’de 34 Kürt gencini katlettiler. Kızılkaya gibi yanaşmacı tiplerin toz kondurmadığı Erdoğan bu katliamı ‘bir hata’ olarak dahi nitelemedi. Bu katliamı yaptıkları için Genelkurmayı tebrik etti.

Kürt hareketinin çoktan tarihin çöp sepetine dönüşümsüz yolladığı Kemalizm ve Ergenekoncularla sözde kavgaya tutuştuğunu sanan veya öyle gösteren bu tiplerin akıl almaz demagojilerinin katkılarıyla 106 gazeteci zindanda yatıyor. 30’u aşkın BDP’li belediye başkanı, onlarca il genel meclis başkanı, meclis üyesi cezaevlerinde yatıyor. Altı BDP’li milletvekili rehin tutuluyor, Kürtlere diz çökertmek için Gülen’in sözcüsü utanmadan ‘kendi düşen ağlamaz’ diye yazabiliyor. Bu tiplerinde katkısıyla her gün onlarca, yüzlerce Kürt gözaltına alınıyor. Nisan 2009’dan beri tutuklananların sayısı nerdeyse 10 bine yaklaşıyor.

 
Ama bir ‘Kürt aydını’ olarak öldürülen onca Kürt için ‘bunlardan bana ne, faili meçhuller bitti’, tutuklananlar için ise Mehdi Eker gibi ‘kelepçeye şükredin’ diyorsa! Hay de hepsinden vazgeçtik. Pozantı cezaevinde yaşananlardan utanmayacak, yüzü kızarmayacak kadar ‘mezhebi geniş’ bir ‘Kürt aydını’ ise, hiç sorun yok. AKP’nin ve Türk kimliğinin lojman bekçiliğine devam edebilir.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: