Bizim burada ağırlıklı olarak ele alacağımız husus, özel savaş
stratejisidir. Bu genel başlık altında belli başlı kısımlar vardır. Bu
özel savaş stratejilerini ya da özel savaşı üç ana başlık altında ele
alabiliriz.
Bir: Gayri nizami harp
İki: İstikrar harekâtı
Üç: Psikolojik savaş
Özel
savaş stratejisi bu üçayak üzerine kurulmuştur. Bu üçayak kurulurken,
her ayak için bir misyon biçilmiştir. Örneğin,
‘Gayri nizami harp’
dendiğinde, anlatılan kontrgerilla hareketidir. Ve kontrgerilla hareketi
de özel harp şeklinde ele alınıp yeraltı ve yerüstü unsurlarıyla
birlikte yürütülür. Yani yeraltı ve yerüstü unsurlarından oluşur.
‘İstikrar harekâtı’ dendiğinde, anlatılan askeri darbelerdir. Bunlar
‘destabilize’(düzensizleştirme/istikrarsızlaştırma) ve ‘stabilize’(düzenleme/istikrara kavuşturma) diye adlandırılan bölümlerden meydana
gelir.
‘Psikolojik savaş’ ise toplumun bilincini çarpıtmayı, bilinci
üzerinde tesirde bulunarak onu yönlendirmeyi, bu anlamda iradeyi teslim
alıp, kırmayı hedefler. Bu da değişik propaganda biçimleri üzerinde
geliştirilir. Bunlar da beyaz propaganda, siyah propaganda, gri
propaganda diye adlandırılırlar. Bunlar nasıl somutlaşıyor, nasıl
gerçekleşiyor, nasıl biçim kazanıyor?
Özel savaşın ilk başta
yaptığımız tanıma göre üçüncü yorumu ise rejimlerin özel savaşa göre
şekillenmesidir. Aslında bu Türkiye gerçeğini günümüzde anlamak
açısından da dikkat edilmesi ve sonuç çıkartılması gereken bir bölümdür. Rejimlerin, sistemlerin özel
savaşa göre şekillenmesini şu şekilde ifadelendirebiliriz; Cellâdın
sahiplerine dönmesi ya da sahiplerin ellerindeki kontrol mekanizmasını
ele geçirmesi olarak da değerlendirebilir. İlk aşamada bir strateji
tarafından geliştirilen özel savaşın politikaya dönüşerek rejimin
kendisi haline gelmesidir. Mesela günümüzde ‘Türk özel savaş rejimi’
deniliyor. Rejimlerin özel savaşa göre şekillenmesi ve bu boyuta
dönüşmesi aslında özel savaşın almış olduğu en korkunç biçimdir. Çünkü
kullanılan araç, araç olmaktan çıkmış ve amaç haline gelmiştir. Ve o
amaç haline geldikten sonra da, her şeyi kendi hizmetine kullanır.
Ekonomiyi, kültürü, siyaseti kendi hizmetinde kullanır ve o yürüttüğü
özel savaş, onun asıl varlık gerekçesi haline gelir. Özel savaşın belki
de en tehlikelisi ve kalıcı etki bırakanı da budur. Dünyanın değişik
yerlerinde bunun kalıcı iktidarlara dönüşmesi ve dünya halklarının
başına bela olması gerçeği de yaşanmıştır.
Özel savaş gerçeğini
ele alırken bu üç nokta üzerinde duracağız. Bu noktalar üzerinde
dururken de bazen, bu noktaları birlikte ele alacağız. Çünkü özel
harekâtla, strateji olarak özel savaşın uygulanması giderek bunun
sisteme, rejime dönüşmesi kimi zaman bu noktaların iç içe geçmesine ve
tekleşmesine neden olmaktadır. Bu nedenle birlikte ele alacağız, ama yer
yer daha iyi anlaşılması açısından ayrıştırıp somutlaştırarak
değerlendireceğiz. Bunun en somut uygulamasını Kürdistan ve Türkiye
gerçeğinde dile getireceğiz. Türkiye’de özel savaş nedir, Kürdistan’da
özel savaş nedir ve nasıl uygulanıyor? Bununla birlikte kişiliğimizde
yaşanan özel savaşı o şekilde mahkûm ederek, hem kişiliğimizdeki
zaafları aşacağız hem de TC’nin özel savaş rejimine karşı yürüttüğümüz
mücadeleyi zafere taşıyacağız.
Özel Harekât:
Özel
savaş denildiğinde, öncelikli olarak özel harekât anlaşılır. Topluma bu
şekilde yön verilmek istenir. Özel savaş denildiğinde özel eğitilmiş
komandoların ya da rambo tipli insanların eylemleri anlaşılır. Toplum bu
şekilde yönlendirilir. O tür tiplerin ya da o tür eğitilmiş güçlerin
bir yerdeki esir Amerikalı askerleri kurtarmaya yönelik harekâtından
bahseder hale getirilir. Bu bir manipülasyondur. Bu şekilde özel savaş,
topluma bu biçimiyle kabul ettirilmek istenir. Ama bu şekilde kabul
ettirmenin yöntemleri ve araçları çok fazladır. Bugün bilgisayarlarda
savaş oyunları vardır. Bu savaş oyunları bilgisayarların sistemlerine
bile yüklenmiştir. Yine küçük çocukların eline atari oyunları verilir.
Bunlarla yapılan nedir? Daha çocuk yaşlardayken toplumun büyük bir
kesimini oluşturan gençlerin, savaşa göre eğitilerek hazırlanmasıdır. Bu
yolla savaş, günlük yaşamın sıradan bir parçası haline getirilmektedir.
Bilgisayardaki, atarilerdeki savaş oyunlarındaki, öldürmeler, baskınlar
eli silah tutacak hale gelen ya da ilk fırsatta o silahı ele geçirecek
imkânlara sahip olacak insanda ne tür etkiler bırakır? Tabi ki bunları
uygulamaya başlar. Bunun imkânları da oldukça fazladır. Toplum içinde
şiddet eğilimlerinin o kadar yaygın olmasının nedenlerinden biri de
budur. Toplum içinde hoşgörüsüzlüğün, sorunlara insani bakış dışında
şiddeti ve insanı yok etmeyi amaçlayan yaklaşımların temel nedenlerinden
birisi de budur. O nedenle dünyanın birçok yerinde ateşli silahların
kullanımına sınır getirilirken; oyuncak silahların, çocuklara verilmesi
yasaklanmıştır.
Yine bununla beraber piyasaya sürülen özel savaş
filmleri, toplumu savaşa teşvik edici rol oynayan bir araç olarak
kullanılmaktadır. Bu filmlerde dikkat edilirse işlenen tema hep aynıdır.
Savaş hangi siyasal nedenlerle ortaya çıkmış ve kimin çıkarınadır?
Bunları ortaya koyacağına, bir askeri kurmay toplanıp karar verir.
Hedef; kaleyi düşürmektir, insanları öldürmektir, baskın yapmaktır ve
bunlara uygun şekilde, kişilerin eğitiminin verilerek harekete
geçirilmesidir. Böylece askeri harekâtın özel elemanlar tarafından
gerçekleştirilmesi anlamında sınırlı bir anlatımı vardır. Topluma ve
gelişen nesle bu empoze edilir. Bunun sonucunda artık o bilinci alan,
ona göre kendini şekillendiren kişinin de bir savaş makinesi haline
gelmesi kaçınılmazdır.
Türkiye gibi birçok ülkede, özel savaş
stratejistleri ve kurmayları bunu son derece bilinçli olarak
geliştirmişlerdir. Geliştirilen bu politikalarla yürütülen özel savaşın
kadro ve eleman sorunu çözülmeye çalışılmıştır. Bugün Kürdistan’da, özel
harekât güçlerinde kullanılan birçok insan, bu şekilde
şuursuzlaştırılarak istenilen biçimde kullanılmaya hazır kesimlerden
devşirilmektedir.
Bu durum, özel savaşın gerçekleşmesinin sadece
bir yönünü ortaya koyar, ama özel savaşın kendisi değildir. Bir sapmayı
ve saptırmayı anlatır. Kimi zaman bizde de savaşın politikayla, toplum
yaşamıyla, toplumun geleceğiyle, ekonomiyle ilintisini kuramayan, meşru
savunma savaşını niye gündemimize aldığımızın bilincinde olmayan kimi
arkadaşlarımızda da böylesi bir yaklaşım etkili olabiliyor. Savaşı bir
macera olarak ele alan, vurup-kırmayla ve dökmekle sınırlı tutan
yaklaşımlar da ortaya çıkıyor. Bu yaklaşımlar savaşta aşırılıklara neden
oluyor. Savaşın amaçtan kopuk olması, aşırılıklara neden olur. Savaş
içerisinde aşırılıkların ortaya çıkmasının nedeni budur.
Özel savaş, özel harekât olarak ele alındığında, başvurulan yöntemlerin de buna göre geliştirilmesi ve kullanılması kaçınılmaz hale gelir. Bu çerçevede de kullanılacak her türlü yol ve yöntem, özel savaş içerisinde mubah görülür. Örneğin, savaşta tutsakların hakları vardır, ama orada tutsakların hakları yoktur. Hedefe bir noktadan mı ulaşılıyor, o noktada savaştan muaf tutulması gereken kesimlerin varlığı bile önemli değildir. Öylesi kesimler de savaşın hedefidir artık. Mesela, uluslararası alanda savaşta muaf tutulanlar vardır. Bunlar siviller, gazeteciler, sağlıkçılardır, insan haklarıyla ilgili kuruluşlarda çalışanlar, din adamlarıdır. Bunlar hep savaştan muaf tutulan kesimlerdir. Ama özel savaş, özel harekât derekesinde ele alınıp uygulamaya konulduğu zaman, yönelinen ve hedeflenen yerde savaştan muaf tutulan kişilerin varlığı ya da yokluğu önemli değildir. Hepsi çok rahat bir şekilde imha edilebilir, yine ele geçirilen insanların kafası kesilebilir, cesetleriyle oynanabilir ve bu vahşet bir nişan ve övünç payesi haline getirilebilir.
Özel savaş, özel harekât olarak ele alındığında, başvurulan yöntemlerin de buna göre geliştirilmesi ve kullanılması kaçınılmaz hale gelir. Bu çerçevede de kullanılacak her türlü yol ve yöntem, özel savaş içerisinde mubah görülür. Örneğin, savaşta tutsakların hakları vardır, ama orada tutsakların hakları yoktur. Hedefe bir noktadan mı ulaşılıyor, o noktada savaştan muaf tutulması gereken kesimlerin varlığı bile önemli değildir. Öylesi kesimler de savaşın hedefidir artık. Mesela, uluslararası alanda savaşta muaf tutulanlar vardır. Bunlar siviller, gazeteciler, sağlıkçılardır, insan haklarıyla ilgili kuruluşlarda çalışanlar, din adamlarıdır. Bunlar hep savaştan muaf tutulan kesimlerdir. Ama özel savaş, özel harekât derekesinde ele alınıp uygulamaya konulduğu zaman, yönelinen ve hedeflenen yerde savaştan muaf tutulan kişilerin varlığı ya da yokluğu önemli değildir. Hepsi çok rahat bir şekilde imha edilebilir, yine ele geçirilen insanların kafası kesilebilir, cesetleriyle oynanabilir ve bu vahşet bir nişan ve övünç payesi haline getirilebilir.
Özel savaşın, özel harekât olarak ele alınıp, toplum yaşamıyla ve geleceğiyle ilgili olan boyutunun hesaplanamadığı koşullarda bunlar sürekli ortaya çıkan durumlardır. Bu, dünyanın her tarafında yaşanmıştır-yaşanmaktadır da. Amerika’nın, Vietnam’daki özel harekât birlikleri bunları yaygın olarak uygulamıştır. Türk devleti, Kürdistan’da bunu uygulamıştır-uygulamaktadır. Öyle ki bu tür savaşları yürütenler, savaş içinde giderek çeteleşmişler ve daha sonraki süreçlerde de ne yapmışlarsa, yaptıklarının da karşılığını devletten görmek istemişlerdir. Savaşın bittiği koşullarda ya da savaşın dışında kalındığı zamanlarda bile öylesi kişi ya da çevreler, özel savaşçı kimliğine uygun davranmış ve yaşamışlardır. Bunun sonucunda toplumun başına bela olmuşlardır. Bunların bir kesimi, psikolojik sorunlar yaşayarak tedavi görmeye ihtiyaç duyar hale gelmişlerdir ya da onları özel savaşta kullanan kişiler-güçler tarafından tek tek imha edilmişlerdir.
Özel harekâtın, özel uygulama boyutuyla ele
alınıp, onun amaçtan uzak tutulması, bu tür sonuçları da yaratıyor. O
nedenle özel harekâtın, özel eğitimleri içerdiği gerçeğini bir kenara
itmeyeceğiz. Özel eylemler içeriyor çünkü özel savaştır. Hedefin
özelleştirilmesidir. Özelleştirilen hedefin, imha amaçlı olarak üzerine
gidilmesidir. İmha etmek için her yolun, yöntemin kullanılması ve bu
doğrultuda tüm imkânların seferber edilmesidir. Özel harekât, özel bir
eylemle gündeme geliyor. Ama bu özel eylem genişledikçe, genişlediği
alanı, bütünden yalıtıyor. Bütünden yalıtıldığında da tek eylem
özgülünde uygulanan kuralsızlık giderek büyüyor. Bu bir strateji haline
geldiğinde de genel olarak kuralsız, yoğunlaştırılmış bir savaş halini
alıyor. O açıdan özel savaşın, özel harekâtla birlikte ele alınması
giderek onu stratejik bir olgu haline getiriyor. Böyle bütünlüklü bir
rolü ifade ediyor. Yani özel savaş, özel harekât içinde uygulanan bir
yöntem olarak ele alınıyor. Bu nedenle biz, özel savaşı sadece özel
harekâtla sınırlandıran bir yaklaşımla ele almıyoruz. Fakat ondan da
ayrı ve bağımsız olarak değerlendirmiyoruz.
Kısacası özel savaş
dendiğinde bunu özel harekât olarak ele alan sınırlı bir yaklaşımla
değerlendiremiyoruz. Özel harekât, her yönüyle özel savaşı anlatmıyor.
Sadece özel savaş içerisinde gerçekleştirilen eylemlerin bir kısmını
anlatıyor. Egemenlerin özel savaşı, özel harekâtla sınırlandıran, onun
özel amacını gizleyen ve toplumu da bu şekilde yönlendirerek aslında
özel savaşı topluma çekici kılmaya çalışan yaklaşımlarının özel savaş
gerçeğinin saptırılması olduğunu burada görmek gerekiyor. Özel savaş
eşittir aksiyon filmlerine konu olan eylemler değildir. Özel savaş
içinde o tür eylemler olabilir, ama bu özel savaşın kendisi değildir.
Özel savaş kuralsız, yoğunlaştırılmış ve ölçüsüz bir savaş olarak
egemenler tarafından geliştirilen bir stratejidir. Türkiye-Kürdistan
somutunda yaşanan da budur.
Burada ayrıca bir nokta üzerinde
durmakta yarar vardır. O da bizdeki özel kuvvetler gerçekliğidir. Bizim
bir savaş gerçeğimiz vardır. Geçmişte, tarihin derinliklerinde
yaşananları, haklı savaşlar olarak değerlendirdik. Günümüzde de bunu
meşru müdafaa savaşları olarak değerlendiriyoruz.
Yürüttüğümüz
meşru müdafaa savaşı içinde de doğal olarak kendimizi, doğal toplum ve
sosyalizm değerlerini korumaya yönelik önlemlerimiz olacak. Öz savunma
güçlerini oluşturacağız. PKK’ye karşı özel kirli savaş yürütülüyorsa,
gerilla güçlerini muhafaza edeceğiz. İmha amaçlı üzerimize saldırılar
geliyorsa, o saldırıları bertaraf edecek tedbirleri alacağız. Bunların
hepsi meşru müdafaanın içerisine girmektedir. Yani PKK, savaşı meşru
müdafaa temelinde geliştiriyor. 2000`lerden sonraki süreçte hareket
olarak Özel Kuvvetler örgütlenmesi içerisine girilmiştir. Bizde
içerisine girilen bu örgütlenme ile yukarıda bahsini ettiğimiz özel
savaş güçleri hiçbir şekilde birbirine karıştırılmamalıdır. Zaman zaman
isim benzerlikleri nedeniyle karıştırmalar olabiliyor. Bizdeki özel
kuvvetler tamamıyla meşru savunma temelinde oluşmuştur. Kullanılan
taktikler ise tamamen kendini korumaya yönelik olarak
geliştirilmektedir. O nedenle kesinlikle bir benzerlik söz konusu
değildir. Bir başka yönüyle de bizde özel kuvvetler, gerillanın kendini
gözden geçirerek yenilemesi ve eğer varsa aşınmalardan kendini
kurtarması anlamına da gelmektedir. Bu fark görülerek bizde
geliştirilen özel kuvvetler gerçeğine anlam verilebilmelidir.
Özel Savaşın Strateji Olarak Geliştirilmesi ve Uygulandığı Ülkelerde Yarattığı Sonuçlar
Özel
savaş tanımını yaparken, onu savaş olgusundan ayrı düşünemeyeceğimize
ama genel anlamda yapılan savaş tanımından da farklı olduğuna dikkat
çekmiştik. Bu tanım önemlidir. Çünkü düz bir yaklaşım var. Herhangi bir
konu anlatıldığında, tartışıldığında ya da değerlendirildiğinde
başlangıç aşaması keskin hatlarla ortaya konuluyor. Sanki öncesi
süreçlerde onu çağrıştıran, onun kaynağını aldığı hiç bir şey yokmuş
gibi bir yaklaşımda bulunuluyor. Öyle değildir. Bir şeyin bir başlangıcı
olabilir. Ama o başlangıç denen olgu kendisinden önce var olanın içinde
mayalanır. Orada şekillenmeye başlar ve giderek ana hatlarıyla,
özellikleriyle kendini belirginleştirdiğinde yeni bir olgu olarak ortaya
çıkar. Özel savaş da böyledir. Özel savaş, 'İkinci Dünya Savaşı’nda ABD
tarafından geliştirilen bir stratejidir' deniliyor. Belirleme açısından
yanlış değildir. Ama özel savaşa kaynaklık eden, onun esinlendiği savaş
taktikleri ve savaş yöntemleri önceki dönemlerde de vardır. Daha önce
örneklerini verdik.
Eksik ya da fazla olsun 'Savaş, politikanın
şiddet araçlarıyla devam ettirilmesidir.', şeklinde bir değerlendirme
vardır. Özel savaş da bir politikanın sonucu gelişiyor. Savaş içinde bu
durum bazı yönleriyle geçerlidir. Özel savaşı üç başlık altında
toplamıştık: Gayrı Nizami Harp, İstikrar Harekâtı ve Psikolojik Savaş.
Mesela psikolojik savaş ya da savaşta ideolojinin rolü önceki dönemlerde
de var. Hangi savaş olursa olsun, savaşa güç seferber edilince, mutlaka
bir ideolojiye ve düşünceye bağlı bir şekilde hazırlanır. Harekete
geçileceği zaman, güç psikolojik anlamda da buna hazır hale getirilir.
Yani savaşa başlamadan önce onun psikolojik, düşünsel ortamının
hazırlanması söz konusudur. Savaştan önce savaşan güçlerin, toplumun
savaşa hazırlanmasıyla psikolojik savaş aynı değildir. Ama bunların
birbirleriyle ilişki ve bağlantısı söz konusudur.
Özel savaşın
başlıklarından bir diğeri İstikrar Harekâtıdır. Yani askeri darbelerdir.
Ancak askeri darbeler de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya
çıkmamıştır. Öncesi dönemlerde de askeri darbeler yaşanmıştır. Mesela,
Fransa’da Bonapartizm’den bahsedilir. Burjuva devletlerinde askeri
darbelerinin önünün açılması Bonapartizm ile birlikte başlar. Benzeri
birçok örnek vardır. Bu örnekleri, ‘özel savaş, İkinci Dünya Savaşı
öncesinde yoktu, ondan sonra birden ortaya çıktı’ biçiminde bir
yanılsamaya düşmemek için belirtiyoruz. Yararlandığı, esinlendiği ve
dayandığı noktalar var. Ama bunun bir strateji olarak ele alınması,
geliştirilmesi farklı bir şeydir. Bu da İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra
geliştiriliyor. Bunun gelişimine öncülük eden ABD’dir. ABD’nin rolünü
burada önemli bir biçimde ortaya koymak gerekir. Neden böyle olmuştur?
Bu soruya yanıt verildiğinde, ABD’nin burada rolü kendiliğinden ortaya
çıkar.
ABD kıta olarak Avrupa’dan ve diğer kıtalardan uzak bir
konumdadır. Birinci ve İkinci Dünya Savaşı’ndan ciddi olarak etkilenmiş
bir güç değildir. ABD, iki savaşta da güç olarak varlığını korumuş ve
geliştirmiştir. Aynı zamanda sömürgeler savaşına, Batı’nın emperyalist
devletlerinden daha sonra katılmıştır. Yani taze bir güç konumundadır.
Bunun taze bir güç olması onu, o günkü koşullarda emperyalist devletler
içerisinde gelecekte en gelişkin bir güç olma konumuna getirmiştir.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD sömürgecilik mirasını devralıyor.
Kapitalizmin jandarması durumuna gelmeye başlıyor. Böylesi bir konuma
gelen bir güç doğal olarak sömürü adına, egemenlik adına geliştirilecek
olan politikaların uygulanmasının da öncü gücü durumuna gelir.
Kapitalizmin jandarması durumuna gelen ABD emperyalizmi, artık dünya
politikasına kapitalizm çerçevesinde yön vermede öncü güçtür. Böylesi
bir öncü güç konumuna gelen bir devletin, sömürgecilik mirasını devralarak
kapitalizmi daha fazla ayakta tutmak için yeni arayışlar, yöntemler
içerisine girmesi de kaçınılmazdır.
Böylesi bir gelişme zemini
üzerinde askeri ve siyasi örgütlenmeler içerisine giriliyor. Örneğin:
ABD öncülüğünde Avrupa’da Kuzey Atlantik Savunma Paktı (NATO), Uzak
Doğu'da CEATO, Ortadoğu’da CENTO adları altında askeri paktlar
oluşturuluyor. Bu askeri paktlarla birlikte IMF, OPEC gibi ekonomik
örgütlenmelere de gidiliyor. Avrupa Ülkeleri Ekonomik Topluluğu(AET)
şeklinde bir araya getiriliyor. Bütün bunlar ABD’nin öncülüğünde dünya
kapitalist sistemini ayakta tutma girişimleri oluyor. Bunlar, ABD’nin
kendisine ve kapitalizme karşı gelişen mücadeleler karşısında
geliştirdiği savaş türü oluyor. Bu savaş türüne, özel savaş deniyor.
Burada özel savaş olgusunu daraltılmış tek bir güce karşı ya da ABD
sınırında olan savaş olarak ele almamak gerekir. Savaş
pratikleştirildiğinde, somutlaştırıldığında özelleştiriliyor. Ama özel
savaş, bir strateji olarak ele alındığında kapitalizm, emperyalizm
karşıtı kim varsa, onu hedefleyen bir savaş halini alıyor. Bu savaş
türü, hedefe kilitlendiğinde, o hedefi özelleştiriyor ve daraltıyor. Ama
onu stratejik olarak ele aldığınızda kapitalist modernitenin ve ABD’nin
karşısında olan tüm güçlere karşı yürütülen bir savaş olma gerçeğini
ifade etmiş oluyor.
Burada kapitalist modernitenin karşıtı olan
güçler hangileridir? O zamanki koşullarda, reel sosyalist güçler,
kapitalizmin olduğu ülkelerdeki sınıf hareketleri ve sömürge ülkelerde
gelişen ulusal-demokratik hareketlerdir. Yani Özel savaş, halkların
bağımsızlık ve özgürlük mücadelelerini düşman ilan etmiştir. Özel savaş
ele alındığı zaman tüm bu cephelerde kapitalizme karşı geliştirilen
mücadeleler karşısında emperyalizmin yürüttüğü bir savaş olarak
değerlendirmemiz gerekiyor. Hedef o kadar geniş olduğuna göre, doğal
olarak bu hedeflere karşı yürütülen özel savaşın biçim ve kapsamı da
değişiyor. Örneğin, reel sosyalist ülkelere karşı geliştirilen özel
savaş farklıdır. Ulusal kurtuluş mücadelelerine karşı geliştirilen özel
savaş farklıdır. Her ülkedeki sınıf hareketlerine karşı geliştirilen
özel savaş farklıdır. Nitelik itibariyle değil, biçim ve gerçekleştirme
yöntemleri açısından farklıdır. Örneğin, o zamanki koşullarda sosyalist
ülkeler kimlerdi? Doğu bloğu olarak adlandırılan ülkelerdi. Sovyetler
Birliğiydi, Doğu Avrupa’nın Macaristan, Çekoslovakya, Bulgaristan,
Arnavutluk gibi ülkeleriydi. Bununla beraber dünyanın değişik yerlerine
serpiştirilmiş durumda bulunan Küba, Kore, Çin, Vietnam gibi ülkelerdir.
Bu ülkelere karşı geliştirilen özel savaş daha çok buralarda
gerçekleşmiş olan devrim iktidarlarının çözülmesini hedefleyen özel
savaştır. Bu nasıl sürdürülüyor? Buralarda klasik anlamda burjuvalar
iktidardan alaşağı edilmişlerdi ve oralarda devrim iktidarları
gerçekleşmişti. Doğru ya da yanlış bu gün ayrı bir olaydır. O
iktidarların önlerine koyduğu hedefleri vardır. Üretimin
toplumsallaştırılması ve sosyalizmin kurulması gibi hedefler vardı. Bu
ülkelere karşı ABD’nin ve batının geliştirdiği özel savaş, bu
ülkelerdeki iktidarların ve sosyalizmin başarılı olmasını engellemektir.
Bu ülkelerde yeniden kapitalist inşanın gerçekleşmesini sağlamaktır.
Bunu nasıl gerçekleştiriyorlar? İktidardan alaşağı edilmiş kesimleri
gizliden gizliye örgütleyip bir güç haline getirerek yapmak
istemişlerdir. Bunun için de, halka yönelik olarak açık ya da gizli bir
biçimde kapitalizmi özendirici propagandalar yapıyorlardı. Kapitalizmi
özendirici propagandalar nelerdir? Radyo yayınları, daha sonradan
gelişen sinema vb. yollarla yapılan propagandalardır. Çok daha sonra
gelişen televizyon vb. araçlarla yapılan propagandalar da vardır. Bu
propagandalar neye yöneliktir? O günkü koşullarda devrim yapılmış
ülkelerde, ekonomik kalkınma olmakla birlikte, Batı’yla aynı düzeyde
değildir. Batı’da bilimsel teknik gelişmeye bağlı olarak hızlı bir
şekilde pazara yönelik tüketim nesnelerinin üretilmesi söz konusudur.
Bunlar da Doğu blok ülkelerinde fazla gelişkin değildir. Çünkü Doğu blok
ülkelerinde daha çok kullanım yönü ağırlıklı olan tüketim nesneleri
üretiliyor. Yani iki gün kullanıp işlemez hale gelen malların üretilmesi
yerine, daha uzun süreli kullanılabilecek ihtiyacın karşılanmasını
hedef alan mallar üretiliyor. Bu belki kaba oluyor, göze hoş görünmüyor
ve sanatsal yönü fazla öne çıkarılmış olmuyor. Ama Batı’nın
ürettiklerine göre daha dayanıklı oluyor. Bununla beraber yaşamı
rahatlaştırıcı, zevk yönünü öne çıkartan nesneler de Doğu blok
ülkelerinde fazla üretilmiyor. Mesela: Cola, tişört, kot pantolon vs.
fazla üretilmiyor. Bunun karşısında daha dayanıklı, halkın temel
ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik üretimler gerçekleştiriliyor. Bunu
mantıken veya ‘sosyal devlet’ ya da sosyal boyut itibariyle
değerlendirdiğimiz zaman 'Doğu bloğunda gerçekleşen üretim biçimini
hedef alarak o günkü toplumun ihtiyaçlarını karşılamaya yöneliktir'
diyebiliriz. Ama bunları daha çekici, daha cazip hale getirip, toplumsal
yaşamda daha özendirici kılabilirler. Bu yönler eksiktir. Oysa
Batı’nınkinde özendirici yönü, keyif yönü öne çıkan ama kullanım ve
değer yönü de az olan bir üretim gerçekliği var. Kapitalizmin yaptığı,
Doğu ve sosyalist ülkeler karşısında kendi yaptıklarının, kendi
ürettiklerinin propagandasını yapmak ve bunu daha fazla çekici hale
getirmektir.
Yine burjuva özgürlükleri diye adlandırılan
özgürlükler var. Biz bunları eleştiriyor ve burjuva özgürlükleri olarak
adlandırmıyoruz. Batı Avrupa’da halkların yürüttüğü mücadele sonucu elde
edilmiş haklar olmasına karşın, burjuvazi bunları kendisine mal
etmiştir. Örneğin seyahat özgürlüğü ya da kendi ürettiğini pazarlama
gibi özgürlükler de var. Çok partililik gibi olgular da söz konusudur.
Ama sosyalist ülkelerde bunlar pek gelişkin değildir. Maddi imkânların
sınırlı olduğu, toplumun ancak kendi yaşamını sürdürebildiği koşullarda
uluslararası seyahatlerin gerçekleştirmesi o kadar fazla olmaz. Olsa
bile çok sınırlı olur. Farklı düşüncelerin parti ya da farklı biçimde
örgütlenmesi de yoktur. Bunların da propagandası yapılıyor. Yani
kapitalizm vitrinde göze, anlatımda kulağa hoş gelebilecek şeylerin
propagandasını sosyalist ülkelere karşı yoğun bir şekilde yapıyor. Bu
propaganda toplum içinde belli yönüyle etkide de bulunuyor. Örneğin,
bugün de İran-İslam Cumhuriyeti'ne karşı benzeri şeyler yapılıyor.
ABD’nin, İran’a yönelik yapmış olduğu televizyon-radyo ve internet
yayınları var. Yayının çoğunluğu müziktir. O müzik yayınları otantik ya
da İran halkının doğal özelliklerini, toplumsal gerçekliğini
yansıtmıyor. Dil Farsça ama yapılan müzik Batı müziğidir. Bu müziklerde
de müziği yapan kişilerin tipleri bir Doğulu’dan çok bir Batılı’dır.
Giyim kuşamları tamamen Batı eksenlidir. O müzik türü İran’da çok yoğun
bir biçimde dinleniyor. Toplum, gençler daha çok o müziği dinliyor. O
müziği dinleyenler ve izleyenler orada sadece ruhen mi kendilerini
dinlendirmiş oluyorlar yoksa orada yeni alışkanlıklar ve yeni özellikler
mi elde ediyorlar? ABD o televizyon kanallarında, o programlarla İslam
Cumhuriyeti’nin topluma vermeye çalıştığı yaşam özelliklerini
parçalamayı hedefliyor. İran’da gençler belki sokakta çarşafa bürünüyor
ya da sakallı dolaşıyor ve İslam’da ne gerekiyorsa onu yapıyor, ama eve
kapandığında da o televizyonda gördüklerini yaşayan, onu taklit edenler
durumuna geliyor. Bu İran’daki İslam Cumhuriyeti için en büyük
tehlikedir. Çünkü toplumu ve bireyi çözüyor. ABD’nin yaşam tarzı, yaşam
özellikleri, ilişki tarzı İran’a taşınmış oluyor. İran’da, İslam devrimi
için en büyük tehlikeyi bu oluşturuyor. Çünkü kültürel, düşünsel ve
yaşam alanında İslam devrimine karşı ilan edilmiş bir savaşı anlatıyor
ve çok tehlikelidir. ABD bunu bugün İran’a karşı yapıyor ama geçmiş
dönemde bunu sosyalist ülkelere karşı hem de çok yoğun bir biçimde
yaptı. Bunu radyo, televizyon yayınları, gizliden gizliye ülkeye soktuğu
dergilerle, gazeteler, ajanlarla, sosyalist ülkelerin Avrupa’daki bazı
ülkelerin temsilcilerini ajanlaştırarak yaptı.
Mesela, reel sosyalist
ülkelerde 1990’larda çatışmalar başladığında, o ülkelerdeki sistemler
çöktüğünde gençlerin SSCB'de en çok elde etmek için saldırdıkları şeyler
kolalar ve tişörtler oldu. Romanya’da da benzeri durumlar ortaya çıktı.
Birden tüketimde patlama yaşandı ve o güne kadar yaşanmamış veya
gizliden gizliye teşvik edilen Batılı kapitalist yaşam tarzı birden öne
çıkartılarak toplumda geçerli hale geldi. Bu birden mi oldu? Hayır;
öncesinde hem sistemden kaynaklı hastalıklar ve hem de bu ülkelere karşı
yürütülen özel savaşın bir sonucu olarak gerçekleştirildi. Bu anlamda
kapitalizmin o zaman karşıtı olarak ilan ettiği reel sosyalist ülkeleri
içten içe fethetme mücadelesi olarak da özel savaşı değerlendirmemiz
gerekiyor.
Yöntem nedir? Propagandadır, gizli çalışmadır, kapitalist yaşam tarzını, kapitalist modernist ilişkileri geliştirmedir. En tehlikeli olan da budur. Önderlik, 'Bir Halkı Savunmak' ta “En büyük mücadele ideolojik alanda, kültürel alanda yürütülen mücadeledir.” diyor. İdeolojik alanda ve kültürel alanda bir mücadele başarıyla geliştiriliyorsa yoğun ve sağlam bir biçimde veriliyorsa, o başarılı olur. Şiddete dayalı bir devrim yapılır, iktidar ele geçirilebilir, ama ideolojik ve kültürel alanda toplum kazanılmazsa, şiddete dayalı ele geçirilen iktidar, daha sonra yıkılabilir, çözülebilir. Sovyetler Birliği’nde ve diğer sosyalist ülkelerde yaşanan da bu oldu. İktidarlar ele geçirildi, ama sosyalizm iktidarın ele geçirilmesi değil, demokratik toplumculuğun örgütlenmesinin önünü açmaktır, onun için çalışmaktır. Bu yapılmadığı için toplumculuk projesi önce kapitalizmin mezhebi sonra da kapitalizmin kendisi oldu. Bu sonucun böyle ortaya çıkmasındaki etkenlerden birisi, geliştirilen özel savaş gerçeğidir.
Özel
savaşın hedeflerinden birisi de sınıf hareketleridir. Bu sınıf
hareketleri daha çok emekçilerin hareketleridir. Bu sınıf hareketlerini
ele aldığımız zaman, buralarda gelişen özel savaşı, reel sosyalist
ülkelere karşı gerçekleştirilen özel savaşla aynı şekilde ele alamayız,
çünkü farklıdır. Bu ülkelerde iktidar burjuvazinin ve egemen sınıfın
elindedir. Emekçiler ise burjuvaziye karşı alternatif bir güç olarak ona
karşı mücadele veren bir güç durumundadır. Buradaki özel savaşın rotası
buna göre belirleniyor. Burada iki esas üzerinde hareket ediliyor.
Bunlar: Bir yandan kendi burjuva iktidarlarını sağlamlaştırmaktır. Onu
güçlü olarak ayakta tutmaktır. Diğeri ise, ona karşı alternatif güç olup
mücadele eden güçleri engellemektir. Sosyalist ülkelere karşı, o
iktidarları çözmeyi hedefleyen ve yerine kendi iktidarını oluşturmayı
amaçlayan özel savaş, sınıf hareketlerinin geliştiği yerlerde de kendi
iktidarlarını sağlamlaştırmayı, alternatif olan emekçilerin
mücadelelerini engellemeyi kendisi için tehlike olmaktan çıkarmayı
hedefliyor.
Egemen Sistemlerin Sürdürülmesinde Özel Savaşın Rolü
Egemen Sistemlerin Sürdürülmesinde Özel Savaşın Rolü
Genellikle
özel savaş tartışıldığında, sadece cuntalar olarak ele alınır. Ya da
elinde silah herkesi tarayan, işkence tezgâhlarına herkesi çeken
iktidarlar olarak algılanır. Yani sadece baskıcı yönü görülür. Ama öyle
değildir. O sadece özel savaş rejimlerinin görünen bir yüzünü oluşturur.
İktidarları sağlamlaştırmak için uygulanan özel savaş yöntemleri
gelişkindir. Tek düze bir hat izlemez. Yeri geldiği zaman cuntalara
başvurur. Yeri geldiği zaman ise Türkiye’deki CHP gibi kendine sosyal
demokrat diyen partileri hükümete getirir. Birinde şiddete dayalı olarak
ve bastırarak mücadelelerin durdurulmasını hedeflerken; diğer taraftan
da sahte yüzler takarak, lafta reformist uygulamalar içerisine girerek
sınıf ve emek mücadelelerini durdurmak isterler. Her ikisi de özel savaş
yöntemidir. Birinde şiddet öne çıkartılarak uygulanmıştır, diğer
taraftan sahte reform vaatleriyle reformist söylemlerle özel savaş
uygulaması içine girilmiştir. O açıdan özel savaşı sadece darbeler,
sadece şiddet uygulamaları olarak ele almamak gerekir. Bunun dünyanın
değişik ülkelerinde örnekleri var. Endonezya’nın Eski Başkanı Suharto
vardı. Bir süre önce öldü. Suharto otuz yılı aşkın Endonezya’da devlet
başkanlığı yaptı. Bunun devlet başkanı olması bir darbeyle gerçekleşti.
O, dünyadaki en büyük komünist katliamını gerçekleştirdi. Bir gecede yüz
binlerce komünist parti üyesi-taraftarı Suharto iktidarı tarafından
katledildi. Bu tarz şiddete, baskıya, katliama dayalı bir biçimde otuz
yıl iktidarını devam ettirdi. Bu özel savaşın, askeri darbeler biçiminde
gerçekleşme biçimiydi. Yine, Şili’de 1973’de Salvador Allende vardı,
sosyalizme barışçıl mücadele yöntemleriyle ulaşabileceğini savunuyordu.
Seçimlerde iktidara geldi ve 1973’te Pinochet tarafından askeri darbeyle
devrildi. Pinochet on beş, on altı yılı geçkin sürece Şili’yi yönetti.
Bu da, askeri darbeyle gerçekleşen bir özel savaş uygulaması oluyor.
Buna benzer Türkiye’de gelişen askeri darbeler var. Pakistan’da sık sık
gerçekleşen askeri darbeler var. Bunlar özel savaşın askeri darbeler
şeklinde kendi iktidarını sağlamlaştırma biçimleri oluyor. Bununla
beraber dünyanın değişik yerlerinde reformist söylemlerle özel savaş
partileri iktidara getiriliyor ve o partiler döneminde sınıf
mücadeleleri ya da ezilenlerin ve emekçilerin mücadelelerinin önü
alınıyor. Bu konuda Arjantin bir örnektir. Latin Amerika ülkelerinin
tümünde gerilla mücadeleleri gelişmiştir. Bu gerilla mücadeleleri Latin
Amerika ülkelerinin bazılarında başarılı da olmuştur. Başarısız olduğu
ülkeler olsa da yine de ses getirmiş ve etki yaratmıştır. Daha sonraki
gelişen mücadelelere zemin teşkil etmiştir ve kaynak yaratmıştır.
Şili’de, Bolivya’da, Venezüella’da ve Peru’da da bu olmuştur. Latin
Amerika’nın tüm ülkelerinde böyle mücadeleler gelişmiştir. Ama
Arjantin’de güçlü bir şekilde gelişen gerilla mücadelesi yoktur. Gerilla
deneyimleri vardır, ama gelişmemiştir. Gelişmemesinin temeli buradaki
iktidarların özel savaş uygulamalarında gerilla mücadelesine zemin ve
kaynak teşkil edecek, gerilla mücadelesinin üzerinde yükseleceği
emekçiler ve yoksullar üzerinde geliştirmiş olduğu bilinçli
politikalardır. Bu bilinçli politika nasıl geliştirilmiştir? Arjantin’in
yoksul mahalle ve semtlerine devlet el atmıştır. Devlet nasıl el
atmıştır? Orada yoksullar varsa, o yoksul kesimlerin yaşamını biraz daha
kolaylaştırıcı tedbirler almıştır. Onlara mali destekler “köstek”
vermiştir. Çeşitli alt yapı ihtiyaçları varsa yol, su gibi bunları
karşılamaya çalışmıştır. Barınma sorunları varsa bunları da bir yönüyle
çözmeye çalışmıştır. Bu alanlarda devlet ya da hükümet, o halkın bu
sorunlarını belli yönüyle acılı bir şekilde hissetmelerini
engellemiştir. Doğal olarak bu kesimlerin de o hükümet ve yönetimlere
karşı güçlü mücadelesi gelişmez. Böylece o kesimler üzerinde daha çok
hükümet ya da devletin etkisi-örgütlülüğü gelişir.
Arjantin’de de bu
yapılmıştır. Eğer toplum sömürücü sınıflara, egemenlere karşı
mücadelenin dışına çekiliyorsa ve giderek onu destekler hale geliyorsa;
biz bu uygulamayı da bir özel savaş uygulaması olarak görürüz. Burada
anlatmak istediğimiz şey, sınıf hareketlerine ve emekçi hareketlere
karşı geliştirilen özel savaş bu tür ülkelerde birkaç boyutuyla ele
alınır. Bunlar:
Bir: Kendi iktidarlarını sağlamlaştırma. Bunlar darbeler yoluyla da olabiliyor.
İki:
Emekçileri tehlike olma durumundan çıkarma. Bunu bir yandan baskıyla
sindirip etkisiz hale getirerek; diğer yandan da o sınıf mücadelesini
yumuşatarak, sahte reformist yaklaşımlarla rotasından çıkartarak yapar.
Üç:
Ezilen ya da sömürge halkların geliştirdiği mücadeleler karşısındaki
özel savaştır. Burada geliştirilen ise politik ve stratejik anlamda iç
içe geçen bir özel savaşı anlatıyor. Diğer yandan sömürge yönetimleriyle
orada hâkim kılınmaya çalışılıyor ve sömürge yönetimleri, yürütülen
fiili savaşlarla kendisini orada etkili hale getirmek istiyor. Orada
sömürgeciliğe karşı gelişen bir mücadele varsa onu yok etmeye çalışıyor.
Bu şekilde sömürgelerde geliştirilen kapsamlı bir özel savaş gerçekliği
vardır.
Özel savaş somuta indirgendiği zaman hedefini daraltıp,
küçültüyor ve onu yok etmek için her şeyi yapıyor. Konunun başında da
belirttik. Özel savaş, yoğunlaştırılmış, kuralsız, özelleştirilmiş, tüm
imkânlarını seferber eden, her yolu ve yöntemi hedefe ulaşmak için mubah
gören bir savaştır. O, hedefini somutlaştırdığında, tüm bunları
kullanarak amacına ulaşmak istiyor.
Buna göre özel savaşı biraz daha somutlaştırmak durumundayız.
Özel
savaş strateji olarak İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra geliştirilmeye
başlıyor. Özel savaşın kapsamında ve hedefinde kapitalizm karşıtı olan
her şey var. Amaçladığı da kapitalizmin siyasal, ekonomik, askeri ve
kültürel olarak hâkimiyetini kurmasıdır ve sağlamlaştırmasıdır.
Kapitalizm ve emperyalizm, bu temelde kendi örgütlenmelerini dünya
genelinde yaygınlaştırıyor-kurumlaştırıyor. Bu oluşturulan
örgütlenmeler, tek boyutlu ya da salt bir döneme ait gelişmeleri değil;
geçmişten günümüze kadar yürütülen iktidar savaşlarından çıkartılan
sonuçların toplamının bir araya getirilmesiyle ele alınmaktadır. Tarihte
egemenlik kurma ya da iktidar olma savaşları nasıl başarılmıştır, şimdi
nasıl kesin sonuçlar elde edilebilir? Özel savaşın temel sorusu budur.
Ve bu konuda belirli sonuçlara varıyorlar. Ondan sonra bunun örgütleri
ve araçlarını oluşturmaya başlıyorlar.
İkinci Dünya Savaşı’ndan
sonraki süreç, bilimsel-teknik devrimin devasa boyutlara ulaştığı ve
yeni bir çağa damgasını vuracak gelişmelerin yaşandığı bir dönem olarak
değerlendirilir. Bilimsel devrim ve teknik denildiğinde, yaşanan
bilimsel gelişmelerin teknik alana yansıtılması ve bunun yaşam üzerinde
yarattığı etkiler şeklinde ele alırsak, bilimsel teknik devrim
gerçekliğini yetersiz algılamış oluruz. Bilimsel teknik devrim sadece
bilimsel gelişmelerin yaşamasına neden olmuyor. Bilimsel gelişmelerin
ortaya çıkardığı gerçeklikler var. O zamana kadar bilinmeyen olgular
var. Onları da ortaya çıkarıyor. Bu doğa, toplum üzerinde o güne kadar
olmadık düzeyde ayrıntılı bilgilerin edinilmesine neden oluyor. Eğer
doğa, toplum yeniden ve daha kapsamlı tanınmaya başlanıyorsa, o zaman da
doğa ve topluma karşı daha bilinçli faaliyetlerin geliştirilmesi,
örgütlendirilmesi ortaya çıkar. Bilimsel-teknik devrim, dünyada bu
türden gelişmeler yaratıyor. Doğa ele alındığı zaman, doğadaki var olan
nesneler nasıl kullanılabilir, bunlardan neler elde edilebilir ya da
bunlar nelere dönüştürülebilir? Bu sorunlara yanıtlar arıyorlar. Bu,
birçok bilimsel keşfin ortaya çıkmasına neden oluyor. Toplum ele
alındığı zaman toplumun güçlü ve zayıf yanları nelerdir? Topluma karşı,
hangi yönden başlayarak hareket edilse istenilen sonuçlar elde edilir.
Toplum, buna göre yönlendirilir, şekillendirilir vb. gibi sorularına
yanıtlar alınıyor. Bu temelde de topluma yönelik bilinçli faaliyetler
geliştiriliyor. Örneğin, bir parti hükümete mi gelecek, hükümete nasıl
bir parti taşınabilir? Piyasaya yeni bir mal çıkartılıyor. Bu piyasaya
çıkartılan malın çok daha fazla satımı nasıl gerçekleşir? Bunun
gerçekleşmesi için toplumun hangi yanına hitap etmek gerekir? Bu
bilinçli bir faaliyet olarak geliştiriliyor. Örneğin, çocukların,
gençlerin, yaşlıların beğeni ölçüleri nedir, nasıl etki altına
alınabilir? Kadınlar, erkekler nasıl etki altına alınabilir? Kadınlar,
erkekler, çocuklar, gençler, yaşlılar nasıl tüketim kültürünün bir
parçası haline getirilebilir? Kurulu düzenin nasıl basit uygulayıcıları
haline getirilebilir? Bunların hepsi bilinçli bir faaliyet olarak ele
alınır ve buna uygun şekilde de politikalar belirlenir. Bu yapılırken de
tüm bu alanlarda faaliyetleri örgütleyecek örgütlenmeler kuruluyor. Bu
oluşturulan örgütlendirmeler önce kendilerini bilimsel araştırmalar
yapan kurumlar olarak yansıtıyorlar. Fikir tartışmalarının yürütüldüğü
bilimsel kuruluşlar olarak da kendilerini tanıtıyorlar. Yine, yeni
politik açılımlar yapmak isteyen tartışma kulüpleri olarak da
kendilerini tanıtıyorlar. Kendilerine farklı isimler de verseler temelde
yaptıkları aynı şeydir. Bu da toplumu tanıdıkları oranda
yönlendirilebilir, yönetilebilir hale getirmektir.
Bu bize bilim
adamlarıyla, Marks arasındaki ayrımı düşündürüyor. Marks felsefesini
ortaya koyarken, kendi dünya görüşünü ve diğer bilim adamlarından
farkını anlatırken ne demişti? O zamana kadar bilim insanları ya da doğa
bilimiyle ilgilenenler sadece doğayı tanımakla yetindiler. “Asıl olan
onu değiştirmektir.” Marks'ın felsefesini diğer düşünürlerden, diğer
felsefik yaklaşımlardan ayıran temel noktalardan bir tanesi budur.
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da topluma yönelik özel faaliyet ve
çalışmalar yürütenler bu bakış açısını kendi çıkarları doğrultusunda
kullanma yoluna gitmişlerdir. Onlar da nesnenin tanınabileceğini,
nesnenin anlaşabileceğini görmüşlerdir. Ama sorun nesnenin tanınması,
anlaşılması değil, onun kendi çıkarları doğrultusunda kullanılması
olduğu gerçeğinden yola çıkarak hareket etmişlerdir. O süreçten itibaren
yürüttükleri tüm çalışmaları tanınabilen, anlaşabilen, bilinebilen
toplumu, insanı 'daha rahat nasıl yönetiriz', 'daha rahat nasıl
yönlendiririz ve sömürürüz' politikasının bir parçası olarak ele alıp,
uygulamaya başlamışlardır. Bunun için öncelikle bireyin ve toplumun
zayıf ya da güçlü yanları tespit edilmiştir.
Kapitalistlerin çok daha
fazla kâr etmeleri için ne yapmaları gerektiği tespit edilmiştir.
Kapitalistlerin baskısına karşı halkın tepkisi geliştiğinde o tepkiyi
yok etmek için ne yapmak gerekir? Sorusunun yanıtı aranmıştır. Bunlar
üzerinde araştırmalar geliştirilmiştir. Tüm bunlar da bilinçli bir
politikaya dönüştürülerek geliştirilen özel savaşın temeli haline
getirilmişlerdir. ABD bu konuda da öncülük yapmıştır.
Dünyanın
değişik yerlerinde doğaya, topluma yönelik bilimsel çalışmalar yapanlar
bir araya getirilmişlerdir. Bunlar: Think-Thunk kuruluşlarıdır, bilimsel
düşünce kulüpleridir. Bunların çatısı altında birçok fikir insanı bir
araya getirilerek, çeşitli konular üzerinde düşünceler geliştirmeleri
sağlanmıştır. Bu platformlarda toplum psikolojisini çözümleme yoluna
gidilmiştir, sosyolojik çözümlemeler yapılmıştır. Davranış üzerinde
neler etki yapar sorusunun çözümlemeleri yapılmıştır. Bu çalışma
birimleri egemenlikçi-iktidarcı yaklaşım için son derece imkân ve olanak
yaratmıştır. Bu imkânlar üzerinden ortaya çıkan bu görüşler ve olgular
temelinde de yeni politikalar geliştirilmiştir.
Birçok kez
televizyonlarda çıkan haberler vardır. Örneğin derki: Amerika’da 'X'
fikir kuruluşu bir toplantı yapmıştır. Bu fikir kuruluşunun yapmış
olduğu toplantıda şöyle bir sonuca ulaşılmıştır. Yine stratejik
araştırmalar yapan bir merkez toplanmış ve dünyadaki stratejik sorunları
tartışmıştır, diye haberler çıkar. Tüm bu tartışmaları yapan kurumlar
ve kuruluşlar tamamıyla özel savaşa hizmet temelinde ABD tarafından
geliştirilen kurumlardır, kuruluşlardır. Son yıllarda Türkiye’de de bu
tür kuruluşlar çok fazla geliştirilmiştir. Mesela ASAM (Avrasya
Stratejik Araştırmalar Merkezi) gibi birçok merkez bu temelde
kurulmuştur. Ve bu merkezlerde geliştirilen düşünceler ilk başta askeri
amaçlı kullanılıyor ve ardında da yine o amaca hizmet temelinde topluma
yaygınlaştırılıyor. Böyle kullanılan görüşler de belirttiğimiz hedeflere
yönelik olarak özel savaş için geliştiriliyor ve uygulanıyor. O açıdan
özel savaş olgusunu somutlaştırırken karşıt güçlerin, düşman güçlerin
geliştirdiği rastgele bir savaş olarak değerlendirilmemesi gerekir.
Savaşta en kuralsız bir yaklaşım bile uygulanıyorsa, en şuursuz, en
sınırsız bir yönelim içine giriliyorsa bunun son derece bilinçli bir
çabanın sonucu olduğunu görmek durumundayız. Mesela, birine o kadar
işkence yapıyor. Bir insana, o kadar işkencenin yapılması karşı tepki
yaratacaktır. ‘Bunu görmüyor mu, bu kadar işkence yapıyor’ denilebilir.
Onu görüyor ama onu görürken yaptığı işkencenin kısa süredeki
sonuçlarını ve o sonuçların da toplum üzerindeki etkisini bilerek
hareket ediyor. Eğer getireceği kazancı, götüreceklerinden çok daha
fazla ise o senin dediğini bir kenara atıyor ve onu yapmaya, uygulamaya
devam ediyor. Bu açıdan özel savaş uygulamaları son derece bilinçli bir
çabanın sonucu olarak gündeme gelip, gerçekleşiyor.
Özel savaşı
dile getirirken Gayrı Nizami Harp, İstikrar Hareketi, Psikolojik Savaş
şeklinde üçayak üzerinde değerlendirmiştik. Bunlar derinlemesine
açılabilir.
Devam edecek...
Cemal Şerik
Kaynak: lekolin.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder