29 Mayıs 2012 Salı

İdris Naim Gerçeği Söyledi

İdris Naim’i, Recep Tayyip’ten ayırıp, tek başına farklı diyarlara savurarak, “dindar ve kindar ırkçı“ diyenler, ona haksızlık ediyorlar.

Çünkü, ikili İmam hatip okulu sıralarından beri, fikri de, zikri de bir ruh ikizidir. Zekalarının dalga boyu, insanı hayvandan ayıran vicdanlarının yerden seviyesi de birbirine eşit, o nedenle derin uyumlu iki ayrılmaz, dosttur. Siyasette, kazançta birlikte, hatta mahkeme dosyasındaki suçta ortak…


Gençliklerinde Türkeş’in ülkücüleri, Fethullah Gülen’in içinde bulunduğu Komünizmle Mücadele Derneği’yle omuz omuza olan Milli Türk Talebe Birliği’nde, ortak amaçlar için koşuyor, faşizan rejime karşı mücadele veren solcu, üniversite gençlerine “Allah Allah” sesleriyle saldıran safta, yan yana duruyorlardı.


Sonra, efendi Necmettin Erbakan’a biat ve el öpme eğilmeleri…


“Önce devlet” diyen Erbakan’ın “Akıncılar” adındaki gençlik örgütünün yolları, “derin devlet”in toplumsal projelerinde Türkeş’in Ülkücü birlikleriyle kesişiyordu. Türkeş’in silah kuşanmış gençliği, “Tanrı Dağı kadar Türk, Hira Dağı kadar Müslüman” diye bağırıyor, Akıncılar, “kanımız aksa da zafer İslamın” naralarıyla koroya katılıyor, sonra Türkeş ve adamlarına “Türk-İslam sentezi” dersleriyle, İslam’a ırkçılığı monte eden Necip Fazıl’ı dinlemeye koşuyorlardı.


Dönem dinci, ırkçı partiler kalabalığının Milliyetçi Cephe günleriydi.


Maraş ve Çorum katliamları, “derin devlet”in, İkinci MC iktidarının yoluna taş döşeyen projesiydi. Erbakan ve teşkilatı cephede bir kanat…


 Cephenin lideri Süleyman Demirel, Maraş’ta katilleri aklarken, “bana, milliyetçilerin cinayet işlediklerini dedirtemezsiniz” sözünü söylüyor, “zafer İslamındır” narasının mucidi Erbakan da “Komünist tehdit” diye parmak sallayarak, kendince katledilmişleri suçluyordu.


İkili, o dönemde kimlerle cephe birliği yapıyor, hangi sokak gücüne önderlik ediyordu, bilinmiyor.


Fakat, ikilinin İstanbul Belediyesinde de birlikte olduğu ve ortak kaderlerinin kötü giden şansıyla, mahkemede “yolsuzluk, kalpazanlık” suçlamasına muhatap oldukları biliniyor.  


Bu kadar derinden iç içe geçmişlikten sonra, İdris Naim’in özel seçilmiş olarak polis ve jandarma gücünün başına getirilmesi tesadüf değil, bilinçli bir seçimdir. İyi ve kötü günlerin tecrübeleri ve güven bağlarıyla pekişip ilmiklenmiş bir iç içeliğin ürünüdür bu.


İçişleri Bakanıdır, İdris Naim. Recep Tayyip’in, kişisel hayatının huzur bekçisi, öbür yanıyla, AKP’nin “dindar ve kindar” rejiminin kazancına takoz koyanları düşman ilan ettiği, Kürtleri boy sırasına dizip fişleyen, uydurma delillerle tutuklayan polis devleti çarkını döndüren kişi…


Böylesi bir rejime bir İdris Naim gerekliydi. Recep Tayyip, aradığı adamı elinin altında hazır bulmuştu. Hepsi bu.


 Adamlar dükkan açmış, orada din de, kin de satıyor, dünyalık topluyorlar. Çomak sokan çıkarsa, İdris Naim ne güne…


İdris Naim, bazan ağzından çıkanın ne anlama geldiğini bilmeden, gerçekleri ortalığa saçması, onun Recep Tayyip’ten düşük zekalı olduğu anlamına gelmez. İkili tam bir uyum örneği. Zekalarının dalga boyu, insanı insan yapan vicdanın yerden seviyesi de birbirine eşit. Böyle olduğu için kırk yıldan beri ayrılmaz, bir ikili zaten.


İdris Naim, zaman zaman ağzını açtığında, farkında olmadan ve anlamını kavrayamadan “dindar ve kindar” rejiminin gizli ajandasını ifşa ediyor, külle örttülen gerçek niyetlerini ortaya koyuyor. Bu da, patavatsızlık kusuru olarak yüzüne vuruluyor.


Oysa, Recep Tayyip de aynı hastalıktan muzdarip. Yalçın Akdoğan’ın başında bulunduğu ekip yazıp, okumak üzere eline vermediği metinden gözü kaçınca, üst üste vurguladığı “tek din” örneğinde olduğu gibi, ağzından gizli sırlar kaçıyor. Kürt Hüseyin Çelik, “yalama olmuş ağzı, bütün sırlarımızı kaçırıyor” diyerek Tayyip’ı azarlamayı göze alamadığından, “dil sürçmesi” diyor, bin dereden su getirerek düzeltmeye kalkışıyor.


 İdris Naim, Roboskî’de girişilen “milli katliamı” öveyim derken, farkında olmadan dindar ve kindar rejimin Kürtlere bakışını açıkladı. Aslına bakarsanız o, Kürtlere ilişkin olarak “Mehmet’i, Ahmet’ten ayırma halimiz yok” diyen hamisi Recep Tayyip’i takdir “taklası” atmaya çalışmıştı. O hızla katledilmiş Roboskîlileri ''dolap beygiri gibi dönen kaçakçı'' diye nitelemiş, kaçakçıların her türlü ölümü hak ettiklerini anlatmaya çabalamıştı.


Ama açıklama da yeni değildi. Günlerce önce, iktidar gücünün ortağı Fethullah Gülen medyasının Ankara temsilcisi televizyonda, Kürtlerin kaçakçılık yaptığını uzun uzun açıklamış, sözü, Roboskî katliamının devlet tedbiri olduğuna getirmeye çalışmıştı.


Kullandığı kelimeler ne olursa olsun İdris, Roboskî katliamının planlı bir devlet projesi olduğunu açıklamıştır. O da milliyetçi ruhunu kanla emzirip, sevineyim derken, gerçeği ağzından kaçırmıştır. Hepsi bu…



AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com

Hiç yorum yok: