4 Mayıs 2012 Cuma

Kayıt Dışı Ekonominin Arka Bahçesi Güney Kürdistan mı?

Cahit Mervan
 
 
Geçtiğimiz günlerde Albaraka-Türk adlı bankanın Hewler şubesinin açılış töreni nedeniyle Federal Kürdistan Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi’nin yaptığı konuşma, Türkiye’nin ‘Kürdistan sevgisinin’ nereden kaynaklandığını anlamamız için hayli öğretici oldu. Çelebi’nin verilerine göre Federal Kürdistan’da bulunan yabancı firmalar içinde Türk firmaların payı yüzde 52.7. Yani Güney Kürdistan’da her yabancı firmadan en az birisi Türk ‘kökenli’. Türkiye’yi ikinci sırada İran izliyor.

Çelebi’nin verdiği bilgiye göre çok kısa bir zaman dilimi içinde 6-7 Türk bankası daha faaliyete başlayacak. Veriler gösteriyor ki, Federal Kürdistan sadece ABD ve Avrupa Birliği üyesi ülkeler için değil, daha çok Türkiye için ‘bakîr’ bir pazar alanı oluşturuyor. Veriler doğru ise- ki doğru- Güney Kürdistan giderekten Türkiye’nin ‘ikinci ekonomisi’ için, yani kayıt dışı ekonomisi için, paha biçilmez bir ‘arka bahçeye’ dönüşmüş durumda.

AKP KÜRDİSTAN’I TÜCCAR GİBİ SEVİYOR

Türkiye bir taraftan ret ve inkar üzerine oturttuğu geleneksel Kürt politikasını devam ettirmek, içte Kürtleri baskı altına alıp, ezmek istiyor. Diğer taraftan, dünyanın ciddi bir ekonomik krizle boğuştuğu bu zor günlerde, kendi ekonomisi için taze para akışı sağlayan ve adeta Türkiye ekonomisi için ‘can simidine’ dönüşen Güney Kürdistan ile sıkıla sıkıla bir ‘ilişki’ oluşturmaya çalışıyor. Yani anlayacağınız tek eliyle her an düşüp parçalanma ihtimali olan iki karpuzu bir arada tutmak istiyor. Hem de Ortadoğu gibi coğrafyada.

Mesele sadece bu kadarla kalmış olsa sorun değil. Irak’taki merkezi yapının yerli yerine oturmaması, Hewler-Bağdat arasında kopma düzeyine gelen ilişkiler, Kürt-Suni, Kürt-Şii ilişkileri, İran’ın bölgede ki ekonomik-politik çıkarları, Suriye’deki iç savaş ve bütün bunlarla birlikte Kuzey Kürdistan özgürlük hareketinin tasfiye edilememesi, Türkiye’nin Kürdistan için kurduğu tatlı rüyaların, her sabah yeniden kabusa dönüşmesine neden oluyor.

Çünkü Türkiye Kürdistan için öngördüğü sömürgeci-işgalci politikadan vazgeçmeden, konjonktürün kendisine sağladığı ilişkileri paraya çevirmeye, aç gözlü bir tüccar gibi Kürdistan’ın bu parçasını tekrardan ‘işgal’ etmeye kalkıyor. Bunun için envai türlü alavere-dalavere çeviriyor.

Hakkını teslim etmek gerekirse, Türk hükümeti bu konuda, bulduğu her türlü malzemeyi iyi kullanıyor. Sınırın bu ‘tarafındaki’ elamanları kafi gelmediği zaman, halk değimiyle ‘elinde tuzluk, her gördüğü hıyarın peşinde koşan’ tipleri, bu kez sınırın ‘ öte tarafından’ transfer ederek konuşturtuyor. Ancak para etmiyor. Çünkü Kürt hareketine karşı yürütülen bu psikolojik savaşın etkisi, yaşadığımız bu iletişim çağında bir-iki saat içinde, saman alevi gibi sönüp gidiyor.

Dahası gelişmeler Türkiye’nin sömürgeci-tüccar mantığının çok ötesine geçmiş durumda. Türkiye’nin tek eliyle taşımaya çalıştığı karpuzlar, Newton’un ‘yer çekimi yasasına’ uygun olarak ağılaşıyor. Her an düşüp, parçalanacak gibi duruyor. Tek tek düşüyor da.

TÜRKİYE’NİN BÖLGESEL POLİTİKALARI ÇÖKÜYOR

Türkiye’nin Suriye politikası çökmüştür. Türkiye, Baas rejimini dönemindeki siyasal ve ekonomik imkanlarını, Kürt düşmanlığı üzerinden elde ettiği ‘imtiyazlarını’ yitirmiştir. Ve Türkiye açısından daha da kötüsü yeni kurulacak Suriye ile ilişkiler, ona bir önceki rejim dönemindeki gibi olanaklar sağlayamayacaktır.

Kaldı ki AKP hükümeti KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık’ın dikkat çektiği gibi Suriye’de İhvan-ı Müslim hareketini esas alarak, ona destek vererek stratejik bir hata yaptı. Kısmen ABD ve Avrupa Birliği’nin yeni kurulması düşünülen Suriye’ye ilişkin politikalarıyla açıktan olmasa da, alttan bir çatışmaya girdi.

Türkiye’nin Irak politikası da çökmüştür. Bağdat ile hiçbir zaman olmadığı kadar ipleri germiştir. Federal Kürdistan yönetimiyle, tüccar mantığıyla kurulan ilişki, dönemsel olarak bir işe yarasa da, gelecek açısından Türkiye’yi açmaza itmiştir. Gelinen aşamada Türkiye, Kürdistan ile olan ilişkilerini yarı-meşru, yarı-illegal tarzda artık yürütemez. Ya Federal Kürdistan’ı meşru olarak tanıyacak, onunla kurduğu ikili, çok taraflı ilişkilerde protokol neyi gerektiriyorsa onu uygulayacak ve dahası olası bir bağımsızlık ilanında, kem küm etmeden onu tanıyacak yada şuan zirvede görünen ‘iyi ilişkiler’ yerini çatışmaya kadar gidebilecek bir krize bırakacak.

GÜNEYİN GELECEĞİ KUZEYDEN GEÇİYOR

Ancak Türkiye’nin Federal Kürdistan’ı içine sindirmesi, Hewler’de banka şubesi açmaktan geçmiyor. Amed’ten, Botan’dan, Dersim’den Serhat’tan, İmralı’dan ve Qandil’den geçiyor. Türkiye, Kürtlerin kendi geleceğini belirleme hakkı çerçevesinde çözüm için adım atmadan, Kürtlerin ‘öz yönetim’ hakkı da dahil olmak koşuluyla, kolektif haklarını tanımadan, Federal Kürdistan’ı içine sindirmesi mümkün görünmüyor. Bu iş öyle tüccar kafasıyla yarı illegal, yarı meşru, yarı protokol uygulayarak geçiştirilecek bir durum değil artık.

Fakat AKP kurmayları gerçeği algılama, kabul etme yerine, onu öldürmeyi tercih ediyorlar. Mesela PKK’yi Federal Kürdistan’ın tehdit eden bir oluşum gibi sunmaya çalışıyorlar. PKK’nin varlığı, Federal Kürdistan için asla bir tehdit unsuru değildir. Bunun böyle olduğunu iddia eden tek güç AKP iktidarı ve onun özel savaş koordinatörleridir. Bunun tam tersi daha doğrudur.

Yani Kürdistan Özgürlük Hareketi hem Federal Kürdistan’ın iç dengeleri açısından, hem de dış tehdit açısından temel istikrar aktörlerinden birisidir. PKK’nin varlığı ve etkisi her şeyden önce PDK ve YNK’nin altını oymaya çalışan Türkiye-Suudi Arabistan tarafından desteklenen siyasi İslamcı güçlere karşı önemlidir. Kürdistan Özgürlük Hareketinin siyasal duruşu, dışa bağımlı ve esas olarak ta Güney Kürdistan’ı istikrarsızlığa itmek isteyen, işbirlikçi siyasi İslamcıların etki alanını daraltmaktadır.

İkincisi Kürdistan Özgürlük Hareketi, Federal Kürdistan’a dıştan gelebilecek saldırıya karşı hem bir ‘öne cephe’ işlevine sahip, hem de caydırıcı bir aktördür. Federal Kürdistan’ın güvenliği açısından, elde edilen kazanımların koruması ve geliştirilmesi açısından stratejik bir role sahiptir. Kerkük sorunu başta olmak üzere, Bağdat yönetiminin nüfus alanını genişletmek için bir oldu bittiye karşı en önde direnecek bir güçtür. Türkiye’nin, Kürdistan'ın bu parçasına yönelik gizli ajandası PKK’den dolayı uygulanamaz hale gelmiştir.

PKK BAĞIMSIZLIĞA KARŞI DEĞİL

Üçüncüsü, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin bağımsızlık ilanına karşı olduğu veya karşı çıkacağı tümüyle bir safsatadan ibarettir. PKK’nin son on yılı aşkındır ideolojik olarak ‘ulus-devlet’ modelinden yana olmadığı, bunu bir çözüm modeli olarak görmediği biliniyor. Kendi çözüm modeli için çaba sarf ettiği de bir gerçek. Ancak PKK reel politik parametreleri iyi okuyan bir örgüttür. Bu nedenle Irak’taki son durumu yakından takip etmektedir. Kendisinden bağımsız olarak gelişecek koşullara göre politik tavır alacaktır.

Yani, Bağdat merkezi yapısı tümden çöker, Suni ve Şiiler ararsındaki çatışma Kürdistan’ı için alacak şekilde genişler ve Kürtler birleşik Irak içinde kalamaz duruma düşer, Kürt halkı ve siyasi güçleri de bağımsızlık yönünde bir karar alırlarsa, bunu ilk destekleyen ve ortaya çıkacak bu yeni kazanımı savunanın en önemli güçlerin başında Kürdistan Özgürlük Hareketi olacağını söylemek bir müneccimlik olmasa gerek.

Bu nedenle bazı çevrelerinin Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni olası bağımsızlık ilanına karşı göstermeleri doğru değil. Kaldı ki ortada bugünden yarına bir bağımsızlık ilanı da söz konu değil. Bu bir süreçtir. Ucu açık bir süreçtir. Birden fazla bölgesel ve uluslar arası faktörün bir araya gelmesiyle, şartların ya kaçınılmaz olarak, ya da olgunlaşmasıyla mümkün olabilir. Bu nedenle Kürtlerin ve Kürdistan’ın kendi geleceği belirleme hakkı üzerinden, Kürt hareketini karşı karşıya getirme çabaları son derece art niyetli girişimlerdir.

Dördüncüsü, AKP’nin psikolojik savaş koordinatörleri işi o kadar zıvanadan çıkardılar ki nerdeyse Kürdistan Ulasal Kongresi’ni Kürtler adına onlar toplayacaklar. Gündemini onlar belirleyecek. Alınacak kararları ve sonuç bildirgesini onalar yazacaklar. Bu konuda bir kaşık suda fırtına koparmaya çok meraklılar. Ama boşuna bir çaba içindeler. Kürdistan siyasi güçlerinin geldiği politik düzey ve tecrübe sömürgeci güçlerinin inisiyatifinde gerçekleşecek bir Kongreyi neredeyse olanaksız kılıyor. Bin kez söylendi bir kez daha söyleyelim. Kürdistan Kongresi toplanacaksa eğer bu Türkiye veya başka bir devletinin politikalarını onaylamak için toplanmayacak. Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı hiç, ama hiç toplanmayacak. Hiç kimse bu konuda ne hayal kurmalı, nede beklenti içinde olmalıdır.

ANF NEWS AGENCY

Hiç yorum yok: